20.01.2014

Kızlık'tan Bekaret Zarı'na...



Erkeğe birden fazla kadın eşe onay veren İslam, kadının bekaret zarına da "koruma" istiyor...


"Bekaret Koruma" sadece İslam'a  özgü değil... Eski toplumdan bu yana dişi cinsin "bekaret tespit aracı olarak kızlık zarı koruması" uygulamasına rastlıyoruz.

Mezopotamya eski yazılı yasaları, "bakir kız", "dul kadın" ayrımının giderek önem kazanmaya başladığını gösteren örnekler içermektedir.
 
"Beyaz Çarşaf"....Gerdek gecesinde dökülen  kanın ispat aracı!
 
Muhammed'in onlarca "zevce"sinden sadece çocuk yaşta evlendiği Aişe "bakire"dir...

Buna rağmen İslam dini  "bakirelik" konusunu giderek öne çıkarmaaya başlamıştır...
 
Afrika'daki bazı genital sakatlama(=sünnet) biçimlerinde,  adeta cinsel temasın önlenmesine yönelik uygulama olduğunu da görüyoruz.

Bu durum, bizim "sünnet" ile, bakirelik ve çocuk doğurmayı engelleme arasında ortak bir çizgi oluşturmamıza yol açmaktadır.

Afrika toplumları da "kızlık zarı" kontrolünü bekaret koruma uygulaması olarak kullanıyor....





Erkeğe birden fazla kadın eşe onay veren İslam, kadının bekaret zarına da "koruma" istiyor...


 "Bekaret Koruma" sadece İslam'a  özgü değil... Eski toplumdan bu yana dişi cinsin "bekaret tespit aracı olarak kızlık zarı korumsı" uygulamasına rastlıyoruz.

Mezopotamya eski yazılı yasaları, "bakir kız", "dul kadın" ayrımının giderek önem kazanmaya başladığını gösteren örnekler içermektedir.



"Beyaz Çarşaf"....Gerdek gecesinde dökülen  kanın ispat aracı!











Muhammed'in onlarca "zevce"sinden sadece çocuk yaşta evlendiği Aişe "bakire"dir...
Buna rağmen İslam dini  "bakirelik" konusunu giderek öne çıkarmaaya başlamıştır...






Afrika'daki bazı genital sakatlama(=sünnet) biçimlerinde,  adeta cinsel temasın önlenmesine yönelik uygulamaa olduğunu görüyoruz.

Bu durum, bizim "sünnet" ile, bakirelik ve çocuk doğurmayı engelleme arasında ortak bir çizgi oluşturmamıza yol açmaktadır.















Afrika toplumları da "kızlık zarı" kontrolünü bekaret koruma uygulaması olarak kullanıyor....




14.01.2014

Eski Toplumda Bebek İçin Farklı 'Aidiyet Geçiş Ritüelleri'...


Gazete Yorumları:

[Doğmadan önce şarkı söylüyorlar!

Afrika’nın bir kabilesinde çocuklar anneleriyle telepatik iletişim kuruyor ve tüm hayatı boyunca kendisine eşlik edecek olan “şarkıyı” kulağına fısıldıyor! Bu bağlantı, aynı zamanda o çocuğun doğum tarihi olarak kabul ediliyor.

Afrika’daki kabile hayatını araştıran araştırmacı ve bilim adamları, her geçen gün yepyeni bilgilere ulaşıyorlar. Uzmanların karşısına çıkan son kabile, çocuklarla kurduğu ilişkinin farklılığıyla dikkat çekiyor.

Kabilede yeni doğan çocukların yaşı doğdukları tarihten itibaren değil, annesiyle kurduğu telepatik iletişimden itibaren başlatılıyor.

Kabilenin kadınları hamile kalmaya karar verdiklerinde bir ağacın altına oturuyor ve dünyaya gelmek isteyen çocuğun kendisiyle iletişim kurmasını bekliyor. Çocuk annesiyle kurduğu ilk iletişimi, ona söylediği bir “şarkı” ile başlatıyor. Çocuğun söylediği şarkıyı duyan anne bu şarkıyı kocasına da öğretiyor ve ardından hamile kalıyor.

Çocuğun annesine söylediği bu şarkı, onun doğum günü olarak kabul ediliyor ve yaşı bu tarihe göre hesaplanıyor.

Uzmanlar aynı zamanda bu şarkının o çocuğun doğumundan ölümüne kadar tüm hayatına eşlik ettiğini belirtiyorlar. Anne hamileliği boyunca çocuğun şarkısını kabile ileri gelenlerine ve yaşlı kadınlara öğretiyor. Doğum sırasında çocuk bu şarkıyla karşılandığı gibi, düşüp bir yerini incittiğinde de yine aynı şarkıyla avutuluyor. Aynı zamanda çocuğu ödüllendirmek ya da ergenlik törenlerindeki başarısını kutlamak için de bu şarkı söyleniyor.

Araştırmacıları şaşırtan diğer bir konu ise kabilenin “suça” ilişkin tutumunda ortaya çıkıyor. Çocuk ilerleyen yaşında toplumsal bir yasayı ihlal eder ya da bir suç işlerse, köy meydanına çağrılıp topluluk tarafından çembere alınıyor ve ona hep bir ağızdan kendi şarkısı söyleniyor.

Kabilenin kadim geleneklerine göre, anti sosyal davranışları düzeltmenin yolu “cezalandırmadan” değil, “sevgiden” ve o bireye kendi “gerçek kimliğini” hatırlatmaktan geçiyor.]

****

Bebek Ritüellerinin Temeli, Eski Toplumda Bebeklerin-Çocukların, Kadın Ve Erkeğin Tabii Oldukları Farklı Toplum Birimler Arasında Paylaşılması Ve Kurban Edilmesi Gerçeğine Dayanır!



Toplum Ve Tarih:


Erkeğin, karılarının bulunduğu ve ait olduğu toprağa gidip gelme biçimindeki kocalık döneminde, karısının bulunduğu toprağa henüz yerleşebilme olanağı bulamadığı sırada, karısı veya karılarının doğurduğu çocukların baba’sı, bir çeşit iç güvey olan damat değil, doğuran kadının erkek kardeşi, yani şimdiki kavramlarımızla dayı ve ondan daha önce de dede olmuş olmalıdır. Çocuk, bu sırada, onu doğuran kadının toplum birim aidi idi ve bu aidiyet, daha sonra, bu çocuk, erkeğin toplum birimine, “adlanma”, sünnet gibi geçiş ritüelleri aracılığıyla aktarıldığında bile devam edecek olan ve genellikle ananın babasının (anasının) adının devredilmesi demek olan ‘göbek adi’ uygulaması, kabaca, bu süreci yansıtmaktadır.


Eski toplumda evlilik, farklı çözüm biçimleriyle (kadın kaçırma vb. gibi) ilerlerken, Sümer-Akad topluluklarında, barışçıl evlilik ittifakı içinde, iki ana evlilik biçimi, böylece şekillenmeye başlar: İç güveylik ve kadının gelin gitmesi. Sonrakinin ilk türün gelişmesi içinde şekillendiği ve giderek birbirinin karşıtları halini alan bu iki evlilik türünün bir tarafında, her durumda genel olarak, ‘yabancı’ kavramının; eloğlu veya elkızı’nın bulunması, evlilik ittifakının iki farklı topluluk arası edim olarak gerçekleşmesindendir. Yabancı erkeğin iç güveylik sistemine sağladığı uyum, öte yandan, yavaş yavaş, kadının gelin gitmesi ile tamamlanmaya başlanacaktır. Musa’da, Yakup’ta,7 veya 10 yıl kayınbabasına hizmet eden iç güveyin, ancak daha sonra karisini istediği yere alıp götürebilme hakkına kavuşabilmesi anlatımları, bu geçisin toplumsal mantık çerçevesinde doğal bir şekilde gerçekleştiğini göstermektedir. —2000’lere ait yazılı yasalarda, bu iki evlilik türü, nerede ise eşit bir ağırlık yansıtıyor.


Doğurduğu çocuğu kendi baba’sı ve kendi erkek kardeşinin, daha doğrusu aidi olduğu toplum biriminin aidiyetine verme kuralı içinde yetişmiş olan kadın, simdi yeni bir durumla karşı karşıya idi. Her iki yanda koca ve (dayı’lık üzerinden) baba olan erkek, şimdi, kızkardeşinin veya kızının değil, kendi karısının doğurduğu çocuğun babalığına geçme aşamasına gelmişti. Eski kurallar içinde yetişmiş olan kadın, doğurduğu çocuğu, kocasına devire, adım adım gerileyerek kabule razı olmak zorunda kalır. Kadın, kalıntıları günümüze de sarkan, hamilelik dönemini baba evinde geçirme; baba toprağında, hiç olmazsa kocasının köy sınırları dışında (kutsal Meryem de öyle yapar) doğurma gibi aşamalarla yeni duruma uyum sağlamaya çalışır.


Bu arada, kadının erkek kardeşinin, kız kardeşinin doğurduğu, önceden kendisine ait olan, babası sayıldığı çocuğu, doğumundan sonra, kocanın evinden alıp gidiyor olmaya devam ettiğini eklemeliyiz. Çocuğu ‘40 basması’ korkusu, loğusalık veya çocuğun 40’nın çıkarılması ritüeli, ( ‘40 er’li, “50 iyi adamlı”, “50 oğullu” eski topluluklarda...) dayı-babaların, kız kardeş çocuklarını damat evinden çekip almaları geleneğini aşma çabasını yansıtır. Evlilik ittifak düzeni uyarınca, Sümer erkeğinin evlendiği ‘yabancı’ gelinin doğurduğu çocuğun, bu gelin yakını olan ‘dağlılar’ca (süt dadılarının kucağından!) alınıp götürüldüğü ve Sümerlere karşı düşmanca duygularla yetiştirildiğinden bahseden tablet tanıklıkları, bize, bu dönemde, karısının doğurduğu çocuğun babası haline gelmekte olan koca ile karısının doğurduğu erkek çocuk arasındaki, yani şimdiki kavramlarımızla baba ile oğlu arasında tarihteki çelişmenin, iki toplum birim arasındaki çocuk paylaşım kaynakları hakkında bilgi vermektedir.

http://toplumvetarih.blogcu.com/latmos-pidasa-5/2738407























 İspanya'da 'Bebek Üzerinden Atlama Festivali...

Yaklaşık 500 yıldır yapılan festivalde, son 12 ay içerisinde doğmuş bebekler sokak ortasında yatırılıyor ve bebeklerin Üzerinden şeytan kıyafeti giymiş kişiler atlıyor.

Katolik inancına göre bu yolla hem kasaba üzerindeki hem de çocuklar üzerindeki kötü ruhlar uzaklaşıyor.

Böylece, bebeklerin sağlıklı bir hayata ve iyi şansa sahip olacağına inanılıyor.




















Çocukları yüksekten atma

Bu gelenek ilginç olduğu gibi bir o kadar da korkunç. Çünkü Hindistan'daki bazı Müslümanlar 700 yıllık bu geleneğe göre yüksekten atılan erkek çocuğunun sağlıklı olacağına ve uğur getireceğine inanılıyor.

2-3 yaşlarındaki miniklerin sakatlanma riskini, korku içinde attıkları çığlıkları ve gözyaşlarını kimse önemsemiyor.