25.11.2006

ESKİ YAZITLAR VE BUNLARI İNCELEME YÖNTEMİ

17.9.2006


Asagida, Prof.Dr . Mebrure Tosun ve Prof.Dr .Kadriye Yalvaç tarafindan Subat 1979 tarihinde hazirligi bitirilmis ve TTK tarafindan 1981 yilida basilmis olan « Sumer Dili ve Grameri » Cilt 1'den bazi bolumleri aktariyorum.Bunlar « Sumerceden Ornekler » olarak yayinlanmis.Orada,eski yazitlarin hem transkripsiyonu ve hem de bayan M.Tosun ve K .Yalvaç tarafindan yapilmis turkçe tercumeleri yer aliyor.

Sayin M.I.Cig gibi ,sozunu ettigimiz uzmanlarimiz yasamlarini,muzelerin tozlu raflari arasinda geçirmislerdir.Onlarin bu alandaki katkilarina ne kadar tesekkur etsek,ovsek az.Bunu her vesileyle belirtmeyi bir vicdan borcu sayarim.Yurtdisinda bulunmam dolayisiyla onlarin butun çalismalarina erisme olanagi bulamadim ama,elimde olan ve yazilarimda soz ettigim eserlerini,eskitinceye kadar defalarca okudugumu belirtebilirim.Sanirim onlara tesekkur etmenin en iyi biçimlerinden birisi bu idi.

Bununla birlikte,basvurdugum yabanci kaynaklari ve bu tur çalismalari okudukça,bu alandaki çalismalarim ilerledikçe,onlarda bazi sorunlar bulundugunu da gormeye basladim.Uzmanlarimiz,eski tabletleri,dogal olarak uzmanlik alanlarindan fazla disari çikmadan,sozcukler uzerinden tercume etmeye çalisiyorlardi.Sayin Ahmet Unal'in "Antik Devirlerde Taşıdığı İsimler" bakimindan ele alarak yuruttugu Adana incelemesinde oldugu gibi,sadece veya oncelikle 'kelime ses degerleri' uzerinden bir inceleme yeterli ve dogru sonuçlar elde edebilmemizi saglayamazdi.Kelimelerin uzerindeki binlerce yilin tozlarini çirpmak,farkli topluluk dilllerindeki içeriksel ve kelimesel esdegerlerini de saptamak gerekli idi.

Bu ozelliklerden yoksun olan tercumeler ise,genel olarak,ilahilerin,kayitlarin,canli bir toplumun gerçek aynalari halinde aktarimlarini saglayamiyordu.Bir dizi halde,anlasilmaz,sisler arasina gomulu,karmasik anlatimli tablet çozumleriyle karsilasiyorduk.Oysa bu yazitlarin çogu,son derece gerçek tarih anlatimlarina iliskin kayitlardi,ve dogal olarak oldukça gerçek olgulardan bahsediyor ve onlari tanimliyor olmaliydi.Oteki bir bolumu ise,ilahilerden parçalardi ve eski ilahiler,tabii ki içinde bir dizi sembolik,soyutlanmis kavramlar bulunuyor olsa da,oldukça akici bir yapiya sahip olmaliydilar.Kutsal gunlerde,evlerde,tapinaklarda,mezar torenlerinde ezbere okunabilen sarkilar,agitlardi bunlar.

Eski yazitlarin anlasimini kesintiye ugratan noktalar,sadece sozcukler uzerinden çozulemezler.Eski yazicilarin kopyalama sirasindaki olasi hatalari bir yana, kavramlarin deger ve ses degisim sureci geçirmis olmalari,tercumelerin en ciddi sorununu olusturuyordu.Burada,artik tek basina çivi yazisi uzmanligi yeterli olmaktan çikar.Anlatilan olay veya olguyu,baska kaynaklarla karsilastirma içinde tamamlamak,anlatimin olasi degerlerini insanbilim kurallarina basvurarak yeniden kurgulamak gerekir.Boylece,sadece tercumenin dogru bir yonde ilerlemesini saglamakla kalmaz,içsel baglantilari var olan bir gerçek aktarimin canli bir goruntusune de kavusmus oluruz.Bu nokta,Sumer adi verilen toplulugun, okumus yazmis insanlarin ilgi alanindan neden epeyce uzak kalmis oldugunu da açikliyor biraz .Cunku ortaya çikan eserler, yasamis bir toplulugun tanimi yerine,baglantilari bugunle hemen hemen hiç kurulamayan bir anlasilmazlik uygarligina iliskindi adeta.

Burada animsamak gerekir ki,eski tabletleri simdi çozumlerken kullanilan ses degerleri, o tabletleri yazanlarin kullandiklari ses degerlerini, her durumda,yansitiyor da degildir. Buna karsilik,kisa sozluk�lerde verdigim temel kavramlarin bir çogu,ozel olarak Turkiye�de ses degerlerinde buyuk bir bozulma olmamis olarak hala kullanilmaktadir.

Eski yazitlarda kullanilan kavramlarin ses ve içerik degerleri konusu,ciddi bir sorun olarak var olmaya devam edecektir.Cunku bu,sadece simdi bizler için bir sorun degildi.Eski yazicilar için de gerçek bir sorundu.Ilk ilahiler sadece sozlu ezbere dayaniyordu ve bunlar yaziya sonra geçirilmis ve daha sonra yeniden ve yeniden kopyalanmis olmaliydi.Bu sureçte baslangiçta kullanilmayan yeni kavramlarin turemis olmasi,eski kavramlarin ses degerinin degismesi çok mumkundu ve oyle oldugunu gordugumuz bir dizi ornek var.



Ornegin,simdi uzerinde çok durulan Marduk kavrami da boyledir. « Marduk » sesiyle okunan bir kavrama 2000'li yillardan itibaren Enuma Elis�le ve ona dayanan Hammurabi kanunlariyla birlikte karsilasmaya baslariz.Fakat bu anlatimlarda "Marduk", "yaratilis" surecinin baslangiçinda var olan « su »lardan hemen sonra ortaya çikan « ansar » ve « kisar »dan sonraki Anu,Apsu/Enki ve Enlil'den itibaren ortaya çikiyordu.Enki'nin buyuk ogluydu ve Anu tarafindan Enlil'lige atanmisti.Bu bilgiler konuyu -1600'lerdeki « yildizsal » olaya baglayan « Marduk yildizciliginin » dayaniksizligini da gosteriyor.Sozkonusu olan bu tanri(oglu), Eski Ahit'te Namrut olarak ifade edilen Tanri(oglu) idi ve islami anlatimda, Adem'e secde etmeyi redden, "Atesten yaratilmis",meleklerin buyugu "seytan"indan baskasi degildi.Assurlular Enuma Elis�i kendi dillerine aktardiklarinda,ayni ates tapimci kokene sahip olduklari için, Babillilerin « marduk » kavrami yerine sadece « Assur » kavrami koymakla yetinmislerdi.

Marduk okunuslu tanrinin bu tabletlerde yazimi ise « Marutu », « enmarutu » vb. biçimlerindeydi.Civi yazilarinin tek tek karsiligini verdigimizde « Maru+UTU » birlesik sozcugu ortaya çikiyordu.Bu ise « Utu'nun oglu », « Utu'nun danasi » anlamlarini verebiliyordu.Cunku « mar/u »ayni zamanda « boga,dana,tosun » anlamlarina da geliyordu veya zamanla iki kavram ozdeslesmisti.

« Marduk» okunuslu kavramin, « Maru+duku » yazimi ile de ilgili olabilecegini gozden uzak tutmamak gerek.Bu, « ilk ogul »un «adanma » donemine ait olarak kullanilmis bir deyim olabilir. « Duku »,bizim «adak » olarak tanidigimiz kavrama karsilik dusmekteydi.

Eski tabletlerin Transcription ve Transliteration'larinda,bu kavram, dogrudan dogruya «Sumerce » ve Akadca « mar » ve « dum » kavramlari arasinda hareket etmis ve farkli asamalara ait ozelliklerini ust uste katlamis olarak goruluyor.Asagidaki ornekte « Ogul » kavraminin hem Akad hem de 'Sumer' karsiliklari ayni ifade içinde yer almaktadir :

82. [dmar-tu-me]-en dumu-zu ga-ba-/ab-tuku

Bu kavrami sistemli kullanan Hammu-rabi'ye ait Marduk ovgulerinde onun "tanriutu'nun buyucusu(Magie/magie)", "kapinin aslani", "tanrii�kur�un kahramani� oldugunu vb. ogreniyoruz:

18.

dutu mas-mas [�]

19.

ka /piriĝ? A [�]

20.

niĝ2 sag4-ge de6-a-ni [�]

21.

diskur nam-ur-saĝ [�]

22.

dmarduk nam-kalag IM X la-[�]

23.

dinana me X X X [�]

24.

ni2-tuku [�]

Gunes ve ates anlamlarindaki "an" ve "sam" sozcuklerinin karsiligini,mezopotamya ittifakinda giderek yer alan Hint-Aryan topluluklarinin dilindeki Utu'yu ,once ates('od') karsiligi ve sonra da 'gunes'le esitlenen bir kavram olarak goruyoruz.Boylece kavramimiz,"yildizlara" yukselmeden once, içerik olarak ele alindiginda,«adanmis ogul», « atesin/gunesin oglu », « atesin/gunesin danasi » anlamlarina geliyordu ki,bu tam olarak bolgede tapilan bir tanri tanimlamasiyla uyusuyordu.Nemrut'la ilgili anlatimlar,Marduk'a iliskindir.Zaten Nemrut bolgesindeki topluluklar "marular" olarak ifade ediliyordu.Mardin yerlesimi,"maruni"ler,bu kavramla iliskili olmalidir.Muhammed,Tanrinin Musa'ya, kavminin «rengi altin gibi parlayan bir inek-dana » kurban etmesi emri verdigini aktarirken de,herhalde,Mardukla ilgili olan "altin dana" olgusunu anlatmak istiyor olmaliydi...

Eski Ahit'te bu içerikteki tanriyi « Tammuz », « Dummuzi » olarak da goruyoruz.Ilerde gorecegimiz gibi,"Maru" ve "dumu" son derece yaygin anonim,"ogul"u anlatmak uzere kullanilan,bu nedenle de her topluluga ait olarak farkli ozelliklerin sahibi halinde kullaniliyordu.

Farkli dillere bagli olarak, ogul tanimi ,«Dumu » ve « maru » biçimiyle, kullanildigi için ornegin, "Sumer" denilen toplulugun dilinde « dumu.lugal » kavrami sami dilinde kelime kelime karsiligi verilerek « mar sarrum » biçiminde kullaniliyordu.Bu,her iki dilde de « kiralin oglu » anlamina geliyordu

« Marduk » la ilgili bir onemli nokta da sudur ki,tarihte,sozluklerde gordugumuz gibi,eski toplumun bilesik kelimelerden olusturdugu tanimlamalar bir sure sonra tek bir kelime halini almakta,bu arada ses degerleri de degismektedir.Sonuçta elde edilen kelimeyi taniyabilmek,koklerini ayristirabilmek,eger baslangiç halleri bilinmiyorsa,oldukça guç olmaktadir.Marduk biçimli « isimler », « kiraliyet listesine » baktigimizda,Hammurabi'den 4-5 yuzyil sonra kiral isimleri olarak kullanilmaya baslanmis gorunuyor.



Eski tabletleri incelerken,one çikan bir diger nokta da « dag » kavramidir.Bazi hallerde gerçek dag ifade ettigi halde,kavramlarin aktardigi bir çok halde kast edilen 'tapinak'tan baska bir sey degildir.bayan M .Tosun ve K .Yalvaç,az sonra inceleyecegimiz UrNanse tabletinde, « dag » kavraminin tapinak anlaminda kullanilmis bir kavram oldugunu hesaba katmamis olduklari için,ortaya oldukça anlamsiz bir tercume çikmisti :

« tanri Lugaluru'yu (heykelini) (tapinaga) soktu.

Ma-al'de dagdan odun topladi »

Bu tercumede,UrNanse'nin Tanriyi Tapinagina soktuktan sonra,bu cumlenin devaminda , « dagdan neden odun toplamaya » baslamis oldugunun eklendigi pek açiklanabilir dedildir.Bo durumda ortaya garip bir anlatim tarzi çikiyor.

Bu tur nedenlerle,Urnanse tabletinin once konusunu kavramamiz,tanimaya çalismamiz gereklidir.Bu tablette,Urnanse,adini kendisinden aldigi tanriça Nanse için bir tapinak yaptiriyor ve bu olayi,tapinagin açilis toreni dahil,aktariyor olmaliydi.Eski tapinaklarin yapisinda,kutsal çiftlesmeler,kurban,sunu hazirliklari,tutsuler,yemekler,içmekler bulundugunu bir dizi oteki belgeler gosterdigine gore,bu tapinak insasi,insaata baslanma anindan açilisina degin,bu ozellikleri yansitmaliydi.Bu varsayim,tablette, « 40'larin evliligi » gibi bir ifade uzerinden de dogrulaniyor zaten.Demek ki, tabletin yazilis amaci,genel hatlariyla,bir tapinagin insasi ve açilisinin anlatimi idi.Bu nokta,bize,son derece degisken anlamlarda kullanilabilecek sozcukleri,olaya gore yorumlama gucu verir.Bir çesit kilavuzluk yapar.

Eski toplumda bir tapinagin hem mimari yapisinin taninmasi için ve hem de rituellerinin nasil oldugunu gormek için,ozel olarak,eski tapinak gelenegine bagli kalan Musa ve Suleyman'in tapinaklarina iliskin Eski Ahit aktarimlarini yayinlamistim.Geç donemlere ait olan bu bilgiler,kullanilan olçuler,madenler vb. yonunden son derece canli bir tasvir ozelliklerine sahiptir.Uç dinin de ortak degerini olusturan buyuk «Kudus tapinagi»nin 3 bolumu,onunde ise « iki sutun»u bulunuyordu. « 3 » rakami,bu topluluklarin eski 3 kusak ayrimini, « 2 sutun » ise,ittifak kurmus 2 « yarim » toplulugu,onun temsilcilerini ifade ediyordu.Butun eski kayitlar ve dini literatur,bu « iki »nin «insan /seytan », « iyi/kotu », « sag/sol », « yer/gok » biçiminde sekillendigini ve gunumuze degin de bu sekilde ulastigini gosteriyor.Bu ayrim « sutun »da kullanilan malzemelere degin yansimis olmalidir. « Yer demir,gok bakir » gibi deyimlerin hiç bos ifadeler olmadigini,sunak araçlarinin,tas,agaç,altin,gumus veya bronzdan seçiminin hep tercihlere bagli olarak ifade edilmesinden de anlariz.

Suleyman peygamberin Kudus tapinaginin Giris kisminda, 4 tekeri,jantlari ve ayrica destek olsun diye « 12 ayak »i bulunan,altinda ates yakilabilecek kadar boslugu olan,genis ,iri bir kazan gibi dairemsi olarak yapilmis, « tunç havuz » da vardi.Eski Ahit'e gore,bu,yaklaşık 44 000 lt. kadar su alabiliyordu.Bu buyuk kazan-havuza ,ayni zamanda «deniz» adinin veriliyor olduguna,eski tabletlerin,az ilerde inceleyecegimiz bazilari da taniklik ediyor.Musevi belgeleri de , o gelenege dayanarak bu buyuk kazan-havuza « deniz » adini vermisti.Animsayacagimiz gibi «tatli su » ve « tuzlu su-deniz » kavramlari,butun eski yaratilis ilahilerinde ve Eski Ahit'te « ilk anin»,baslangiç noktasinin anlatimi olarak bulunmaktadir.Ilahilerin yola çiktigi andaki en onemli ilk iki « kutsal varlik»i bunlardi.Eski Ahit'te , bu nedenle, daha henuz oteki varliklar « yaratilmadan » once « Tanrinin ruhu» iste bu sularda « dalgalanir»...Buradaki «deniz» kavrami,Nuh'un «3 katli gemisinin » Tufan sirasinda yuzdugu « deniz » de oldugu için ozel bir dikkat gerektirmektedir.Bu aslinda,bir yonuyle « Abzu/Apsu » olarak tanidigimiz, « Zuab/Zuap » olarak da okunabilen, kavramdi. « Su+(yasam/bilgelik/gerçek) » kelimelerinden olusmus birlesik bir kelime idi.Bize «abu zemzem»i, « deniz » anlamiyla Efes(p=f) kavramini da miras birakan,bazan « yeralti nehiri,tatli su « denizi »,bazan « kaynak suyu » olarak da yorumlanan,anlaticinin Apsu/Enki ile iliski turune gore içeriginde degisiklik olmakla birlikte,genel olarak «su », « derin su », « kuyu,kaynak suyu » biçimlerinde yorumlanan en eski « olgu »lardan biri idi.Bu « olgu »nun Su Tapinagi da bu nedenle E-A,yani « Su evi,Su tapinagi » olarak ifade ediliyordu.Bir sure sonra tapinagin kendisi tek basina « tanri » olarak kavranmaya baslanmis olmaliydi ki,artik EA tanridan soz edilmeye baslanmistir.En azindan Yeh-wah,EA harflerinin bir sami lehçesi ile okunma turunden dogmus gorunuyor.Musevilerin Nuh'u, Tufan sirasinda ,iste bu Enki/Apsu tanrinin topraklarinda yasamak istiyordu.Apsu,"okyanus" anlaminda tasarlandigi için,Nuh "okyanusta yasamak istiyorum" diye haykirip,dua ediyordu.Ea tapinagi once Eridu�dakurulmustu ama,daha sonra,eger dogru yorumluyor isem,son ortak Tufan sirasinda simdiki Kudus'un bulundugu alana dogru,galiba "Sumer" kavraminin asil kokeni olan « Samara »ya dogru gelmis olmaliydi ve bu nedenle de « Nuh'un gemisi »nin Cudi dagina oturdugu biçiminde yorum yapiliyordu...



Enki'nin yaziminin ayni zamanda Kean/kenan olarak da okunabiliyor olmalisi ,Museviligin « vaad edilmis Kenan topraklari » ile baglantisi kurmamizi sagladigi gibi,hiç olmazsa bir bolum Sami için,Kudus tapinaginin Eridu yerine kullanilmaya baslanmis olabilecegini de gosteriyor.

«Enki »,eski Yunan anlatimlarinin da « Okenaus »u olmus olmali.Tablet kayitlarinda hece yerlerinin degismesi ve harf çizimlerinin,çeviricinin sesleriyle yeniden yazimi,bunu mumkun kiliyor.Zaten içerik olarak da,bir uyusma var.Bir farkla,buradaki « okenaus » bir « tatli su ocean'i ».

Sozluklerde gordugumuz gibi, « deniz »in karsiligi,
«Sumer » denilenlerin dilinde « A.AB.BA » oklarak okunan çizimlerle ifade ediliyor,Akkadlar bunu « Tāmtum » olarak okuyorlardi.Enuma Elis'in Tiamat'ini çagristiran bu kavramin Hititlerdeki karsiligi ise, « aruna » biçiminde verilmektedir.Buna karsilik,Hind-Avrupa-Ari dillerdeki diger kavramlara bakilirsa,onlarda, anne ile deniz kavramlari arasinda(ornegin firansizcada) bir yakinlik vardir.Bu « yakinlik » zaten Enuma Elis tarafindan da kurulmustu ve orada « Tiamat ,ilk yaratici ana,» biçiminde tanimlaniyordu.

Eski topluma daima zitlarin bulusmasi bakimindan yaklastigimizda,karsit kutupta yer alan oteki "yaratici" « su,tuzlu su » idi ve bu,Akadcada tam olarak, «baba su» anlamiyla « A.Ab.ba » olarak yaziliyordu. « Su.Baba ».Eski ilahilerde ,ilerde inceleyecegimiz « deniz » kavramlarinda, « Tufan » olgularinda,Tufan�in çesitlerini incelerken,hep bu « Aabbu » sozcuguyle de karsilacagiz.

Kudus tapinaginda,ilerde bize gerekecegi için genisçe tanimaya çalistigimiz bu « tatli ve tuzlu » içerigiyle "deniz"in disinda ,giriste ve girisin saginda solunda kazanlar,kan sunaklari,"yakmalik" mangallar ve yakmalik ocak sunaklari ,buhurdanliklari,kandiller, vb. bir dizi kutsal sunu araçlari bulunuyordu. « Tufan » adi verilen olgu,eski toplumda,farkli sekillerde gerçeklestirilen insan kurban torenleri idi.Kutsal Me'ler arasinda sayiliyor ve ozel bir rituel olarak yerine getirilmesine çok ozen gosteriliyordu.Diyelim ki,bir çoban toplumu için « sel » haliyle taniyacagimiz « Tufan »,tarimci çiftci toplulukta «kis kiyamet »(Avesta'ya bakiniz) biçiminde tanimlanmaya baslanmisti.Kurbanlarin,çig,haslanarak veya ateste kizartilarak adanma biçimleri,bu « Tufan »larin da ozellikleri olarak yansitilmaya baslanmis olmali.Ilahiyatcilarimizin,tanrisal bir felaket tanimi disina çikmalari pek olasi degil.Orada tanrinin,neden sadece « topraktan yaratilmis insani » degil, « topraktan yaratilmis butun oteki canlilari ve surungenleri de » cezalandirmis oldugunu bile dusunmek ;butun tapinaklarin agzina kadar kazan,mangal,ocak,buhurdanlikla dolu olmus olabilecegi sorusunu sormak bile onlar için çok buyuk bir olaydir.Fakat tanri tanimaz bilimcilerimiz de,Tufan denildiginde,belki bir dogal felaketin konu edilmesi olasiligi disina çikmazlar.Batili bilim adamlarimizin darligini bir yana birakalim,sayin M.I.Cig'in,simdi çalismalarini yayinladigimiz M .Tosun ve K .Yalvaç'in da « Tufan »la ilgili « dogal felaket », « tsunami » yorumlarini nasil surdurebildiklerini anlamakta guçluk çekiyorum.Bu uzmanlarimiz,eski tabletleri orijinalinden okuyabilecek bir birikime sahiptiler ve orada durmadan,farkli tarihsel donemlere iliskin « Tufan »lardan bahsediliyordu.Bu « Tufan »larin tam ozelliklerini,boyle bir degerlendirme insanbilim alaninda birikim gerektirir,saptayamamis olsalar bile,o tabletlerde neden durmadan « Tufan »lar olmus olabilecegi sorusunu ortaya koymus olsalardi,sanirim,bilim dunyasi,bu alanda simdi bulundugumuz noktadan daha ilerilerde olurdu.

Eski toplumda « Gok » ve « Yer »in temsilcileri,baslangiçta tek tek tapilan varliklar iken,ittifak gucu olan iki ayri « yarim » toplumun giderek butunlesmesine bagli olarak, artik sunak veya tapinak girislerinin « sag » ve « sol » taraflarinda « sutun » haliyle veya hayvan/bitki/agaç totemler olarak « çift », « ikiz » « ikili » halde bulunuyorlardi.Kudus tapinaginda da bunu saptiyoruz.Oradaki « iki sutun »dan sagda olanina « Yakin », solda olanina ise « Boaz » adı verilmisti.Bu tanimlarin her zaman dogru bir kelime okunus haliyle yazilmadigi kesindir. « yakin » ve « boaz » sutun isimlerine de bir dizi uydurma yorum,kelime yakinligi veya oyunlarina bagli olarak,gelistirilmis olmali.Fakat kesin olan,bu tapinagi bu « iki sutun »un ayakta tuttugudur,mimari tarz anlaminda degil..12 sutunlu Zeus tapinaklarinda bu,mimari tarza kadar uzanir ama,burada,ilgili tapinaga baglilik anlaminda,ruhani var edis sozkonusu idi.Bu « iki sutun », « yer ve gok�un birligi »nin, onun temsilcileri olan «seytan ile insan »in, « iyi ile kotunun », « ikiz kardeslerin », « buyuk ogul ile kuçuk ogulun » birliginin ifadesi idi.Kazan bir toplum birimin kurban sunum biçiminin ifadesi ise,mangal da oteki toplum biriminin kurban sunum biçiminin ifade ve araci idi.Bunlarin hiçbirisi gelisiguzel seçilmemisti ve gelisguzel kullanilamazdi.Atesi kimin yakacagi,kurbani kimin ve nasil bir paylasim oraniyla sunacagi,kurbanin etinden,seçilmis bolumlerinden kimin ve hangi on « temizlik », « arinma » biçimleriyle yiyip içebilecegi gibi hususlar olaganustu bir ayrintiya sahip kurallarla belirleniyordu .Musa'nin kurban sunular,sunu hazirlik ve hazirlanis biçimleri uzerine kurallari,eski toplumun bu olaganustu ayrintili kurallarinin daha eski biçimlerinin,o toplumlarda konunun ne kadar onemsenmis oldugunun isaretlerini veriyor.

Eski Ahit, « nehirlerinden sut ve bal akan Kenan topraklari»ni tanimlarken, bu iki sutun'a da atifta bulunuyor olmaliydi. « Nehir » kavrami da,oteki eski kavramlar gibi,izlenmesi oldukça zor sureçlerden geçmistir.Nehir çizdilerine Enki sembollerinden itibaren rastliyoruz.Fakat,acaba,o siradaki toplum bu sembollerle tam olarak bildigimiz nehiri,irmagi mi anlatmak istiyorlardi ? Bu soruya yanit bulmaya çalismak gerekiyor ama,simdiden sunu biliyoruz ki,Sumer denilen toplumda « Su » kavrami ,nehir çizimi ile ifade ediliyordu ve onlarin yazi sistemini gelistirmesinde ve sesli harf kullanimiyla yaziyi hizlica gelistirebilmelerinde, « su »yun « a » sesine sahip olmasi arasinda bag vardi.Bu bakimdan Enki'nin iki yanindan akan « nehir » çizgisi,sadece « iki yandaki su » anlami da tasiyor olabilirdi.Bu sular,hem « hayat suyu »,hem « olum suyu » idi.Kullanicisina gore ya « hayat suyu »,ya da « olum suyu » oluyordu.

« Su/nehir » geçismesinde « kutsal nehirler », « kutsal arinma sulari »ni da animsamak gerek.Butun bunlarin birbirine geçismesinin ayrintilarini su anda açiklayacak kadar ayrintili bir inceleme yapmis degilim..Ama,Kudus tapinaginin onundeki,tekerlekleri olan , buyuk, tunçdan dokulme,altina ates yakilmasi mumkun « havuz »un adina « deniz » denilebilmesi nasil mumkun olabilmis ise, « su/nehir » geçismesi de bir sekilde tapinak yapisina ulanmis gorunuyor.

Bir çok rituel aleti ve sembolik mimari yapisiyla birlikte Kudus'te ornegini gordugumuz bu tapinak,uç dinin de « kutsal tapinagi » idi.Urnanse'nin tapinagi ile, birebir karsilastirmasi yapilamaz belki ama,ikisi arasinda paralellikler bulunuyor olmasi çok mumkundu.

Butun bunlari dikkate alinca,Urnanse,tanriyi tapinaga sokunca,daga odun toplamaya çikmak yerine,açilis nedeniyle,kutsal sunagin,ocagin odununa ilk atesi degiren kisi olmasi çok daha mumkun gorunuyor..Bu hem onun hakkiydi,hem bir tapinak açilisi bu sekilde anlam bulabilirdi ve daha da onemlisi, "ates"i tutusturma çok ozel ve kutsal bir gorevdi.Tabletin ifadelerini daha dikkatlice yeniden gozden geçirdigimizde,sayin Yalvaç ve Tosun'un,burada dogru bir yorumlamada bulunmamis olmalari olasiligi yuksek gorunuyor.Onlar « paharu » kavramini «toplamak » yerine kullanmislardi.Fakat « paharu » kavrami,« yakmak,ateslemek,har vermek » içerigiyle ele alinmaliydi ve o zaman « dagda odun toplamak » yerine, « Tapinak atesini yakmisti » gibi bir yorum çok daha gerçeklere uygun,olayi gozumuzde canlandirmamizi mumkun kilan bir yorum oluyor.

Pahhuwar,pahhur zaten Hititçede de tam olarak « ates », « ates yakma»yla ilgili kavramlardi.

Benzer biçimde,sayin Tosun ve Yalvaç'in, « Lagas sur duvarlari » biçimli yorumlari da uygun gorunmuyor.Eger bir tapinagin veya insasinin,ilgili yerlesim yeri bakimindan onemi dikkate alinirsa,tapinagin yapiminin anlatildigi bir tablette,bu iliski vurgulanmaliydi.Tapinagin anlatildigi yerde,birden bire « sur duvarlari » uyumu bulunmuyordu.Sozkonusu olan « Lagas sur duvarlari » degil,tapinak araciligiyla

Lagas'in abad edilmesi,gonençli hale getirilmesi,yuceltilmesi ,guçlendirilmesi,halk arasinda naminin buyutulup kuvvetlendirilmesi olmaliydi.Bu nedenle de « bad Lagasa » kavrami « lagas suru(kent duvari) » biçiminde tercume edilmesi de pek uygun gorunmuyor.

***

17.9.2006

SUMER DiLi VE GRAMERi

SUMERCE'DEN ÖRNEKLER

Prof.Dr .Mebrure Tosun

Prof.Dr .Kadriye Yalvaç

TTK Basimevi-Ankara

1981

***

dUr-Nanse * (Lev. 1)



ı) dingirUr-Nanse

2)Lugal

3)Lagasa*

4)Dumu Gu-ni-du

5) Dumu GUR-SAR

6) é- dingirNanse

7)mu-du

Kol.II

1) dingirNanse

2) mu-tu (d)

3) a-alam

4) mu-dun

5)dingirNanse

6) alam

7) a mu-na-ru

Kol.III

1) es-ir

2) mu-tu

3) 40 ur

4) dam

5) dingirNanse

6) mas bi-pad

7) a-edin

8) mu-du

Kol.IV

1)nin 1agar*

2)mu-du

3) é-pa

4)mu-du

5)bad-Lagasa

6)mu-du

Kol.V

1) d.Lugal-uru

2) mu--tur

3) ma-al

4) kur-ta

5) gu gis-mu-gaI

3) Lagas

2) Kıralı

1) dingir1Ur2-Nanse3

5)GUR.SAR�in oğlu

4) Gunidu'nun oğlu (torunu4)

6)Tanrıça tapınağını Nanse

7) yaptı

Kol.II

ı) tanrıça Nanse'yi

2) meydana getirdi

3) "Alam" (=heykel) kanalını4

4) kazdı.

5) tanrıça Nanse'ye

6) heykel

7)adadi

Kol.III

1) (o heykeli) tapinağa

2) soktu (koydu).

3) 40 eri (erkeği) 5

5) tanrıça Nanse'ye

4) eş olarak

6) tayin etti.

7) "Edin"6 kanalını

8) yaptı.

Kol.IV

1) Nin-gar'ı

2) yaptı.

3) é-PA'yı7 (PA tapınağını)

4) yapti.

5)Lagas surunu8 (kent duvarini)

6) yapti.

Kol.V

1) tanri Lugaluru'yu (heykelini)

2) (tapinaga) soktu.

3) Ma-al'de

4) dagdan

5) odun topladi9


*Kitabenin özelliği: Taş tablet A. Thureau-Dangin, Sumerischen und Akkadischen Königsinschriften, Leipzig, 1907 (V AB I) s. 2' de eskimiş bir transkripsiyon ve yine eskimiş bir çevirisi vardır. Ayrılıklara dikkati çekeriz. Ayrica 1960 yılında F. Basmachi tarafından, Sumer XVI s. 45 v.d. ve Sumer XV (Arabca bölüm) s. 21 de yayınlanan Ur - Nanse steline arkaik devir yazisı için bakılabilir.

**Çivi yazısı metninde ki determinatifi yoktur.

***1a : dam. Gar (olarak da) okunabilir.

****

Açiklama notlari

1) dingir : Bu kavramin incelenmesi, “tanri” sozcugunun gelisimini tanimak bakimindan çok onemli.Eski toplumda,dinsel içerikli oteki kavramlar gibi,bir anda ortaya çikmamistir .Gunumuze de , degismez bir içerik halinde ulasmamistir.



Enuma Elis’in ‘yaratilis’in baslangiç donemini anlatan ifadelere gore “tanrilara ad verildigi” donem, “Tiamat” ve “abzu” “sularinin” ardindan gelen donemdi.Bir “yildiz çizimi” olarak degerlendirilen (*) çizim, farkli tabletlerde “An/anu” olarak da okunup ifade edildigi için,erken donemde, “atesle” ilgili olarak ortaya çikmis gorunuyor.



Erken donem tablet yazimlari (fikir yazilar,sekil yazilar),eski toplumun dogal yapisina uygun olarak son derece sembolik çizimlerden olusur.Bunlar daha sonra giderek karmasiklasip soyut ozellik kazanmisti.Erken donem “An” çizimi, “uç deste kamis”in ustuste konulmus hali olarak gorunuyor.Bu bir ittifak isareti idi.Bir olasilikla,dede-baba-ogul/nene-ana-kiz kusak ayrimini yapmis bir toplulugun iç ittifak seklinin erken ifadesi de olabilir. “Davud Yildizi” denen sey,iki uçgen çiziminin ustuste konmasidir.Uçgen çizimi ise,erken donemin ilk “harf”lerinden birisi idi.Dogrudan dogruya,kadinin cinsel organini ifade ediyor,dolayisiyla ‘kadin’(‘Sal’) karsiligi kullaniliyordu.Bu “uçgen”in içinde bir çizgi olmasi da,tumuyle,dogal haliyle,killariyla,bir kadin cinsel organinin aynen resmedilmeye çalisilmis oldugunu akla getiriyor. “Davud Yildiz”i iste erken donemin bu iki ‘uçgen’inden veya onun toplumsal karsiligi olarak “iki kadin”inin “ustuste” konmasindan yani ittifakindan olusur.



Baslangiçta “uc deste kamis” veya “tahil”in ust uste konmasi biçiminde olan (*)sekil çizimi,ki bu “ 6 koseli” bir “yildiz” gorunumu veriyordu,hiçbir sekilde “gokteki yildiz” goruntusune bakarak çizilmis olamaz.Bununla ilgili olarak,savas degil baris için mizraklarin ust uste birakilmasi,ortak kutsal kisiyi ateste yakmak için getirilmis yakma araçlari,tarimci 3 toplulugun otekilere tahil sunu sembolu oldugu yolunda varsayimlarda bulunabiliriz ama,hiçbir sekilde,baslangiçta “gokteki yildiz” gioruntusunun çizimi olarak sekillendigi iddia edilemez.Bu varsayimlar gerçekcidir;ornegin,baris aninda askerler,mizrak veya tufeklerini de boyle ‘çatiyorlar’di.Musa’da da “tahil sunularin mutlaka yakilmasi” kuralini goruyoruz.Kurban veya olulerini yakan topluluklar için yakma torenine ‘agaç’(‘Sumer’lerde agaç yok,kamis vardi...) tasimak kutsal bir odevdi.Torene hiç olmazsa eline bir kutuk alarak gidip katilmak,yakilacak kurbana o kadar çok agaç tasimak,tipki, “topragi bol olsun” turunden bir temenni, “bir avuç toprak da sen at” turunden tavsiye konulari olmus olmaliydi.Ates kult toplumlari için,simdi ‘agaça vurma’nin anistirmalari daima yakma ve yanma eski kultune anistirma ozelligi tasir.



Daha sonra,tabletlerde,ittifak kutan topluluk sayisinin artmasina bagli olarak, “yildiz”daki kose sayisi da artar.Bugun Turkiye’de Cumhurbaskanligi Forsundaki “yildiz”in kose sayisi da,eski turk devlet sayisi ile esitlenerek yapilmistir.Dolayisiyla hiç de oykle gokteki yildizlar,merkur ,venus goruntu çizimi ile ilgili degildir.

Bununla birlikte,ortaya çikis donemi,yildiz tapimciligindan onceki bir tarihsel kesite rastliyor olmakla birlikte,bu * çizimi,kisa bir sure sonra,en azindan,erkekleri arasinda kadin paylasim ittifakini ‘gece’leri,’ ‘ay isiginda’ gerçeklesmesi ilkel ittifakinin yururluge sokmus toplum birimlerde ‘ay’ içerigi derhal devreye girmeye baslamis olmali.Fakat,butun tanri veya tanriçalarin,çesitli gezegen veya yildizlarla esitlenmesinden once,yaygin ve uzunca bir sure boyunca onlarin,hayvan/bitki totem adi tasiyor oldugunu gorecegiz.Bu alandaki uzmanlarimizin çogu,eski toplumun yapisal gelisimini, “yildiz” tapinimindan once,bibirinden temel çizgilerle ayri,iki on asama daha yasanmis oldugunu saptayamadiklari için,geçis sureci tedricen oldugu için,butun kavramlarin karmasali ozelligini ayristiramamislar ve suçu eski toplumun ya ‘dusunur’lerine atmislar veya tersine “cahillik”, “hayal” yonlerine vurguda bulunmuslardir.



Baslangiç donem tarilari,basbayagi ‘insan gorunumunde’dir.Eski dinsel çizimlerin tumunde,karsimizdaki kanli canli insaninin bir ornegidir.Daha sonraki asama,yamyamlik ve insan kurbandan kurtulma ugruna yaratilan buyuk bir devrim olarak bitki/hayvan toteme geçisle simgelenir ve bu doneme ait butun yaratilis anlatimlarinin konusu hayvan/bitki ‘yaratmak’la sinirlidir. “Otuz gunluk tahil” yaratilir,koyun,keçi vb. yaratilir,onlarin yavrulari yaratilir,vb.Dogakl olarak da,bu donemin butun tanrilari ve tanrisal varliklari,baslangiçtaki ozelliklerine hayvan/bitki ozelliklerini eklerler.

Insan toplumuna ait her gerçek uygulamanin,bu arada insan kurban sunumunun,toplumun gerçek yasamindan butunuyle ‘gokyuzune’ gonderilmesi de,buyuk bir ilerlemeydi kuskusuz.Gok kultu,yildizcilik, asil olarak ates kult alanlarinda,babil ve Assur topraklarinda ortaya çikmisti.Ilk kutsal varliklarin once yemek için kizartilmasi,sonra butunuyle yakilmasi sureci içinde,binlerce yikla yayilan sureç içinde “ruhun uçmasi” biçiminde bir alginin gelismesi için butun olanaklar vardi.Ates kultu alanlarinda ortaya çikmis hiristiyan kultunde,tanri ve tanrisal varliklarin “kanat” tasiyan çizimlerle ifadesi,’ruh’un ‘ucmak,ucucu’, “(e)sprit” ile ifade edilmesi vb.hep bu yakma kultuyle ve onun gerçek goruntusunun insan beynindeki ifade edilis biçimiyle ilgilidir.O kadar ki,gokte bir yildizin sonmesi ile,asagida,yer yuzunde,yakma islemi sonunda atesin sonmesi ile bir insanin olumu arasinda bir bagintinin kurulmasina da yol açmistir.



Birbirinden temel çizgilerle ayrilmis bu uç donem,yani,once “insan”,sonra “hayvan/bitki” ve daha sonra “gokte yildiz” olarak varolus biçimlerinin dikkatle tasnifi,bize,ote yandan,”yaratilis”ini aktaran topluluklarin uygarlik alanina hangi anda katilmis olduklarinin bir bilgisini de verir.

Mezepotamya topluluklarinda,Inanna kult alanlarinda,Inanna’ya “Gok’un kutsal inek anasi” biçiminde bir ifadenin kullanilmasi,onlarin Inanna’sinin bu uç asamayi yasamis ve varliginda kaynastirmis olmasindandi.Baslangiçtaki Inanna’nin erken biçimlerinde kesinlikle ‘gok’, ‘yildiz’ benzetmesi bulunmaz.Inanna veya esdegerlerinin ‘inek,keçi,koyun,tahil basagi,hurma agaci..’ vb. olarak ele alindigi donemde de henuz bozel bir yildiz tanimlamasi yoktu.

Tanri kavraminin gelisiminin incelenmesi sirasinda,dikkate alinmasi gereken bir baska nokta da,farkli topluluklarin dogal olarak farkli bir dil kullaniyor olduklaridir.Bu nokta tanrilarin çesitlenmesinde rol oynayan onemli noktalardan birisidir.



Her topluluk,kaçinilmaz olarak,ayri varliklarini farkli hayvan/bitki totemlerden seçtigi için,farkli tanimla ifade ettigi tanrisi ile bu bitki/hayvan totem arasinda da bir esitlenme ortaya çikmistir.Ornegin bir tablet “gogun kutsal inegi” dedigi zaman bundan anlasilan o toplulugun Inannasi idi.Az ilerde gorecegimiz gibi,tek basina ele aldigimizda kutsal bir tanri-ça olarak dusunulen “D.Nanse” dogrudan dogruya “Dingir Essek”ti.Musa’nin kutsal Dana’sinda,Marduk’da da “boga,tosun,dana” hayvanlari buluyoruz.Yay burcu cizimlerinde yer alan ,ok atan yarisi boga yarisi insan simge, Marduk/Nemrut’a ait olmalidir.Isa’nin ‘kuzu’ olmasi,babasinin veya anasinin koyun/koç totem hayvan olmasi gerektirdigi gibi,Islamin erken kaynaklarinda da keçi totemi bulunuyor gibidir.eski tabletlerde “koyunun 3 kuzunu,keçinin iki oglagini dogurmasi” gibi tipik ve kalipsal ifadeler,ilgili donemde yapilmis bir toplumsal duzenlemeye isaret ediyiordu.

Ates gunes kult topluluk atalarinda “an” ile baslayan ve giderek “gokyuzu” ile anlamdas kullanilan bu (*) çizim,baska bazi topluluklarda “Dingir”, “Digir” olarak seslendirilmis olarak dusunulmektedir.Bu sozcuk,eger “yer +gok”, “yer ile gok’un ittifaki”yla, ‘yer’ ile ‘gok’ ismi veya renkleriyle taninan iki toplulugun ittifakiyla ilgili ise,o zaman,belki “tan-kir” ses degeri daha uygun olabilir.Ki,bu ses degerine Turk,Mogol dil kokenli topluluklarda rastliyoruz ki,bu Mezopotamya ile daima çok yakin iliskileri bulunan Turkmen ve Tibet topluluklarinin tarihten gelen varliklari goz onunde tutulursa pek olanaksiz gorunmuyor.



Eger,Dingir, “Yer’in Ittifaki”na, “Yer-Kara’larin Hukum Gunu”ne iliskin bir kavram (‘Din’=Hukum,adalet,yargi) (Gir,Kir=Yer,’kara’ renk) olarak ortaya çikmis ise,Dingir biçimli bir ses degeri de tamamen yerinde idi.

Genis olçuleriyle Mezopotamya kulturu,bu kulturun tohumu çok kuçuk bir insan toplulugu tarafindan atilmis ise de, kisa surede farkli diller konusan topluluklarla temasa geldigi ve içlerinde yayildigi için,bu sozcugun her toplulukta onlarin degerlerine uygun olarak yayilmis olabilecegini de dusunebiliriz.



Burada son bir nokta da sudur:Dingir çizimi,baska bazi topluluklarda daima ‘an’, ‘sam’ ses degeri ile surdurulmus olsa da,tanri karsiligi genel bir deyim haline gelmemistir.Bu noktayi çozumlemek için,eski toplumun ikili ittifak yapisini daima animsamak gereklidir.Orada bir taraf için ‘iyi’ olan,oteki yan için kotu idi,ve tersi....Bu nedenle,eski dini kayitlarda,Eski Ahit’te ve Kuran’da,ne zaman ‘topluluklar’ konusu açilsa,orada sadece ‘iki topluluktan’ bahsediler: “Ins ve cin”, “insan ve cin/melek toplulugu”,vb.Cennet ve cehennem, “yer(ler) ve gokler” de bunun baska tur tanimlaridir;Bu bakimdan,baslangiçta,bir taraf için “seytan” olanlarin,oteki tarafin tanrilari olmasi gayet dogaldi.Ornegin Avesta’da gordugumuz «kotu Daeva»lar, herhalde ,Hint-Avrupa dilli topluluklarda « deus », « dea » « tea » « diue »lerine denk dusen varliklar olmaliydilar.Avesta’da oldugu gibi,eski tabletlerde adina rastladigimiz « nusku » okunuslu «iblis », karsi yanda « tanrisal » bir varlikti.

Iki toplulugun butunlesme surecine bagli olarak,bu ‘varlik’lar, “dieu ve angel”, “tanri ve melek”, ‘insan ve seytan’ halinde bir butunluk içinde konumlanirlar.

2)

3)

4)

5)