22.11.2006

OKUR İÇİN AÇIKLAMA

Biyolojide  hücrenin, fizikte atomun  oluşturucularının incelenmesi  ne önemde ise insanbilim bakımından, kendi öz  yasalarına göre hareket eden oluşturucu temel  toplumsal  birimlerin var oluş yasalarının incelenmesi  aynı önemdedir.

 Bütün varlığı boyunca insan toplumunun  yönetsel, cinsel ve yiyecek düzeninde  karşılaştığımız toplumsal birimlerin,  ortaya çıkarılması ve işleyiş kurallarının anlaşılmasının sağlanması, sadece eski toplumun değil, modern toplumun tanınması bakımından da zorunludur.

İnsan toplumunun işleyiş yasaları denilince, eski dün ile yeni yarın arasındaki insan toplumu  hayatının bütününü kapsayan son derece ağır ve geniş bir konu ile karşı karşıya  bulunduğumuz anlaşılacaktır. Böyle devasa bir konuyu ele almanın korkutucu yanı ne denli büyükse de insanın serüveni bir kez izlenmeye başlanınca, konular giderek avucumuzun içine girmeye başlarlar.

Daha çok, eski toplum örneği sayılan  topluluklara ilişkin çeşitli rapor veya gözlem sonuçlarına; bize kendilerini  kendi yazılı tabletleriyle aktaran Sümer bulgularına vb. dayanarak, insan toplumunun işleyiş yasalarının, hiç olmazsa bir bölümünün üzerinde epeydir çalışıyorum.

 İnsan toplumunun giderek unutmuş olduğu veya sosyal bilimcilerimiz tarafından bir bölümü hiç  saptanamamış   kimi eski kurumları ortaya çıkararak, eski  toplum yapısıyla  iç içe ele   almayı deneyen bu  çalışmalar, doğal olarak, bir tarih anlatımının daha ötesindedir.

Toplumsal kavram ve kurumların yeni tanımlarını veren, çözülmüş sanılan konuların bazılarında yeni bir yorum sunan  ve bana bir kitap öncesi hazırlık yardımında bulunan bu  yazılarım, şimdilik insan bilimle tanışık alanlarda bulunanların dikkat ve ilgisini  kendilerinin  yürütecekleri  bağımsız araştırmalara doğru yönlendirebilirse, insan bilimin yeni bir temele kavuşturulmasının gerekliliğini gösterebilirse, yeterli olacaktır.

Konuların ana çerçevesinin belirlenmesi aşamasında genel hatlara vurguda bulunmak, insan topluluklarının farklı uygulamalarının genel  paydalarını ortaya çıkarmaya çalışmak, şu anda daha önemli görünüyor. Ezberlenmiş ispatsız savların yinelenmesinden daha bunaltıcı bir şey olamaz.

Yaşam için zorunlu çalışmamdan arta kalan zamanımda hazırladığım bu  yazılar, akademik dünyada, alanlarında son derece yetkin  dekan, doçent veya  asistanlarımız arasında, bana yazma lütfunda bulunanlar aracılığıyla edindiğim izlenime göre, ilgi ile izlenmektedir. Bu ilginin, yazılarda ele alınan konuların ilerletilmesine yönelik çalışma ortamlarının yaratılmasına dönüştürülmesi, sevindirici olacaktır. Akademik  bünye içinde bulunan değerli uzmanlarımız, akademik dünya   dışından gelen farklı yorum ve çalışmalara  gereken değeri verecek  olgunluğu göstermektedirler. Son  yıllarda, düşünce kalıplarının dışına çıkılmasını sağlayabilen  akademik çalışma rahatlığı, eskiden daha katı olan yaklaşımların değişmesini de beraberinde getirmişe benzemektedir.

Burada, yazılarımla ilgili  olarak bana  sorulan ‘kaynaklar’ konusunu   yazılarımda açıklanan vargılara ulaşma süreci ile birlikte ele alarak açıklamam, belki daha yerinde olacaktır.

Akademik dünyadan gelmeyen birisi olarak ve yazılı  hale getirme gibi bir ön amaca sahip olmadan başladığım, sonuçların doğruluğundan emin olabilmek için  zaman zaman   yeniden başlara döndüğüm, insan toplumunun isleyiş yasalarıyla ilgili okuma çalışmalarım, başlangıçta yalnızca kendi düşüncelerimin doğruluğunu denetlemekten başka hiç bir hedef gütmüyordu. Birbiriyle ilişkili farklı  alanlara dağılmayı gerektiren okuma ve araştırma çalışmalarım  ana hatlarıyla  90'lı yılların sonlarına doğru ‘tamam’lanmış sayılabilir.

Bu çalışma  sürecinde eski yanılgılarımı saptamamı sağlayan ve  düşüncelerimi rahatlatan  bir zemine  ulaşmıştım. 80’li yılların ortalarından itibaren zihnimi kurcalayan sorulara yanıt bulabilmek için yoğunlaştığım bu çalışma içinde ulaştığım ve bir kez ulaşınca da temelleriyle  birlikte bütün  eski bilgilerimi yeniden şekillendiren  bu vargılar, simdi bir bölümüyle, ancak  son bir-iki  yıldır  yayınlanmaktadır.

Onların bulgu ve yorum birikimleri olmasaydı sonuçlarına ulaştırmayı belki de hiç beceremeyecek olduğum çalışmalarım,  görüntülerini hep  geride tutan ve adlarını yeri geldikçe andığım ihtirassız bilim adamlarının, insan toplumunun eski döneminin açıklığa kavuşturulması yönündeki çabalarına çok şey borçludur. 

 Kendileri, benim onlardan bir okur olarak beklediğim sonuçları, yapmış oldukları çalışmalar bakımından, açıkça ortaya koymamış, daha doğrusunu söylemek gerekirse, o  sonuçlara  hiçbir zaman ulaşamamış olsalar bile yaşamlarının neredeyse tamamını, bir bilim adamı olarak  eski yazıt çözümlemelerine ayıran B.Hrozny  gibi şahısların  çalışmalarını okumak, en sıkıntılı dönemlerimde bile öğrenme mutluluğu tadılan bir zevk olmuştur.
Avrupalı bilim adamlarımızın  Sümerlere ve onların yazılarına ilişkin   yanlış yorum ve  hatalı değerlendirme  yönelimleri ne kadar büyük olursa olsun, bugün Sümerler üzerine ne biliyorsak, bunu  daha çok onların çalışma sonuçlarına  borçluyuz. Eğer Avrupalı uzmanlarımızın on yıllarla ölçülen  bireysel ve ortaklaşa çalışmaları   olmasaydı, insan tarihinin  en önemli sayfalarından birisinin   açılması ve okunması  herhalde gecikmiş olacaktı.

Yazılarımda   Sümerler üzerine, ötekilerin yanı sıra, İngiliz  Woolley, Amerikan Krammer (S.N.KRAMER, Tarih Sümer'de Başlar, İstanbul-1999, Sümerler, Kabalcı, 2002, Sümer Mitolojisi.Kabalcı1999), Alman Shomekel (Harmut SCHMOKEL. Sumer et la civilisation sumérienne, Payot, Paris )ve  Fransız Delaporte,  Huot (Jean-Louis HUOT, Les Sumériens, Paris), J.Bottéro’nun (L’épopéede Gilgames, Gallimard) vb.tarihsel bilgilerinden  yararlanıyorum. Ayrıntılar bakımından bilgisi olağanüstü çeşitli olan E.Dhorme’un yeri ötekilerden daha farklıdır. (E. DHORME, Choix  de textes religieux Assyro-Babyloniens,1906,Les Religions de Babylonie et d’asyrie-1949,Paris)

Bu eserlerden geniş bilgi  aktarmaları  yapmakla birlikte  yazarlarının,  ağır yanılgılar taşıyan yorum ve yargılarındaki hatalara da yeri geldikçe işaret etmeye  çalışıyorum.

Okura sunmaya çalıştığım sonuçlar kuşkusuz, daha iyi biçimlerde de hazırlanabilirdi. Bana hiç hazır olanak sunmayan bitmez bir gezgin yaşam koşulu, çoğu halde, kayıt ve başvuru kaynaklarımın  belirtilmesini engelleyen kötü bir gerekçe olmuştur. Kitaplarım kartonlarda, defterlerim çekmeceler arasında dolanıp durmuştu. Yitip gidenler için ise yapılabilecek hiçbir şey yok artık. Mutlaka yazma ön kaygısıyla yürütülmemiş olan çalışma biçimi, ortaya çıkan bu sonucun  anlaşılmasını da sağlar.

Fakat yazım  ve hazırlama bakımından  bu yazılara  yansıyan eksikliklere; iletmeden önce  yeterince okuyamadığım zaman  ortaya çıkan utandırıcı imla hatalarına  karşın, ulaşmış bulunduğum vargılar  artık bu halleriyle de okur  huzuruna çıkabilecek olgunluğa erişmiş  görünüyorlar. On yıldan fazla bir  zaman tek bir yazı yayınlamamamın nedeni, düşüncelerimdeki olgunluğa duyduğum  kuşku idi.

Bununla birlikte yazılarımda, yorumlarımı destekleyen  az sayıda ‘kaynak’ bulunmasının asıl nedeni, hiç de yukarıda anlattıklarım değildir. Yazıların  devamlı okurları, fark etmiş olmalılar ki vargıların önemli bir bölümünün, olumlu ve olumsuz sorumluğu sadece beni ilgilendiriyor. Diyelim ki Nuh Tufanı ile ilgili yorumlarımda, Sümer-Babil aktarımları ve Kutsal Kitap gibi  ‘kaynak’lardan bahsetmekle birlikte, bir uzman veya yazar ‘kaynak’tan bahsedemiyorum çünkü  açıkça söylemek gerekirse, böyle bir  ‘kaynak’ bulunmuyor. Bilim dünyası, ne yazık ki Tufan’a ya kutsal uydurma diye, ya da Eski Ahit’in aktarımıyla bakmayı sürdürmeye devam ediyor.

Eski toplumu ve onun tarihini yeniden anlar ve kurarken, dayandığım asıl kaynaklar, doğrudan doğruya, eski tablet yazıları, sosyolojik bültenlerde eski topluma ilişkin alan çalışma raporları vb. türündeki  birincil kaynaklardır. Bunları da notlarımda yer almışsa, kitap elimin altında ise, belirtiyorum. Bunlar L`Homme-Revue Française d`anthropologie, Archiv Orientalni, Revue d’égyptologie, Journal des Africaniste gibi süreli yayınlardır. Umalım, ilerde, koşullarım bana, bunlar ve öteki  yayınlardan bahsetmemi sağlayacak olanaklar ortaya çıkarsın. Kutsal Tufan Anlatımları üzerine  yazılarımı okumuş olanlar  bu konudaki durumu daha iyi izleyebilirler.

Şimdi yazmakta olduğum, eski toplumda akrabalık konusunda da,’kaynak’ kıtlığımız, Kutsal Tufan’daki durumdan  daha iyi değildir. Kutsal fahişelik kurumunun kaynaklarını açıklarken, bunu, aşk tanrıçalarına nedeni belirsiz bir tür tapınmaya bağlayan (“Le culte qu’on rend à cette divinité, est plutôt une profanation qu’une religion”) Montesquieu’lerin bu noktada  bana bir ‘kaynak’ olamayacağını, ilgili okur daha şimdiden görmüş olmalıdır.


50 yaşındayım; ne dalgalandırıcı vurgu, ne akademik kariyer ve ne de  otoritelere  dayanma kaygıları ilgilendiriyor artık beni. Bir yandan bilgi ve vargılarımın  yazıya geçirilmesi, öte yandan  sabır ve ciddiyetle  sürdürülmesi gereken   çalışmalarım, insan toplumunun dünü ve yarını arasında kurulacak köprüye bir katkıda bulunuyorsa, bu bana yeterlidir.