26.11.2006

Yaratılış»tan Tufan’a Kadar Geçen Süre

30.10.2006


Eki Ahit

Rahip Bérose


Sene

Kıral 'ad'lari*

'Sar'

Sene**

Adam

930

Alor

10

36 000

Seth

912

Alaspar

3

10 800

Énos

905

Amélon

13

46 800

Kaïnan

910

Aménon

12

43 200

Mahlaléel

862

Metalar

18

64 800

Iared

895

Daôn

10

36 000

Énoch

365

Evedorach

18

64 800

Mathusala

969

Amphis

10

36 000

Lamech

777

Otiartes

8

28 800

Noé

950

Xisuthrus

18

64 800







**

Burada Eski Ahit’e gore ‘Adem’den Nuh’a kadar geçen

sure:8475 yil olarak hesaplanmis.



Beros’a gore 120 Sar’a denk gelen sure toplami

432 000 yil olarak hesaplanmis.



Gunumuzdeki Musevi takvimine gore ise, genel ’yaratlis’tan itibaren,

su anda 5751 ,5576 veya 5591 yili içinde bulunuyoruz.***


Burada 'dunya' ,'gok','insan','deniz ve kara hayvanlari','meyve ve yabani otlar','koyun,keçi,arpa ve bugday'larin vb. 'yaratilmasi'ni anlatan bir yaratilis rituelinin baslangiç noktasi alindigi açiktir.Sozkonusu olan,kuskusuz,kelimeye simdi verdigimiz anlamiyla 'dunya','evren','canlilar' degil,çok somut olarak,'karabasli','kizilbasli','akbasli','karisik renkli' topluluklarin saptandigi;aralarinda iliski kuruldugu,'topraktan hayvan ve surungenlerin' yani totemlerin saptandigi bir tarih olmaliydi.Zaten bu 'yaratilis'in Eylul sonu bayrama gelmesi,sozkonusu olan bir hasad bayrami ile ilgili oldugunu;buradaki Tammuz-Dumuzi'nin çiftçi,arpa,bugday,basaklarla ilgili,oldugunu gosteriyor.

Bu rakamlara ulasilirken ne tur bir hesap degeri kullanilmis olabilecegini;

"Kiraliyet listesi"nde "milat" olarak kullanilan "Tufan"in hangi gerçek tarihlere denk gelmis olabilecegini hesap etmek ise bize dusuyor.Eski Ahit'te "insan' soyunun tarihi olarak yer alan bu liste,gordugumuz gibi, eski toplum tarafindan 'kirallar listesi' olarak tanimlaniyordu.Arkeolojik veriler,bu kiral listesinde yer alan 'kirallara' iliskin verileri tarihlememizi mumkun kiliyor.Eski toplumda,Tufan,dogal bir afet tanimi olarak degil ,ortak ittifak toplantilarindaki insan kurban edimleri olarak tanimlanir.

"Sumer Kiraliyet listesi"ndeki geriye donuk tarihlemede 'milat' olarak kabul edilen Tufan,akadosumer topluluklarin (Avraam atalarinin da içinde bulundugu) bir bolumunun son ortak 'tufan'i olmaliydi ve bunun tarihini yaklasik olarak saptamiz mumkun gorunuyor.


Buyuk olasilikla ayni ortak kaynaklara dayanarak hazirlanmis Eski Ahit listesinde ise,rakam yazimlarinin tamamen degisik bir sekilde hesaplanmis oldugunu goruyoruz.Bu ise,degisik bir takvim degeri kullanilmaktan çok,ayni yazimin,daha sonraki çaglarda farkli yeni degerler veya yanlis okuma uzerinden hesap edilmis olma ihtimalini guçlendiriyor.Daha once farkli takvim degerleri kullanilmis olabileceginden bahsetmistim ama,sanirim,asil neden,rakam yazimlarinin farkli hesaplanmasina bagli..



***

(*): Burada 'ad'lar konusunu, iki bakimdan daha dikkatli incelemek gerekli.

Herseyden once 'ad' olarak bilinenler,bu donem bakimindan,sosyal konum belirleme kavramlaridir."Osmanli'yi 600 yil padisah yonetti" dedigimizde,buradaki "padisah" kavrami bir 'ad' degildi.Burada,bu 'sifat' ve 'yetki' ile bir dizi farkli sahis bulunuyordu.


Ikinci olarak,bu listeleri hazirlayanlar bakimindan,yonetimdeki varlik,farkli yonleriyle gorunur ve oyle ifade edilir.Bunu,Dulmuzi'yi kadin tanriçaya verilen "ama usumgal anna" orneginde ele almistik.Bir toplum birimin "erkek ogul" haliyle ele aldigi Dumuzi'ni,yazicilarimizin degismesi halinde,ittifak halindeki oteki toplum birime,bir kadin haliyle "usumgal anna" haliyle gorunmesi,olgulara aykiri degildir.Bu ornek ayni zamanda,'koruyucu' Dumuzi'nin karsi yanda 'ejderha','iblis' vb. olarak 'yikici','kahredici' goruntu vermesi ve oyle degerlendirilmesini de açiklar.


'Yetki' konsunda da,eski toplumun,El,En,Ilu,Ensi,Bel,Agga,Sar,Sah,Sih gibi,kendi farkli dillerini kullanarak tanimlama yapmis olmasi da dogaldi.


Butun bunlar kavram ve 'isimler'in farkli kayitlarda degisik olmasinin gerekçesidir ve kelime kokenlerinin ses benzesmesi ile açiklanma çabalarinin temelsizligini gostermeye yeter.


Ea'nin Yehvah,Enki'nin Kenan vb. haline donusmus olabilmesi de,farkli alfebetik veya ayni isaretlerin farkli sesdegerlerine bagli kalinmasindan oturu,çok mumkundu.


Ortak bir metni,iki farkli dil kullanan topluluklar,gerek alfebetik farkli ses degerlerini kullanarak,gerekse,bazi hallerde anlam çevirisi yaparak akratimis iseler,hiçbir sekilde ortak bir ses benzesmesi bulamayiz.


Butun bunlar,bizim,karsilikli baglantilar kurarken,kavram içeriklerini son derece iyi tanimamizi gerektiren faktorlerdir.



(**) "Sene"lere iliskin rakamlarin,Beroz listesinde, 1 sar=3600 olarak hesaplandigi goruluyor.Eger yazimlarda,rakamlar 1,10,60 olarak açimli tarzda bulunyor idi ise,1 Sar'in mutlaka 3600 degeri ile esitlenmis olarak yazilmamis olabilecegi dusunulebilir.Cunku,açimli yazimlarda 60, ayni zamanda 1 olarak da okunabilirdi.Bu ihtimali,eski tabletlerde surekli olarak '3600','36000' gibi rakam degerleriyle karsilasiyor olmamiz,yuksek hale getiriyor.Sonraki okuyucularin rakam degerlerini

hatali okumus olmalari çok mumkun gorunuyor.

(***)


Yahudi dini takviminin hesaplanma biçimi

http://www.sevivon.com/jewish_calender.asp

Antik zamanda insanlar takvim yıllarını saymaya her yeni kralın taç giymesiyle yeniden başlarlardı. Batı dünyasında Hristiyanlık ön plana çıktığında da, benzer biçimde tarihi kendi kralının doğuşundan başlatmış, daha sonra Gregoryen takvimine geçmiştir.


Böylece tarih, İÖ ve İS, yani İsanın (kralın) dünyaya gelmesinden önce ve kralın zamanı olarak ikiye bölünmüştür. Yahudilik, tarihin bu çizgiyle bölünmesine izin veremezdi; evrenin tarihini Avraam ya da Moşenin doğumunu bir dayanak noktası yapmak için dahi bölmeye yeltenmemiştir. Bu yüzden Yahudi takvimi temellerini hiçbir zaman buna dayandırmaz.


Yüzyıllar boyu, Yahudiler yıllarını bir olaydan Toplum olarak varoluşlarının temelinden Mısırdan Çıkışla başlatmışlardır. Sonraları, MS 70 yılında tapınağın yıkılmasıyla, bu şiddetli olay bir süre başlangıç tarihi olarak Çıkışın yerini almıştır.
Yalnızca tek bir olay tarihin başlangıcını belirleyebilecektir: tarihin gerçek başlangıcı. Yahudilik, yılları evrensel bir ölçeği evrenin yaradılışını temel alarak saymaya karar vermiştir. Fakat dünya tam olarak kaç yaşında?


En gelişmiş teknolojilere ve en kesin ölçüm aletlerine sahip bilim adamları bile ancak bir konuda emin olabiliyorlar, o da bu konuda hiçbir kesinliğin olamayacağı. Bilgelerin yılları saymasının tek yolu, kutsal kitaptaki yaratılışın hesabını kullanmaktır.


Bundan dolayı, İbranilerde 5751 tarihi, Toradaki sayıma göre Tanrının dünya üzerinde 5751 yıllık hakimiyetini ve bunun zamandan bağımsız önemini ifade eder.

Fakat bu bir sorunu ortaya çıkartmıştır: Yahudiler yaşadıkları her yerde bir azınlık konumundaydılar ve tarihi kendi görüşlerine göre kullanamıyorlardı, büyük çoğunluğun bu genel ve yasal uygulama konusunda farklılaştığı yabancı bir dünyada yaşıyorlardı. Yahudilerin yaşayışının bu şekilde olması yüzünden, tüm dünyanın, insanoğlunun günlük yaşamına temel oluşturan zamanı, nasıl kullandığını gözardı edemezlerdi. Yahudilik bu dünyadan olmasa bile (yani idealde bu yaşadığımız dünyayı aşmak için çabalasa da) oldukça bu dünyanın içindedir, bu sebeple de, Yahudi toplumu ,dünyevi takvimini global kullanıma uydurmak ihtiyacını hissetmiştir.


Sonuçta, dünyevi yaşamını diğer milletlerin yaşamlarına göre düzenlemek ve takvimini Gregoryen takvimle aynı şekilde bölmek zorunda kalmıştır.


Bununla beraber, dünyevi hayat için yapılan uyarlamalar ne olurlarsa olsunlar, Yahudi dini takvimi evrensel ölçek kullanmaya, yani yılları yaratılıştan itibaren saymaya devam etmektedir.

Yahudiler, dini yılbaşını (Roş Aşana), Toranın yaratılış günü olarak belirlediği gün kutlarlar. Toradaki hesaplamaya göre İbrani ayı Tişrinin ilk günü, genellikle Eylül sonlarına denk gelir.


***

"Kutsal Rakam"larla Ilgili Bir Nokta

30.10.2006

Akadosumer kayitlarinda,40,50,60 gibi bazi rakamlar,bazi tanrilarin ifade edilmesinde de kullaniliyordu.Mesela E-Ninnu,Ninnu Tapinagi,ayni zamanda “50’ler tapinagi” olarak da taniniyordu.

Asagida bu liste halinde goruluyor..


Tanri

Tanriça Es’i,Esdegeri veya

‘Kizkardes’i

Sehir’i

Kutsal

Sayisi

Anu

Antu(m)

Uruk, Eanna

60

Enlil

Ninlil

Nippur, Ekur

50

Ea

Damkina

Eridu, Eengurra

40

Burada,Tanri-Tanriça’larin farkli kutsal sayilari ile karsilasiyoruz.Bunlari daha once zaten ele almistik.Ilgilenen okur,o çalismalara bakabilir.


Bu rakamlar,bize,daha sonra bunlari kullanan topluluklarin ve dini egilimlerin,baslangiçta dayandiklari farkli tanrilari saptamak bakimindan da onem tasiyor.Gilgamis veya Turuva kirali’nda, ‘50’ nin one çiktigini goruyor isek,bunlarin Ates kultu ile olan yakinliginin Enlil uzerinden geldigi sonucuna varabiliriz.

“40 harami” veya “40 çikarma” rituelleri,”40 ermis”,”40 gece-40 gunduz” gibi nitelemeler,dikkatli bir sekilde izlendiginde bizi EA-enki,Abzu,Kenan kultune kadar ulastirabilir.


60 uzerinde ayrica durmamiz gerekecektir.Cunku Anu,ates-gunes kultunun ilk temsilcisidir;baslangiçtaki ‘tanri’dir.Ve giderek ‘notr’ kaldigini dusundurecek bir gelisme yasaniyor.Anu'nun,daha dogrusu onun temsil ettigi toplulugun,Indoaryen dillerinde, “erkek-disi-notr” yapilanmasinda da rol oynamis olabilecegini dusunuyorum.Bu noktaya ilerde donecegiz.


Sayi sisteminin 60’li yapilanmasinda Anu kultu belirleyici olmus olmali.Eski toplumda ,nedensiz ‘kurgu’ aramak bos bir çabadir ve boyle davrananlarin bir arpa boyu ilerleyemedigi de gorulmustur zaten.Bu topluluklar,sonradan kutsal sayilacak miktarda bir ‘erkek yurttas’ sayisi temelinde orgutlenmis olmaliydilar.Bunun izlerini,bir dizi anlatimda ortaya koymustuk.Giderek artan,karmasiklasan yapilarda,bu eski ‘yurttas erkekler’in varligi ‘kutsal 40’lar,’50’ler’,’6O’lar’,’100’ler’ ve çok daha sonraki Indoaryen (ve Hitit) topluluklarinda “Kutsal 1000”ler halinde surmeye baslar."1000 Hitit tanrisi” oldugunu ileri suren Hititologlarin bu iddiasi,tamamen bos kuruntulara dayanmaktadir.Onlar "1000 tanri”nin varligini hiçbir zaman ispatlayamadilar.Kendilerine ,neden 900 degil de “1000” oldugu sorusunu sorabilseler,o zaman belki konunun asil ozu uzerine girebilme olanagi ortaya çikar.Bu rakamlar,yeniden soyluyorum,farkli donemlere ait olarak ortaya çikan,gunumuzun ve eski Yunan topluluklarinin kavramlariyla, “ozgur erkek yurttas” sayisini ifade ederler ve koleci Yunan topluluklarina degin de,artan sayilar temelinde,bu gelenek kullanilmistir.Modern topluma geçiste bu, ‘soylular kurullari” halinde evrilirken,erken donem topluluklarinda,dini kast içinde erimis ve onceki varligini ‘kutsal Kirklar,elliler,altmislar,yuzler’ olarak surdurmustur.

Hem “su” kultlu,hem “ates” kultlu topluluklara buyuk bir etkide bulunmus olan Ates kultunun ontemsilcisinin,Anu topluluklarinin,sayi sistemini kendi oz orgutlenmeleri temeline dayandirmasi kadar dogal bir sey olamaz.Eski toplum, orgutlenme ve ulesim sozkonusu oldugunda,butun simdiki topluluklar kadar gerçekci temellerden hareket eder.Butun bir sayi sistemini,gunumuze kadar bozulmadan bize devreden bu eski toplumun çikis noktalarinin son derece ‘reel’ oldugu;bu rakamlarin son derece ‘reel’ olmasindan da bellidir.Tabi burada,rakamlari var ederken ‘reel’ davranan eski toplumun ‘din’ varederken neden ‘irreel’ davranmis olabilecegi gibi bir soruyu yanitlamasi gereken ben degilim;bunu,agizlarini açtiklarinda,konusma veya yazilarina “mitoloji”,”uydurma”,”dussel hayal”,”hikaye” falan diye baslayanlar yanitlamalidir.

60 rakam bazi,tamamen,Anu kult merkezli toplulugun 6O gerçek kisi temelli orgutlenmesine dayandirilmis gorunuyor.Bunun izlerini,Anu kultunun bir koluna dayanmis,giderek bozulmus gibi gorunen Durzi,Bektasi gibi yapilanmalarda da ortaya çikarmaya çalisacagiz.

***








Akadosumer Zaman Ölçüm Değerleri

Ve Tarihin Yeniden Kurgulanması

**

(Birkaç gundur sayın Muazzez İlmiye Çığ’a ait bir çalismayi yayinliyorum.Bu çalisma,kuskusuz eski toplumun dinlerine ait motifler ile gunumuzun dinleri arasindaki iliskilerin ortaya konulmasi bakimindan son derece yararli bilgiler içeriyor.Fakat,Toplum Ve Tarih’in okuyuculari farketmis olmalilar ki,sayın Çığ’ın eski topluma ve onlarin dinlerine karsi yaklasimi,genel olarak,bu alandaki Bati’li uzmanlarin gorus açisini yansitmaktadir ve benim goruslerimle fazla uyum noktalari tasimaz.

Sayın Çığ’ın,çalismasina yon veren yaklasim,ozunde « din karanliktir» demekten daha oteye pek fazla geçememis T.Dursun yaklasiminin*, AkadoSumer kaynaklarini bilen,daha bilgili bir biçimi olmaktan,ne yazik ki,kurtulamiyor.

Ayrintilara girmeden,bu yaklasimin,eski topluma ve onun isleyis tarzina ait olarak, sayın Çığ’ın çalismasi uzerinden,bazi temel ayrim noktalarini burada ortaya koymak yararli olacak.

Ilk konu olarak,zaman olçum degerlerini ele aliyorum.Bu su bakimdan onemli :Gerek « Sumer Kiraliyet Listesi »,gerekse Eski Ahit gibi kaynaklarda, « yer »in, « gok »un, « insan »in yaratilmasi, « gokten gelen ilk kiraliyetin » baslangiç tarihi,yuzbinlerce ‘yillik’ degerler halinde ;kiral,peygamber vb. yasam sureleri yuzlerce,binlerce « yillik » olçuler halinde aktarildigi için,bu kayitlara karsi bir guvensizlik olusmustur.Incelemelerimiz içinde gorecegiz ki,bu "onbinlerce yillik" degerler,baslangistaki rakam yazim turlerinin içerik degisimine bagli olarak,sonraki yazicilar ve dini kast araciligiyla,hatali okuma tarzlarina bagli olarak ortaya çikmis olmaliydi.Eski toplumun, «mitolojisi », « hayalleri » ile çok ilgili uzmanlarimiz tarafindan,belgelerin bize ulasmis halinde degismis farkli degerlerle yer alan bu «fantastik » rakamlar,eski toplumun dinlerinde oldugu gibi,tarihlerinde de «hayal ve uydurma »lara dayandigi ileri surulmek için de kullanilmistir.

Aslında bu ara, sunnet ve kaynaklari uzerinde devam etmek istiyordum ama,zorunlu olarak,bir sure için ara verelim ve,daha çok, sayın Çığ’ın yayinladigim yazisi çerçevesinde kalmak kosuluyla,eski topluma ait yaklasimdaki farklari,biraz daha derinlestirilmis tarzda,ortaya koymaya çalisalim…)

***

***

Samuel Noah Kramer

SUMERLER

Kabalci Yay.Sayfa :126/129


İÖ birinci binyilin ikinci yarısında Sümerlerin kültürel mirasçila­ri olan Babillilerin

en büyük bilimsel basarılarından biri haline gel­mis olan astronomi, eski Sümer'de hemen hemen hiç bilinmiyordu;en azindan su an için elimizde Sümer'den kalma yalnizca yirmibes yildizlik bir listeden baska hiçbir sey yoktur. Sümer'de gök cisimleri gözlemi, baska amaçlarla olmasa bile takvim. düzenleme amaciyla ya­pilmis olmalidir; fakat bu gözlemlerin sonuçlan kaydedilmisse bile korunmamistir. Gelgelelim Gudea'nin düsüne (bkz. ileride s. 183­186) bakilirsa, astroloji hayli revaçta olmaliydi. Bu düste tanrıça Ni­daba görünmüs, yildizli gögün çizilmis oldugu bir tableti incelemis ve böylece Gudea'nin "kutsal yildizlara" uygun olarak Eninnu tapina­gini insa ettirmesi gerektigine isaret etmistir.

Sumerler yili iki mevsime ayirıyordu: Subat-Mart aylarında basla­yan emes («yaz») ile Eylül-Ekim aylarında baslayan enten («kis»). Yeni yilin herhalde Nisan-Mayis aylarında bir zamana denk düstügü kabul ediliyordu. Aylar kesinlikle aya dayaliydi; yeni ay aksami baslayip 29 ya da 30 gün sürüyordu. Genellikle tarımsal etkinliklerden ya da be­lirli tanrıların onuruna yapilan bayramlardan alinan ay adları kentten kente degisiyordu. Ay yiliyla günes yili arasindaki farki gidermek için düzenli araliklarla bir artik ay ekleniyordu. Gün, günesin bati­siyla basliyor ve oniki tane iki saatten olusuyordu. Gece her biri dört saatten olusan üç dilime bölünmüstü. Zaman, bir silindir ya da prizma biçimindeki su saati ya da clepsydra'yla ölçülüyordu; gölge saati ya da çubuk saati de herhalde biliniyordu.

Sümer sayi sistemi altmislik yapidaydi, ama 6 faktörü kadar 10 faktörünü de kullandigi için kesin olarak altmislik denemezdi: 1, 10, 60, 600, 3600, 36.000, vb. Yaziya geçirme açisindan ise aslinda iki sayi sistemi vardi; normalde kullanilan sistemde her birim hanesi için özel bir isaret bulunuyordu (bkz. Tablo 1, s.128) ve "ögrenilen" sistem, matematiksel metinlerde kullanilan sistemse tamamen 60’likti ve tipki bizim on’dalik sistemimizde oldugu gibi hanelerin yeri belirtiliyordu.


Tablo 1:Sumer Sayi Isaretleri



Nitekim örnegin ondalik sistemde 439 olarak yazilan sayi

(4 x 10²) + (3 x 10) +9'un karsiligi iken,[=439-b.e]

altmislik sistemde ayni sayi (4 x 60²) + (3 x 60) +9'un, yani 14.589'un karsiligidir.


Sümerler sıfır bilmiyordu ve hanelerin mutlak degeri yazida belirtilmiyordu.

Böylece 4-23-36 olarak harf çevirisini yapabilecegimiz seklinde yazilan (bkz…s.127 ) sayı,

(4 x 60²) + (23 x 60) + 36 =15.816

ya da (4 x 603) + (23 x 60²) + (36 x 60) = 948.960, vb.;

veya (4 x 60) + 23 +(36/60) = 236 ²/3

ya da 4 + (23/60) + (36/3600) = (59/4150), vb.

olarak okunabilirdi. Bu ne­denle tipki bizim kullandigimiz ondalik sistem gibi altmıslı sistem de sayiların yazilmasinda, matematigin gelismesi için oldukça elverisli olan bir esneklik saglamaktaydi.

Bize kadar ulasmis olan matematiksel okul metinleri iki türdür:

Tab­lolar ve problemler. Tablolarda, degis-tokus çizelgeleri, çarpimlar, kare ve kare kökleri, küp ve küp kökleri, belirli türde denklemlerin sayisal çözümü için gereken karelerin ve küplerin toplamları, üssel fonksiyonlar, pratik hesaplamalar için sayiları veren katsayilar (öme­gin √’nin yaklasik degeri gibi) ve üçgenlerin, dairelerin vb. alanlarini veren pek çok yöntemsel hesaplamalar yer aliyordu. Problem metin­lerinde, Pisagor sayilari, küp kökler, denklemler ve kanal kazilmasive genisletilmesi, tuglalarin sayilmasi gibi pratik konular ele alini­yordu. Bugün için elimizde bulunan bütün problem metinleri Akadca­dir; ama bunlarin büyük bölümü Sümer ilk örneklerinden kaynaklani­yor olmalidir, çünkü kullanilan bütün teknik terimler Sümercedir. (Tablo 2, Fara kazisinda bulunan, İÖ 2500'den kalma, kare biçimli nesnelerin yüzölçümünün hesaplanmasinda kullanilan bir tabloyu içe­ren Sümer tabletinin kopyasidir, s. 130.)

***

(devam)

**

(*):D.Perinçek, geçenlerde ,abdest almadan cenaze namazı kilmasini falan anlattigi bir gorusmede,"Turan Dursun yaklasimi"ni da elestiren ifadeler kullanmis.Bu bolum soyle:



[Perinçek:Hz. Muhammed de, Mao da Putları Yıktı
4 Eylül 2006

http://www.antiemperyalizm.org/gercek/gazete/article_1835.shtml

(...)

Turan Dursun’la İslamiyet Tartışması

Aydınlık: Hz. Muhammed için devrimci diyerek parti programınıza koydunuz. “Peygamberdir, yani Allah’ın resulüdür” dediniz. Peki efendim, Hz. Muhammed ve İslamiyet ile ilgili bugün söyledikleriniz ile Turan Dursun’un sizin dergilerinizde Hz. Muhammed hakkındaki yazıları çelişmiyor mu? Turan Dursun adına her yıl düzenlenmekte olan bir yarıştırmanın da düzenli seçici kurul üyesisiniz.

Perinçek: Hayır, herhangi bir çelişki yok. Turan Dursun, büyük bir aydınlanmacı ve Türk milletine İslamiyet’i öğreten bir yazardır. Çoğu insanın beynini açmış ve büyük bir eğitim yapmıştır. Turan Dursun’un eserleri yeniden yayınlanmaktadır, milyonlarca kitabı satmıştır. Çok değerli bir dostumdur. Onun yaptığı hizmeti, çok az insan yapmıştır. Aydınlanma hareketimizde böyle yazarlarımız olacaktır.

Turan Dursun ile her konuda aynı değildik. Bazı konularda görüş farklılıklarımız vardı. O İslamiyet’e tarihsel bakmıyordu. Yani Turan Dursun diyordu ki, “İslamiyet’in bu hükümleri bugün uygulanamaz.” Bugün açısından bir yere oturtup, tarihsel olarak da İslam’ın oynadığı rolü reddediyordu. Bizim görüşümüz ise o zaman –ki Turan Dursun ile ben bunu çok tartışmışımdır- İslamiyet’in tarihte devrimci ve ilerici bir rol oynadığıydı. Bu görüşümüz, benim 1970’lerde yazdığım Bozkurt Efsaneleri ve Gerçek, 1985’te yazdığım Toplum ve Devlet kitaplarımda da vardır. Turan Dursun, bunu kabul etmedi.

(...)]


D.Perinçek,yillar boyunca,Turan Dursun'un yazilarini dergilerinde,elestirisiz yayinlamis;yayinevlerinde kitaplarini bastirmis birisi...Adina ,oduller duzenletiyor. O zaman su soru geliyor:Perinçek,neden simdi,T.Dursun'u açikca elestirme geregi duydu?.Aralarinda bir tartisma var olmus olsa bile,bu açikca yayinlanmis degildi ve okuyucular bunlari bilemezdi.


Oyle gorunuyor ki,D.Perinçek'te 'her sey var'.Donem neyi one çikarirsa,tezgaha o maldan koyuyor.
1970'lerde 'gerillacilik' revaçtaydi;o sirada Perinçek "ege daglari"nda kirmalarla gerillacilik yapar;Filistin'e "gerilla egitimi" yapmaya adam gonderir.Kürt meselesi one çikinca A.Ocalan ile gorusur;onu yayinlar.Milliyetcilik revaçta ise,onun da en on safinda durmaya çalisir...Simdi ise ,derinden gelen bir din dalgasi oldugunu kesfedince ,bu sefer vitrine 'abdestli olmayan' namazi;Muhammed devrimciligini falan çikariyor ve tam da bu noktada,bilimsel olmayan, provokatif çikislarini sonuna kadar destekledigi;trajik olumunden de,bir bakima dogal sorumlu oldugu Turan Dursun'la arasina mesafe koymak geregini,iste bu nedenlerle,hissediyor olmali.

Turan Dursun'da din,islamla esitlenir;islam ise,bir takim uydurmalarin toplami olarak ele alinir.Bu tur gorusleri, genis bir kesim içinde,yayinlandigi donemde 'kolay' bir açiklama metodu olarak,hizla benimsenmis ve okunmustur..Fakat oralarda 'bilim' pek bulunmaz..


***



Tablo 2- Fara'dan Matematiksel Metin (A. Demiel, "Schultexte aus Fara," No. 82)



Bu tablo, alanların yüzölçümünün hesaplanmasina yardimci olmak

üzere hazirlanmistir.

Birinci sütun (solda) gar-du cinsinden ölçülen kenarın uzunlugunu vermektedir

(1 gar-du =.y.5,5 m.). Oteki kenarın uzunlugunu veren ikinci (ortada) sütun birinci

kenara esit (sa) oldugunu belirtmektedir. Üçüncü sütun (sagda) iku cinsinden

ölçülen alani vermektedir (1 iku =100 gar-du²). Böylece, alani gar-du² cinsinden

bulmak için üçüncü sütunda verilen sonuç 100 ile çarpilir.

Alan ölçüleri için bir dizi özel sayi kullanildigina dikkat ediniz.

O= 1080 iku # = 180 iku o= 18 iku

***


25.11.2006

“Kirve”lik Ve Evlilik Yasağı-1

25.10.2006

Erkek çocuk sünneti sirasinda karsilastigimiz ‘kirve’lik kurumunu daha yakindan taniyabilmek için, ‘kirvelik’in olusmasiyla birlikte ortaya çikan evlilik yasaklarinin nedenlerini de tanimaya çalismak gerekecektir.

Bati'da ‘kurumsalci sosyoloji’ tarafindan ileriye surulen ve Turkiye’de oldugu gibi devralinip kullanilan “kurgusal ”, “tasavvuri ”, “yalanciktan” , “şakaciktan akrabalik” (parenté à plaisanterie) “kurum”u içinde sayilan “kirvelik akrabaligi”,hangi nedenlerle, derhal,taraflara 'gerçek' bir evlilik yasagi dogurmaktadir? "Tasavvuri" bir kurum,nasil oluyor da,"gerçek" bir evlilik yasagi uygulamasina yol açabiliyor ?

Bu noktalarda,Aygen Erdentug,A.Riza Balaban gibi arastiricilarimiza dayanarak,onlarin "tasavvuri ”, “kurgusal","sakaciktan" akrabalik kapsaminda ele aldiklari “sut” ve “sunnet" akrabaliginin ,hangi nedenlerle,taraflara gerçek bir evlilik yasagi doguruyor oldugunu anlamamiz ve açiklayabilmemiz mumkun degildir.Kendileri de,bu konularda ikna edici açiklamalar gelistirebilmis degildirler zaten.Sunnetin ve kirveligin kokenlerinin hala açiklanmasi gereken fenomenler olarak ortada duruyor olmasi da,bu tur anlamsiz 'açiklamalar' bakimindan,pek tesaduf sayilamaz.

Simdi anlasilan anlamiyla,aralarinda ’kan baglari’ bulunan ‘gerçek’ akraba kizlariyla evlenebilme hakki bulunan bir erkek, hangi toplumsal gerekçeler bakimindan,(simdi anlasilan anlamiyla) aralarinda hiçbir ‘kan bagi bulunmayan, tasavvuri’, ‘sut kardesi’ veya ‘kirve kizi’yla,evlenme yasagi ile karsilasmaktadir?

Bu noktadaki gerçek soru budur ve bunlar ,herhangi bir ‘tasavvuri’ kavramla açiklanamaz,açiklanamamisdir da."Kurgusal akrabalik" kavrami etrafinda sadece,bos laflar edilebilir.Cunku gerçekte, varolus gerekçeleri ortadan kalktigi olçude "sakaciktan" bir hal almaya baslayan akrabalik kavram ve iliski turleri,geçmisin en gerçek fonksiyonel kurumlaridir ayni zamanda.

Amca,dayi,teyze veya hala kiziyla evlenme olanagi bulunan bir erkegin, kirvesinin ve sut annesinin kiziyla (ve hatta,genis olçulerde onlarin akraba kizlariyla;ve tersi) evlenme yasagiyla karsilasmasinin nedenleri ,bu bakimdan,sadece,eski toplumun gerçek iliskileri taninarak ortaya konulabilir.Bunu yapmaya çalismamiz gereklidir.Cunku,aksi takdirde,ekteki çalismada da gorecegiz,"amca kiziyla evlilik"in gerekçelerinin incelenmesi orneginde oldugu gibi,neredeyse her arastiricinin, bu noktada ileri surdugu farkli ( dolayisiyla genellikle 'tasavvuri" ve bu bakimdan bos) gerekçeleri arasinda dolasmak kaçinilmaz olur.Bu noktada,insanbilim alaninda dogru metotlara dayanan bir çalisma kaçinilmazdir ve bu,hem sunnet rituelinin gerçek anlamini tanimamizi saglayacak ve hem de ‘kirve’lik kurumunun fonksiyonunun açiga çikarilmasina hizmet edecektir.

Asagida yayinladigim (ozet) yazi,bu alanda ilerlerken,yararlanilmasi ve elestirilmesi gereken bir çalisma.Erkek çocuk sunnet'inin ve kirvelik kurumunun anlam ve kaynaklarini,adim adim meydana çikarmaya çalismamiz gerekecek...


****

http://www.sabem.saglik.gov.tr/Akademik_Metinler/goto.aspx?id=3103

Akraba Evliliğinin Kültür Birikiminde Ve

Toplum Hayatındaki Bazı Görünümleri :

Dil, Din Ve Tıp

Dr. Dursun AYAN (Uzman) Rahime BEDER-ŞEN (Uzman) Semra YURTKURAN (Uzman)

Gülsen ÜNAL (İstatistikçi)

Kaynak: Aile ve Toplum Dergisi, Sayi:5, Cilt:2, Yil:5, Nisan-Haziran 2002,

Basbakanlik Aile ve Sosyal Arastirmalar Gn. M.,

Erisim Adr.:http://www.aile.gov.tr/raporlar/Aile%20ve%20toplum5.pdf

Özet

...

Akraba evliliği, olgusu, tıp bilimlerindeki çalışmaların ilerlemesiyle birlikte, toplumun gündeminde daha çok ilgilenilen bir konudur. Akraba evliliği, aslında, kökleri tarihte olan olgu olduğu için kültürel hayattaki görünümleri dilde, edebiyatta, halk biliminde oldukça yaygındır. Beşerî bilimlerin konuları, yapıları nedeniyle, diğer bilimlerin ve teknolojilerin konularıyla ortak alanlar oluşturabilmekte, yeni disiplinler ortaya çıkmaktadır. Akraba evliliği bağlamında da durum böyle bir görünüm sergilemekte, tıp sosyolojisi, tıp antropolojisi gibi alanlar şekillenmektedir. Tıp bilimleri,akraba evliliğinin sakıncalarına deyinse de, Türkiye'de ve diğer bazı kültürlerde akraba evliliğinin

uzunca bir süre daha geçerli olacağını hesaba katmak gerekir.

Akraba evliliği doğrudan "akraba", "aile" olguları ile ilgilidir, bu konulardaki tanımlar, yaklaşım biçimleri dil dünyası zenginliği ile bilimsel akıl yürütmelere ve açıklamalara olanak vermektir.


Bu yazıda akraba evliliği ile ilgili belli başlı kavramlara, tıp sosyolojisi için çağrıştırdıklarına deyinilecek ve okuyucu için küçük bir kaynakça verilecektir.

Kavramlar

2.1- Akraba

Türk kültürüne akraba sözcüğü Arapça karîb (tür. yakın) sözcüğünün çoğul şekli olan akribâ'dan gelmektedir. Türkçe ses uyumundan dolayı akraba şeklini almıştır. Arapça' da kurb sözü yakınlık anlamına gelmektedir.


Türk kültürü içinde kullanılarak bir kavram haline gelen akraba sözcüğü, aynı zamanda antropoloji, sosyoloji, etnoloji gibi disiplinlerin önem verdiği konu olmuştur. Akraba kelimesi genel olarak, "kan ve evlilik yoluyla birbirine bağlı olan kimseler, hısım" olarak tanımlanmaktadır.

Ancak hısım kavramına ayrıca deyinmek gerekir.Akrabadan başka Arapça'dan Türkçe'ye geçen ve oldukça fazla kullanılan diğer bir kavram da hısımdır. Hısımlık, yakınlık, evlilik bağı ile olan yakınlık, soydaşlık, aralarında yakınlık bulunan kimseler anlamındadır Anadolu'nun bazı bölgelerinde akraba ve hısım aynı anlamda kullanılsa bile kan bağı olanlara akraba; aralarında kan bağı olmayanların evlilikleriyle oluşan, evlenen çocukların yakınlarına hısım dendiği bilinmektedir.

Bazı akraba evliliklerinden dolayı taraflar biri birilerine "hem hısımız, hem akrabayız" demektedir. Bu ayrım evlilik öncesi ve sonrasında ailelerin birbirlerine göre konumlarına işaret eden ayırımdır.

Türkçe'nin erken dönemlerinde bu kavramı yakın, yağu:k sözcükleri karşılamış görünmektedir.Aynı zamanda yakın; akraba için, zaman için ve yer için kullanılmaktadır. "Yekke yakın kelse / biligke yakın / özke yakın" bunlara birkaç örnek

olarak verilmektedir.

Yakınlık da bu sözden türemiştir. Türkçede başka kavram ve terimler de kullanılmıştır: bunlardan soy ve sop sözcüklerini içeren bir kavram olarak oguş aile ve akrabalığa işaret etmektedir. Türkçenin erken dönemlerini dikkate alan birinci el sözlüklerde (Kaşgarlı Mahmud, Divan'ü Lügat'it Türk) ve Türkçe etimoloji çalışanlarda (J. Nemeth, A.V. Gabain, A.Caferoğlu, G. Clauson) oymak (Moğolca ayimak ve urug da hatırlanabilir) kabile, boy, soy, akraba, nesil, aile olarak karşılanmaktadır.

Batı dillerinde akraba karşılığı kullanılan kavramlardan birisi olan relative (İng)/ relatif (fr) kavramı bu dillere Geç Dönem Latince'deki relatus/relativus sözcüğünden geçmiş. Bir yere, bir şeye dayanmak anlamındadır. Yakınlık, ilişki anlamında da kullanılan relation (İng) da örneğin Orta dönem İngilizce ve Fransızca'ya Latince'den relatio'dan gelmektedir.


İngilizce'de kullanılan ve köken olarak Orta Dönem İngilizce'ye (kin / kiu / kuu) ve Anglo-Saksonca'ya (cyuu / cyu / kin / kind) dayanan kin sözcüğü de aile, akraba, halk, doğumla veya evlilikle birbirine bağlı olanlar anlamındadır.

Yakın ve akraba kavramları gündelik hayatta oldukça geniş bir kullanım alanına sahiptir. Uzaktan akraba, yakın akraba, akrabayı talukat, yakınım, soyum-sopum, amcam-dayıcam gibi belirlemelerin hepsi geniş anlamda sosyolojik ve antropolojik birliğe işaret etmektedir. Akraba kavramının incelenmesi sosyal

bilimlerin tümü için önemli bir araştırma konusu olmuş, bu kavramın farklı kültürlerde tarif edici ve tasnif edici özelliklerinden hareket ile aile ve evlilik olgularına/kurumlarına çeşitli yaklaşımlar sağlanmıştır.

2.2- Akraba Evliliği


Akraba kavramının bu geniş kullanımı yanında genetik biliminde (consanguineous marriage) ve kültür bilimlerinde kullanılan akraba evliliği (kin marriage (İng)/ Verwandtenheire (alm)/ kavramı da vardır ki bu özel bir kullanımdır. Gündelik dilde

kullanılan "akrabadan evlenmek" durumu her koşulda kültür bilimleri ve genetik bilimleri açısından "akraba evliliği" sayılmamaktadır. Bilimsel anlamda ve bu çalışmada kullanılan anlamıyla akraba evliliği / consanguineous marriage (İng):" Çeşitli evlilik bağlarıyla akraba olan kimselerin; özellikle yeğenlerin (kardeş çocuklarının) birbirleri arasındaki evlilik..." ( yakın akraba evliliği veya birinci dereceden akraba evliliği kastedilmektedir. Bu tanımına kardeş torunlarının evlilikleri uzak akraba evliliği veya ikinci derece akraba evliliği de eklenince tanım birinci ve ikinci dereceden akrabaların evliliklerini kapsamaktadır.

Akraba evliliği kavramının yukarıda belirtilen sınıflamasından başka bir de paralel yeğen evliliği (parallel-cousin marriage) ve çapraz yeğen evliliği (cross-cousin marriage) sınıflaması vardır. Amca kızı-Amca oğlu ve Teyze Oğlu-Teyze Kızı arasındaki evlilikler paralel, Dayı Oğlu-Hala Kızı ve Hala Oğlu-Dayı Kızı arasındaki evlilikler çapraz yeğen evlilikleridir.


Akraba evliliği kavramının batı dillerindeki bilimsel karşılığı olan consanguineous sözcüğü, Latince kan anlamına gelen sanguis ve ortak anlamına gelen con sözcüklerinden yapılmıştır. Bu kavramsal belirlemenin, örneğin İngilizce'deki akraba, halk birliği, aile anlamına gelen "kin" sözcüğü ile değil de doğrudan kana dayanan bir sözcükle karşılanması bu kültürlerde de akraba kavramının geniş anlamından kaynaklanmaktadır.

2.3-Aile

Akrabalık ile yakından ilgili iki kavram olarak evlilik ve aile kavramlarına ve/ya olgularına bu çalışmada fazlaca deyinilmeyecektir. Bazı kuramcılara göre evlilik ve aile kurumları, daha geniş olan akrabalık sisteminin birer parçası ve görüntüsüdürler. Sistemin anahtarı, akrabalık sözcüklerinde saklıdır. akrabalık sözcüklerini bir yana bırakarak evlilik ve aileyi incelemek, olanak dışı değilse de zordur. Buna karşılık akrabalık sistemi, çözümlenince, evlilik ve aile sistemleri çok kolaylıkla açıklanabilmektedir.

Aile ile ilgili tanımlarda ön plâna çıkan belli başlı unsurlar; cinsel ilişki; bu ilişkinin biyolojik, sosyolojik, dinî, hukukî/kanunî /meşruiyeti; bu ilişkiden doğan ve geçen kan bağı ile bağlı kuşaklar; bu kuşaklar ve aile üyeleri arasındaki toplumsal

ilişkilerde süreklilik ve bunun gereği olan toplumsallaşma ve meşrulaştırma süreçleri. Bunlara ek olarak ailenin kurulmasına öncülük eden ve ailenin sürekliliği sırasında etkili olan evlilik süreçleri de aile kavramının tanımında dikkate alınmalıdır.

"Bu bağlamda aile tanımları yapılırken aileyi oluşturan temel unsurlar dikkate alınmıştır. Aile, kuşak ilişkilerine göre ana, baba ve çocuktan meydana gelen bir gruptur (Winch, 1965). Eşlerin cinsel ilişkisine dayalı, çocuk sahibi olma ve bu çocukları

yetiştirme özellikleri gösteren bir gruptur (Maclver Page, 1965). Aile en az iki neslin bir arada bulunduğu, kan bağı ile karakterize edilen küçük bir sosyal örgüttür (Sumner-Keller, 1966). Aile ana,baba, çocuklar ve tarafların kan akrabalarından (aile biçiminin gereğine göre) meydana gelmiş ekonomik ve toplumsal bir birliktir".

"Güvenç (1972) toplumun evrimini ailenin evrimine bağlayan evrim teorilerinin bugün geçerliliğini tümüyle yitirmiş olduğunu, akrabalık sistemlerinin modern toplumlar içerisindeki yeri ve önemi üzerinde yapılmış sosyolojik araştırmaların, belki

de bu teorinin tersinin daha da doğru olabileceğini gösterdiğini belirtir. Buradan giderek ailenin topluma değil, toplumun aileye ve akrabalık sistemlerine biçim verdiği söylenebilir. Yine aynı şekilde toplum akraba evliliklerinin de yapılıp yapılmama-

sında etkilidir".

3.Akraba Evliliği İle Kurulan Aile


Akraba evliliği yoluyla kurulan aile olgusunun birincil belirleyicisi eşler ve onların ataları arasında kan bağının olmasıdır (kardeş çocukları, kardeş torunları). Sosyolojik ve antropolojik yönden "akrabadan evlenmek" gündelik dil kullanımında geniş aile olgusunu ve geniş aile tipini hatırlatır durumda olabilmektedir. Bir ölçüye kadar bazı yörelerde devam eden, boy, sülale, aşiret ve kabileye bağlığı da çağrıştırmaktadır. Akrabadan evlenenlerin kardeş çocuğu ve kardeş torunu olanları dışındaki uzaktan akrabalar birinci ve ikinci dereceden "akraba evliliği" kapsamına girse de bunlar arasında kanbağının olması önemlidir. Eski zamanlardan beri oldukça işlevsel olan atalar ruhu, grup daya-

nışması, aileler birliği gibi dinî, tarihî, mitolojik ve beşerî fenomenlerin kendini sürekli kıldığı önemli kültür dinamikleri hem işlevselliklerinden hem de psikolojik etkilerinden dolayı yaşayagelmektedir.

Akraba evliliğinin geleneksel, töresel ve örfî nitelikli kültürel boyutları da vardır. Ailelerin içlerine yabancı sokmak istememeleri, akrabalık ruhunun, dayanışmasının dışarıdan birinin etkisi ile bozulacağı inancı, üretim ve mülkiyet potansiyelinin akraba dışı insanlar tarafından parçalanmaması, geleneksel otoriteye uyum ve bu yolla maddî, manevî

birikimlerin varlığının ve geleceğinin güvence altına alınması akraba evliliği olgusunun temel kurumlaşma dayanakları olarak dikkate alınabilir.

4. Beşeri Bilimlerinden T p Bilimlerine

Akraba Evliliği

Genetik, biyoloji, veterinerlik ve diğer tıp bilimlerinin kaydettiği gelişmeler sonucu, belirli bir oranda hastalıklı çocukların doğumuna neden olmasıyla, akraba evliliği kültür bilimlerinde olduğu kadar genetik ve tıp sosyolojisinin de konusu olmuştur.

Ancak konunun bu şekilde gündeme gelmesi akraba evliliği ile hastalıklı çocuk doğumları arasında bazen de aşırıya giden bir ilişki olduğu kanısı uyandırmaktadır. Bir yanda, doğumdan itibaren görülen tüm rahatsızlıkların, (oluşum/şekil bozuklukları, genetik rahatsızlıklar gibi) nedeni,böyle olmasa da bir slogan gibi kolayca, akraba evliliğine bağlanabilirken diğer yanda bazı rahatsızlıklar doğrudan akraba evliliğinden kaynaklansa da bu durum bazı ailelerce ve kesimlerce kabullenilmemektedir. Bu iki kanaatin yerli yersiz veya eksik bilgi ve spekülasyonlardan dolayı yaygınlık kazanması toplumun bu konuda sağlıklı bilgi sahibi olmasını engellemektedir. Akraba evliliği konusunda halkın bilgilendirilmesi bir tür yetişkin eğitimi olarak da düşünülmelidir.

Akraba evliliği ile ilgili çeşitli araştırmalarda,ulaşılan ailelerden alınan bilgiler bir rahatsızlık durumu ortaya koyuyorsa, konunun tıp sosyolojisinden uzak olmadığını düşünmek gerekmektedir.


Kültür bilimleri açısından yapılan çalışmalar hangi düzeyde olur isi olsun, akraba evliliği olgusu, daha çok rahatsızlıkları olan çocukların doğumu ile akraba evliliği arasında bir ilişki kurulması nedeniyle tıbbî bakımdan halkın daha çok dikkatini çekmiştir.

Böylece hem bilginin kaynağı ve niteliği (epistemoloji) açısından hem de konuya yaklaşım (yöntem) açısından disiplinler arası yaklaşımın zorunluluğu su yüzüne çıkmıştır. Aile sosyolojisi ile tıp sosyolojisinin ayrıştığı ama birbirinden de kopuk olmadığı bir kavşağa gelinmektedir.

1 - Akraba evliliğini etkileyen nedenler ve bunun kurumlaşma süreçleri,

2- Akraba evliliğinin sonucu olarak muhtemelen ortaya çıkan rahatsızlıklar ve tıp bilimlerinin tanı ve sağaltım (teşhis ve tedavi) süreçleri.

3- Disiplinler arası yaklaşım açısından ise tıbbî bir olguya sosyolojik yaklaşım ve/ya sosyolojik bir olgunun muhtemel tıbbî sonuçları.

Son yıllarda tıp sosyolojisi alanındaki çalışmalar dikkati çekmekte yeni yeni konular gündeme gelmektedir. Bazı çalışmalarda tıp sosyolojisi bir organizasyon sosyolojisi gibi düşünülse de, tıpkültür bağlamı hak ettiği yeri almalıdır. Akraba evliliği konusu da bu açıdan bakılması gereken konulardan birisi olma durumundadır.

***

“Kirve”lik Ve Evlilik Yasağı-2
***

5.Ensest/Fücur

İnsanlık tarihi, aile içi evlenme geleneği olan ensesti/fücürü önemli ölçüde geride bırakmıştır.

Ancak bu çağda bazı kabilelerde gelenek olarak görülmektedir. Dünya genelinde de hemen hemen hukuken yasaktır. Bir suç ve sapma davranışı olarak çağcıl (modern) toplumlarda örneklerine rastlansa da, konunun niteliği bakımından nesnel bilgiye ulaşılması güçtür.

Akraba evliliğinin tarihîne ilişkin birincil kaynaklar bu makalenin konusu olarak doğrudan incelenmemiş, Çok kısa olarak ikinci elden bazı incelemelere itibar edilmiştir.


Kabile dışından, aile dışından evlilik (exogami), aile tarihî açısından önemli bir olgudur. Ancak, tarihîn bazı dönemlerinde kültürlerin akraba evliliğine imkan vermiş olması mümkün görünmektedir. Buna ilişkin bilgiler çok net olmamakla beraber, bazı çalışmalarda,akraba evliliğinin bugün için hemen hemen resmen

uygulanmayan şekli olan ensest/fücür örneklerine deyinilmektedir. Özellikle, Eski Mısır'da Firavun sülalelerinde görülen baba-kız, anne-oğul, kız kardeş-erkek kardeş evlilikleri dikkat çekici örneklerdir. Böyle bir ensest evliliğin nedeni olarak, hanedana dışarıdan girecek kimselerin saltanatı yıkmasını önlemek gösterilmektedir. Bugünkü Peru'nun eski sakinleri olan İnkaların da akraba evliliği yaptığına deyinilmektedir.

Eski dönemlerdeki bütün kültürleri kapsayacak genel bir yargıda bulunmak mümkün değildir. Çünkü bugün için birbiriyle çelişir görünen farklı bilgilere rastlanmaktadır.

"Akraba evlilikleri, tarihîn çok eski devirlerinden beri yapılagelmektedir ve bu tip evlilikler için toplumların çok değişik değer yargıları vardır.

Etnografik araştırmalar hısımlıkla ilgili evlenme engelleri konusunda ilginç verileri kapsamaktadır.Totem sisteminde akrabalıkları pek uzak olsa bile bir erkeğin annesinin totemine mensup kadınlarla evlenmesi yasak olduğu halde, Meksika'nın Sierra Madre bölgesinde baba kız evlenmeleri oldukça sık ve büyük çoğunlukla ekonomik nedenlerle yapılmakta idi. Aynı kabileden bir kızla evlenmeyi büyük bir dehşetle karşılayan Khondlar tehlikeyi önlemek için kız çocuklarını öldürürlerdi. Veddahlar ise erkeğin ablasıyla evlenmesini suç saydıkları halde, kendisinden küçük kız kardeşi ile evlenmesini hoşgörürlerdi. Güney Avustralya kabilelerinde bir erkeğin annesi, kız kardeşi, birinci ve ikinci dereceden kuzenleri ile cinsel ilişkisi yasak olduğu halde, Java'daki Kalonglar arasında ana-oğul evlenmelerinin uğur getirdiğine inanılırdı. Bali'nin soylu ailelerinde ise farklı cinsten ikiz kardeşlerin ana rahminde birleştiği sanıldığından, evlenmeleri mümkündü. Doğu Afrika'daki Teita ahalisi de kendi anne ve kız kardeşleri ile tamamen ekonomik nedenlerle evleniyorlardı. Eski Mısır ve İnkalarda soyun asaletinin devamı için kardeş-kardeş evlilikleri sık yapılırdı. Mısır'da bu o derece abartılmıştı ki prenseslerin asil kanı tahtın varislerinden başkalarına geçirmeleri kesinlikle yasaktı. II.Ramses'in kendi kızı ile evlendiğini gösteren kanıtlar vardır. Tarihîn zekası ile tanıdığı Kleopatra da bir baba-kız evlenmesinden doğmuştu."

Semavî dinlerin ortaya çıkması ve yaygınlaşmasıyla ensest/ fücur evlilik ayetler ile (Tevrat:Leviler Suresi ve Ku'ran: Nisa Suresi) yasaklanmıştır. Ancak akraba evliliğine ilişkin bir yasak yoktur.

"Çeşitli dinlerde akraba evlilikleri ile ilgili kurallar getirilmiştir. Çağcıl devletlerin medenî hukuklarını geniş ölçüde etkilemiş bulunan iki büyük din Müslümanlık ve Hıristiyanlık, evlenme engelleri arasında yakın hısımlığa büyük önem verirler.

Ortodoks Kilisesi hukuku prensip olarak yedinci dereceye kadar kan hısımları arasında evlenmeye izin vermez. Katoliklerde ikinci derece kuzen evlilikleri özel bir izne bağlıdır."

6.Akraba Evliliğinin Tarihi Görünümlerinden

Bazi Örnekler


Bu yazının içeriği, semavî olmayan dinlere mensup kültürlerin erken dönemlerinde akraba evliliğinin olup olmadığına ilişkin bir yargıda bulunacak verilere sahip değildir. Ancak Japon Medenî Yasası'nın akraba evliliğini yasaklaması, daha önceleri bu tür evliliklerin olduğuna ve bazı sakıncalarının görüldüğüne işaret etmesi bakımından anlamlıdır.

İbn Haldun'un toplumsal tarih niteliğindeki Mukaddime adlı eserinde el-asabiye bağı önemle vurgulanmaktadır. Bu kavramın akraba evliliğini kapsaması normaldir. İbn Haldun kent hayatının (ümran) ilerleyen dönemlerinde "el asabiye"nin dayanışma ruhunun zayıfladığını ve uygarlıkların çöktüğünü belirtmektedir. İslâm düşünürü olarak, onun kültür çevresi 14-15. yüzyıl Endülüs ve Kuzey Afrikadır. Ancak belirlemeleri

bakımından dünya genelinde beşerî bilimler açısından kabul gören bir ünü vardır. Konu geçmiş ile bugünü bağlayacak daha ayrıntılı çalışmalara muhtaçtır. Güncel verilerde Arap kültüründe akraba evliliğinin yüksek olduğu bilinmektedir. Bu konuyla

ilgili olarak Hz Muhammed'in amcasının oğlu Hz.Ali ile kızı Hz. Fâtimâ'nın akraba evliliği yapmış olmalarının bir sünnet-i seniyye teşkil edip etmediği de dikkate değer bir yön olarak akılda tutulmalıdır.

Türk kültürünün İslâm öncesi döneminin akraba evliliği açısından farklı coğrafyalarda ve farklı kültür ortamları ile etkileşimde nasıl bir durum gösterdiğinin ayrıntılı olarak tespit edilmesi başlı başına bir konudur. Türk kültür tarihi ile ilgili çalışmalarda bir kabile ve boy anlayışının geçerli olduğu bilinmektedir.

Örneğin kavimden devlete geçişte İbn Haldun'un ifadesiyle "el-asabiye" benzer bir duygusunun önemini inkar etmek mümkün değildir. Kut (kutsallık), küç (yönetim gücü) ve ülük (toplumsal düzeyde üretim ve paylaşım süreçleri) Türk tarihinin toplumsal yapı ve yönetim anlayışının belli başlı göstergeleri olarak belirtilmektedir.

Uruk /boy/ güçlü olmalıdır. Ancak akraba evliliğinin bugünkü anlamda geçerli olup olmadığının ortaya konulması başlı başına bir çalışma olarak düşünülmelidir. Mete Hanı'ın amcasının kızıyla evlenmesi bir örnek olarak verilebilir. İslâmiyet öncesi Türk tarihinin genel olarak Arap kültür çevresinden farklılıklar gösterdiği bazı kaynaklarda belirtilmektedir. Ancak İslâmiyet'in kabulüyle bu iki kültür çevresi önemli düzeyde bir etkileşime girmiş, hemen hemen Türk tarihinin İslâmî dönemi inceleme ve araştırmalarda ön koşuna çıkmıştır. İslâmiyet'in kabulünden sonra da geniş bir coğrafyada akraba evliliğinin incelenmesi ilgilenilmeye değer bir konu olmalıdır. Türk Dünyası'nın yayıldığı geniş coğrafyadaki kültürel etkileşimlerin ve uzun yıllarını egemenliği altında geçirdiği yönetim, ideoloji ve dünya görüşünün akraba evliliği yapma anlayışını nasıl etkilediği konusu da dikkate değerdir. Hem Türk coğrafyasında hem

İslâm coğrafyasında bugün kendinî gösteren akraba evliliği olgusunun değişik çalışmalar ile ayrıntılı bir incelemeye tabi tutulması dünya genelinde bu konunun anlaşılmasında önemli bir yer edecektir.

Güncel araştırma verileri, özellikle Anadolu'da, dikkate değer oranda akraba evliliğine işaret etmektedir.İlk bakışta Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerindeki evlilik oranının yüksekliği, kentleşme, eğitim ve refah düzeyinin düşük olması ile açıklanabilse de Anadolu'nun geneliyle karşılaştırıldığında bu oran yüksekliğinin daha çok kültürel nedenli olduğu izlenimi doğmaktadır Anadolu Türk kültürünün İslâm öncesi döneminin akraba evliliği açısından farklı coğrafyalarda ve farklı kültür ortamları ile etkileşimde nasıl bir durum gösterdiğinin ayrıntılı olarak tespit edilmesi başlı başına bir konudur.

7.Günümüz Toplumlar nda Akraba Evliliğine

İlişkin Notlar


Akraba evliliği ana ve baba yönünde iki ana gelişme şekli göstermektedir. Ancak yaygın olarak baba soyu gelişmesi (amca oğlu-amca kızı ve amca oğlu-hala kızı) etkilidir. Kentleşmenin gittikçe artması ana yönünde gelişen akraba evliliği örneği

verebilmektedir.

"Akraba evliliğinin en fazla rastlanan biçimi olan amca kızı-amca oğlu evliliğine ilişkin olarak araştırma sonuçlarına dayalı farklı görüşler bulunmaktadır. Barth (1954) amca kızı evliliğinin, soy sop dayanışmasını (solidarity) sağlayıcı bir rol oynamakta olduğu görüşündedir. Rosenfeld (1958) amca kızı evliliğinin mal-mülkün akrabalık grubu içinde kalmasını sağladığını savunmaktadır.

Murphy ve Kasdan (1959)'a göre amca kızı evliliği babasoyunun doğal bölünme sürecinin engellemektedir. Patai (1959)'ye göre amca kızı evliliği babayani mirası kendi içinde muhafaza etmekte,savunma gücünü kuvvetlendirmekte,hane halkı yapısının kararlılığını(stability) sağlamakta ve eşlerin statülerinin eşitliğini pekiştirmektedir. Yine Cuisenier (1962) için amca kızı evliliği eş seçimindeki seçenekler dizisinde alternatiflerle simgelenen yapının en önemli ifadesidir. Khuri (1970) amca kızı evliliğinin uyumlu aile ilişkilerine katkıda bulunduğunu belirtmektedir. Hilal (1970)'e göre amca kızı evliliği içinde kadın eş olarak güvence (namus açısından) altındadır. Pastner'e (1979) göre de evlilik örüntüleri ile üretim tarzı ve siyasi yol arasındaki ilişki iki farklı evlilik stratejisini ortaya çıkarır. Bunlardan birincisi siyasi görevlerin ve toprak sahipliğinin yararına olan evlilik yatırımı

babayanındaki akrabaların dağılımını engellemektedir. İkincisinde de akrabalık organizasyonunda iki yandanlığı ve kardeş birliğinin önemini yansıtmaktadır.

Batı toplumlarında akraba evliliğinin bisikletin ve otomobilin icadıyla azaldığı belirtilirken, akraba evliliğinin azalmasında en önemli etken kent nüfusunun ister istemez ortaya koyduğu tesadüfi nüfus yapısıdır. Sanayi toplumunun ve buna bağlı

olarak kentleşmenin değişik bölgelerden insanları bir araya getirmesi akraba evliliklerinin azalmasına neden olarak gösterilmektedir. Örneğin ABD'nin karışık ve hareket halindeki halkı onbinde sekiz (0.008) kardeş çocuğu evliliği ile yeni akıma iyi bir örnektir. Bu tür evliliklere Utah eyaletinde 1870'te %1, 1890'da %0.25, 1910'da %0.1 oranında rastlanmaktaydı. Günümüzde ise yok gibidir. Fransa'da Loire-et-Cher'de bu oranlar 1918'de %6, 1932'de 963 ve 1952'de %1 idi.

Anthony Smith bazı ülkelerde kardeş çocuğu ile evlenme oranlarını şöyle vermektedir:

İspanya % 4.6

Japonya (Nagasaki) % 5.0

Japonya (Tarımsal Bölge) % 7.0

İsviçre (Alp Köyleri) % 11.0

Hindistan (Bombay'da Parsi Etnik Grubunda) 12.0

Brezilya (Köyleri) % 19.5

Fiji Adaları % 29.7

Yukarıdaki tablodan anlaşıldığı kadarıyla, akraba evliliği oranları köylerden kente, doğudan batıya geldikçe azalmaktadır.

8. Türkiye’de Akraba Evliliği Hakkinda Bazi

Belirlemeler


Akraba evliliklerinin oranı endüstrileşmiş Batı toplumlarında çok düşük olmasına rağmen, Türkiye akraba evliliğinin yüksek olduğu ülkeler (bazı Asya ülkeleri ve İslâm ülkeleri) arasındadır. Tercihli amca kızı evliliği Orta-Doğu ülkeleri ile birlikte Türkiye'de de görülmektedir. Türkiye'de akraba evliliklerinde başı kardeş çocukları evliliği çekmektedir.

Türkiye'de akraba evliliklerine ilişkin ülke çapındaki veriler, Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından 1968'den bu yana beş yıllık aralarla düzenli olarak yapılan demografik araştırmalardan elde edilmektedir. 1968 Türkiye'de

Aile Yapis ve Nüfus Sorunlar Araştirmasi sonuçlarına göre Türkiye'de evli çiftlerin yaklaşık olarak üçte birinin (9629) birbirleriyle yakın akraba oldukları görülmektedir.

Atalay'ın (1981) çalışmasında geniş ailede akraba evlilikleri oranı yadsınmayacak kadar yüksektir. Çekirdek ailelerde evli çiftlerin yüzde 17'si birbirleriyle akraba iken, geniş ailede bu oran yüzde 83'e çıkmaktadır. Kocası amcasının oğlu olanların yüzde 79.6'sı, kocası dayısının, halasının, teyzesinin oğlu olanların yüzde 84.6'sı geniş ailede yaşamaktadır. Çekirdek ailede yaşayanlardan ise, kocası amcasının oğlu olanlar yüzde 20, halasının, dayısının, teyzesinin oğlu olanlar ise yüzde 15

oranındadır. Birinci derecede yakın kan akrabaları ile evlenme, geniş ailede yaşayanlarda en fazla görülmesine karşın, uzak kan akrabaları ile evlenme de en fazla çekirdek ailede yaşayanlarda görülmektedir. Çekirdek ailelerde kocası ile çeşitli derecelerde akraba olanların oranı, geniş aileye oranla oldukça düşüktür. Geniş aile biçiminde akraba evliliği oldukça pekişmiştir. Geniş ailede akraba evliliklerinin yüksek olması, toprağın miras yolu ile bölünmesini önlemek veya aynı nedenle birleştirilmesini sağlamak, ailedeki bütünlüğü korumak,asillik ve rençberlik özelliklerini pekiştirmek gibi nedenlere bağlanabilir.

Şaylı çeşitli gruplarda yaptığı araştırmalar sonucunda akraba evliliği sıklığının %24-33 oranları arasında değiştiğini bulmuştur. Başaran'ın Diyarbakır'da yaptığı çalışmalarda, merkezde %34 oranında olan akraba evliliği sıklığı, köylerde %40'a çıkmaktadır. Kalyoncu, Silivri'nin Fener köyünde akraba evliliği sıklığını %1, Rize'nin Maden köyünde %47 olarak bulmuştur. Ankara Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde ard arda doğan 10.000 yeni doğanda yapılan bir çalışmada da akraba evliliği sıklığı %2] olarak bulunmuştur.

Periyodik olarak yapılan nüfus ve sağlık araştırmalarına göre oldukça hızlı ekonomik, sosyal ve demografik değişmelerin yaşandığı Türkiye'de akraba evliliğinin yaygınlığı devam etmektedir.


Akraba evliliği hem kadın hem de erkeğin eğitim düzeylerinin yüksek olduğu, Türkiye'nin gelişmiş yörelerinde yetişen ve bu yörelerde yaşayan ve kent kökenli gruplar arasında düşük düzeylere inmekte, ancak geri kalan nüfus gruplarında yaygın bir uygulama olarak varlığını sürdürmektedir. Türkiye'de doğurgan yaştaki her dört kadından birinin eşiyle akraba olması, bu kadınların önemli bir bölümünün de başlık parası alınan, imam nikahı kıyılan, geniş aile içinde yaşayan ve evliliği ailesi tarafından kararlaştırılan kadınlar olması, Türkiye'de yalnızca akraba evliliği bakımından değil, evliliğin kuruluşuna ilişkin diğer özellikler bakımından da gelenekleri sürdüren ve belki de toplumsal modernleşme ile büyük oranda uyum sorunları yaşayan büyük bir kitlenin varlığına işaret etmektedir.

Gerek (anadil île yaklaşık olarak belirlenen) etnik köken, gerekse bireylerin yetiştiği yörelere göre akraba evliliği oranlarında önemli farklılıklar bulunması, akraba evliliklerinin nedenleri arasında yöresel/kültürel geleneklerin önemli bir yer tuttuğuna işaret etmektedir.

Geleneksel yapı ve toprağa bağımlılık, kan yakını evliliklerin sayısını arttırmıştır. Eğitim ve yaşam düzeyi yükseldikçe akraba evliliklerinin sıklığında da azalmalar gözlenmektedir. Sosyo-ekonomik gelişme, şehirleşme, endüstrileşme ve eğitim düzeyinin yükselmesi ile ailenin kuruluşundaki birçok gelenekler ortadan kalktıkça akraba evliliği sıklığında azalmalar görüleceği kuşkusuzdur.


9. Semavi Din Metinlerinde Evlenmeleri Uygun

Görülmeyenler


Yeryüzünde pek çok dinîn varlığından sözetmek mümkündür. Dinler bazı özelliklerine göre belirli öbeklere ayrılmaktadır. Önemli din öbeklerinden birisi Semavî Dinler, İbrahimî Dinler,Kitabî Dinler veya Tek Tanrılı Dinler olarak adlandıran ve Musevilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlıktan oluşan din öbeğidir. Semavî dinler dışındaki tüm dinlerin evlilik ve akraba anlayışlarının bir dökümünü yapabilmek hemen hemen güçtür.

Ancak, uzun yıllardan beri akrabalık ve evlilik konusunda

çalışan araştırmacıların bir kısmı inceledikleri ilkel toplumlar yoluyla bazı Doğacı (Naturist) ve Ruhçu (Spritualist) din anlayışlarının telakkilerini yansıtmışlardır.

Budizm, Brahmancılık, Şintoizm, Hinduizm gibi semavî olmayan daha gelişmiş dinlerin de toplumsal hayatı düzenleyen kurallarının olduğu kesindir. İngiltere'de yapılan akraba evliliği ile ilgili bazı çalışmaların Hindistan örneklemi kullanması

bu bölgedeki dinlere mensup aileler arasında da akraba evliliğinin görülmesinin bir işaretidir. Japonya'da medeni kanunun akraba evliliğini yasaklaması daha önce bu ülkede yaşayan dinlere mensup ailelerin akraba evliliği yaptığına işaret etmektedir.

Türkiye nüfusunun hemen hemen tamamı Semavî dinlerden İslâm dinîne mensuptur. Genel nüfusa oranları az olsa da Müslümanlık dışında kalan nüfusun Musevi ve Hıristiyan olan kesimi de Semavî din anlayışındadır.Tarihîn eski zamanlarından beri kültürün oluşumunda etkili olan bu dinlerin akraba evliliğine ilişkin emirleri doğrudan akraba evliliği kavramından hareketle değildir. Bu dinlerin evlilikte birinci derecede üzerinde durdukları konu kimler ile evlilik yapılmayacağını belirtmek şeklindedir. Yani, bu dinler evlenilmesi günah olan yakın akrabaları belirtmektedir. Yapılması yasaklanan ensest/fücür olacak ilişkinin sınırlarını belirtmektedir.

Uzun zamandan beri dünyanın değişik yörelerinde yapılan akrabalık ve evlilik araştırmaları da,bir iki örnek dışında, çok genel olarak ve önemli ölçüde ensestin/fücürün kabul görmediğini göstermektedir.

Semavî dinlerin de evlilik yapmayı ve cinsel ilişkide bulunmayı yasakladığı akrabalar, tüm dünyada ensestin/fücürün kapsamını hemen hemen belirlemiştir.

Kuran'ı Kerim'de

"() Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin.Çünkü bu edepsizliktir, (Allah'ın) hısm(ı)dır ve iğrenç bir yoldur.

Size (şunlarla evlenmeniz) haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız,karılarınızın anaları, birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız- eğer onlarla henüz birleşmemişseniz, (kızlarını almaktan ötürü) üzerinize günah yoktur- kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hariç. Şüp-

hesiz Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."

Bu ayetten anlaşılan şu ki kardeş çocuklarının ve kardeş torunlarının evliliği olarak kavramlaştırılan birinci dereceden ve ikinci dereceden akraba evliliği İslâm dinînce yasaklanmamıştır. Hatta, Hz. Muhammed'in kızı olan Hz. Fatimâ Hz. Muhammed'in amcasının oğlu olan dördüncü halife Hz. Ali ile evlenmiştir. Hz. Muhammed'in sünnetlerini uygulamada ve Ehl-i Beyt'e saygı göstermede çaba sarf eden İslâm Dünyası'nın akraba evliliği konusunda böyle bir bilinçle hareket ettiği düşünülebilir.

Akraba Evliliğinin Kültürel Nedenleri-Ankara Örneği çalışmasında anket uygulanan kişilerin bir kısmı akraba evliliği ile din arasında bir bağıntı kursa da tamamen dinî bir nedenle akraba evliliği yapılmadığı dikkat çekmektedir. Belki ileride yapılacak bir çalışmada böyle bir hipotezden hareket edilebilir. Bu çalışmada akraba evliliğine İslâm dinînin bakışı konusunda araştırma kapsamındaki kadınların ve erkeklerin yarıdan fazlasının (%5 5 ve %60) görüşü akraba evliliğinin din tarafından desteklendiği yönündedir.

İslâmiyet öncesi Semavî dinlerden olan Musevilik/Yahudilik'te de bu dine inananların evlilik konusunda kendilerine yasaklanan kimseler vardır.

Bu kimseler hemen hemen Kuran-ı Kerim'deki evlenilmesi yasak kimseler listesiyle, süt anne ve süt kardeşler ayrı tutulur ise aynıdır.

Kitab- Mukaddes'in Eski Ahit (Tevrat) kısmı Levililer Suresinde şu ayetler yer almaktadır:

" 6-Sizden hiç biri kendi yakın akrabasından birine

onun çıplaklığını açmak için yaklaşmayacaktır; Ben

Rab'ım

7-Kendi babanın çıplaklığını, ve ananın çıplaklığını açmayacaksın, senin anandır; onun

çıplaklığını açmayacaksın.

8-Babanın karısının çıplaklığını açmayacaksın; o senin babanın çıplaklığıdır.

9-Kendi kız kardeşinin, babanın kızının,yahut ananın kızının çıplaklığını, evde doğmuş olsun yahut dışarıda doğmuş olsun, onların çıplaklığını açmayacaksın.

10-Senin oğlunun kızının, yahut kendi kızının kızının çıplaklığını, onların çıplaklığını açmayacaksın; çünkü onların çıplaklığı seninkidir.

11- Babanın karısının kızının çıplaklığını, babandan olan senin kız kardeşindir, onun çıplaklığını açmayacaksın.

12-Babanın kız kardeşinin çıplaklığını açmayacaksın; o senin babanın yakın akrabasıdır.

13-Ananın kız kardeşinin çıplaklığınıdır.

14-Babanın kardeşinin çıplaklığını açmayacaksın, onun karısına yaklaşmayacaksın, senin yengendir.

15-Kendi gelininin çıplaklığını açmayacaksın; oğlunun karışıdır; onun çıplaklığını açmayacaksın.

16-Kardeşinin karısının çıplaklığını açmayacaksın; o kardeşinin çıplaklığıdır.

17-Bir kadınla onun kızının çıplaklığını açmayacaksın: onun oğlunun kızını yahut kızının kızını, onun çıplaklığını açmak için almayacaksın; onlar yakın akrabadır; alçaklıktır.

18-Bir kadını kendi kardeşi üzerine, onu kıskandırmak, o hayatta iken kendi yanında çıplaklığını açmak için almayacaksın."

Museviler arasında da akraba evliliği yapıldığının en önemli ve eski iki kanıtı, gene Tevrat'ta belirtilen, Hz. İsak'ın, amcasının kızı ile ve onun oğlu olan Hz. Yakub'un ise dayısının kızları ile evlenmeleridir.


Akraba evliliğinin Yahudiler arasında yaygın olarak yapıldığına ilişkin bir bilgiye ulaşılmamıştır. Ancak İsrail'deki Müslüman ve Hıristiyan Arap nüfusun akraba evliliği yapma eğilimi çeşitli nedenlerden dolayı oldukça yüksektir.

***

.


08:05 Milliyet

02 Kasım 2006 / Perşembe

http://www.milliyet.com.tr/2006/11/02/son/sondun09.asp

Kızını makasla sünnet eden

babaya 10 yıl hapis


ABD'nin Georgia eyaletinde kadın sünnetiyle ilgili ilk davada, jürinin,
2 yaşındaki kızını sünnet etmekten suçlu bulduğu Halid Adem 10 yıl hapis
cezasına çarptırıldı.

Mahkeme, Etiyopya kökenli 31 yaşındaki Halid Adem'i, 2 yaşındayken
kızını makasla sünnet ederek çocuğuna karşı kötü muamelede bulunmak ve
şiddet uygulamaktan 10 yıl hapse mahkum etti.

Davanın, ABD'de kadın sünnetine ilişkin ilk dava olma özelliğini taşıdığını
belirten Equailty Now adlı insan hakları örgütünden Taina Bien-Aime, ''Bunun
ABD'de sünnet konusunda bilinçlenme sağlamasını umuyoruz. Zira bu durumun
tek olduğuna inanmıyoruz'' demişti.

Polise göre Adem, 2001 yılında kızını Georgia eyaletindeki Duluth'ta bulunan
evinde makasla sünnet etti. Çocuğun annesi, olaydan ancak geçen yıl haberdar
olduğunu ileri sürerken, Adem, bu iddiaya karşı çıkmıştı.

Afrika'da genellikle 10 yaşından küçük kız çocuklarına yaygın olarak
uygulanan kadın sünneti, ABD'de 1997'den bu yana yasak.

****