7.9.2006
“ Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı,
Sen, Kutsal Biri!
Dünyayı en büyük sevince (gark eden)
insanların başında kim gelir?
Ahura Mazda (şöyle) cevapladı:
"O insan ki, insanların ve köpeklerin
cesetlerini gömülü oldukları yerden kazıp
çıkarır (odur dünyayı en fazla memnun eden)."
(Avesta)
E.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Huzeyfe Sayim’in “ZERDÜŞTÎLİK’DE KOZMOGONİ VE YARATILIŞ” uzerine çalismasini yayinlamistik.
Inançli ilahiyatçilarimizda oldugu gibi,inançsiz bilim adamlarimizda da,eski toplumun inanç temellerini
“kozmonogia”da,ruhsal alanda,hayal veya tanrilar dunyasinda aramak gibi sozlesmesi yapilmamis bir ortaklik vardir.
Gelgelelim,Ahura Mazda’cilikin kendi ifadeleri,gokyuzunde gezmek yerine, “yer altinda”,olu yamyamligi topraklarinda,olu yiyiciligin toplumsal kurallara baglanmasi alaninda,eski toplumun -3500’lu yillardaki bu gerçek sorunlari etrafinda dolanip durur.-1750’lerdeki hammurabi yasalarindan bir kaç yuz yil onceki,bulunup çozumlenen ilk kanun metni Urukagina yasalarinin çok onemli bolumunun olum toreni duzenine,olu vergisi olarak farkli “olu ekmegi” dagitim oranlarina ayrilmis oldugunu gormustuk.Orada Rahiplerin,rahibelerin,çalgici ve agitçilarin,olu bekleyicilerin “olu vergisi” pay oranlari inceden inceye belirleniyor; “olu sahipleri”nin yukumlulukleri,yag,ekmek,sarap/bira olarak saptaniyordu.
Avesta,eski toplumun, olum olgusu karsisinda tutumunu,yamyamlik duzeninden çikma çabasi içinde;agit toren biçimleri,kisinin aglamasi,aglamamasi,olunun yerlesim alani disina birakilmasi,birakilmamasi,oluyu yabanci yamyamligina terk veya terketmemek gibi noktalar bakimindan nasil inceden inceye ayristirmis oldugunu da gosteriyor.Butun o agit,kendini yaralama,yas oruçlari,saç sakal kesme,kesmeme vb. vb.,daha once ayrintili olarak inceledigimiz,toplumsal davranis biçimleri,topluma kazandirilmis,dolayisiyla degisebilir,degistirilebilir olan kult parçalari olarak,bizzat o eski toplum tarafindan kurallastirilmisti.Simdi,olusu basinda kendini yerlere atan,saçini bagrini parçalayan,yuzunu tirnaklayan bir kadina,bir çesit igrenme,asagilama tutumuyla yaklastigimiz zaman ‘modern’ olmus sayilmayiz.Bu kadinin davranisinin 5 bin yil onceki atalarimiz bakimindan kararlastirilmis davranis devami oldugunu saptar ‘sorumluluk’ duyariz.Sozkonusu olan,eski toplumun bu kurallarini,ortaya çiktigi kosullari tanimaktir.Bunlar bilinemez degildirler,gerçek toplumun gerçek degerlere ve vargilara bagli incelemesi içinde ortaya çikarilabilirler..
Avesteda,Eski Yasalarda,simdiki olum toren rituellerinde , olu’nun, olu vucudunun yasayanlarin elinden kurtarilmasi için eski toplumun hangi zorluklari ve diyetleri vermek zorunda olduklarini goruyoruz.Olunun yakilmasi,gomulmesi,agaç çardaklarda ,magaralarda kurutulmasi;koy içinde muhafaza veya koy disina terk edilme tutumlarinin hiç de gelisiguzel seçilmis yontemler olmadigini;nehirlere atmanin da bir tercih oldugu,toplumlarin karsilikli anlasmalarina bagli olarak zorunluluk oldugunu gosteriyor.Eger,Kuranda Talut ve Calut askerleri “nehirlerin suyunu içme” veya “içmeme” konusunda tanri tarafindan sinava çekiliyorlarsa,eger Isa,ondan once Nippur veya Uruk kadinlari,ilk çiftlesmelerinden once, “saf nehirde”,hem de çiplak olarak ‘yikaniyor’larsa,bunun nedeni,ilgili topluluklarin,daha once sadece olulerini degil,canlilarini da “nehirlere kurban etme” yoluyla,aslinda,komsu topluluklara kurban gonderme tutumuna sahip olmalarindandi.Ilk elde iç yamyamligin yasaklanmasi,dis yamyamligin “kurban”a donusturulmesinin yolunu iyice açmis olmaliydi. “Saf irmak”ta yikanmanin anlami bu bakimdan ‘temizlik’ degil,olum/dirilim sembolu,bu anlamda vaftizdi.
‘Yaratilis’ sirasinda “sular”in bu denli onemli olmasinin;Eski Ahite ve Kuran’a gore,ortada daha ”hiçbirsey yok” iken “Tanrinin Ruhunun sularda dalgalanmasinin” nedenlerinden birisi bu idi.
“Sular”in ikincisini de “tatli/tuzlu su denizi” gibi çevrilen “ocean”/Okenaus, Enki/Apsu olusturur.
Nippur,Ur,Uruk,Eridu gibi ilk yerlesim alanlari arasinda, “ates”/Anu/Sam/Od merkezli,bir çok asamadan geçen “yaratilis” anlatimini,onu yaklasik ozetleyen Enuma Elis biçimini ele alacagiz.Fakat oraya geçmeden,bir noktayi daha belirtmek istiyorum.
Sumer adi verilenler ile Samiler arasindaki ve baslangiçtaki ‘yaratilis’ anlatiminda “kutsal Bes sehir”, “Besi birlik duzeni” çok onemli bir asamayi ifade etmektedir. “Ates”/Isik’in,Tanri tarafindan nasil olup da “gunesten” daha once ve Gunes’ten bagimsiz yaratilmis olabilecegini inceledigimiz kisimlarda,’isik’in “ates” oldugunu ve bunun o donemde o topluluklardaki onemine deginmistik.Ates kultunun,butun Mezopotamyada,genis çevresiyle Mezopotamyada suren etkisi,Hindistan Avrupaya,Kafkaslardan Akdenize kadar çok etkili ve belirgin çizgilerin takip edilmesini mumkun kilacak olçude derin bir sekilde yayilmistir.Bu kulturel tasimada Iran’in,Hindoari topluluklarin,Hititlerin çok buyuk bir rolu olmustur.Isaci hiristiyanligi kuran ve yayan ne Bati,ne Dogu Roma idi.Onun yayildigi alan,ates kultunun kavramlarina bagli,onu yineleyen,Nasirali Isa’yi elleriyle yaratan eski “Enlilci”, kutsal ruh/nefesçi kult idi.
Anu/Sam/Od’un, “ates”in “gokyuzu veya gokyuzundeki gunes” haliyle kavranmaya basladigi an, ‘ates’in butun yetkisi Enlil’in eline geçmisti.Onun ‘yakilmasi’,’sondurulmesi’,’atesi sondurecek suyun kullanilmasi veya kullanilmamasi’,oyle gorunuyor ki,artk “Enlil Baba”nin elinde idi.Enlil Baba “yeryuzune” hukmedecekti. Burada “yeryuzu”,hiç kuskusuz,genel anlamiyla dunya degil “karabasli” topluluk topraklariydi.Zoroastra,Ahura Mazda’ya Ey Maddi “ Dünyanın Yaratıcısı,Sen, Kutsal Biri!” dedigi zaman,kavramdan simdi anladigimiz ‘dunya’yi anlatiyor degildir.Zaten,Ahura Mazda da “yer/gok”, ”seytan/adam”, ”melekler/insanoglu” biçimli “dualizm” iliskisinde “gok”te durur.
Bu ayristirma doneminde,”yeralti” da tanri Aruru’ya verilmisti.-4000/-3500 lu yillarda “yer alti”,olu yamyamligi ve ondan kurtulma çabasi çok onemli idi.Avesta’nin butun “kozmonojik,tanrisal ruhani” yani,o gunku toplumun en temel sorunlarini duzenlemekten baska bir yan tasimaz.Astronomi alanindaki bilgisel yukselis donemi daha sonra gelecektir ve bu yondeki ozel çaba bile,yamyamligin,kurbaninin bir an once toplum disina,gokyuzune tasinmasi arzusuna çok derinden baglidir.Sumer adi verilenlerden çok geri olduklari açik olan,Sami,Maru,Babil topluluklarinin Astroloji ve astronomi alanindaki çok onemli bilgilerine karsin,mesela Sumer denilenlerde bu alanda dise dokunur seyler bulunmuyor olmasi tesaduf degildir.Butun toplumlar,gereksinimleri dogrultusunda çaba gosterirler.Turkler 3 tarafi denizle çevrili Turkiye’de,1000 yildan beri ne bir deniz tasimaciligi,ne bir balikçilik gelistirememisler ise,bundan turk nihilizminin ulastigi ‘ise yaramaz millet’ sonucundan çok,Turklerde baslangiçtaki yapilarinda sekillenmis toplumsal bilinç rol oynar.
Bu bilincin,dini inanç haliyle taninan uygulamalarin,bireyin hiç sorumlusu olmadan ortasina dogdugu kosullar tarafindan sekillendirilen toplumsal orgutlenme kural ve iliskilerine dayanan bilincin rolu çok onemli gorunuyor.Oyle ki, tarihi yeniden kurgulama sirasinda,toplumun uretim kosullarina,’ilkel toplum’,’koleci toplum’... gibi kalip siralamalarina hiç girmemeye çalisiyorum.
Mesela,su andaki çalismalarimiz bakimindan,Akdeniz’e neden “Ak” deniz denildiginin ve Karadeniz’e neden “kara” deniz biçimindeki bir ayrimia dayanan isim verilmis oldugunun tespiti (bu ustelik oteki dillere de boyle geçmistir),tarihin bir çok yanini anlama ve açiklamada çok daha onem tasiyor.
Bu ayrimi daha da ilginç kilan,butun Karadeniz ve çevre topluluklarinin gerçekten “kara” renge/giysiye onem vermesi,dinsel ve gundelik hallerinde bu rengi kullanmasi ve Akdenizde ise,simdi Lubnan’a “gittik”çe daha yakindan tanimaya baslayacagimiz Durzi/Maruni,eski Med rahiplerinin kutsal beyaz giysi rengine dayaniyor olmasidir.
Mezopotamya’da eski toplumun,renkler temelinde de bir ayrim yapmis oldugu bir olgudurSadece bu renklerin dikkatli bir sekilde izlenmesi,Uruk’un bolgelerinden Hollanda’da “Danois”larin ekoseli elbiselerine degin uzanabilir.Gonderlere çeilen bayraklarda,kutsal kilise,kutsal kabe,kutsal Kudus'te,Musa'nin gezgin tapinaginin çadir ve perdelerinde,doktor'un beyaz onlugunde,hakimin peruklu,tavsan,tilki yaka kurklu kara giysisinde...hep bu renk ayrim izlerini buluruz.Dini oldugu kadar mesleki de olan renk ayriminin olunun kefenine degin neden boylesine onemli oldugu uzerine bir ilahiyatçimizin her hangi bir sozcuk yorumu var midir?Tanriya bu kadar bel baglamak onlari buyuk bir dusunce fakirligine iter...Beyaz'lar,ak'lar,nurlar,kara'larin dindeki bu yerini tanimaya çalismak gerek.Ne yazik ki,'aydinlanma','aklanma' deyip 'karanlik'a savas açan akademik dunyamizda da bu noktalar yeterince islenmis degildir.Ezberlenmis formullerin,'kategorilerin' siginaginda yasadiklari yolunda kendilerine atilmis bir 'kara' iftiradan,'çamur'dan korunmak istiyorlarsa,kendilerini 'ak'lasinlar o zaman!
Incelemelerimiz içinde ‘renkler’in,hiç dusunulmedigi kadar onemli bir olgu olarak kullanildigi ve “yer”in,”gok”un,”yesilliklerin” yaratilmasinda kavramsal bir donusum gostererek dini felsefeye de hayli hizmet ettigi gorulecektir.
***
5.9.2006
Islamda «kadin, esek ve köpek »in namazi bozmasi
inanci ve eski toplumda totem
Bay I.Arsel'in kitabinda,islamin kadinlari asagilamasina verdigi bir ornek de, «sutre »siz namaz kilarken,imanlinin onunden « kadin, esek ve köpek » gibi varliklar geçerse,namazin bozulacagini soylemis olmasina dayanir. Bay Arsel, « kadin, esek ve köpek »,bazan buna « domuz ve yahudi » de eklenir,ifadelerinin birlikte kullanilmasindan sonuçlar çikarir ve "kadin"in Islamda «esek,kopek,domuz, » ile es tutulmus olarak asagilanmasini anlatir.
Gerçekten de Islam'in kadini asagilamasi surecinin gelisiminde bu tur inanç ve uygulamalarin onemli bir yeri olmus olmalidir.
Fakat bizim su andaki isimiz,islamin bunlari soyleyip soylemediginden çok,bu sozlerin neden edilmis olabilecegini anlamaya çalismak ve eski toplumun hayvanlar dunyasi ile içiçe geçmis yapisini,ozellikle Avesta ve Enuma Elis incelemesi oncesinde,az çok ayrintilariyla tanimaya çalismaktir.
Bay Arsel,bu tur sorunlarla pek ugrasmadigi ve 30x30 cm² lik Kuran alani disina çikmadigi için,sitemizin okurlarinin simdiden bildigi,Musa'nin futuhat doneminde kavmine aktardigi tanri direktifindeki « Asera putlari » ile "sutre"nin bir ilgisi olup olmadigi vb. konularinda da bir arastirma yapmamistir.Boylece,kadin,kopek ve esek ile bir arada anildigina gore,kadinin asagilanmis oldugu ispatlanarak yurekler rahatlatilmis olur..Hatta 'kadin' kelimesi buyuk harfle yazilarak,onun kopek ve esekle bir arada alinmasina yonelik dikkatler iyice bilince çiksin istenir.Bir tutum tabi bu,fakat pek de bilimsel degil...
Islamin,kadini kuçumsedigi ve asagiladigi konusunda en kuçuk bir sorunumuz yok elbette.Bu tamamiyle dogru.Fakat bilim adami için,bunun nedenlerini anlayabilmek ve açiklayabilmek de bir o kadar onemli.
Muhammed'den aktarilan ve muhtemelen dogru da olan yukardaki ifadelere biraz yakindan bakinca, « esek ve kopek » kadin ile birlikte namazi bozuyor olduklari halde,ornegin «deve veya kedi »nin namazi bozmuyor olduklarini goruyoruz.Demek ki,sozkonusu olan,simdiki ilahiyatçilarimizin,benim anneannemin dusuncelerinden daha ileri olmayan yorumlarinin,yani namaz kilan ile kible arasina bir « mahlukat girmesi » biçimindeki yorumlarin bespara etmedigi anlasiliyor.Sozkonusu olan,gelisiguzel bir hayvan degil,belirlenmis hayvan turleri idi.Ve bunlar,hem Eski Ahit'te,hem Avesta'da gordugumuz kutsal veya mundar hayvanlar sinifinda siralanan,kendilerinden çok bahsedilen ve bizim de bahsedecegimiz «kopek,esek,domuz » idi !
Eski toplumda bunlarin,ne kadar onemli totem hayvanlar olduklarini ayrintili olarak ele acagiz.Oyle ki, 'kopek' simdi bile,yezidilerin bir bolumunun dokunmayi en buyuk igrençlik,gunah saydiklari bir hayvan,daha dogrusu eski bir totemdir.Alevilik için tavsan,musevilik ve islam için domuz ne ise,kopek o dini inanç için oyledir.
Dolayisiyla,Muhammed'in saydigi hayvanlar birer totem hayvandi.Ve totem tapinmasi donemine ait inanç kalintilarina dayaniyordu.Tam da bu nedenle,eger imanlinin onunden Deve veya kedi geçse,bu namaz için sorun yaratmiyordu.Oyle anlasiliyor ki,Musa'nin « Asera putlari » dedigi bu putlar,-1200'lerde son derece ayrintili idi,bunlar arasinda «kopek,kedi,esek,deve » bulundugu gibi,bizzat Musa kavminin de taptigi,çok daha genis bir kult alanina sahip «dana » kultu de bulunuyordu.
Musa'da « Asera » olan bu kavram kuran ve yorumcularinda «sutre » olarak kullanilmis olmalidir.Bu kavramin «Asur putlari » ile ilgili oldugu,hem Avesta'nin neredeyse bastan asagi hayvan ve bitki totemleri konu ediniyor olmasindan ve hemde «str » kokunden anliyoruz.Bu kok harflerin «istar » ile ilgisi olmasi gerektigi gibi,bizzat « esrael » ile de ilgili olmus olabilir.Bildigimiz gibi, bizim cariye olarak tanidigimiz,esire,baslangiçta «esirtu », tapinaklarda Istar'a (inanna'ni Sami biçimi) vakfedilmis,onun 'esir'i olan kadinlari ifade ediyordu ve bu kavram «esir» ile anlam buluyordu.Islamin « tanriya esir olan » uzerine yorumlari bizzat Israel'in , « El (Tanri) esiri »,Tanriya vakfedilmis olma anlamina gelmektedir ki,Museviligin,bastan bu yana,Tanrinin seçilmis,tanriya ozel,tanriya adanmis bir kasta dayaniyor oldugunu incelemelerimiz içinde gittikçe daha açik olarak goruyoruz.Bunu «tekke koruyuculugu » ve « Ehli Beyt » (tanri Evinin Ehilleri) kavramlariyla alevi/bektasi yapisinda da goruruz.
"Assur"lularin kullandigi ve Babil'in Marduk'unun ,Eski Ahit'in Namrut'unun karsiligi olan "Assur" kelimesi ile de "asera"nin,'esir'in baglantilarini ilerde, Enuma Elis incelemesinde ele almaya çalisacagiz.
Butun bunlar,sozkonusu olanin bir « kadin »in gelisiguzel hayvanla esitlenmesi olarak ortaya çikmamis oldugunu ve Assur'larda yerli kadinin eski totem ayrimina bagli olarak dislandigi doneme ait bir kuralin,daha sonra Islam uzerinden Muhammed toplumunda uygulanmaya baslanmis oldugunu gosteriyor.
Assur,anlasildigi kadariyla,çevre topluluklarla evlilik ittifakinin gelistirilmesi doneminde,kendi kadinlarinin kendi erkeklerine yasaklanmasi surecini çok agir yasamis olmalidir.Bu toplulugun baslangiç yapisi içinde,daha onceki incelemelerimizde ortaya koymaya çalistigimiz gibi,erkegin,karisinin kiziyla evlilik iliskisi de sozkonusu olmaliydi.Bu toplulukta erkegin, « kizini » evlattan saymayan akrabalik iliskileri ozelligi,sonraki nesillere kadinin kuçumsenmesi olarak gelmis ise de,baslangiçtaki yapisinda,bu kiz,simdi baba'si dedigimiz erkegin karisi da oluyor olmaliydi.Asur yasalari,artik yeni kavramla, « baba »nin kiziyla yatmasini yasaklamak uzere bir dizi hukumu bu nedenle içermektedir.
Assur'da kadinin asagilanmasi biçiminde yasanan bu tur gelismelerin gerisinde,Assur'lunun Assurlu kadinla olan iliskisinin yasaklanma çabasi,iç evliligin yok edilme arzusu rol oynamis gibidir.Bu,baba'nin kiziyla,erkek kardesin kiz kardesiyle her turlu temasinin engellenmesini de içeren boyutlara tasinarak kullanilmis gibidir.Orada kadinin asagilanmasi metodu,eski toplumun,erkegi kadindan uzak tutma yollarindan birisi olarak kullanilmis gorunuyor.
Musa toplumunun ,domuz'a ,aleviligin tavsana,yezidiligin kopege dokunmama gerekçesi,ile kadin'a dokunmama gerekçesi,temelde,ilgili toplumun ilgili totem/insan'dan uzak tutulmasi gerekçesine baglidir ve bir ayristirma,yabancilastirma,mahremlestirme surecinin ifadesi olarak yansir.
Burada elbette,eski toplumda baslangiçta,Domuz'un,bildigimiz domuz,Tavsan'in bildigimiz tavsan,ve kopegin bildigimiz kopek olup olmadigi sorusu onem kazaniyor.
Eski kutsal yazilarin,dini inançlarin içinde bu denli çok hayvan bulunmasi,sadece eski toplumun cehaletiyle açiklanamaz. Calismalarimizda gosterilmeye çalisildigi gibi bu,hatta cehaletle hiç ilgili degildi.Eski toplum,kendi insanlari yerine hayvan veya bitki sunumuna geçerken,son derece gonullu ve bilinçli olarak,kendisini hayvanlastirmis ve bitkilestirmisti.Bizzat en buyuk tanrilar, « gogun okuzu,inegi,danasi » idi.Bir peygamber olan ve bize belki « Huda » tanri okunusuyla da ulasan Gudea,kendisini «tanrinin essegi » olarak niteliyordu.Isa, « mujde » vermek için hazir oldugunda,Kudus'e mutlaka henuz binilmemis bir sipa'nin sirtinda gitmek istiyordu.Musa kanunlarinda disi essegin dogurdugu ilk sipanin boynu kirilarak kurban edilmeliydi...
« Kus »,« Sivri sinek » ,« ari »,eski toplumun inanç belgelerinde olaganustu yer tutuyor ise, Avesta,neredeyse butun varliklari « kopek »le iskillendirerek tanimliyorsa butun bunlar nedensiz degildir.(1)Musa'nin kitabinda «kopek »,ayni zamanda kutsal erkek fahiseligin de tanimidir mesela.Orada kopek,bizzat insan'a iliskin bir tanimlamadir ki,bunlara Avesta'da yeniden donecegiz ama,simdiden,sadece,ilerdeki çalismalar için, dikkat çekmekle yetinelim ki,«nehirlerinden bal ve sut akan Kenan topraklari » tanimlamasi ile , evliligin çok onemli bir asamasi olan ve bizde takvim ayi gibi ele alinarak « bal ayi » denilen « Lune de Miel», gokyuzundeki ay'in bal'i ile ilgiydi ve dogal olarak bal, « ari »siz olmazdi..
Eski toplumun kendine has degerleri içinde ele alinmayan butun yorumlar ister istemez zayiflik tasir veya yanlis olurlar.Asur dini,Muhammed dininde çok onemli bir yer tutuyor.Muhammed'in hiç bir sekilde bilemeyecegi,ve bilmedigi belli olan bir dizi gelenek kokenini biz simdi eski tabletler araciligiyla taniyoruz.Carsaf veya turban geleneginin de Assur kanunlarindaki yapisini daha once ele almistik. Orada, Muhammed,kadinlarin ayaklarini yere vurmamasini soyluyordu.Bu,tek basina ele alindiginda son derece anlamsiz bir ifadedir...Fakat,ayak bileklerinde halhal geleneginin kullanildigi bilinirse;simdi Turkler'in ,kotu bir kadina 'zilli' diyen tanimlamasinin eski toplumun kadininin Istarci cinsel iliski gelenegine dayandigi ortaya çikarilirsa, çadirin veya evin kapisinin onunde «ayagin yere vurulmasi »nin anlami birden berraklasir.(2) Bu,yerli erkek için,yerli erkekle konusmasi bile yasak olan kadinin geldigini haber vermeye yaradigi gibi,yabanci erkegin yatagina girmek için de bir isaret idi ve eski assur buluntularinda halhalsiz bir kadin (ust uste her iki ayakta uç halhal vb. biçimleri var) yok gibidir.Bilge uzmanlarimizin bir bolumu,bunlari,besi birlik takinmayi,basinda madeni kaplar tasimayi vb.,eski kadinin sus duskunlugu ile gayet 'bilimsel' olarak açiklasa da,biz biliyoruz ki,bunlar,inceden inceye ayristirilmis eski toplumun aidiyet ve sosyal ozellik belirleme araçlariydi ve bunlarsiz bir kadin,bunlarsiz bir erkek tasarlanamazdi..
**
(1):
"O gün RAB Mısır ırmaklarının ta uçlarından sinekleri, Asur
topraklarından arıları ıslıkla çağıracak.
Akın akın gelip derin vadilerde, kaya kovuklarında, dikenli
çalılıklarda, otlaklarda konaklayacaklar.
O gün Rab Fırat'ın ötesinden kiraladığı usturayla -Asur
Kralı'yla- sakalınızı, saçlarınızı, beden kıllarınızı tıraş edecek.”
(Eski Ahit/Yeşaya 7: 18)
(2):“Ve Rab dedi:
Madem ki Sion kızları kibirlidir ve boyunlarını ileri uzatarak göz edip yürüyorlar, gezerken kırıtarak gidiyorlar ve ayaklarının halkalarını çıngırdatıyorlar, bundan ötürü Rab Sion kızlarının tepesini kel ile vuracak ve Rab onların gizli yerlerini açacak.
Ayak halkalarının güzelliğini, fileleri, mehçeleri, küpeleri ve bilezikleri ve peçeleri, alın çatkılarını ve ayak zincirlerini ve bell kemerlerini ve hoş koku şişelerini ve muskaları ve yüzükleri ve burun halkalarını ve bayram esvaplarını ve örtüleri ve şalları ve keseleri, el aynalarını ve gömlekleri ve baş sargılarını ve atkıları Rab o gün kaldırıp atacak ve vaki olacak ki hoş koku yerine pis koku ve bel kemeri yerine ip, ve saç lülesi yerine saçsız baş, ve süslü esvap yerine çuldan gömlek, güzellik yerine dağlanmak olacak.
Erkeklerin kılıçla ve yiğitlerin cenkte düşecekler ve Sionun kapıları ah çekip yas tutacaklar ve kimsesiz kalıp toprakta oturacak. ”( Tevrat, İşaya, 3. bab 16-26.)
3.9.2006
Dinler,Kutsal içki ve Hashasilik vb.
Uyusturucunun ve içkinin dinlerle her hangi bir iliskisi var midir?
Sayin S.Tanilli,esrar içici hashasiligin dini bir mezhep olmasini,daha çok ‘firansiz aydinlanmaciligi’ndan derleme olan kitaplarinda,adeta igrenerek anlatir.Hashas içimini bir dine yakistiramadigi anlasiliyor.
Bu tur kitaplarda hashas içimi hashasilige yakistirilamaz ama hiristiyanligin ‘kutsal sarabi’,Musaci kutsal sofranin tamamlayicisi sarab, kuskusuz ‘modern’ bir ozellik tasiyor olur!Insan sagligina falan yararlari bilimsel olarak bellidir zaten!..Ama ,bunlar 6000 yil onceki toplumda nasil biliniyormus gibi sorular fazla ragbet gormez...
Biz gerçeklere bakalim.
Gerek ‘yilan metaforu’,gerekse hashas,esrar ,bira/sarap/raki(arak)içimi,eski toplumda oncelikle dinsel edimlerin, rituellerinin konusudur.Eski toplumun ant torenlerinin kan içiciliginin yasaklanmasi çabasina paralel olarak da gelismistir.Hiristiyanligin kutsal surahisi,eski toplumun içi kurban kaniyla doldurulmus kupasidir ve ayni kupa,eski toplumun savasindan donusmus her tur musabakasinin da bir numarali aracidir.En son,Nuh Tufani denilen karsilikli kutsal insan kurban sunum rituelinde,Tanri,Musa'nin atalariyla ittifak kurmak,anlasma yapmak için,insan kani içmeme kuralini dayatmisti.Bu tarih,yaklasik -3500'lere denk duser.
Bira yapimciligi bu donemlerde Sumer/akkad topraklarinda en ust duzeyde taninip,kutsal tanrisal sofralarin vazgeçilmez içki turu olarak kullanilmis olmalidir.Orada,toprak çoraklasmasina bagli olarak,buyuk olçude arpa uretimine geçildigi donem,ayni zamanda bira uretiminin de yukselmis oldugu donemdir.Eski yazili yasalarda sozkonusu edilen,hurma vb. kokenli içkiler yaninda, genellikle biradir. Aryen kokenli cermenik Germany’nin biraciligi her halde nedensiz gelismis degildir ve o toplumlarin torunlari kaynaklarini,bilgilerini Avrupaya kadar tasimis olmalidir.Buna karsilik,sarap,uzumun olmasini gerektiriyordu ve kutsal sarabin uzum olan alanlarin dinsel edimlerinde one çikmasi son derece dogaldi.
Içki veya uyusturucu kullanimi dinle çelismek bir yana eski kutsal edimlerin,ustelik basinda gelir.Eger tanrilar,yeni seyler yaratacaklar,Tufan yapmak veya yapmamak için kararlar alacaklarsa,kutsal masalar gerekli kurbanlarin yanisira çesit çesit içkiyle doldurulmaliydi.Tanrilar da,dogrusu iyi içki içerler,"kutsal Me"lerin Uruk'a gonderilmesi toreninde oldugu gibi,ornegin Enki,kutsal sofranin basinda agzina kadar dolu kadehini 14 kez kaldirirdi.
Diger çalislmalarimizda da “Kutsal sarap ve kutsal ekmek”li ifadelerin Sumer/Sami doneminden bu yana,Hitit dini inancinda da,hiristiyanlik ve musevilikde devam ettigi biçimiyle, dinsel edimin,tanrisal tapinimin bir adlandirilma ifadesi oldugunu gormustuk.Dinsel edim ile ‘içmek’ eski toplumda oylesine içiçedir ki,Turklerde ‘yemin’,'ant', hala ‘içilir’...Eski toplumda içki ve din,birbirinin kaçinilmaz tamamlayicilari oldugundan kutsal sofralarin içki sunucusu,sadece, çok ozel rahipler,saki'ler olabilirdi.'Sargon adi'ni kullanacak olan kisi,buyuk Sargon haline gelmeden once kiralin divaninda bir saki idi.Saki'ligin bektasi geleneginde ,kutsal "surahi" tutuculugun kiliselerde çok onemli yeri olmasi bu nedenledir.
Uyusturucu kullanimi da ,ortadogu kaynakli dinlerle,ozellikle,diger toplum birimlere kurban sunan,kendisi kurban olan ve kendinden kurbanlar veren topluluklarin kultunde çok daha onemli gorunuyor. Bu,“Ates/gunes kultu” kaynakli Isacilik,Musacilik,Bektasilik,Siilik gibi kesimlerde en ust duzeylerine erismis gibidir.
“Duman” kavramini daha once incelemis ve bunu Islamin ‘cennet’ tanimlamasinda da var oldugunu gormustuk.Bu ‘duman’,'golge',gezgin Musa tapinaginin da vazgeçilmez bir ogesidir.Kutsal kitaplarin “golge”si,bir yaniyla kurbanin yakilmasi ile,ates kultuyle bagli olabilecegi gibi, “uzerlik yakma” vb. biçimlerine de evrilmistir, “duman alti olmak” kavraminin anlattigi gibi,dogrudan dogruya esrar,hashas kullanimiyla da iliskili olmaliydi.
Baba yaninda sigara içmeyi yasaklayan ‘barbar’ “dogu toplumu” bunu aslinda ‘barbar’ligindan oturu yapmamis oldugu anlasiliyor.Esrar çekmek,sirlar içine girmek,geçis torenlerinin bir dinsel kategorisi idi ve ogul,eger baba toplum birimi uyesi haline gelememis ise,ozel bir ‘geçis’ ritueli yasamamis ise vb. baba yaninda sigara içemezdi.Bu,baba ile ogul haline gelmis karisinin erkek evladi arasindaki çelismelerin henuz asilamadigi bir toplumsal donemin kalintisiydi.Karisinin dogurdugu erkek evladin dogrudan baba toplum birimine dahil oldugu yapilarda baba ogul arasi iliskilerin çok daha degisik olacagi açiktir.
Kutsal içki ve uyusturucu, Enki’nin tapinaginin en onemli araçlarindan olmalidir.Cunku Enki’yi “bilgelik”, “buyuculuk” ogretisinin basinda goruyoruz.Bu bakimdan Enki’nin çift omuz baslarindan salinan “yilan”in gunumuzde eczanenin sembolu olmaya devam etmesi,-2500 lu yillarin “Magu/r rahiplerinin” samanlarinin eczane (magie için,pharmacie ) olmasi tesaduf degildir.
“Bilge”, “buyucu”,Yilan motifli Enki’nin,Sumer/Akkad erken olusum doneminde yaptigi ilk is,Abzu’yu afsunlayarak uyuttuktan sonra oldurmesi idi.Yilan motifi,yilan zehiri olumle iliskilendiriliyor olmaliydi ve insan kurbanini yilan zehiri ile oldurmek,-4000 li yillar için herhalde bir uygarlik adimi idi.Sumer/akkad yer alti topraklarinda buldugumuz,kutsal yazinda ‘cehennem’ biçimlerinden biri olmus olmasi gereken “saray mezar”larda, ellerinde kadehleriyle olmus olarak kalan kiral/kiraliçe gorevlileri,eski toplumun ‘barbarliginin’ degil uygarliginin urunu olarak ‘uyutulmus’ sekilde oldurulmus kurbanlari idi.Asaletli bir olum biçimi olarak kavranildigi için de,zehir,ortacaga degin kirallarin parmaginda var olmaya devam etmis gorunuyor.
Kan dokmeden,aci vermeden oldurme,su anda tanimaya basladigimiz Zerdust kitabinin butun açikligiyla ortaya koydugu eski toplumun olu yamyamliginin bir gerçek olarak yasandigi kosullarda,bir ‘uygarlasma’ çabasi urunudur.Olum kultunu incelerken,’olum’ kelimesinin kullanilmama ve “sonsuz uyuma”, “sonsuz yolculuk” kavramlarinin bilinçli kullaniminin nedenlerine deginmistik.Sigara’nin baba yaninda içimini saygisizlik olarak niteleme,sadece eski toplumda bir rituel konusu olan ‘esrar çekme’nin sonraki toplumda bozulmus bir biçim kazanmis olmasindandir.Bektasi/Alevi geleneginin “kurban” kavrami,onun once gercek,daha sonraki asamalarda ise sembolik ‘kurban’ uyelerinin toplum birime geçis /iniciation, rituelinin yerine getirilmesi ile ilgili olmaliydi.
Oteki dunyaya gitme ve gelme seanslari bakimindan dinsel sahsiyetlerin esrar/uyusturucu kullanimi uzerinde zaten,bir dizi çalismada uzun uzun durulmustur.Simdi sozkonusu olan,bu kullanimin asil nedenlerini erken tarihlerdeki biçimlenis gerekçelerini ortaya koyabilmek olmalidir.
***
2.9.2006
Tufan'in Kutsal Âşûre'si
Sumer/Akkad erken "yaratilis" anlatimlarinda,daha sonra eski Yunan tanrilar soykutugunde ozetlendigi gibi,uç temel yeniden duzenlenis anlatilir.Oradaki her 'yaratilis' anlatimi, giderek çevre topluluklarla yapilan anlasmalari ifade ettigi için buyumenin,genislemenin de anlatimidir.
Eski ilahilerin her 'yaratilis' anlatimi, uzmanlarimiz eski dinlerin kaynaklarini kozmonoji tasvirlerinde arasalar da,son derece maddi unsurlarin 'yaratilmasi' anlatimi olarak ifade edilir.Koyun,keçi,esek ;ovanin 'tahillari' vb. bu yaratilis anlatimlarinin en temel konularini olustururlar.
Eski toplumda her 'yaratilis' karsilikli yiyecek-içecek ve evlilik soleni olarak yasanmistir.Bu topluluklarda hayvan/bitki toteme geçmeden once,karsilikli kurbanlar,kendilerine ait insan kurbanlardan olusuyordu.Bu topluluklar,dini ilahilerinde, eger tanrilarin 'keçi'yi 'yarattiklarini' yazmislar ise,bu ifade,bize,ilgili toplulugun insan'in yerine keçiyi kurban etmeye baslama anini ve keçi totemin devreye girdigi donemi verir. 'Gunah keçisi' kavraminin,ozel olarak keçi,teke,oglak kurban veya azadlarinin,bir kefaret,vergi,insanin kurban olma yukumlulugunun yerine geçirilmesi olarak ,yasamimiza girmis oldugu açiktir. 'Gunah',eski toplumda ayni zamanda,bireye ait yukumluluk kavrami olarak kullanilmis olmaliydi.Eski Sumer tabletlerinde 'hiç bir çocugunun gunahsiz dogmayacagi' yolunda ifadeler kullaniliyordu.Cocuklarin bu 'gunah',yani eski yukumluluklerinden kurtuluslarinin izlerini gunumuzde de suren bir dizi ozel rituel olarak taniyoruz.
Simdi Hurriyet gazetesinin yemek tarifleri arasinda da yer alan Asure,eski toplumun en kutsal,dini yemeklerinden birisi idi.Ve adini, Babillerin Marduk'unun,eski Ahit'in Namrut'unun karsiligi olan Assurlarin 'Assur' tanrisindan almaktadir.
Asagida Islam Ansiklopedisi'nden aktarilan 'açiklama',son derece zayif olsa bile,bu yiyecek turunun,yiyecek/içecek yasagi ve karsilikli cinsel iliski konusuyla baglarini gostermektedir.
Sumer/Akkad 'yaratilis'larinin her seferinde bir 'Tufan' ,yani karsilikli insan kurban toreni gerektirdiginden bahsetmistik.Islam Ansiklopedisi,bu yiyecegin Nuh tufani ile baglarini belirtmekte ama,bunu ilk okul çocugu gorgusuyle yapmaktadir.Asure içinde yer alan tahillar,hiç de “Nuh'un Gemisi”nin ambarinda kalmis gelisiguzel artik tahil toparlanmasi degildir.Simdi bile,dini itikat bakimindan,asure'nin,onun surduruculerine gore,7 veya 9 ozel farkli tahil çesidini içermesi zorunlulugunun devami,'ambarda arta kalani supurme' motifinin uydurma degilse de,bilgisizlik,belki konunun uzerini ortme çabasi,oldugunu gosteriyor.
Assure’nin ozellikle Sii kesiminde ozel bir matem konusu olmasi da,Huseyin meselesiyle degil,çok daha eski,son Tufan,insan kurban,edimiyle ilgili olmalidir ve bize,bu Tufan'in katilimcilarinin etnik kokeni hakkinda bilgi vermektedir.
Bu,muhtemelen sonuncu ortak,genis katilimli Tufan toreni idi.Avesta’da bu Tufan’in (oradaki anlatimda ‘kis’) aldigi biçimi,ne olçude buyuk bir insan kurban edimi oldugunu goruyoruz.Bu "Tufan"i ,Sumer kiraliyet listesinin Milat kabul ettigini, butun tarih çetelesini "Tufan'dan once" ve "Tufan'dan sonra" biçiminde duzenlemis olmasindan da anliyoruz.
Bizzat "Milat" kavrami,bu Tufan'da merkez kabul edilen alanin,bugun Malatya olarak tanidigimiz cografi alanin isim babasi/anasiyla bagli oldugunu gosteriyor. Militta,Lilli,Lilit vb. biçimlerde tanidigimiz,Uttu'nun kadin biçimi,Uttu'nun "kiz kardesi",oteki topluluklarda Innanna,Istar vb. olan kutsal fahise tanriçanin karsit esdeger ikizkardesi idi.
Uttu olarak tanidigimiz ‘gunes/ates’ kult temsilcisi,ister Marduk , Namrut,Assur okunuslariyla kullanilsin,ister ‘od’,' nar’, ‘alev’, ‘an’, 'sam' vb. olarak kullanilsin,çevre farkli etnik topluluklarin,bir bakima ayrisma oncesi ortak degerini ( ‘baslangiçtaki ortak ata’) ifade etmektedir.
Anlatimlarda Nemrut/Cudi daglariyla kurulan iliskisi,sozkonusu olan bu genis ortak katilimli son Tufan’in,bu çevrede bulunan topluluklarca anlatilan versiyonuna dayanmaktadir.Ve herhalde,eski Ahit’te,tanrinin baslangiçta yaratmayi unuttugu ve sonradan yaratilan,Eski Ahit’te,eklenmis ikinci yaratilis versiyonu olarak yer alir bu anlatim, Havva'nin Adem'in ‘kaburga kemigi’ginden yaratilmasi,ayni esnada Tanri'nin ‘yaban otlari’ni, ‘otlari’ yaratmasi,Adem ile Havva'ya bir ture iliskin ‘meyve yasagi’ konulmasinin bu doneme denk gelen Tufan'la iliskili oldugunu gosteriyor.Bu siralama turu,Sumer/Akkad yaratilis siralamasi ile de uygunluk halindedir.
‘Midyat pirinci’,Malatya “bal,sutu”,Mardin ‘kaburga kemigi’ ‘Urfa çig koftesi’,bu son Tufan’in bu yorede gerçeklestigini; bu ittifaki gerçeklestirenlerin bir bolumu bakimindan ‘cennet’ taniminin bu bolgeye ait olacagini gosteriyor.Eski Ahit’in “nehirlerinden yag bal akan topraklar”,"Musa'nin atalarina vaad edilmis topraklar" ifadesi de , genis olçuleriye,bu bolgeyi isaret ediyor gibidir.En azindan Islam’in Hurri’lerinin bulundugu cennet’ten kastedilen "Aden bahçesi"nin ikisini, simdiki Malatya ile simdiki Kars/Van/Agri yoresinde aramamiz pek yaniltici olmayacaktir.Zaten Nuh’un ‘Gemisi’ de,bu nedenle ya Cudi’ye,ya da Agri dagina "oturmus" olarak tasarlanir.Bu "daglar",o yoredeki en kutsal ortak mabetlerin adlandirmasiydi. “Cennet”,uzum,incir ve elma ile baglantili olarak ,ilgili topluluklarin durumuna gore,yaklasik uç ayri yere iliskin bir tanimlamaya benzemektedir ki,”cennet”i bildigimiz anlamiyla gokyuzu'nde degil de, “ates/gunes/gok” tapimcisi topluluklarin topraklarinda,Tapinaklarinda aramak gerektigini gosteriyor.
Tufan'in ‘Dag’lari kutsal tapinaklar,ortak mabetler idi ve Nuh'un ‘gemi’si ise,bu mabetlerin en gizli kisimlarinda muhafaza edilen kurban edilmis kutsal sahsin “sanduka”si,"Tabutu Sakine","anlasma sandigi" idi.Kavramlar eski kullanim degerlerine tasindigi zaman, Agri veya Cudi tepelerinde “bulunamayan” “Nuh’un gemisi”ni,kutsal ortak mabetlerde,ornegin Kudus’de,onun en gizli 3. odasinda,Nippur’un,Lagas’in mabetlerinde kolaylikla bulmus olacagiz..Kudus tapinmasinin, Kible’nin, anlaticiya gore erkek veya kadin olan tanri-ça’nin bu tarihteki yerini daha iyi anlayacagiz.
Yeniden ‘Millatta’ya donersek,bu ifade herhalde,Sumer/Akkad belgelerinde Magan ile birlikte, Meluhha olarak anilan bolgenin adi idi.Gudea onderliginde yapilan tapinaga onemli katkida bulunanlar da bu yerlesimlerdi.Bu isimler bize,Malatya ve belki Van’in eski yerlerini vermektedir.
Eski toplumun,yeme,içme ve cinsel iliski yasaginin ardindan yeme,içme ve cinsel iliski bayramlari yasamasi gelenegi, ilk ve son yaz senlikleri ve daha sonraki donemde ‘yeni yil’ gelenegi ile bagli gorunuyor.Bunlarin hepsi ‘kardeslesme’,dolayisiyla karsilikli ittifak torenleriydi.Torenin bir yaninda bulunanlar için kurban sunma,otekiler için kurban yeme idi.Bu torenlerin giderek merkezilesmesi,karsilikli ittifakin iki kutbunun içiçe geçme sureci,once yeme içme cinsel iliski ve hemen onu takip eden gunlerde ise ‘serbesti’,’bayram’ halinde sekillenmis gorunuyor.Butun o,’istigfar’ torenleri bunlarla ilgilidir.
Asure’nin içine 7 ayri tahil urunu konmadan once,7 ayri toplulugun kurbanlari konuluyor olmaliydi.’Kurban’ motifinin en çok kullanildigi din veya mezhepler,bize geçmiste hangi etnik/kulturel toplumun kurban edildigi hakkinda azçok bir fikir verir. Isaci hiristiyanlik, sii,alevi jargonunda ‘kurban’ kavraminin buyuk yeri,geçmiste kurban sunan toplumun atalarinin da açiklayicisidir.
Asure,-3500 yillarinda,Martu,Assur,Babil topluluklari arasindaki ittifak doneminden kalan kutsal bir yiyecektir ve daha sonra Sumer/Akkad belgelerinde Asnan vb. olarak gorecegimiz; kadin erkek iliskisini anistiran ‘asnafisna’; ‘mercimegi firina vermek’ gibi deyimlerin ifade ettigi karsilikli cinsel iliski torenleriyle de bagli bir konudur.
****
İ*S*LAM ANSİKLOPEDİSİ
AŞÛRÂ
Kamerî ayların ilki olan Muharrem'in onuncu günü. Âşûre günü adını alan bu günde oruç tutulurdu. Âşûre orucu denen bu oruç, İslâm'dan önce Araplar'ca bilinirdi. Âşûre kelimesinin İbrânice aşûr'dan geldiği ve o günde Araplar'ın oruç tuttuğu dikkate alınırsa, kelimenin bütün Sâmî diller arasında ortak bir kelime olduğu anlaşılır. (Buhârî, es-Savm, 1; Umdetü'l-Kârî fi Şerhi Sahîhi'l-Buhârî, V, 351) Bu kelime Yahudîler'de büyük keffâret günü için kullanılmıştır. (Tevrat, Levililer, 16, 29 vd.) Hz. Peygamber Medîne'ye geldiği zaman Yahudiler'in Âşûre günü oruç tuttuklarını gördü ve bunun ne orucu olduğunu sordu. Cevap olarak şöyle dediler:
"Bugün, iyi bir gündür. Allah, İsrailoğulları'nı Firavun'un zulmünden bugün kurtarmıştır. Musa (a.s.) Allah'a şükür için bugünde oruç tutmuştur. Biz de tutarız dediler. Hz. Peygamber; "Biz Musa'nın sünnetine sizden daha yakınız, dedi ve o gün oruç tuttu ve ashabına da tutmalarını emir buyurdu. " (Buhârî, es-Savm, 69; Tecrîd-i Sarih, VI, 308, 309)
Hz. Âişe'den nakledilen şu hadiste, Allah Resulu'nun Mekke döneminde de aşûre orucu tuttuğu anlaşılır.
"Cahiliye devrinde Kureyş, Âşûre gününde oruç tutardı. Hicretten önce Hz. Peygamber de aşûre orucu tutardı. Medine'ye hicret ettikten sonra bu oruca devam etti. Ashabına da tutmalarını emretti. Ertesi yıl, Ramazan orucu farz kılınınca, aşûre günü orucunu bıraktı, isteyen bu orucu tuttu, dileyen de bıraktı" (Buhârî, es-Savm, 69; Tecrîd-i Sarîh, VI, 307, 308).
İslâm bilginleri aşûre orucunun vacip değil, sünnet olduğunda görüş birliği etmişlerdir. Yalnız İslâm'ın başlangıcındaki hükmü konusunda, Ebû Hanîfe vacip derken, İmam Şâfiî müekked bir sünnet olduğunu söylemiştir. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra, bu oruç müstehap olmuştur. Ayrıca Yahudiler'e benzememek için Muharrem'in 9,10 ve 11'nci günlerinde oruç tutmak güzel görülmüştür.
Bugün bütün sünnî müslümanlarda Muharrem'in 10'u oruç günü kabul edilirken, bazı tarihi sebeplerden dolayı da mukaddes sayılır. Özellikle Hz. Nûh'un gemisinin bugünde tufandan kurtulup Cudi dağının tepesine oturduğunu anlatan söylentiler önemlidir.
Âşûre adlı tatlının menşei de buna dayanır. Gemidekiler o günü kutlamak istemişler ve geminin ambarında arta kalan erzakı karıştırıp bir aş pişirmişler. İşte aşûre pişirme âdeti buradan kalmıştır. Yine Âdem (a.s.)'in tövbesinin bugünde kabul edildiği, Hz. İbrahim'in bugünde ateşten kurtulduğu, Hz. Yakub'un, oğlu Hz. Yusuf'a bugünde kavuştuğu kaynaklarda kaydedilen rivayetler arasındadır.
Şiîler Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehit edildiği gün olan on Muharrem'i matem günü sayarlar ve Muharrem'in biri ile onu arasında gülmez, et yemez, yeni elbise giymez, yeni bir işe başlamazlar. On Muharrem dövünme ve yas günüdür. Sonra yas bitti mi aşûre törenleri başlar.
Âşûre günü sürme çekmek, gusül etmek, kına yakmak, büyükleri, âlimleri, hastaları ziyaret etmek, yetimlerin başını okşamak, hububât ve tatlı pişirmek, İhlâs suresini okumak, sevinmek ve bugünü ayrı bir gün olarak kutlamak İslâm'da olmayan bir davranıştır. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.)'den gelen ne sahîh ve ne de zayıf bir hadîs vardır. Hadîs diye rivayet edilen bazı sözler tamamen uydurmadır. Sahabeden ve dört mezhep imamından vb. kimselerden de bir rivayet olmadığı gibi, muteber kitapların hiçbirinde de buna dair bir haber yoktur. (İbn Teymiye, Mecmûu'l-Fetâvâ, Kahire 1326, II, 48; es-Subki, el-Menhel, Kahire 1393, X, 209) O hâlde bugünde böyle bir tatlı pişirip yakınlara ve komşulara dağıtmak tamamen bid'at ve İslâmî olmayan bir örftür.