24.11.2006

Kuran’in ‘okunma’ yontemleri .

24.06.06


Sumer-Akad tablet kayitlarinin ve onlara dayanan uç kutsal kitabin ‘okunma’ turu yani içeriksel degerlendirme yontemi uzerinde daha once durmustuk.Gerçekten de,yazili hale getirilmesinin uzerinden 5 bin yil kadar bir zaman geçmis olan,uç kutsal din kitabinin da onlara dayandigini gordugumuz Sumer-Sami kayitlarinda yer alan temel dini kavramlarin onemli bir bolumunde anlam kaymalari,soyutlanma,insan toplumunun yasam kosullarinin degisimine bagli dogal içerik degisimi oldugunu hesaba katmayan her turlu ‘okuma’,dogal olarak,içeriksel bir inceleme bakimindan fazla ise yaramaz.

Bununla birlikte,genel bir inceleme tarzi olarak,gerek ilahiyatçi bilim adamlarimiz,gerekse dogaustu bir tanri ve vahyini kabul etmeyen dusun adamlarimiz,sadece Turkiye’de degil,butun dunyada, hem Sumer-Akad kayitlarini ve hem de onlarin daha sonraki biçimlerine dayanan uç dini kitabi,daha çok, gunumuzun kavramlariyla okumaya ve olumlu veya olumsuz tutum temelinde yorumlamaya çalisiyorlar.Kendi çocuklari ile dil birligi kurmakta zorlanan baba veya annelerin, 100 kusak kadar onceki atalari ile ayni kavramlari ayni anlamda kullanmis olduklari yargisiyla hareket etmeleri,ilginç bir tutumdur.

Çalisma sonuçlarinda belirtmeye çalistigim gerekçelerle,benim boyle bir metota dayanan degerlendirmelerle hemfikir olmam sozkonusu degildir.

Isin aslina bakilirsa,dini kitaplari bu gunun kavram içerikleriyle okudugumuzda,neyin sozkonusu edildigini bile anlayabilmek mumkun degil.

Ornegin Kuran’da,geçerken,soyle bir bolume yer verilir:

“Ve Tâlût, kuvvetleriyle yola koyulduğunda:

‘Bakın’, dedi, ‘Allah sizi şimdi bir nehirle imtihan edecek: ondan içen benden olmayacak, onu tatmaktan sakınan ise benden olacaktır;

bir avuç dolusu içen ise affa mazhar olacaktır.

Ancak, birkaçı dışında hepsi ondan [dolu dolu] içtiler.

O ve ona inananlar nehri geçer geçmez ötekiler:

‘Câlût ve kuvvetlerine karşı [koymak için] bugün hiç gücümüz yok!’ dediler.

[Ama] kesin olarak Allah'a kavuşacaklarını bilenler: ‘Nice küçük topluluklar, Allah'ın izniyle büyük kalabalıklara üstün gelmiştir! Zira Allah, güçlüklere karşı sabırlı olanlarla beraberdir.’ diye cevap verdiler.”

Burada,tanrinin neden,nehir suyunu içme veya içmeme temelinde bir sinav hazirlamis oldugunu;içenlerin neden guçsuz dustuklerini pek anlayamayiz.Bu bakimdan da,derhal ‘mesel’den sonuç’a geçmek gerekir.Kuran’i Turkçe’ye çeviren ve tefsir eden Muhammed ESED de,bu bolumu,tipki boyle degerlendirerek su yorumda bulunuyor:

“Bunun sembolik anlamı şudur: İnanç -birinin kendi dâvâsının haklılığına inanması- yüksek bir iç-disiplin ile desteklenmedikçe ve kişisel menfaatler gözardı edilmedikçe bir değer taşımaz.” BAKARA (249)

Eger,Kuran’in bu sozleri,ornegin yine Kuran’da yer alan ‘içinden nehirler akan cennet’ gibi tanimlamalardan;Tevrat’ta da yer alan ‘su içmemek ile imtihan’ motiflerinden,Babil ve Assur kayitlarinin ‘nehir tanrisi’ndan,Sumer-Akad kayitlarinda yer alan ‘tatli su-nehir’ tanimli oldugunu gordugumuz Abzu-Enki kavramindan;’Yaratilis’ anlatimlarinin en basinda var olan ‘tatli-tuzlu su’ kavramlarindan,Zemzem suyu’ndan,Isa’yi ‘nehirde vaftiz’ ediminden,gunumuzde kiliselerde kullanilan ‘kutsal su’ uygulamalarindan... vb. butunuyle bagimsiz ele alirsak, yukardaki turde bir yorum, belki,deger kazanabilir.Fakat,surekliligi bulunan dini yazini bu sekilde onceki biçimlerinden kopararak ele almak,bilimsel bir incelemenin basvuracagi yontem olamaz.Incelemelerimiz içerisinde gormustuk ki,erken donem tabletlerinde yer alan ilahilerde “yasam suyu”ndan içmek veya içmemek bir rituel konusu idi.Tipki,’yasam yiyecegi’nden yemek veya yememekte oldugu gibi.Hitit yazininda ‘dine bagli kalmak’ ,’kutsal ekmek yemek,kutsal su içmek’ deyimiyle es anlamli kullaniliyordu.Isa’nin ‘kutsal sofrasi’,’yemek ve içmek’ kavramlariyla belirleniyordu.

Bunlarin yanisira,biliyoruz ki,Kuran’da ‘cennet’ sozcugu ,“ içlerinde derelerin çağıldadığı hasbahçeler,Edn bahçesi,Me’în” anlamlarinda kullanilir ve genel olarak ‘cennet’ kavrami ‘nehir-su’ ile ‘golgelik’ kavramlariyla tanimlanir:

“Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselere söz verilen cennet, içinde ırmakların çağıldadığı [bahçeler] gibidir; [fakat dünyadaki bahçelerden fazla olarak] onun ürünleri ebedîdir; gölgelikleri de [öyle].”( RA’D 35)

“Altından nehirler akan Adn cennetleridir”

“Sakınıp korunanlara vaat edilen cennetin temsilî anlatımı şu: Altından ırmaklar akar, yemişleri de sürekli, gölgesi de. İşte korunup sakınanların son yurdu. Kâfirlerin son yordu ise ateş...” (Ra'd Suresi 35. Ayet)

“Takva sahiplerine va'dedilen cennetin durumu şudur: İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve safi süzme baldan ırmaklar vardır. Ayrica onlara her türlü meyve ve Rablerinden bir bağışlama vardır. Bunlar hiç o ateşte ebedi kalacak ve kaynar bir su içirilip de, barsaklarını parçalayacak kimselere benzer mi? ( Muhammed Suresi,15. Ayet)(1)

“İnanıp; iyi işler yapanları da, içinde ebediyen kalmak üzere girecekleri, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada onlar için tertemiz eşler vardır ve onları koyu (tatlı) bir gölgeye koyarız.” (Nisa Suresi57. Ayet)

Muhammed doneminden 4 bin yil once var oldugunu simdi artik belgeleriyle bildigimiz ‘su-nehir’ ve ‘golge’ kavramlarini,çol gezgin toplumlarinin ‘serinlik dusleri’ temelinde yorumlamak,tipik islami reformist yorumcular veya kaba ateistler gibi davranmak olur.Ayni çol topluluklarinin onemli bolumunun ates-gunes-gok kultune de,kara renge de, dayanmis olmalari,islamda ‘yesil’,’su’,’golge’ kavramlarinin ‘serinlik dusleri’,’vaha’ gerekçeleri ile açiklanamaz oldugunu gosteriyor.Kuran,Muhammed donemine has bir çok ozel konuyu da ele almistir ama,onun ’yaratilis’,’cennet’,’cehennem’,’yer-gok’,’ates-su’ gibi temel kavramlari,kendisinden, 4-5 bin yil kadar once de var olan,kullanilmis oldugunu Sumer-Akkad tabletlerinde gordugumuz kavramlarin gelismis,bozulmus,soyutlanmis haline dayanmaktadir.Bu bakimdan,Muhammed donemine ulasan sozlu veya yazili ilahiler,o sirada artik bozulmus,içerik donusturmus anlam haliyle ‘nehir’,’golge’,’cennet’,’cehennem’ biçimiyle bulunuyor olmaliydi.Muhammed doneminin insanlarinin,eski dini belgelerin kavramlarini,kendi donemlerinde kazanmis oldugu içerikler temelinde ele aliyor ve inançlarini o temellere dayandiriyor olmalari son derece dogaldir.

Sumer adi verilenler ile Sami-Akad adi verilenler,ayrismalarina temel teskil eden veya zaten var olan etnik ayriliklarini tanimladiklari ‘yer-toprak’ ve ‘gok’,’su’ ve ‘ates’,’seytan ve insan’,’cennet ve cehennem’,’iyi ve kotu’ .. biçimleriyle de tanidigimiz temel ayrim noktalarini butun bir dini çizgileri boyunca genel olarak korumaya çalismislardi.Bununla birlikte bir ittifak kuran bu iki farkli toplum biriminin kaynasma sureci,ayni zamanda,baslangiçta kesin olarak ayri ayri bulunanan kavram ve uygulamalarin da içiçe geçme surecini ifade eder.Uç farkli dinin içinde,Sumer-Sami topluluklari doneminde ayri ayri bulunan kavram ve rituellerin,bir çok halde karmasik hale gelmis,ayni rituelin içinde birlesik halde yer alabiliyor olmasinin nedeni budur.Toplumsal orgutlenmede bu durumu,yabanci bir gelinle evlenen ogul’un olusturdugu aile tipinde minyatur haliyle buluruz.Bu bakimdan da,gelin ile kaynana-kayinbaba çatismasi,bir ‘kultursuzluk’ gostergesi olarak butun dunya toplumlarina has degildir.Ornegin,karsilikli kuzin-kuzen toplu evlilik biçimleri gelenegine dayanan toplumlarda,bu ister Avrupa’li olsun,ister ‘kultur gormemis’ Afrika veya Asya topluluklari olsun,dogrudan Sumer-Sami kaynakli toplumlardan daha az sorunludur.Iç evlilik biçimi yasaklayan ve karisini mutlaka ‘yabanci’,fakat ittifak halindeki topluluktan almaya yonlendirilmis topluluklarda,bu ikisinin zorunlu ‘dusman kardesligi’,gelin ile kaynana-kayinbaba çatismasi halinde,baska nedenlerin yanisira,yasanir.’Ademoglu’nun,’yilan’ veya ‘kopek’ totemli bir soydan olan ‘Havva’ ile evliligi,herhalde baska bir sonuç doguramazdi.Bunun Sumer kayitlarindaki ifadesi,

‘Ademoglu’nun “Lilitta’ ile,’goksel-ilahisel varlik’larin,’Ademoglu kizlariyla’ evliligi biçimi alir ki,dogan çocuklarin ‘ejderha mi’,yoksa ‘insan mi’ olacagi,yani hangi toplum birim aidi haline gelecegi,daha ilk donemin en ciddi çatisma alanini yaratir.

Toplumsal alanda,kaçinilmaz olarak farklilarin farkliliklarinin erimesiyle sonuçlanmaya dogru ilerlemesi;farklilarin giderek tek bir ortak toplum birim halini almasi sureci,dini inançlarin da bir sentez sureci yasamasi anlamina geliyordu.Bu bakimdan ornegin,islamin kutsal zemzem suyu kavraminda,ayni zamanda kilisenin kutsal vaftiz suyu’nun bulunuyor olmasi;bunlar baslangiçtan bu yana iki farkli toplumsal gurup olarak var olsalar ve bu farkliliklarini dini duzlemde de dile getirmuis olsalar bile,bu giderek butunlesme egilimine baglidir. Daha ilk ittifak doneminden itibaren baslayan bu çok ilginç ve o olçude de son derece dogal,insansal olan sentez surecini ilerde,daha ayrintili olarak incelemeye çalisacagiz.

Sumer-Akad donemi topluluklari,gerçekten de,daha en basinda,erken donemde,Kuran’in ifadeleriyle, ‘atesin yarenleri’ ile ‘suyun yarenleri’ biçiminde de ifade edilebilecek bir ayrima sahip olarak yola çikarlar.Karsilikli ittifakk,’tatli su’yu temsil eden topluluklarin ‘atese’ tapmaya; atesi temsil eden topluluklarin da ‘tatli suya’ tapmaya baslamalariyla sonuçlanir.Bu,gunumuzde birbirini taniyan iki ulkenin,karsilikli olarak temsilcilik,konsolosluk açmalarindan ve birbirlerine davranislarini,konsolosluklara karsi davranislariyla sembollestirmelerinden daha karmasik bir sureç degildir aslinda.Hatta belki,simdiki bu yonetimsel orgutlenme,eski toplumun karsilikli mabet açma uygulamasi surecinin devami,dinin ticari ve orgutsel yapidan giderek ayrismasinin bir urunu olmalidir.Imparatorluklarin dini ozellikte varoldugu sartlarda,kiliseler her toplumun temsilciligini ustlenebilirdi.Modern dis temsilcilikler,ulusal yapilarla birlikte anlam kazanmistir.

Sumer-Akkad eski toplumlarinin,ilk mabetleri,yabanci erkeklerin yerli kadinla cinsel bulusma alanlari olarak sekillenmisti.Yerli topluluk,kendi topraklari uzerindeki mabette,ittifak kurdugu yabanci toplulugun temsilci olan kutsal varligi bulunduruyordu.Bu bakimdan ondan çekiniyor;bu bakimdan ona sunularda bulunuyor;bu bakimdan tum eski yukumluluklerini,kutsal dilde ‘gunahlarini’ gidermek için bu temsilciye basvuruyor olmaliydi.”Atesin suyla tamamlanmasi” sureci de boyle yasanmis olmalidir.

Bu noktayi,biraz bozulmus haliyle Muhammed’in ifadesiyle Kuran’da da buluruz:

“Ve ateşin yarenleri, cennetliklere:’Üzerimize biraz su dökün, yahut Allah'ın size bahşettiği [cennet] azıklar(ın)dan (bize de atın)!’ diye seslenecekler.

[Berikiler diyecekler ki :] ‘Doğrusu, Allah, gerçeği inkar edenleri her ikisinden de yoksun kılmıştır” ARAF (50)

Burada ‘atesin yarenleri’,’cehennemlikler’dir yani ayni zamanda ‘atese’ tapanlardir da.Bunlarin dilegi ‘sondurucu’ su’dur.Gunumuzde,yola çikan birisinin ardindan su dokulmesi uygulamasi,isteyenin istedigi biçimde yorumladigi bir gorenek olarak tanitilir.Fakat bunun asil anlamini,hiristiyanlikta,’nehir vaftizleri’nde,rituel yikanmalarda bulmak gereklidir.Bu noktada,’isik’,’mum’,’gok’,’nur’,’ates’,zamanla ayrismis kavramlar olarak ‘atesin yarenleri’ olan topluluga aitti.Islamin içine bu eski etki alani daha çok sii,alevi kesim araciligiyla gelmistir.Bektasi aleviliginde ‘nur’,’ates yakma –sondurme’ rituellerinin gerisinde veya su ile uzak durmada,’yikanmama’ elestirilerinde,tarihin bu geri iliskileri taninmadan açiklama yapilamaz.Islam’in ‘abdest’,‘gusul’ veya ‘teyemmum’unun fiziki bir temizlikle ilgili olmadigini gormustuk.Modern temizlik bakimindan,kadin ve erkegin sevismesinden sonra degil,once olan yikanmanin gerekli oldugu çok açiktir.Avrupa hiristiyan topluluklarinda,’gusul’ sevismeden once yapildigi için,modern temizlige daha çok uyar.Ama burada,sadece kus tasa çarpmistir.Çunku,eski toplum bu konuya hiç de simdiki toplum gibi fiziki bir temizlik olarak yaklasmiyordu ; orada ‘su ile arinma’ bir rituel konusu idi ve atese,gunese,goge tapan semitik topluluklar,bir cinsel birlesmeden once,çunku eski toplumda cinsel birlesme bir dusmanla iliski,savas,oldurme ile ayni temel anlamlara sahiptir,’yikanarak’ arindiriliyordu.Burada,cinsel iliski kurabilmek için,cinsel iliski kurmak isteyen erkegin (ve kadinin),olum-dirilim seansindan geçmesi anlaminda bir rituel olarak yikanma ile karsi karsiyayiz.Bunu,etkilerini, bize de gelen,Inanna gelin-guvey hamamlarinda,Homeros’un,yerli kadinin yikadigi yabanci damat adayi anlatimlarinda buluruz.Kuran’da Muhammed’in,kendinden onceki donemde oruç’un,gece ve gunduz,cinsel iliski yasagini da kapsadigini gormustuk.Kutsal gunlerde Musa da halka, "Üçüncü güne hazır olun" diyor, "Bu süre içinde cinsel ilişkide bulunmayın." diye direktif veriyordu. ( Çık.19: 15) Çunku,bu topluluklarda ‘cinsel iliski’ yabanci (kadin) ile bir savasin parçasi olarak ele alinir.Su ile arinma,gusul veya teyemmum,bu bakimdan,yabanci ile bir savas,yabanci kani dokmeile es anlamli ele alinan cinsel iliski sonrasina ait bir ‘arinma’ edimidir.Savastan donenin,kanli ellerle tanriya yakarmasinin mumkun olmamasi gibi.Dolayisiyla,ne,islamin cinsel iliski sonrasina aktardigi arinma,ne de hiristiyanligin cinsel iliski oncesine yerlestirdigi yikanmanin,gunumuzdeki modern temizlik ile bir ilgisi vardir!Kusun tusa çarptigi anlardan yola çikan ‘Avrupa kulturu’ hayrani Turk aydin tiplemesinin,ayni zamanda bilgisel duzeyi en dar aydin tiplemesi olmasi tesaduf degil.

Gunumuzde kapisindan girilirken mum yakilan ve rahibin uzerlerine kutsal su serpmesiyle arinan hiristiyan toplulugun kilise uygulamasi,eski toplumun yakarak insan kurban etme uygulamasinin sembolik tarzinin,neredeyse eksiksiz bir anlatimini verir aslinda.Avrupa aydinlarinin,bizzat ‘aydin’ kavramiyla taninmasi;bilgi çaginin ‘aydinlanma çagi’ olarak nitelenmesi,ates ile Avrupa topluluklarinin,ates-gunes-gok kultu arasindaki baglarin etimolojik kalintilarindan bazilaridir.

Butun bunlara,burada bir- iki nokta daha eklemek yerinde olabilir.

Eski yazili yasalarda,adaleti saglamak veya adalet dagitma araci olarak ‘Nehir tanrisina’ basvuruldugunu gormustuk.Erken Sumer-Sami donemlerinden itibaren,nehirlere canli insan-hayvan kurban sunumuna ve olenlerin nehire birakilmis olduklarina dair bulgulara sahibiz.İsa’nin mutlaka ‘nehirde vaftizi’,insanlarin nehir araciligiyla kurban edilmesi geleneginin asilmis biçimiydi.Onceki Isa,bu vaftizle ‘oluyor’ ve yeni Isa omuzunda guvercinleriyle ‘diriliyor’du.Bu durumda ’Nehirden su içmeme’ motifinde yer alan ‘nehir’ kavrami,bu yaniyla gunumuzdeki anlamiyla nehir veya irmaklari ifade ediyor olmaktadir.Eski Sumer-Sami topluluklarinin yerlesim alanlarinda,bildiklerimiz arasinda,hemen hepsinde ‘kutsal,arinmis,saf nehir-irmak’ bulunmaktadir.Ninlil’in de Ninki’nin de,Enlil ve Enki ile ilk cinsel birlesmelerinden once bu ‘saf irmakta’ arinmis olduklarini gormustuk. Hint’lilerin nehirde arinma

rituellerinde,erken Sumer-sami topluluklarinin,bireyin kuran edilmesini asmayi saglayan bu uygar buluslarinin etkisi olmus olmalidir.

Ote yandan,Kuran’daki cennet’in ‘gokyuzunde’ bulunmasi,yani bizim okuma kavramlarimizla,goge tapimci semitik topluluklarin tapinak alanlarini ifade ediyor olmasi (erken Sumer –Sami topluluk kayitlarinda,tapinaklar ayni zamanda ‘gok dagi’,’yer dagi’ vb. biçiminde de ifade ediliyorlardi),onlarda ’nehir,irmak’ kavraminin erken donemde daha farkli bir içerikle de kullanilmis olmasi gerektigine isaret ediyor.Gerçekten de ,yukarda da belirttigimiz gibi,‘Cennet’, Kuran’da “Me’în” sözcüğü ile ifade ediliyordu ve bu sozcuk “berrak çeşmeler,gözeler,kaynaklar” anlamındadır da. .

Muhammed ESED’in açiklamasina gore,Taberî, İbni Abbâs ,Lisânu'l-Arab ve Tâcu'l-Arûs’a gore, cennet, ‘içlerinde derelerin çağıldadığı hasbahçeler’ anlaminda kullanilmaktadir.Bu bakimdan da,’irmaklar’,simdi kullandigimiz ve anladigimiz anlamdaki bir gokyuzunde akiyor olmazlardi.Burada sozkonusu edilen ‘goze,kaynak,irmaklar’,’gok-ates’ kultune ait olan Sami topluluklarinin topraklarinda bulunan tapinaklardaki ‘goze,kaynak,irmlaklar’ olmaliydi.Kutsal kitaplarda ‘gok’ denildiginde Sami topluluk ve topraklari;’yer-toprak’ denildiginde Sumer topluluk ve topraklari anlasilmalidir.Isacilikta “gok=tanri” esitlemesinin bulundugunu;Isa’nin goklerin sahibi oldugunu animsamak gerekir.Inanna da ‘goklerin kutsal fahisesi’ biçiminde ifade ediliyordu.Fakat biz biliyoruz ki,Inanna tapinaklari,simdiki içerigiyle ‘yer yuzunde’ idi ve Inanna’ya simdiki içerigiyle,”ates-gok” toplulugu olan Samilerin topraklarinda tapiliyordu.’Gok tapinagi’,Samilere ait tapinak tanimlariydi. Çunku, Sumer-Sami erken donemlerinin ‘gok’ ve ‘yer’ kavramlari bizzat Sumer ve sami topluluklarin kendilerinin tanim araci olarak kullanilmisti.

Yukarida “cennet”in bir tanimlayici ve tamamlayici unsuru olarak kullanilan “Golge” konusu ise,ayrica incelemeye deger bir kavramdir.Erken Sumer-Sami tabletlerinden itibaren karsilastigimiz bu kavrami,Eski Ahit’te de buluyoruz.Gunumuzde bile,bir dizi farkli mecazi anlamiyla kullanabildigimize gore,geçmiste sadece ‘gunes isiginin az oldugu yer’ anlamiyla kullanilmis oldugunu dusunmek yanlis olacaktir.Bizi boyle dusunmeye sevkeden çok somut uyarilara Kuran’daki farkli anlamiyla karsilastigimizda da ,rastlariz:


“ Üç katlı gölgeye doğru gidin” ( MÜRSELAT 30)

Bu “3 katli”lik,olum,hesap gunu,yeniden dirilis vb. gibi ‘ilahi’ yorumlara dogru genisletilmis olsa da,M. ESED açiklamasinda,’goge’ hakkinda soyle diyor: “Zıll kelimesinin aslî anlamı ‘gölge’dir; böylece zıllen zalîlen ifadesi, “en ziyade gölge eden gölge” olarak çevrilebilir: Yani, “koyu bir gölge”. Ancak eski Arapça kullanımında zıll kelimesi, aynı zamanda, “örtü” veya “sığınak” ve mecazî olarak “koruma” (Râğıb); ayrıca, “bir rahatlık, keyif ve bolluk durumu” (karş. Lane V, 1915) veya kısaca “mutluluk” anlamlarında kullanılmıştır -zıll zalîl terkibinde ise “sonsuz mutluluk” anlamını ifade eder (Râzî)- ki bu, “cennet” teriminin mecazî anlamlarıyla da uyumlu bir karşılıktır.”

“Golge”ye “bulut” tercumesi haliyle Eski Ahit’te de çok rastliyoruz:

“Musa gidip halkın ileri gelenlerini çağırdı ve RAB'bin kendisine buyurduğu her şeyi onlara anlattı.

Bütün halk bir ağızdan, "RAB'bin söylediği her şeyi yapacağız" diye yanıtladılar. Musa halkın yanıtını RAB'be iletti.

RAB Musa'ya, "Sana koyu bir bulut içinde geleceğim" dedi,
"Öyle ki, seninle konuşurken halk işitsin ve her zaman sana güvensin." Musa halkın söylediklerini RAB'be iletti.”(Çık.19: 9)

Üçüncü günün sabahı gök gürledi, şimşekler çaktı. Dağın
üzerinde koyu bir bulut vardı. Derken, çok güçlü bir boru sesi duyuldu. Ordugahta herkes titremeye başladı.

Musa halkın Tanrı'yla görüşmek üzere ordugahtan çıkmasına
öncülük etti. Dağın eteğinde durdular.

Sina Dağı'nın her yanından duman tütüyordu. Çünkü RAB dağın
üstüne ateş içinde inmişti. Dağdan ocak dumanı gibi duman çıkıyor, bütün dağ şiddetle sarsılıyordu.

“Musa dağa çıkınca, bulut (golge) dağı kapladı.

RAB'bin görkemi Sina Dağı'nın üzerine indi. Bulut (golge) dağı altı
gün örttü. Yedinci gün RAB bulutun içinden Musa'ya seslendi.

RAB'bin görkemi İsrailliler'e dağın doruğunda yakıcı bir
ateş gibi görünüyordu.

Musa bulutun içinden dağa çıktı. Kırk gün kırk gece dağda
kaldı.” ( Çık.24: 18)

“Musa ne zaman çadıra gitse, bütün halk kalkar, herkes
çadırının girişinde durarak Musa içeri girinceye kadar arkasından bakardı.

Musa çadıra girince, bulut sütunu aşağı iner, RAB Musa'yla
konuştuğu sürece girişi kapardı.

Bulut sütununun çadırın girişinde durduğunu gören herkes
kalkar, kendi çadırının girişinde tapınırdı. (Çık.33: 10)

Buluşma Çadırı Üstündeki Bulut
(Say.9:15-23) (Çık.40: 34)

“O zaman bulut Buluşma Çadırı'nı kapladı ve RAB'bin görkemi
konutu doldurdu.

Musa Buluşma Çadırı'na giremedi; çünkü bulut her yeri kaplamış, RAB'bin görkemi konutu doldurmuştu.

İsrailliler ancak bulut konutun üzerinden kalkınca göçerlerdi.

Bulut durdukça yerlerinden ayrılmaz, kalkacağı günü beklerlerdi.

Böylece bütün yolculuklarında konutun üzerinde gündüzün RAB'bin bulutu, gece de ateş İsrailliler'e yol gösterdi.” ( Çık.40: 38)

“Golge” kavramina,erken Sumer ilahilerinde de,”golgeden isiga,isiktan golgeye geçmek,geçirmek” vb. halleriyle rastliyoruz.

Bu bakimlardan,Kuran’in “cennet golgesinin”,kutsal ocakla,kutsal esrar içimiyle,kutsal tutsu adetiyle vb.bir ilgisi bulunup bulunmadigini incelemeye çalismak,pek yanlis olmayacaktir.

(1): “Sut ve bal nehirleri akan” bolgeler Kuran’da ‘cennet’ haliyle yer alirken,bu tanimlarin Eski Ahit’te “Kenan ulkesi”ni anlattigini goruyoruz.Eski Ahit’te Yehwah tanri,Musa’ya soyle demisti:

Süt ve bal akan ülkeye senden önce bir melek gönderecek,
Kenan, Amor, Hitit, Periz, Hiv ve Yevus halklarını oradan kovacağım. Ben sizinle gelmeyeceğim, çünkü inatçı insanlarsınız. Belki sizi yolda yok ederim." (Çık.33: 2-3)

Kaba veriler,oyle gosteriyor ki,Havva anamiz ile Adem babamizin yerlestirildigi ‘cennet’olarak tanidigimiz alan ve Musa’da “Kenan ulkesi” haliyle tanimlanan bolge,simdiki Malatya sehrine de isim kaynagi olmus olmasi muhtemel,Inanna’nin bir oteki biçimi olan Militta-Lilit kult merkezli bolgedir.Bu bolgenin,ates-gunes-gok tapimciligina merkez olmasi;Namrut/Marduk kultune merkez olmasi ; ‘Adem ogullari’nin ‘toprak’tan-kara’dan var edilmesine karsin,seytan’in ‘atesten’ yaratilmasi,Havva’nin seytan-yilan soyundan olmasi,ates-su karsitliginin bu anlatimda kazandigi biçimle ilgilidir.Eski ilahi aktaricilarimiz,’goksel varliklar,melekler’ ‘insanoglu kizlariyla evleniyorlardi’ dediklerinde,anliyoruz ki,sozkonusu edilen,bir Sumer aktarimidir;Burada Sumer’ler ‘toprak’-kara soyu,yani ‘Ademoglu’,goksel varliklar,melekler,seytan,yilan,sahmaran,goksel Inanna ise,ates-gunes-gok kultu ile belirlenen Sami topluluk atalariydi.

Cennet’in veya eski Meluhha yerlesiminin cografi alaninin Etiyopya’larda aranma yanilgilari,kavramlarin dogru içeriksel temeliyle ele alinmamasina baglidir.