26.07.2004
Bay Joel Sherzer, 1970 yılında, Paraguay yerlilerinden Abipon'lar arasında yapılmış olan önceki araştırmalara da dayanarak, hem Abipon üyelerinin kendi arasındaki ve hem de o birimin üyeleri ile yabancılar arasındaki ilişkileri ele alan bir inceleme yayınlamıştı. (*1) Eski toplum ilişkilerini, modern dünya ölçülerini aşmayan bir darlık içinde algılamaya çalışma tutumunun Abiponlarla ilgili araştırmalarda da rol oynamış olması çok mümkündür. Bu bakımdan bu toplulukla ilgili yargılardan çok, bazen oldukça karmaşık bir tarzda verilmiş bilgiler üzerinde duracağız. (2)
Abipon topluluğu ile ilgili araştırmaların yapılmaya başlandığı 18. yüzyıl sonlarında 5000 kişi kadar kalmış olan Abipon'lar yalnızca yabani sebze-meyve toplayıcılığı ve avcılıkla geçiniyor, birkaç aileden oluşan küçük guruplar halinde hareket ediyorlardı. Başlarında bulunan 'şef' çeşitli konulardaki becerisine ve savaşta gösterdigi cesarete dayanarak, herhalde bir bakıma kendiliğinden, 'seçiliyor'du. Erkekler avcılık ve savaşla yaşam tüketiyor; kadınlar ise sadece kendi aile birimi için değil, bütün bir topluluk adına, sebze-meyve toplayıcılığı yapıyorlardı. Dönüşte de, topladıklarını aralarında bölüşüyorlardı. Sadece erkeklerin içme hakkı olduğu alkollü içkileri hazırlamak da kadının ödevleri arasındaydı.
Araştırma sonuçlarından anlaşıldığına göre, bu topluluk içinde kız ve erkek çocuğun doğumdan itibaren 'aidiyet' yapılanması yani Sümer-Babil deyimleriyle 'kader'i, belirliydi: Erkek çocuk, doğduğu andan itibaren bir 'erkek'ti ve babanın ayrılmaz parçası oluyordu; kız çocuk ise ana toplum biriminin parçasıydı. Bu düzenleniş biçimi, basitçe, aynı cinslerin yanyana bulunması dileğine bağlı oluşmamıştır. Tersine, toplum birimler arası kurulu evlilik ve dolayısıyla akrabalık düzeninin gereği olarak böyledir. Bu tür topluluklarda, doğuran 'ana'nın 'erkek' çocukla ilişkisinin, tıpkı kocası ile veya bir yabancı erkekle olabileceği kadar resmi ve kurallara bağlı türden ilişki biçiminde olması (veya bunların kalıntıları), eski toplumda ana-baba-çocuk ilişkisinin, onların aidi oldukları toplum birimlerin aralarında kurulu evlilik-akrabalık ilişkileri temelinde düzenleniyor olduğunu ortaya koymaktadır.
Buna karşılık, başka tür ilişkilerin hüküm sürdüğü bir toplum birimde, ana yanında büyüyen erkek çocuğun, bir geçiş töreni ile 'erkek' konumunu elde ettiği, yani 'ad' kazandığı ve baba toplum birim aidiyetine geçtiği Mezopotamya veya Afrika örneklerini de tanıyoruz. Oğuz Kağan destanında gerçekleşen de, oğul'un ana toplum birim aidiyetinden baba toplum birim aidiyetine geciş seremonisinden başka bir şey olmasa gerekti.
Abipon'lar arasında kullanılan bir kavram olan 'Höşeri' sözcüğü, kelime olarak 'Galip Savaşçı' anlamında kullanılmaktaydı. Bu duruma göre, bir erkek, 'Höşeri olmayan bir erkek' olarak doğuyor ve ancak daha sonra, bir 'geçiş ritüeli' sonunda Höşeri olabiliyor olmalıydı. Bay Sherzer'in verdiği bilgilere güvenilirse, o, kadınların 'kendiliğinden Höşeri olabildiklerini' söylemektedir. Bu durumda, demek ki, 'Höşeri' olmak, modern dünyada geçerli olan bir çeşit 'yurttaşlık hakkı' kazanmanın karşılığıdır. Bu hakkı kazanmak için erkekler, değisik bir yaratık, 'bir tür hayvan' olarak algıladıkları bir düşman, bir yabancı öldürmek zorundaydılar. Bu koşulun varlığını daha sonraki eski toplumda da, erkeğin 'ad', 'ün', 'nam' kazanmak amacına bürünmüş olarak Sümer ve eski Yunan 'kahramanlık çağında' yaygın olarak görüyoruz.
Abiponlarda kadınların 'kadın savaşçı' olmak yoluyla 'höşeri' olabilecekleri düşünülse de, ortada, onların bu tür savaşlara katıldıklarını gösteren bir delil veya gözlem bulunmuyor. Demek ki, bu toplulukta, erkekler, kadın toplum birim aidiyetine geçebilmek üzere Höşeri olmak durumundaydılar. Bu bir bakıma, Anadolu'da, evlendiği karısının köyünden sayılan erkeğin durumu gibidir. "Nerelisin?" diye sorulan bekar erkeğin, şaka yollu verdiği, "Daha evlenmedim... " yanıtının gerisinde derin bir iç güveylik tarihinin anıları gizlidir. Abipon topluluğunda bir erkeğin, karısının toplum birim aidiyetine geçmesi anlamında Höşeri olabilmesi için, savaşması, bir düşman kanı dökmesi gerekirken, höşeri-yurttaş-kandaş olma konumunu, Abipon kadınları doğumla elde etmiş oluyorlardı. Kadınların bu toplulukta Şaman olabildiklerini de saptadığımıza göre, Abipon'ların damatlarını dışardan alan bir topluluk özelliği göstermekte olduğu anlaşılmaktadır.
Kız çocukların adet kanamasıyla birlikte özel bir törene tabi tutularak 'damgalanması', yani konumlarının belirlenmesine karşılık, erkek çocuğun Apipon'lar arasında herhangi bir tören gerektirmeden doğumundan itibaren konum olarak 'erkek' kabul edilmesi, tüm erkeklerin 'höşeri' ve 'höşeri' olmayan olarak sınıflanmış olmasına yol açıyor olmalıydı. Burada, erkek damat ve ona ait olan erkek çocuk, daha sonra, bir geçiş töreni ile, Höşeri, yani kadın toplum biriminin yurttaşı sayılıyorlardı.
Beş bin kişi kadar olan bu gurup ve onun her alt gurubu, kendilerinden olmayanların tümünü 'yabancı', kendilerini ise 'yabancı' yaratıkların dışında ayrı bir varlık olarak değerlendirmekteydiler. Bu durum, Abipon'ların da yalnızca kendilerini insan, öteki tüm insanları, insan olmayan, yabani bir hayvan veya başka tür bir canlı olarak gören ve kan bağının temel alınmasının mantıki çıkarımı olan eski toplum anlayışını yansıtıyor olduklarını gösteriyor. Sadece kendi toplum birimini 'insan', kendi toprağını bütün dünya veya giderek dünya merkezi gören eski Sümer-Babil'de de durum yaklaşık olarak böyle kavranmış olmalıdır. Sümer 'Yaratılış'ına dayanan eski Ahit'te bu nedenlerle de Yaratılan genel olarak 'insan' değil 'Adem' 'isimli' varlıktır ve onun peşinden 'öteki canlılar', 'hayvanlar', 'balıklar' yaratılmıştır. Sümer-Babil Yaratılışında, bu yüzden 'tanrıların yaratılması' döneminde aynı zamanda şöyle denilmekteydi:
"Hiç koyun yoktu, hiç kuzu inmemişti,
Hiç keçi yoktu, hiç oğlak inmemişti,
Koyun iki kuzusunu yavrulamıyordu
Keçi üç oğlağını yavrulamıyordu..."
(Sümerler. S: Kramer. S. 292)
Bu tür ilahi parçalarında adı geçen 'koyun', 'keçi', 'oğlak', 'kuzu' elbette basit birer hayvan değil, 'hayvan' totemli insan topluluklarının anlatımlarıdır. Yaratılış ilahileri dikkatlice incelendiğinde, eski toplumun, hayvan totemli insan guruplarının düzenleniş ve yapılanmalarını anlattıkları görülmektedir. Eski toplum desenlerinde insan vücutlu ve hayvan baş veya ayaklı yaratıkların, hatta farklı hayvan sembollerinin yanyana getirilişiyle oluşan 'melez' hayvan modellerinin ve sunumu özellikle gerekli hayvan kurbanların kaynağı da burada bulunmaktadır.
Aslına bakılırsa Adem kelimesi de, büyük olasılıkla 'Dumuzi' ve onun farklı ve bozulmuş okunmaları olarak Adanois, Atena, Aden Bahçesi, Isimmud, Semit gibi kelimelere de kaynaklık etmiş olmalıdır. Eski Ahit'te bile başlangıçtaki 'Adem' sözcüğü giderek, daha sonra 'insan' anlamında kullanılmaya başlanmaktadır. Anlatıcı toplum birimlerin sadece kendilerini 'insan' ve ötekilerini başka tür bir yaratık görme yaklaşımı, eski anlatımların hem genel bir insan yaratılışı yorumuna ulaşmasını kolaylaştırmış olmalıdır. Hem de, Kutsal Kitapların, insan'dan hemen sonra derhal 'hayvanların yaratılışına' geçmesinin de bir nedeni olmuş olmalıdır.
26.07.2004
Safa Kaçmaz - Paris
e-posta: safakacmaz@yahoo. com
(1) L'HOMME Janvier-Mars 1970. Page. 41 -75
(2) Toplumda, gerçek ilişkilerin dışa vurumu olan konuşma kalıplarını anlayabilmek için o toplum birimin örgütlenme özelliklerini de anlamaya çalışmak gereklidir. Bunun yerine Bay Sherzer, çoğu önceli gibi, değişik biçim ve özellik kazanmış olsa da, farklılık gösteren konuşma kalıplarından ortak bir formül üretmeye ve bilgisayar yardımıyla toplum ilişkisini anlamamıza hizmet edeceğini düşündüğü bir sistem oluşturmaya çalışmıştır. Böylece de, her bir söz kalıbını, onun ortaya çıktığı sahne, konuşmacının sosyal konumu, olaydaki 'anahtar sorun'… gibi başlıklar altında toplayarak bilgisayar sistemiyle toplumsal analiz yapan ABD ekolünün bir sürdürücüsü olarak davranmıştır. Bu bakımdan da Bay Sherzer'in yazısında bizi, onun kurmaya çalıştığı sistem değil, daha çok gözlemleri ilgilendirmektedir.