Safa Kaçmaz
26.05.2004 - Paris
Kuran ve İncil'in dayandığı Eski Ahit'in Yaratılış aktarımı, bütün kitap içinde en soyut, en muğlak bölümlerden birisidir ve iç mantıksal sıralamada birbirini takip etmeyen devşirmeci özelliğin oldukça belirgin olduğu bir parçadır. Eski Ahit ilerledikçe, yani tarihsel olarak bize doğru yaklaştıkça, gerçek bilgi değeri taşıdığı görülmektedir; bu bilgiler Mezopotamya uygarlık buluntularıyla da birçok noktada doğrulanmıştır. Eski Ahit'de bu bilgilerin yer aldığı sırada, modern dünya, Assur, Hitit , Sümer ve Babil toplulukları hakkında doğrudan bilgilere henüz sahip değildi. Bu uygarlıklara ait yazıtların çözümü 20. yüzyıl başlarında gerçekleşmişti. Eski Ahit, bu bakımdan, bir yanıyla da tarihsel bir bilgi kaynağı değeri taşımaktadır.
MÖ. 2000'li yıllarda eski Kıraliyetlerin Listesini hazırlayan Sümer yazıcıları, kendilerinden iki-üç bin yıl öncesinin kayıtlarına dayanarak 'isim' ve 'yaşam' sürelerini hesaplama ve saptama sırasında, eski kayıtları okuma ve eski rakam değerlerini hesaplama güçlüğü çekmiş olmalıdırlar; başka nedenlerin yanısıra, bir de bu nedenle, Kıraliyet Listesinde yer alan kıralların onbinlerce yıl yaşadığı varsayılmıştı. Buna karşılık, aynı Sümer yazıcıların, Liste'de , kendi yaşadıkları döneme doğru yaklaşıldıkça, kıral yaşam sürelerini normal ölçülere indirmeye başladığını görüyoruz. Tıpkı bunun gibi, Sümer-Babil tabletlerinde ve onlara dayanan Eski Ahit'te, Mezopotamya'nın MÖ. 4000-3000'li tarihlerine doğru uzanıldığı zaman, eski toplumsal düzen ufukta iyice soyutlanmaktadır. Burada , artık, yazılar gerçek dünyadan kopar ve gerçek dünyanın bir yansıması olarak yer almaya başlar.
Elimizde bulunan Sümer Yaratılış kayıtları gösteriyor ki, eski toplumun gerçek yapısının soyutlanma süreci, Eski Ahit oluşmadan çok önce, MÖ. 3000'li yıllarda dinsel alanda nerede ise gerçekleşmiş durumdadır. Okurlarıma burada itiraf etmeliyim ki, çok uzun yıllar boyunca, Kutsal üç dinin, özellikle Yaratılış aktarımının kutsal saçmalıklar toplamı olduğu fikrini taşıdım, daha doğrusu, bu yaygın fikre katıldım. Bununla birlikte, özellikle eski toplum ve bunun bir parçası olarak Sümer tablet çözümleri üzerine yoğunlaşmam sırasında, şimdiki Kutsal kitapların aslında, eski Sümer toplumunun en gerçek ilişkilerinin, son derece bozulmuş, derlenerek yeniden düzenlenmiş anlatımlarından başka bir şey olmadığını saptamaya başladım. Bazı uzmanlarımız, Eski Ahit'te yer alan kutsal anlatımlar ile Sümer-Babil tablet anlatımları arasında çok sayıda paralellik veya yakınlık bulunduğunu zaten ortaya koymuşlardı. Kutsal Kitapların kaynağının 'Sümer söylenceleri' olduğu da ileri sürülmüştü. Fakat, bu böyle olsa bile, burada eksik kalan temel soru şu idi: O halde 'Sümer söylenceleri'nin kaynağı nedir?
Eski barbar toplulukların, dünyanın, ayın, güneşin, yeşilliklerin doğrudan varlıklarıyla ilgilendiklerini ve onlara dayandıklarını gösteren kanıtlara sahip isek de, özellikle bunların nasıl 'yaratıldıkları' ile felsefi veya gökbilimsel bakımdan bu denli ilgilenebileceklerini düşünmek için büyük bir hayal gücüne sahip olmamız gerekir. Oysa buna hiç gerek yok; çünkü bunları yapmış olduğu varsayılan Sümer toplumu, hiç olmazsa, gelişmesinin başlangıcında, üzerinde yaşadığı sınırlı toprağın, oradaki küçük toplulukların dışında bu tür 'sorunlarla' fazlaca ilgili değillerdi ve oluşturdukları ilk ilahilerde, kendi tarihlerini, oluşum ve yaşam kurallarını torunlarına aktarmayı sağlama dışında başkaca temel bir amaçları da yoktu; olamazdı da.
Modern dünyaya Gök'ün, Yer'in, Su'yun, Ağaç ve bitki'nin , İnsan ve öteki evcil, yabani hayvanın Yaratılışı olarak ulaşmış olan şimdiki kutsal aktarım, ilk Sümer topluluklarının gerçek yaşam biçimleri ve düzenlenişinin tarihsel anlatımından başka bir şey değildir. Fakat torunların devraldığı ilk Sümer ilahileri, soyutlanma süreci içinde, kara renkten Dünya, mavi renkten Gök, yeşil renkten ağaç ve bitki, her topluluğun ilk oğulu Dummuzi ve kutsal gelini İnanna'dan Adem ve Havva. . . halini almış olarak yorumlanmaya başlanmış ve günümüze ulaşmıştır.
Bütün bu noktaları adım adım izleyebilmek için, (kelime çevrimleri şimdilik önem taşımayan) Tevrat'ın ilk bölümü ile karşılaştırmalı bir şekilde Sümer torunlarının parçalar halinde yazıya aktardıkları 'yaratılış' aktarımlarına önce bir göz atmamız yararlı olacaktır.
Önce Tevrat'ta yer alan 'Yaratılış' öyküsüne bakalım... Arkasından aynı konu için Sümer ilahi veya tablet yazılarına döneceğiz...
TEVRAT - ESKİ AHİT (Yaratılış)
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı.
Tanrı'nın Ruhu suların üzerinde dalgalanıyordu.
Tanrı, "Işık olsun" diye buyurdu ve ışık oldu.
Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı.
Işığa "Gündüz", karanlığa "Gece" adını verdi. Akşam oldu,
sabah oldu ve ilk gün oluştu.
Tanrı, "Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın" diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı. Tanrı kubbeye "Gök" adını verdi.
Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.
Tanrı, "Göğün altındaki sular bir yere toplansın ve kuru toprak görünsün" diye buyurdu ve öyle oldu. Kuru alana "Kara", toplanan sulara "Deniz" adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.
Tanrı, "Yeryüzü bitkiler, tohum veren otlar ve türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları üretsin" diye buyurdu ve öyle oldu.
Yeryüzü bitkiler, türüne göre tohum veren otlar ve tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları yetiştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.
Akşam oldu, sabah oldu ve üçüncü gün oluştu.
Tanrı şöyle buyurdu: "Gökkubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri, mevsimleri, günleri, yılları göstersin. " Ve öyle oldu.
Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı.
Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gökkubbeye yerleştirdi.
Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve dördüncü gün oluştu.
Tanrı, "Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın, yeryüzünün üzerinde, gökte kuşlar uçuşsun" diye buyurdu. Tanrı büyük deniz canavarlarını, sularda kaynaşan bütün canlıları ve uçan varlıkları türlerine göre yarattı.
Bunun iyi olduğunu gördü. Tanrı, "Verimli olun, çoğalın, denizleri doldurun, yeryüzünde kuşlar çoğalsın" diyerek onları kutsadı. Akşam oldu, sabah oldu ve beşinci gün oluştu.
Tanrı, "Yeryüzü türlü türlü canlı yaratıklar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler türetsin" diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı türlü türlü yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü.
Tanrı, "İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım" dedi, "Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun. "
Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsadı ve, "Verimli olun, çoğalın" dedi, "Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.
İşte yeryüzünde tohum veren her otu ve tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak.
SÜMER İLAHİ veya TABLET YAZILARI (parçalar)
Adı yokken göğ'ün daha
Yer'in daha adı yokken
Babaları okyanustan
Anaları Tiamat kargaşasına
Sular akıp bir oluyordu.
Saptanmamıştı arpa buğday tahıllar
Görülmemişti öbek öbek kamışlar
Hiçbir Tanrı yaratılmamıştı henüz daha
Ad konmamıştı hiçbir şeye
Alına kader damgası vurulmamıştı daha
Saptandı sonra tanrılar
Lah-ma ve La-ha-ma seçildi ardından
Zaman akıp gidiyordu durmadan
Belirlendi sonra Sar-ki ve Sar-an (An-sar, Ki-Sar)
Günleri düzeltip ayarladılar.
.........
Efendi, verdiği nimetlerin gerçek yaratıcısı olan,
Kararları değiştirilemeyen Efendi,
Topraktan ülkenin tohumunu filizlendiren Enlil,
Yerden göğü ayırmayı düşündü,
Gökten yeri ayırmayı düşündü.
..........
Gök, yerden ayrıldıktan sonra
Yer, gökten ayrıldıktan sonra
İnsanın adı konduktan sonra
An, göğü alıp götürdükten sonra
Enlil, yeri alıp götürdükten sonra
Ereşkigal, Kur"un ödülü olarak ele geçirilip götürüldükten sonra...
.........
Kutsanmış yerde beş kent kurdu,
Onlara ad verdi,
İbadet merkezlerini aralarında bölüştürdü
Bu kentlerden birincisi, Eridu'yu, Nudimmud'a, öndere verdi.
İkincisi, Badtibira'yı, ....'ya verdi.
Üçüncüsü, Larak'ı, Endurbilhursag'a verdi.
Dördüncüsü, Sippar'ı, yiğit Utu'ya verdi.
Beşincisi, Şuruppak'ı, Sud'a verdi.
Kentlere adlarını verdi,
İbadet merkezlerini bölüştürdü.
...........
Gök ile yer dağından sonra,
An (Gök) Annunaki'lerin (ardılı olan gök tanrılarını) doğumuna neden oldu.
Aşnan (tahıl tanrısı) adı henüz doğmadığından, henüz biçimlenmediğinden,
Utu (bitki tanrıçası) henüz biçimlenmediğinden,
Uttu için hiçbir kutsal alan kurulmadığından,
Hiç koyun yoktu, hiç kuzu doğmamıştı,
Hiç keçi yoktu, hiç oğlak doğmamıştı,
Koyun iki kuzusunu yavrulamıyordu,
Keçi üç oğlağını yavrulamıyordu.
Çünkü bilge Aşnan'ın ve Lahar'ın (sığır-tanrısı) adını, Anunnakiler, büyük tanrılar, bilmiyordu,
Otuz günlük, ...... tohumu henüz yoktu,
Kırk günlük, ....... tohumu henüz yoktu,
Küçük tohumlar, dağ tohumu, saf canlı yaratıkların tohumu henüz yoktu.
Uttu henüz doğmadığından, (bitkilerin?)
tacı henüz yetişmediğinden,
Efendi henüz doğmadığından,
Ova tanrısı Sumugan henüz ortaya çıkmadığından,
İnsanoğlunun ilk yaratıldığı zaman gibi,
Onlar (Anunnakiler) ekmek yemeyi bilmiyorlardı,
Giysi giymeyi bilmiyorlardı,
Koyunlar gibi ağızlarıyla ot yiyorlardı,
Arklardan su içiyorlardı.
..........
O günlerde, tanrıların yaratma odasında,
Dulkug evlerinde, Lahar ve Aşnan biçimlendi;
Lahar ve Anan'in ürünlerini,
Dulkug'un Anunnakileri yiyor, ama doymuyorlardı;
Has ağıllarındaki sütü ve iyi seyleri,
Dulkug'un Anunnakileri içiyor,
ama doymuyorlardı;
Has ağıllarındaki iyi seylerin hatırına,
İnsana soluk verildi
.............
26.05.2004
e-posta: safakacmaz@yahoo. com