24.11.2006

Eski Toplumda Yamyamlik ve Kalintilari

16.8.2006

(Annalles Africaine/

1957,page.318/320)

(Annalles Africaine/

1958,page.185 etc)

Yamyamligin eski insan toplumundaki yeri nedir ?Bu soruyu,onyargilara fazla bagli kalmadan yanitlamak gerekiyor.

Eski toplumu,en dogal haliyle tanimadan,butun o ‘ruh’ adi verilen,’duygu dunyasi’na yoneltilen açiklamalarin pek degeri olmaz.

Insan kurbani uzerine yeterince bilgiye sahibiz.Heredot sirasinda bile,Med’lerde,orta asya topluluklarinda dini toplantilarda,ozellikle « oluler ruhuna » yapilan ayinlerde,insan kurban edildigi ve bu kurbanin yenildigine iliskin bilgiler var.

Insan,çocuk kurbanlarina Tevrat’da,Kuran’da da rastliyoruz zaten.

O zaman soru,soyle konulmali :Insan kurbani,aslinda,onceki yamyamligin bir kalintisi olarak mi sekillenmistir ?

Bence,tam olarak boyle..Ve zaten,’Totem’ tapinmasi,yamyamliktan arinma doneminin urunudur.

Freud’un kaynagini bilmedigimizi soyledigi Totem,insan kurbani yerine geçirilmis hayvan ve bitkilerdi.

Insan’in hayvan ve bitki ile esitlenmesi,eski dunyanin en buyuk devrimlerinden birisidir.



Butun Eski Ahit,butun hayvan-insan/bitki-insan geçismesine ait motifler,totemler,yasanmis boyle bir donemin yansiticisidirlar.

Bununla birlikte,bilim dunyasi,insana,insan yamyamligini yakistiramamaktan mi,yoksa,bu tarihini unutmak isteyen toplumsal bilincin korlestirici etkisinden mi,bilinmez,bu alanin uzerini adeta ortmek için,olmadik ‘ruhsal’ yorum gelistirmeye didinir.

Durkeim’in totemlerle ilgili ‘elemantaire’i, aslinda,yamyamliktan toteme geçisin, butun onceki incelemelere dayanmis,ortulu bir anlatimidir.

Kita Amerikasinin ve Avusturalya’nin kesfinden bu yana,yamyamlikla ilgili bilgiler,Yeni Gine,Kongo ve..Gabon’a kadar ortaya çikarilan bilgilerle pekisir.

Firansa’nin somurgeleri olmalarindan sonra,mahkeme kayitlarina geçmis Afrika yerlilerine ait ornekler var.Bunlar daha çok ‘cinayet’ basliklari altinda dosyalanmis gorunuyor.

16 Mayis 1955 tarihinde,Gine’deki bir mahkemede,bir bolge sefinin,Gonga Dore’nin açiklamasini dinliyoruz :

-« Ben,babamin yerine,1946 yilinda Manon bolgesinin sefi seçildim.Kurban sunucu ve savas sefi Nianga Zere,bu cinayete katilan,simdi burada bulunan,butun otekiler gibi,beni de kutsadi.

Son kutsanmamda 47 yasini yeni doldurmustum.

Kutsandigimiz zaman,kutsayicinin emirlerine tumuyle uymak zorundayiz.Dolayisiyla,kutsal gucu de oldugu

için,benden bile etkili olan,Nianga Zere’ye uymak zorundaydim.

Yillardan beri bana,babamin ustun otoritesinin,babamin gerçeklestirdigi insan kurbanina bagli oldugunu tekrarlayip duruyordu.Her seferinde ,babamin durumunda olabilmem için,onun ornegini takip etmem ve babamin anisina bir insan kurban etmem gerektigini telkin edip duruyordu.Sonunda kabullendim.

1953 yilinin Mart ayinda,bir gece,bizim gizli kurul,evimde toplandi :Dungo Bamgbe,Tiagba,Teremo,kardesim Gonoti Dore ve elbette Nianga Zere.

Onlara yapmak istedigim seyi,Brahima’yi kurban etmek istedigimi soyledim.

Brahima yabanci bir falciydi.10 yildir buralarda dolasiyordu.Ne dersem kabul eden biriydi.

Uç kisiyi benim her zaman kurban kestigim kutsal daga gonderdim.Nianga Zere’yle beraber Brahima’ya gidip,bizimle birlikte av tuzaklari hazirlamaya gelmesini soyledim.Daha onceleri de birlikte avlandigimiz için,suphelenmeden oneriyi kabul etti.

Kurban sunma yerine yaklasirken,gonderdigim 3 adami yolda oturur bulduk.Onlara dedim ki,’iste !’…Hemen kalkip Brahima’yi aralarina aldilar.Nianga Zere "gri gri"sini tasiyordu ve elinde asasi vardi.Otekilere dedi ki,’birakin,bu benim isim !’.

Brahima herseyi anlamisti ama,karsi bile koymuyordu.

Nianga Zere,onun yuzune ‘bu-bu’suyla vururken,bana da ellerimi Brahima’nin omuzlarina koyup,soyledigi duayi tekrarlamami soyledi.Babamin ruhunu soyle yadettim :

-Babam Goba !Senin anina Brahima’yi kurban ediyorum,gucum artsin !Bolgem yonetimde sukun bulsun !Saglik ve afiyette olayim ! Soyum bol olsun ! »

Ben bunlari soyler soylemez,Nianga Zere,Brahim’e asasini uç kere indirdi :Basina,ensesine,beline.Brahim tek kelime edemeden oldu.

Otekilere dedim ki,olusunu her zaman kurban kestigim yere,bir kaç metre ileriye goturun.

Baska bir sey yapmadan oradan ayrildim.Bundan sonra ne oldugunu bilmiyorum. » (s.318,etc)

Afrikali sefimiz Gonga Dore’nin ‘gerisini bilmedigi’ hikayemizi,diger orneklerde tamamlamaya çalisalim.

Yine ayni ulkede,Makenta bolgesinde,vucudunun farkli kisimlari eksik degisik cesetlerin bulunmasi uzerine resmi gorevliler arastirmaya baslarlar.Fakat bir turlu ipucu yoktur.Sonuçtan tam umutlarin kesildigi bir anda,Makobo sefi,adamlarinin dogruyu soylemelerini saglamak için,adetleri geregi,onlari ‘beyaz ( ?) çekirdegi ustune’ yemin etmeye zorlar.Boylece içlerinden birisi,’beyaz çekirdek’ ustune yemin etmektense,gerçegi açiklamayi yegler.

Ziama bolgesinin sefi,insan kurbanlari para karsiliginda almaktadir.Bu sef,babasinin yerine yeni geçen,genç birisidir.Babasi,buyucu-falci’nin her yil bir insan kurban edilmesi yolundaki istegine direnmisken,genç sef bu istekler karsisinda çaresiz kalir.

Dort adam,yasli ve bolgede yabanci olan Toma’li bir kadini oldururler.Alnindan,dirseginden,okçelerinden ve kasigindan et parçalari keserler.Bunlari Falci,Buyucu,Cadi’ya gotururler.Falci cadi bunlari ‘ilaç’ yapiminda kullanacaktir.Cunku ‘bunlar iyilestiricidir’.

Farakoru bolgesinde de iki ceset bulunmustur.Bunlarin alinlarindan,kafalarindan,okçe(ayaktabanlari)lerinden,sol baldirlarindan baska,cinsel organlarindan da et parçalari kesilmistir.

Panter-adam,Yilan-adam ve Leopar-adam’larin oturdugu Fildisi’nin Uobe ve Guere’lerde de çocuk kurban ederek onlari yeme eylemine katildiklari gerekçesiyle 15 kisilik bir gurup yargilanmaya baslar.

Bunlarin dusunceleri çok basittir :Aralarindan bazilarinin Leopar ve Panter haline geçebilme guçleri yoktur.Bu ‘guc’u kazanmak için,gece,Leopar postu giymesi,hayvanin tirnagi rolunu goren demir pençeleri eline geçirmesi,ve kurbaninin,oldurdugu insanin etini yemesi gereklidir.

Kurban,katilanlarin sayisina gore ve vucudun belli yerleri kesilerek,kutsal kazanda pisiriliyor ve yeniliyordu.

Yargilananlar soyle demislerdi :

« Bazi kemikleri,saçlari ve tirnaklari,farkli kaplara koyarak saklariz. »(1958,p.185)

Ayni zamanda,kutsal kazan,kutsal biçak ve rituele iliskin oteki araç-gereçler,bir sonraki seferde kullanilmak uzere,’saklanir’,muhafaza edilir yani.

Bu kez Dubreka bolgesinde Panter-adam’larin yaptigi anlatilir :

« -18 Aralik 1953 gecesi,ayin gorunmez oldugu bir saatte,uç adam,çocugun bulundugu kulubenin yaninda bulusurlar.Bu sefer,katilimcilar arasinda Buyuk Falci/cadi/kurban sunucu da vardir.

Samara Kemoko’nun emriyle çirilçiplak soyunurlar.Buyukfalci/cadi,bunlara birer panter postu giydirir.Torenin bu kismi bitince,Sefin ardindan çocugun bulundugu kulubeye girerler.Buyuk Falci/cadi,çocugu kucaklar ve çocuk bogularak olene kadar bogazini sikar.Disari çikarir.30 metre kadar ilerde,yere gelisiguzel birakip elbiselerini soyar.Kutsal biçakla bogazini keser.

Cocugun cesedi bir panter postunun içine konur ve gurup 100 metre kadar gider.Orada Buyuk falci/cadi çocugun cesedini parçalara ayirir.Her katilimcinin payini verir.Herkes payini çig olarak yer.

Yemek fasli bitmistir.Kemoko,panter postunu ve yerdeki kemik artiklarini toplar.Ortaya sadece kesik basi yerlestirir ve ona,çocugu sanki,kendileri degil de,yirtici hayvan yemis gibi,bir goruntu vermeye çalisir.Herkes geldigi gibi dagilir.

Bu sirada,katilimcilardan birisinin karisi,kulubesinden disari firlayarak,bagirmaya,ve bir yirtici hayvanin bir çocugu kapip goturdugunu,gotururken çikardigi gurultulere benzer seyler duydugunu (tamamen danisikli dovus !) haykirmaya baslar.

***

**

Amerika ve Avusturalya’dan Afrika’ya degin yayilmis olan ‘kan akitma’,’bogma’,’pisirerek veya çig yeme’,’tirnak’(‘onun tirnagina kurban olmak’,’tirnaginin kiri olamamak’),’saç’ (kesmek/kesmemek)(belli gunlerde saç ve tirnak kesmek ve kesmemek),kurbanda ‘sifa’,’ilaç’,’guç’ bulmak gibi motifleri,eski yamyam toplumun bu iliskilerinde degil de,’ruhlarda’ ararlarken,bilim adamlarinin durumu ne olçude dusuktur !



Kan ve et’e iliskin eski deyim ve uygulamalarin kaynaklarini,eski toplumun,son derece dogal bu yamyamlik ediminde aramak gerekir.

Kitalari birbirine baglayan iliskiler bulunmus olsa da,onlari birbirine baglayan,benzer deyim ve davranislari yaratan,insan toplumunun ortak yaklasima sahip olusudur.Bu ozellik,onun dogal yapisindan ve dogal toplumun iliskilerinden kaynaklanir.

***

16.8.2006

(Moritanya’lilarin tribu -kabile

bölunus veya örgutlenmelerinde

kul­landiklari organ isimleri .)







Yaratilis’in en eski sekli Sumer ve Babil kil tabletlerinde var.Onlari tanimadan sonrakiler anlasilamaz.

Butun halklarin yasaminda gorulen kutsal veya haram hayvan veya bitki ögesi…

Bilge gorunmeye pek merakli aydinlarin çogu,Havva’nin Ademi’in kaburga kemiginden yaratilisi konusunu ancak alaya almakla yetinirler.Neden ille de ‘kaburga kemigi’ diye sormazlar kendilerine.(1)

S.N.Kramer bu soruyu sorar !.NB.

Burada eski kurban paylasim ogesi olmali.

Kalp,bobrek=iman,kiraliçe esitlemesi…

Adem,zaten ozel bir isim degil. ‘Insan’in,erkegin, ozellesmis sembolu.Havva da oyle.Kadinin ozellesmis sembolu.

Kramer’in «Kaburga kemigi » ile ilgili ilahisi çevirisi,yeni bir yorumla, incelenmeli.Bir dizi ‘organ’ adi var orada. Bu bir ittifak konusu,kurban paylasimi gibi…

**



(Bulletin de l’institut

Fraçais d’afrique noire,

1955,no :1-2,pages.200/201,..)

A.Lerich'in aktarmasina göre kabile'nin karsiligi olarak kul­lanilan 'metluta' kavrami dogrudan dogruya 'uçlu birlik' anlamina geliyor.(Tribu de o anlamda olmali)

Ve bu ‘metluta’lar su sekilde olusuyor :

Metlutet el fekrun :Kaplumbaga kabilesi.

Metlutet subuk.

Metlutet ez Zaveya : Falci-muneccim kabilesi.

El metluta.

Mitalit :Uçlerin kabilesi.

Sonra bunlarin iç bolunmeleri geliyor :

Bunlar kendi iç bölunmelerinde :

Kelb(köpek),

Aset(aslan) ,

Nemar(panter),

Fehad(leopar) gibi isimler kullaniyorlar.

Sonra daha alt bölunmelere geliyoruz. Burada artik,canlinin organ parçalarinin isimleri ortaya çikiyor :

Sidi Muhammed ben et-Talib’in ogullarinin isimleri :

Kebd (ciger).

Leffvad (yurek).

Kleva( kuçuk böbrek).

Batn ej-jemal (deve karni).

Hisam ( burun ?gaga ?agiz ?).

Ed dimagat (beyin).

Deg lahsa(karindaslar).

Tahsun/In tehçun (karinlardan gelenler ?)­

Ed-eheirat (sirt).

Er-rakup (dizler).

Er rveisat(kuçuk baslar ?)

Çbei’at(kuçuk parmaklar)

Çgei’at( kuçuk alinlar)

Dfeirat(kuçuk tirnaklar).

Dhurat( iri sirtlar).

El-adam (kemikler)

­El-alep(enseler ?).

Bu-alba ( ensesi guçlu adam).

Ahel aveinat (kuçuk gozluler).

Ahel le frari (On disi kiriklar !!!)

Gfuf( uzun saçlilar)

Ahel le gleib (yurekcigin adamlari).

Le-ktaf (kollar)

Ahel kreisat (kuçuk karinlar) .

**

(1) Kaburga Dolmasi biçiminde ozel bir Mardin yemegi bulunuyor.

Ozel tur yemekler,bazi yemek turlerinin sadece belli bolgelerde bulunmasi veya ozel olarak bulunmasi dini edimlerle ilgilidir."Olu yemekleri" veya "nisan,dugun yemekleri","bayram yemekleri" ayrimlari bu eski ozel dini edimlerle ilgili kalintilardir ve gundelik yemeklerden ayrilirlar.Ozel yemek turleri gundelik yemege dogru donusmus olsa bile,bu boyledir.


Mardin yoresinin eski dini merkezlerden biri olmasi,bu konuya yeniden donmek gerektigini gosteriyor.

Ozel,yani eski kutsal yiyecek tur kalintisi olan,yemek turlerinin pisirilme biçimlerine varincaya kadar 'ozel' oldugundan bahsetmistik.Musa'nin kutsal pesah,fisih bayraminda,kurban parçalanmadan korunacak,kesinlikle haslanmayacak,sadece ateste kizartilarak yenilecekti.Buna karsilik kutsal-'yasak gunu'nde,etin ateste pisirilmesini kesinlikle yasaklayan asur,arami kaynakli olmasi gereken kayitlara sahibiz.


Cig kofte,ayrintili olarak gordugumuz gibi,ates degirilmeden,kadinlar katilmadan,erkeklerin hazirlayacagi ve erkek erkege yiyecegi 'kutsal erkek et yemegi' idi ve bunun Hitit'ler doneminde de kutsal bir sunu turu oldugu,asagi yukari belirginlesmistir.

En maço erkek tiplerinin çig kofte hazirliginda mutfaga girmeleri,bu yiyecegin tarihte kutsal erkek et yemegi olma noktasindan gunumuze gelen ozelliginden oturu olmalidir.

Eski ittifak edimlerinin ziyafet sofrasinda eger 'kaburga dolmasi',bunun erken biçimleri varsa,ziyafete katilan toplum birimler bu ziyafetle karsilikli evlilik iliskisini onayliyorlar ise,bu toplanti bir insan kurbaniyla taçlaniyor ise,kurbanin kaburga bolumlerini alan taraf bakimindan,binlerce yil sonraki anlatimlarda,kadinin 'adem'in kaburgasindan yaratilmasi biçiminde bir yoruma ulasilmis olmasi hiç aykiri degildir ve arastirmalarimiz ,'kadinin yaratilmasi' anlatiminin ,bu islemi kadin edinme olarak yasayan toplum birimlerince,asagi yukari boyle yasanmis olmasina bagli oldugunu gosteriyor.Eski Ahit'in bu bolumunu ele aldigimizda,"Adem'in uyutulmasi" gibi islemlere bagli bu tanrisal operasyonel islemi biraz daha yakindan taniyabilecegiz.


Akademisyenlerimizin,ezberlenmis alanlarin disina çikarak ozel kutsal yiyecek hazirliklari alaninda hazirlayacaklari tezlerin,bize çok daha ayrintili bilgiler tasiyacagina inaniyorum.Bu tur konulara da yonelmelerin kaçinilmaz olarak gerçeklesecegini umuyorum.

Araguaya Desenleri Ve Yildiz Ciziminde Tanri Anlami

16.8.2006



[J.Vellerd.

(Journal de la Societe des

Americanistes

1931.Fas.l

P.138-149)]

(Ozet)

Araguaya ve Tocantins bölgelerinde,kaya üstlerinde ve toprak üzerinde olusmus masa turu kayalarda -- genellikle akarsu bulunan bölgelerde-- ilginç kaya desenleri bulunuyor.

Konseikao Lageiro'su.

Lagerio,kayalikta degil de toprak ortasinda kayalarin genel­likle dogal yipranmayla koca bir masa biçimi almasiyla olusan yapi.

Bunlardan birisi orman içinde,Eonseikao'nun kuzey­

batisinda kus uçmaz kervan geçmez noktasinda,100 km. kadar kuzeybatida...

Araguaya uzakligi ise 60 km. kadar.

Buraya gidis çok zor ve sik ormanlardan geçmeyi gerektirir. Yol açmak için insanin önundeki dallari keserek ilerlemesi lazim..

Böyle bir ormanlik alanin ortasinda 1500/800 metrelik bir sert kayalik alan var.Asagi yukari düz,agaçsiz bir alan. Elle açil­mis veya kendiliginden olusmus küçük çukarlarda yagmur sulari toplaniyor.

Kuzey tarafa dogu 100 metre uzunlugunda küçük bir gölcük olus­mus.

Kaya desenleri iste bu gölün bati tarafinda bulunuyor.

Çogu anlasilmaz hale gelmis desenlerin bazilarini seçmek mükun.

Sekiller grup olusturuyor ve bu sekil gurubu içinde bir motif belirli sayilarda tekrarlaniyor.

Sipiraller 3 ile 7 çizgi ara­sinda degisiyor.

Birbirine kosut çekilmis çizgiler ve anlam verilmesi zor desenler bulunuyor.(Sekiller …)

Bu sekil gurubunun 5 m. güneyinde, çok sayida

« yildiz » ve « ay » desenleri ile degisik sekilleri içeren bir

baska ikinci kesim var. (1)

26/1O metrelik bir alanda bulunan bu gurupta sipiral desen kesin­likle bulunmuyor.

Bir diger yerde, çok iyi korunmus durumda, düzgünçizilmis ve 35 bölüme ayrilmis ortasi bos ve adeta oyulmaya çalisilmis,asin­dirilmis bir düzenli daire biçimi bulunuyor.Burada da oldukça çok sipiral

ve 35 bölume ayrilmis daire çizimleri bulunuyor.

*******

Dipnot (1):

« Yildiz » konusunda bilim dunyasi, çok ‘garip’ bir « inanç »a sahip.

Ay veya gunes,hilal veya daire olarak,çiplak goze gorunen sekliyle çizilmis olabilir.Fakat « yildiz »in çiziminin neden (*) seklinde çizilmis oldugu,yildizlarin gorunumuyle açiklanabilir mi ?

Bu noktayi bana açiklayan,Israel yildiz çizimi ve erken Sumer belgelerindeki yildiz-tanri olarak yorumlanan çizgiler olmustur.

Israel bayraginda da yer alan ‘yildiz’ çizimi iki adet uçgenin ust uste gelmesi,ittifaki seklindedir.Uçgen çizimi,Sumer doneminde kadinin cinsel organinin ifadesi olarak (gorunur,killarla birlikte aldigi biçim) kullaniliyordu.Eger bu uçgen çizimi,kadin anlamiyla kullanilmis ise,ki,butun Sumer-Sami ittifaki,ayni zamanda,karsilikli kadin alisveris ittifaki,Inanna/Istar ittifaki olarak sekillenmistir,iki toplum birimin kadinlar araciligiyla erken donemde gerçeklesen ve bu topluluklarin uygarlik yoluna girmelerine yol açan ittifakini simgelemis ise,bu son derece mantikli gorunmektedir.

Tanri veya tanrisallik,eski Sumerlerde,3 deste (bu kamis,tahil vb.olmali) sekliyle de sembolize edilmektedir.Her 3 deste,bir dogal toplum birimin,dede,baba,ogul kusaklari veya buyuk anne,anne,kiz kusaklarini anlatiyor olabilir.Eger,bu topluluk kusaklara ayrilmis ise,boyle olmali.Kusaklara ayrilmamis toplum birimler ise,cinsiyet temelinde ayrilir :Kadinlar ve erkekler.Bu durumdaki topluluklarin kutsal ittifak rakamlarinda ise,dogal olarak,2 ve katlarinin kutlanilmis olmasi,uygun gorunuyor.

Eklemek gerekir ki,Istar sozcugu,(kutsal fahise tanriça,Inanna,Venus,Demeter vb.),zaten gunumuzdeki ‘yildiz’ sozcugune de kaynaklik etmistir.Ay ile ozdeslestirilmesi,daha onceki,yabanci erkegin,karisinin topraklarina ‘gece,ay isiginda’ geldigi erken donemin bir simgesi idi Sumer-Sami topluluklarda.Bu ozdeslestirme de,bazi topluluklarda kullanilmaya devam edilmistir.

Yildiz olarak çizilen eski desenlerde,ayni zamanda,Isa’nin kurban olmaya giderken de sirtinda tasidigi çarmih(+) çizimini goruyoruz.Bu ayni zamanda,iki veya dort yondeki (‘evrenin dort yonu’) toplum birimlerin ittifaki,toplami,anlamindadir.Isa’nin çarmih’i Isa’ya degil,ondan 4000 yil kadar onceki topluluklara aittir.

Yildiz çizimleri,ittifak kuran toplum birimleri sembolize eden ‘asa’ veya ‘mizrak’larin toplami halinde gorunuyor.Bu pek aykiri da degildir.Baris durumunda,askerlerin silah çatmasina benziyor bu durum.

Her halukarda,’yildiz’ çizimi olarak yorumlanan desen,Sumer’lerde ‘tanri’ veya ‘tanrisal’i da sembolize eden bu çizim,eski toplumun gokyuzune bakarak gordugunu ifade etmesi olarak ortaya çikmis olamaz.Toplamin,T’nin,+’nin,her toplum birimin sembolunun ust uste konulmasi biçimiyle,ittifaki anlatmak uzere olusmus gorunuyor.

12.8.2006

Eski Tabletlerde “Sinek” kavrami ve

Islamda “Sinegin ‘idrâki’” Konusu.





Asagida,bay Arsel’den,bu kez,islamda “sinek idraki” konusunda yazdigi bir bolum aktariyorum.Bunlari aktarma sebebi,bay Arsel’in yorumlarinin dogrulugunu degil,son derece yuzeysel olusunu gostermeye çalismak.

Bay Arsel’in butun islam elestirisi,kendini gunumuzun normal,az çok egitimli bir vatandasi yerine koyarak,sadece islami çerceve içinde kalarak,islami metin ve yorumlarda kullanilan butun kavram ve kurum adlarini gunumuzun degerleri temelinde ele alarak yapilir... “Sinek” konusu da boyle...



Elbette,islamin ‘sinek’ etrafinda kurdugu,sinegin bir kanadi hastalik,oteki sifa dagitir vb. turunden dini kurgularin savunulmasi mumkun degil...Benim islami,hiristiyanligi veya museviligi savunmam zaten mumkun degil.Burada soz konusu olan,bu dinlerin neden boyle soyluyor olduklarini anlamaya çalisma çabasidir.Bir kez anlarsaniz,onlar zaten bir bakima kendiliginden elestirilmis de olurlar.Burada Muhammed’i elestirmenin de pek bir getirisi yoktur,cunku bizzat Muhammed, kendisinden en az 4 bin yil onceki deyim,kavram,kurum ve bunlarin zaman içindeki ruhani dosunumlerinin surduruculerinden biridir sadece..Bizim islami kavramlari erken Mezopotamya toplumlarinin bagrinda arama çalismamiz,Muhammed’in anlasilmasina,dolayisiyla elestirilmesine de bir katkidir.Muhammed’in ‘sinek’te kutsalliklar bulmasi,onceki anlatimlara dayandigi içindi ve hiç bir sekilde,ornegin bizim simdi çozumleyip tanidigimiz tabletlerde,erken Tufan anlatimlarinda vb. ‘sinek’in bir baska anlamda kullanilmis olabilecegini bilme olanagi da yoktu.’Sinek’ kavramini,gunmuzdeki anlamiyla,kara sinek,sivri sinek olarak algiliyor;onceki baska anlamda kullanilmis ‘sinek’ kavramina bagli kutsal kisilik ozelliklerini basbayagi sinek’lere uygulamaya çalisiyordu.Bu tutum sadece ona ait degildir ve butun peygamber ve dini sahsiyetler,temellerini bilemeyecek olduklari eski tarihe,eski topluma dayanan kavram veya deyimleri,kendi donemlerinde nasil en uygun sekilde yorumlanip aktarilabilirse,oyle aktarip tanitmislardir.Bu zaten,dini surecin sekillenmesi de demektir ayni zamanda..



Burada garip olan ve yapilmamasi gereken,onlari elestirenlerin,eski dini kavramlara simdiki degerleri ile yaklasmanin yeterli olabilecegini dusunebilmeleridir.Bu yuzden de dini metinlerde ‘bir dizi gariplik’ bulurlar ve inançlilarin nasil olup da bu metinlere inandiklarina sasirma otesine geçemezler.Hiristiyan toplumundaki tanri tanimazlar da aynidir.Bizim Turk aydinlarinin çogunun da kumasi ayni bezden kesilidir.Bunun en dogal neticesi, ‘aptal halk’,’cahil halk’dir ve mesela A.Nesin’de oldugu gibi provokatif yuzde oranlarina kadar dayanir.Tanri,akli bir tek bu bir avuç aydina vermistir!Nihilizmin bu turu,sadece Turkiye’ye,ittihatciliga, kemalizme,sol’culuga has degil.Dunya çapinda darkavrayisli aydin ozelligi..En aydin olan ‘aydinlanma’ çaginin butun farkli egilimlerinde de,marksizm dahil,din kurumu sozkonusu oldugunda,bu ozelligi izleriz.

Bay Arsel,islamda ‘sag’ sozcugu,’topragi’,’tasi’,’su’yu,mucizeleri vb. gordukçe elestirmis,ama bunlarin eski toplumdaki degerleri uzerine tek bir satir yazmamistir,incelememistir.Muhammed’in 4 kadin hakkini,kadinlarla cinsel iliski konularini ballandira ballandira anlatmistir da,’Muhammed neden 4 yasal kadin demis olabilir?’ gibi bir soruyu aklinin,en azindan yazilarinin,ucundan bile geçirmemistir...Oysa bu tur sorularin basladigi yerde insanbilimin kapilari bulunur...



Sabirli okurlarim,artik biliyorlar ki,kutsal ilahi ve yazilarda ‘sinek’ kavrami geçiyor ise,bu her durumda,bildigimiz sinegi anlatiyor degildir.Ruhani içerik tasiyan butun bu tur kavramlarin ardinda arastirilip açiga çikarilmasi gereken bir kaç bin yillik kavramsal donusum tarihi ve eski toplumun kurumlari bulunur.



“Sinek” kavramina da Tufan ve hatta daha onceki doneme iliskin anlatimlarda da rastlamis ve bu ifadenin ‘cinsel iliski’, ‘erkek penisi’,kutsal ask evlerinde bulunan bir gorevliye ait gibi gorundugune iliskin bilgiler vermistik...

Simdi once bay Arsel’i okuyalim:

**

“Sineklerin "idrâki" konusuna gelince:

Farzediniz ki yediginiz yemegin, ya da içtiginiz suyun içine pis bir kara sinek düstü. Ne yaparsiniz? Muhtemelen pislenmistir diye yemeginizi atar ve suyunuzu içmekten vaz geçersiniz. Ancak ne var ki böyle yaptiginiz takdirde seriâ'ta aykiri hareket etmis olacaksinizdir, çünkü Diyânet isleri Baskanligi'nin, ve din adamlarimizin "din" diye insanlarimiza bellettigi hükümlere göre yapmaniz gereken sey sudur: sinegin disarda kalan kanadini yemegin (ya da suyun) içine batirmak, ve sonra sinegi çikarip attiktan sonra yemege (su'yu içmege) devam etmek. Su nedenle ki, seriât'in bildirmesine göre sinegin kanatlarindan birinde "hastalik" be digerinde "sifâ" vardir ve sinek önce hastalik kanadini yemegin içine batiririr; disarda kalan sifa kanadi oldugu için, bu kanadi yiyecegin içine batirmakla "sifa" "hastaligi" gidermis olur.



Bunun böyle oldugunu anlatmak üzere Diyânet Isleri Baskanligi, Muhammed'in söyle dedigini belletir insanlarimiza:

"Sizden birinizin içecegi (ve yiyecegi) içine sinek düstügü zaman, o kisi o(nun her tarafini) batirsin, sonra çikarsin (atsin). Çünkü sinegin iki kanadinin birisinde hastalik, öbirisinde de sifâ vardir" (Bkz. Sahih-i..., Cilt, IX, sh. 71 , hadis no. 1365)

Diyânet'in söylemesine göre bu "gerçegi" inkâr etmek, ve örnegin: "Bir sinegin iki kanadinda nasil olur da hem hastalik ve hem sifâ olan iki zit hassasiyet bulunur?" diye sormak, ya da: "Nasil olur da hâkir bir sinke yiyecek ve içecek içine düstügü zaman önce zehirli kanadini sokup sifâ kanadini disarda birakmayi bilebilir?" diye düsünmek ancak câhil kimselerin yapacaklari seylerdendir.



Çünkü, yine Diyânet'in bildirmesine göre, bütün yaratiklarda birbirine zit olan "hassasiyetler" vardir, ve bu yaratiklar ancak bu sayede yasamlarini sürdürebilirler. Tanri'nin gücü bu birbirine zit "hassalari" birbirleriyle uyumlu kilmamis olsaydi yaratiklarin varligi "fesâd"a ugrar ve bugün görülen gelisme vuku bulmazdi.



Yine Diyânet'in bildirmesine göre sinegin "idrâki" sorunu, "ilâhi bir ilhâm olan sevk-i tabii'den ibârettir". Bu "idrâk" sayesinde sinek ve benzeri en küçük hayvanlar dahi, "ince hesaplar"la kendilerine ev, bark yapip bu evciklerin içinde yillik gidalarini (senelik aziklarini) biriktirirler. Ve iste sinek de, yine bu "idrâk" sayesinde, önce zehirli kanadini yiyecek içine batirip siƒâ kanadini disarda birakir (Bkz. Sahih-i..., Cilt IX, sh. 71).

Anlasilan o ki sinek, sirf insanlar hastaliga kapilmasinlar diye önce zehirli olan kanadini yiyecege batirip, sifa kanadini disarda birakmaktadir; sunu düsünmektedir ki insanlar, yiyecegin (içecegin) disinda birakmis oldugu sifâ kanadini iyicene batirip sonra kendisini atacaklar ve böylece yemek yemege devam ederek hastaliga ugramaktan kurtulmus olacaklardir.

Hemen i'tiraf etmek gerekir ki "sinek", ya da "ari", "karinca" ve benzeri çesitli yaratiklarin "sevk-i tabii" ile günlük ihtiyaçlarini sagladiklarini kabul etmekle beraber, Diyânet'in sineklerle ilgili bu "bilimsel" mantigini kavramak biraz güç. Ve esasen özgür akla ve bilimsellige meydan okuyan bu tür bir "mantik" degil midir ki insanlarimizin mantiksiz kafa yapisi ile yetistirmelerine sebeb olmaktadir.”(http://www.ilhan-arsel.org/Kissalar2/kissa228.htm )

Keske her seyin açiklamasi bu kadar kolay olsa!

Bayan M.I.Cig,İnanna’nin Dumuzi’yi aramasini,tiyatro sahnesine uyarli eserinde,soyle anlatiyordu:

“O sırada sahneye sinek kıyafetinde biri girer ve etrafında dönerek İnanna'ya:

Sinek:
‘Dumuzi'nin yerini söylersem,
Bana ne verirsin?’

İnanna:
”Eğer onun yerini söylersen
Birahaneye koyacağım seni,
Bilge kişiler arasına sokacağım seni.
Ozan şarkıları içinde yaşatacağım seni.”

Sinek:

“Gözlerini kaldır,
Kırlara bak.
Dumuzi'yi orada bulacaksın.”


İnanna, Geştinanna ve annesiyle o tarafa doğru yürürken sahne değişir. Dumuzi, bir köşeye büzülmüş ağlamaktadır. Onları görünce heyecanla fırlar, ikisinin ellerini yakalar.

İnanna:
Artık üzülme o kadar,
Kız kardeşin yalvardı Tanrılara,
Yarım yıl sen gideceksin yeraltına.
O gidince yarım yıl,
Sen özgür olacaksın.
Yine bana kavuşacaksın.”
(http://mezopotamya.tripod.com/inannanin_aski.html)

Bayan Cig,tercume ettigi tabletleri yeterince dogru algilayabilmis olsa, “birahane”nin,burada ne isi olabilecegini “bilge kişi” ve “ozan”larin orada ne aradigini; “sinek”in neden burada bulunma hakki elde edebilecegi gibi noktalar uzerinde yogunlasabilirdi.Cunku,bu “birahane” Sumer adi verilen toplumun tarihinde sadece ilahilerde, veya “Sumer kiraliyet listesi”nde,bir ‘kiraliyet donemi’ olarak, yer almakla kalmayan,eski yazili yasalarda kutsal fahise tapinak gorevlilerinin açip kapayabilecegi veya oraya girip giremeyecegi uzerine hukumlere konu olmus bir kutsal alan,bir ask evi tanimi idi ve giderek tapinaklardan ayrilarak, basbayagi genelev haline donusecek olan bir ask kurumu idi.Ehli Beyt dergahinda, “mumu yakma ve sondurme”, “ocak atesini yakma ve sondurme”, “hayat suyu,ask suyunu, hazirlama ve dagitma” nasil ozel ve kutsal gorevlilerce yerine getirilebilecek gorevler ise,anlasiliyor ki,o toplumlarin yapisinda daha sonra “sinek” kavrami ile ifade edilen ozel bir gorevli-kurum bulunuyordu ve bu kurum-sahis ‘birahane’nin bir gorevlisi idi..

“6 aylik” devri iktidar,erken ittifak rotasyonel yonetim duzeni içinde giderek “yaz-kis”, “ilk yaz-son yaz” senlikleri biçiminde kutlanacak olan bir ittifak senligine baglidir. Butun bu tur eski senlikler,iç ve dis ittifak edimleri olduklari için,cinsel iliski temeline de otururlar.Dumuzi’lerden birinin olumu,Dumuzi’lerden otekinin iktidara çikma senligi,bu bakimdan hem ‘yer altina inis’,ve hem de ‘gokyuzune çikis’ senligidir ve ozel olarak da kutsal çiftlesme torenleridir.

Burada bir topluluk kendi Dumuzi’sine uzulur aglarsa,oteki topluluk kendi Dumuzi’sine sevinir... ama ortada suren bir ittifak oldugu için daima karsilikli cinsel iliski temasi da islenir.Ya donemsel cinsel iliski (ve yiyecek) yasagi ,ya da cinsel iliski kurma ve ziyafetler..Bu iki ozellik anlaticimizin durumuna gore one çikar..

En eski bayram (veya ote yonuyle yas) turlerinden birisi olan “Tufan” anlatimlarinda da ‘sinek’ deyimiyle karsilasmistik. Bu durum,“sinek”in cinsel iliski,bayram turu toplantilarin vazgeçilmezleri arasinda bulundugunu da gosteriyor.Eski Tufan anlatimlarinda Tanrilar sunularin uzerine ‘sinekler gibi ususmus’lerdi...

O doneme ait karsilikli ask edimi içeren anlatimlarda “sinek” kavrami,’sinek’li benzetmelerin yapiliyor olmasi,bildigimiz sinegin yemeklere ususme ozelliginden oturu olmasa gerek.

Erken donem ilk ‘kutsal çiftlesme evleri’ne ait bir ornek gibi gorunen ve bay Kramer’de ‘ilk akvaryum’ olarak yorumlanan,oteki uzmanlarimizda ise ‘kabare’(gece kulubu) vb. olarak rastladigimiz,’ilk genelev ‘ tanitimina ait bir ilahide de ‘sinek’imize rastlamistik:

"(Ask ) Evinde hiçbir sinek içki yerine saldiramaz,

(Ask) Evin(in) girisine(esigine) begenmeyen (?uygun olmayan) ayak basamaz"

Burada sozkonusu olanin kisiler oldugu,kisiler ile ilgili bir siralama yapildigi anlasiliyordu..

Bunlar bildigimiz sinek’ler degil,cinsel iliski alaninin bir cesit tesrifatçilari,hediye alicilari gibi olmalidir.

Bu ‘sinek’in,eger gunumuzdeki karsiligi aranacaksa,bildigimiz sinekte degil,daha çok ‘pezevenk’ kavraminda aranmasi gerektigini gosteren isaretler var.

Araplar arasinda hala kullanilan ‘sinek’ kavrami,zob,(zov ) kelimesi ’sinek’i anlattigi gibi, ‘buyuk erkek cinsel organi’ni da anlatan bir kelimedir.Araplarla ortak semitik dil ailesine mensup gunumuz Musevilerinde de, ‘zwuvve’ kelimesi benzer anlamda kullanilmaktadir.Turkçede kullandigimiz ,Ermeniceden gelme oldugu dusunulen “Pezevenk” kavraminin etimolojisini tam bilmiyorum ama,bu kavram ile “zwuvve” koku arasinda etimolojik iliski uzak gorunmuyor

Pezevenk” in ortak dil kokenine sahip azeri ve kirgiz dillerinde,yol gosterici,guçlu kuvvetli tesrifatçi,kabul edici,yer sahibi gibi anlamlari olduguna dair açiklamalar da var.

Ote yandan,

bu ilahilerde kullanilan ‘sinek’ kavraminin erkek cinsel organi ile bir baglantisinin da bulunmasi,islamda iyi ve kotu kanatli,hastalik ve sifa kanatli olarak yorumlanmasi,bizi daha erken donemlere gitmeye zorlar.”Iyi ve kotu”nun birlik olusturdugu an,asil olarak iki toplum birimin resmi ittifak içine girdigi andir.Birlik ittifaki zitlarin birligidir çunku.

Kutsal ask evinde durmadan karsimiza cikan bu ‘sinek’lerin,baslangiçta, ‘buyuk penis’, ‘kesilmemis penis’ ‘uretken bey’i adlandiriyor olmasi da mumkun gorunuyor.Dumuzi’yi ‘ilk buyuk ogul’ olarak ele alirsak,onun ilk hali Sumer adi verilen topluluk erken ilahilerinde çocuk sahibi olamayan bir ozellik gosterir ki,bu da bize tenasul aleti kesilmis,ana tanriçaya adanmis olan,baba’nin ilk erkek evladin tanimlamasini vermektedir.Orada karsilastigimiz ‘sinek’,Dumuzi’nin ’uretkenlik’,’buyuk penis’ olma donemine ait olmalidir ki,tarihsel olarak ilk ask evinin gelismesi içinde hiyararsik bir duzen olusturmus olmasi gerektigi çikarsamasina uygun dusuyor.

Muhammed Kuran’inda,sinek’kler,ustelik sadece ‘erkek’ veya cinsiyetsiz olarak ele alinmiyor.Cinsiyet ayrimina sahip “Disi ve erkek sinek” olarak bulunuyor...

“Şüphesiz Allah bir dişi sivrisineği de, onun üstündekini de örnek vermekten çekinmez. Böyle bir durumda inananlar bunun Efendilerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. İnkar edenler ise "Allah bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. O bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da doğruya iletir. O bununla sadece sapkınları saptırır.”

“Disi sinek”, “erkek sinek”, “disi-erkek sivrisinek” kavramlari,gunumuzde,en azindan bizim toplumumuzda,kesin bir sekilde cinsel iliski alaniyla ilgili olarak kullanilmaya devam edilmektedir:

-“erkek-disi sinek gorse saldiracak”

- “karisini (kocasini) erkek (-disi) sinekten sakinir” gibi..

‘Sinek’ deyiminin bu tur kullanimi herhalde, eski tabletlerde ‘ask evleri’nin,ask ortamlarinin,cinsel iliski alanlarinin bir kurumsal bir sahsiyeti olarak ele alinmis olmasina baglidir ve her iki cinsi de içeren bir orgutlenme geleneginin kalintisi olmalidir.

Pezevenk” kavraminin etimolojisinde “zwuvve” kavraminin yerini tam bilemiyorum ama karsilikli olarak arami,ermeni,assur,babil etkilesimi olmus gibidir ve bundan daha onemlisi kavramlarin içerik yonu bakimindan bir uyusma sozkonusudur.Bunlar hepsi cinsel iliski alaninda ‘araci’ olan bir kurum-kisiler etrafinda bir süreklilik tasimaktadirlar. “Haci analik” da eski toplumun disi cinse ait aracilik kurumu idi ve Sümer adi verilen topluluk tarihinin baslarindan itibaren yuce bir makamin,tanriça araciliginin tanimi idi.

Burada ekleyelim ki,’kopek’ kavrami da,eski ilahi ve kutsal yazilarda bilinen haliyle bir kopek anlaminda kullanilmis gibi gorunmuyor.Musa yazilarinda,kutsal amaçli erkek fahise’nin ‘kopek’ esitlemesi ile kullanildigini gormustuk.Kopek,yezidi inancinda çok onemli bir yer tutan ‘mekruh’ ve kutsal bir hayvan,dolayisiyla totem hayvandir.Enuma Elis anlatimi,bir kaç cins kopek totemi bulundugunu açik olarak ortaya koyuyor.”Itin olsun,5 çocugum var” gibi deyimlerin kullanimi herhalde nedensiz degildir.ABD li general gorevlinin,gazetelerde yer aldigi sekliyle, “Turklerin kopegini ...” uzerine sovgusunun de,erkek fahiseligin ‘kopek’lik kavramiyla ilgili olmus olmasi gerektigini gosteriyor.Erkek fahiseligin ortadogu toplumlarinda kutsal amaçli olarak, yaygin bir kullanim donemi geçirdigini gosteren orneklere kismen deginmistik.Dolayisiyla eski yazilarda,kutsal dinlerde hayvan isimleri gorunce buralardan dogrudan bildigimiz hayvan sonucunu çikarmak yerine,eski totem donemi ozelligine bagli olarak toplumsal degerleri anlamaya çalismak çok daha dogru sonuçlara ulastirir.

Butun bu bilgiler etrafinda,Muhammed Kuran’inin ilgili bir bolumunu yeniden okuyalim:

Ey insanlar! (İşte) size bir misal veriliyor; onu dinleyin şimdi: sizin Allah'tan başka yalvarıp-yakardığınız bütün o (düzmece) varlıklar, hepsi bir araya gelseler dahî, bir sinek bile yaratamazlar (değil mi?); hatta bir sinek onlardan bir şey kapacak olsa, onu bile geri alamazlar! Başvurup isteyen de, başvurulan ve istenen de ne kadar güçsüz!... (Hac Suresi, 73-74)



Tek basina okundugunda,derin anlamlar çikarilamayacak bir bolum..

Fakat yukardaki bilgiler isiginda ele aldigimiz oranda ,bu alinti farkli bir deger kazanmaya baslamaktadir.Hiç olmazsa kavramlarin surekliligi yonunden..Muhammed,geçmis donemlerin yukarida anlattigimiz ‘sineginin’ ozelliklerini bilemeyecek olmasina karsin,geleneklere dayandigi için,tesrifatçi,hediye toparlayici,kendi toplumunun kadinlari ile cinsel iliski kurmaya gelen yabanci erkeklerin hediyelerini elinden almasi olayini,sisler arasinda,hala devam ettirebilmektedir.

11.8.2006

Kutsal Yazilarda ‘Kara’, ‘Kel’, ‘Kör’ Motifleri

Renklere bagli bir kutsiyet inancina Sumer-Sami erken donemlerinden itibaren rastliyoruz.Renk ayrimi onlarda, toplum birimlerin birbirinden farkli kilinma araci olarak kullanilmis olmali.Sumer denilen toplulugun adi,ayni zamanda “karabasli”lar tanimiyla ifade ediliyordu ve simdi kullanilan “kizilbas” deyimi gibi basta tasinan ortu rengini ifade ediyor olmaliydi.Ortadogu erkeklerinin ve kadinlarinin bas giysisine bagli gelenekleri,kendilerini belirleme eski uygulama tarzindan geliyor.

Sumer-Sami erken ittifak doneminin urunu olan ilk “5 kutsal yerlesimi”nin, “besi birligin”, ayird edici renkleri de herhalde Kirmizi,Siyah,Beyaz,Yesil ve Mavi renkler olarak belirlenmisti.Bunun o doneme ait dogrudan kanitlarina,kismen erken donem mabetlerinde kullanilan boya renkleri uzerinden rastliyoruz. Kirmizi,Siyah,Beyaz,Yesil ve Mavi rengin,simdiki ortadogu topluluk bayraklarinda hala yasiyor olmasi da bir gosterge elbette."Kürt kirmizi sever" sozü ile ates tapimciligi,Nevroz atesi arasindaki baglanti ;islamda kutsal yesil ile 'agaç vaha kultu'; Iran mollaliginda,sii'likte 'kara' renk kultu,Dürzilikte 'beyaz' renk kultu,Musevilikte 'mavi' kultu ...vb. Sumerler denilen donemden bu yana gerçeklesen renk-kavram donusumunun yasayan ornekleri olarak bulunurlar...

Eski Sumer-Sami ilahilerinin ve Eski Ahit’in ‘Yaratilis’ bolumlerinin incelemesinde de “gok”, “yer”, “su”, “ates”, “agaç,ot,meyve” kavramlari ile Kirmizi,Siyah,Beyaz,Yesil ve Mavi renk kavramlari arasinda bir geçisme yasanmis olduguna isaret etmeye çalismistik. “insan”in ve “hayvan,surungen ve kuslarin” “topraktan” yaratilmasi biçimindeki yaratilis versiyonunda sozkonusu edilen,bu “yaratilanlarin” “kara” renkle temsil edilen topluluk içinden çikmasi idi.Eger seytan ‘ates’ten yaratilmis ise,bu da “seytan”in ates rengiyle esitlenen bir topluluk temsilcisi olarak saptanmis oldugunu anlatiyordu ki,bu tarihini inceledigimiz “dumuzi-enkidum” dusman ikiz kardeslik ittifak donemine ait eski toplumun orgutlenme tarzinin anlatimiydi.

Erken Sumer-Sami topluluklari, ittifak edimlerini sembolik kilarken kullandiklari renkleri gokkusagi’nin dogal renklerine bagli olarak mi seçmislerdir?Bunu tam bilemiyoruz.Gokkusagi kutsiyet anlayisinin varligi,gokkusagi kavraminin yer ve gok arasi bir bagdasiklik olayi olarak kavranmasi gibi olgular,bu noktayi bir soru olarak ortaya çikariyorsa da,bu nokta ‘sari’ renk bagintisinda sorun yaratiyor. Sari renk daha sonra Altin madeni kullanimina bagli olarak one çikmis gibi gorunuyor.Cunku altin,baslangiçta,dogrudan kirmizi rengin,kizil’in,atesin yer degistiricisi olmus gibi..

Bay Kramer’in anlatimiyla, Aratta kıralı ile Uruk kıralı Enmerkar arasında “ilk sinir harbinin” yaşandığı sıralarda,sozkonusu bu iki ülke,’toprak’ ve onlarin iki kıralı arasindaki kavga,temsili iki dövüşçü seçilerek asilmak istenmektedir.Daha o zamandan sonraki “duello”,toplu savasin yerine geçmeye baslamis gorunuyor.Bu iki temsilci,iki toplulugun savasini yasatacakti...Fakat tabletlerde,duello karşılaşması için seçilecek kişinin ,siyah,beyaz, kahve rengi , benekli ve sarı olmaması istenmişti.

Bu renklerin disinda olmaliydi.

Bay Kramer,renklerin eski toplumdaki degerleri uzerine pek dusunmemis oldugundan, bu durumu,"insandan söz ederken pek de anlamlı olmayan terimler…" diye yorumlar.. Fakat tabletin daha ilerisinde,Enmerkar’ın yanıtında,dövüşçü kelimesi yerine ‘giysi’ kelimesi kullanılınca bay Kramer,azçok anlam bulmaya başlar ve "Renkler savaşçıların gövdelerinden çok giydikleri giysileri belirtiyor olabilir" diye ekler. “Kizillara olum” diye emreden bir fasist kumandanin kastettigi ‘kizil renkler’ degil,kizil renkle temsil edilen ‘kizil’ insanlar ise,orada da benzer kullanim sozkonusu olmaliydi. “Karabaslilar”, “kara”lar...gibi...

Asagida,bay I.Arsel’in,yine eski toplumu ve onun degerlerini hesaba katmadan yuruttugu islam elestirisinde, “kara ve alaca benekli” gibi ‘insan turleri”nin bulundugu bir yazisini aktariyorum.Baglantilar ve karsilastirma bakimindan yararli olabilir.

Bunun disinda,Yahudi Kipa’sinin anlamini da çozmeye çalismak gerekecek.

"Kippa", yahudi erkeklerin genellikle dini törenlerde bazen de normal zamanlarda giydikleri, kafanın arka tepe noktasını örten ve küçük mandallarla saçlara tutuşturulan bir tür takkedir.Siyah renklidir.

Kippa’nin,oteki erkek sapka ve kefiyye için ‘gelistirilen’ gerekçelerde oldugu gibi,dogadan koruyucu vb.tek bir yani bulunmaz.Tam anlamiyla semboldur.Kafanin tam arkaortasina tokalarla tutturulmasi,kuçuk avuç içi kadar olmasi,bu aracin,kafanin o ozel bolumu ile ilgili oldugunu gosteriyor.Bu uygulama,kafanin o bolumunu tiras ettirmek zorunda olan eski kole belirtisinin gizlenmesi gibi gorunmektedir.Eski yasalarda,ozellikle Hammurabi yasalarinda,berberlerin kolelik belirtisini gizleyecek turde tiras etme yasaklarindan bahsedilirken,o donem kolelerinin tiras biçimleri az çok belirginlesmektedir.Kesisler doneminde de,bu gelenege bagli olarak,tanri kolesi olma anlaminda,kafanin sadece o bolumu tiras ediliyordu..Bu nokta, “kellik”le ilgili eski kavramlarin yorumu bagintisinda da onem tasiyor.Cunku “kel” motifi,bizde ‘keloglan’,eski yazilarda hayli kullanilan bir motiftir.

Dogal kellik olarak degil,’kel’ kilinmis olarak gorunurler.Keloglan anlatimlarinda bile,keloglan bir çok halde,aniden sirma saçli yagiz bir delikanli gorunumune kavusur..

Benzer biçimde ozel bir konum belirleyici olarak "kör" kavramina,en eski Urukagina yasalarinda bile rastliyoruz.Buyuk olasilikla mezar torenlerinin agitçi,ilahi okuyuculari bu "kör"lerdi ve yine ozel olarak "körlestirilmis" ve ilahi okuyuculugunda egitilmis sahislar gibi gorunmektedir.Turkler arasinda,erkegin karisina ‘köroglu" deme gelenegi bile vardir.

Son olarak.. “Elin beyazlasmasi” motifine Musa’nin mucizeleri bagintisinda da rastlariz.Musa elini koynuna sokar çikarir,eli ‘bembeyaz’ olmustur.Sonra hareketini tekrarlar,eli normal hale doner..vb.

Asagida, bay Arsel’in,genel yaklasimina bagli bir çok yanlis yorum bulunan, yazisindan bir parça yer aliyor:

**

Derisi Kara ve Alaca benekli Olan Insanlarin (Abras'larin), Tanri Tarafindan "Kara Ruhlu" Olarak Tanimlanmalarinin Hikâyesi

Islâm kaynaklarinda (özellikle Diyânet yayinlarinda) abras'lar, kör'ler ve kel'lerle ilgili bir hikâye vardir ki seriât'in "insan" anlayisindaki nice isabetsizliklerden bir digerini sergilemek bakimindan ibret örnegi teskil eder; hikâye söyle:

Günlerden bir gün Tanri, "abras" larin, yâni derisi kara ve alaca benekli ve çirkin olan insanlarin kara ruhlu olduklarini ortaya vurmak ister. Çünkü suna inanmistir ki "kara" renk kötülügün, "beya"z renk ise iyiligin simgesidir. "Kara" rengin kötülük alâmeti olmasi, muhtemelen Nuh'un ogullarindan birinin, derisinin beyazliktan siyahliga dönüsmesiyle ilgilidir. Çünkü söylendigine göre Nuh'un üç oglundan biri olan "Ham"in cildi, önceleri beyazdi. Fakat gemiye bindikten sonra nefsine hâkim olamamasi yüzünden derisi sim-siyah kesilmistir [10] .

Bundan dolayidir ki Tanri, "inanmis" kullarini "yüzleri agaranlar" seklinde tanimlamis, "kâfir"leri ise "yüzleri kararmis" olanlar seklinde damgalamistir. Nitekim bunun böyle oldugunu anlatmak maksadiyle Muhammed'in Kur'ân'a koydugu hükümlerden ikisi söyle:

"Nice yüzlerin agardigi, nice yüzlerin karardigi günü (düsünün). Imdi, yüzleri kararanlara: -'Inanmanizdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyle ise inkâr etmis olmaniz yüzünden tadin azabi-' denilir" (K. Imrân 106).

"Yüzleri agaranlara gelince, onlar Allah'in rahmeti içindedirler; orada ebedi kalacaklardir" (K. Imrân 107)

Her ne kadar Beyzevi gibi kaynaklar "beyazligin" ya da "karaligin", sembolik nitelikte seyler oldugunu söylerlerse de, Islâm kaynaklarindan (ve özellikle Diyânet yayinlarindan) ögrenmekteyiz ki Muhammed bu deyimleri, insanlar arasindaki yaratilis farkina göre degerlendirmistir. Ona göre "siyahiler" ve "bozuk tenli kimseler" (örnegin abras/ebres olanlar) tiksinti doguran bir sinifi olustururlar; ve igrenç olan yönleri sadece cildlerinin bozuk ya da kara olmasi degil, fakat ayni zamanda kötü ruhlu, kötü tiynetli ve nankör olmalaridir. Tanri onlari, her ne hikmetse böyle yaratmistir. Ve iste bu zavalli ve talihsiz kimseler, cildlerinin kara, çirkin ve igrenç olmasi yüzünden, kendilerini utanç ve eziklik içerisinde hissederler. Bu nedenle özlem duyduklari tek sey, siyâhilikten, pis renklilikten kurtulup "ak-pak", "bem-beya"z bir renge, güzel bir cilde sahib olabilmektir.

Ancak ne var ki Tanri bu zavallilara, hemen her vesileyle, "kara", "igrenç ve kötü" ve asil "nankör" oluslarini yüzlerine vurmaktan, hatirlatmaktan geri kalmaz; bundan âdeta zevk duyar; hani sanki onlari bu sekilde yaratan kendisi degilmis gibi.

Buna karsilik bir çok nimetlerle donattigi "beya"z tenli kullarini biraz daha kendisine minnettar kilabilmek ve boyun egdirtebilmek için elinden geleni yapar. Yaparken de "abras" (ebres) insanlardan örnek vermek ister. Bilindigi gibi "abras" (ebres) sözcügü, derisi alaca benekli, ya da siyah ve çirkin olanlar için kullanilir. Bu nedenle günlerden bir gün meleklerinden birini, Israilogullari arasindan seçtigi üç kisiye gönderir. Bunlardan biri "abras", digeri "kel" ve üçüncüsü de "kör" kisilerdir.

....

(http://www.ilhan-arsel.org/Kissalar2/kissa206.htm )

9.8.2006

Tükürügün Kutsalligina Iliskin 2.not

Bilgisayar verilerini duzenlerken I.Arsel’in “tükürük” le ilgili bir yazi parçasini buldum...Asagida onu aktariyorum.

Yaklasim tarziyla bir ortak yanim bulunmayan bay Arsel,eski topluma ait olarak genellikle islami yorum ve uygulama orneklerini ele alir ve onlari da gunumuzun degerleriyle yargilar..Hepsi bu...

Konumuza gelince...

Islamda,abdest suyu artiginin içilmesi veya inançlinin uzerine bulanmasi ile hiristiyanligin kutsal vaftiz suyunu inançliya içirmesi veya serpmesi bakimindan,arada, hiç bir temel fark yoktur.

Eski toplumun vaftiz uygulamalari,ayni zamanda ‘tukurmek’ konusu ile de bagintili idi.Bir reddedis,yeme ve daha sonra onu kusmanin sembolik anlatimi olarak “Tukurme”nin,dini açidan ‘kutsanmasi’ veya ‘yasaklanmasi’nin bir yiyecek konusu olarak ortaya çiktigini,eski Sumer ilahileri içinde incelemistik.Bu bir insan-tanri kurbanin etinin yenmesi bagintisinda ele alinip anlatiliyordu.Karsilikli kutsal yeme-içme ittifak edimi içinde birtoplum birim uyelerinin davranis biçimi olarak “tukruk”, erken ilahilerde bir yaratma edimi olarak da yer alir.Bir tanri veya tanriça,isirarak kopardigi bir seyi sonra tukurur ve .. boylece bir takim seyler ‘yaratilmis’ olur..

Gunumuzde bir insana tukurmek,islami kesim arasinda da,kotuleme edimi olarak degerlendiriliyor ama,buna karsilik bir din gorevlisinin “tu tu” sembolik tukrugu olumlaniyor veya ‘kusmak’,ruhani bir ozellik temelinde ‘tovbe’ olarak yorumlaniyor vb....

Abdest ,dar anlamli ve belirlenmis vucut kisimlarinin rituel yikanma edimi,su ile arindirma edimidir. ‘Yikanma’ ise ,Isa’nin her tarafi suya batacak sekilde nehirde gerçeklesen ‘vaftizi’nde oldugu gibi ,eski Sumer kutsal,saf,arindirilmis irmak veya nehirlerinde yikanma geleneginin devamidir ve eski toplumda fiziki bir temizlik konusu olarak ele alinmamistir. Kokleri Sumer-Sami donemine dayanan “gelin guvey hamamlari” da,bu yonleriyle fiziki degil,rituel ruhani arinma ozelligi tasir. Kutsal anlamli 'yikanma'larin veya abdest'in artik sularinin kutsiyeti,eski toplumda kurban edilen,kurban edildigi varsayilan kisinin 'kurban suyu' olma ozelliginden gelir.Abdest suyunun isitilmayacak olmasi,teyemmum suyunun gelisguzel yerlere dokulmemesi gibi torelerin gerisinde daima bu temel 'kurban edilme','kurban sunulma' eski gerçek gelenegin belli belirsiz izleri bulunur..

Benzer biçimde,cinsel yon tasimayan ‘opmek’ fiili de,yemek isleminin bir uzantisi olarak gorunuyor.Kutsal kisislerin elindeki kutsal yuzuklerin opulmesi,yerin opulmesi,sembollerin opulmesi,selam araci olarak omuz baslarinin opulmesi ,topluluklara gore degisen sayilarda yanak opme,eski toplumda yeme ediminin sembolik uzantisi olarak dururlar...


Bu noktalarin çesitli yanlarini daha once incelemistik.

Asagidaki yazida,dikkat çekecegim bir nokta da,semitik dil kokene bagli arapça’nin kelime yapisi uzerine olacak.

Bay Arsel,Muhammed’in tukrugunun “temiz” ve “hos” olusuna iliskin bir hadis aktariyor: "Busâk-i Nebevi'nin her tayyibden atyeb, her tâhirden ather olduguna süphe yoktur"

Tayyibden atyeb,tâhirden ather” , “temizlerden temiz,hoslardan hos”.. .

Semitik dillerde kelimenin sessiz harfleri, kok, temeldir.Ornegin atyeb’de “tyb” tayyeb’i, ather’de “thr” ise taher’i verir ve bu kokler uzerinden kelimenin farkli halleri elde edilir.Sesli harf kullanilmadan yazilan erken Ibrani yazilarina dayanan Eski Ahit’te eski kelimeler yeniden okunarak yazili hale getirirken bu tur kok’lere bakilmis olmaliydi.Bu arada,anlami degisen,eski kelimelerden biri yeni nesil dini kastin donemine uygun gorunmedigi için farkli bir kelime olarak yorumlanmis veya donusturulmus olma olasiligi hayli buyuktur.Kutsal yaratilis anlatimlarinin temel bazi kavramlari gunumuz degerleriyle okundugunda son derece anlamsiz gelir ve "bilim disi" bir ozellik tasiyor olarak yorumlanir.Mesela Tanri'nin,insani,hayvanlari vb. topraktan veya sudan yaratmasi; 'gok'u 'yer'den ayristirmasi gibi anlatimlarda bu durum tam olarak yasanir.Kutsal anlatimdaki 'yer' ve 'gok','toprak' ve 'su',simdi anlasilan anlamdaki kelimeler degildir.Fakat o temel kelime ve kavramlarin geçirdigi donusumler hesaba katilmayinca,6000 yil once kastedilen 'yer'in,simdi anlasilan 'yer'le ayni oldugu gibi bir varsayimla hareket edilir...Din gorevlisi kutsal bir kadinin evlendiginde dogurdugu çocugu kocasina vermeme hak ve gorevinin bulundugu doneme ait olan "kocasina çocuk vermeyen kadin" deyimi,boyle bir iliskinin artik ortadan kalkmis oldugu,uygulanmadigi kosullarda anlasilmaz olacagi ve kavramin degisik anlaminin geçerli olmaya baslayacagi açiktir."Kocasina çocuk vermeyen kadin" deyimi" dogurganlikla ilgili olmadigi halde,bu gelismeye bagli olarak "kisir kadin" gibi bir yorum degerine boyle ulasilmis olmali... Kutsal kitaplarin sonraki ve daha sonraki her yeni aktariminda, baslangiçtaki muhtemel halinden daha degisik anlami olan bir dizi kelimenin uretilmis olmasi, bu bakimdan bizi, metinde geçen kelimeleri,konu butunlugune bakarak, yeniden kurmak zorunda birakir.Kutsal dinlerin en onemli kavramlari olan "ad vererek var etme" yerine geçen "yaratis",ates, gok, mavi,kara, toprak,ak,su, yesil,agaç, 'adem-insan'... gibi geçisme kelime koklerine iliskin daha once açiklamalarda bulunmustuk.. Akadca kursunda edindigim bilgilere bagli olarak,bu noktada bazi yanlari ilerde açiklamaya çalisacagim.

Simdilik , “tukruk”, “opmek”, “sumuk” konularina geri donelim....

...

“Muhammed'in Tükürügü'nün Ve Sümügü'nün "Kutsal" Sayilmasinin Hikâyesi

Islâm kaynaklarindan ve Diyânet yayinlarindan edindigimiz bilgilere göre Muhammed, abdest almak üzere ellerini ve ayaklarini yikadigi çanaga tükürdükten sonra bu suyu, "kutsal"dir diye çevresindeki müslümanlara içirtmeyi dinsel bir gelenek haline getirmistir. Bu gelenege sapli halk, Muhammed'in sadece tükürügünü degil fakat öksürüp aksirdigi vâkit agzindan ve burnundan siçrayan balgamini ve sümügünü dahi yüzlerine ve ciltlerine sürüp ogusturmayi kendileri için "kutsalliga erisme" ya da "seref" vesilesi edinmislerdir.

Seriâtçilar ve Islâm yazarlari, bütün bu hususlari, müslümanlarin Muhammed'e karsi besledikleri saygi ve bagliligin kaniti olarak sergilemeyi gerekli görürler. Taberi, Ibn-i Ishak, Ibn-i Hisâm gibi en temel kaynaklara ve Diyânet yayinlarina dayali olarak bunun hikâyesi söyle:

Zaferle sonuçlanan Huneyn "gazâ"sindan hemen sonra Muhammed, hicret'in sekizinci yilinda, Beni Sakif kabilesinin ülkesi olan Tâif'i ele geçirmek maksadiyle sefere çikar. Fakat çikmadan önce halka, Huneyn savasinda ele geçirilmis olan esirleri ve ganimet mallarini Tâif'ten dönüste paylastiracagina dâir söz verir.

Mekke ile Medine arasinda bulunan "Ci'râne" denilen mevkie gelindikte, bir bedevi arab (a'râbi"), Muhammed'in yanina gelip: "Bana verdigin sözü hâlâ yerine getirmeyecek misin?" diye sorar. Pek muhtemelen Muhammed ona, özel sûrette ayrica pay verecegine dâir bir va'd'de bulunmus olmalidir ki, simdi gelip bu va'd'ini hatirlatmaktadir.

Bedevi'nin bu sekildeki konusmasi üzerine Muhammed: "Ganimet malini yakinda taksim edecegimi, biraz sabredersen sevab kazanacagini sana müjdelerim" der.

Muhammed'in bu sözlerini pek tatminkâr bulmayan bedevi arab: " Bu müjdeleri bana vere vere çogalttin" diye karsilikta bulunur. Bu sözlere oldukça sinirlenen Muhammed, yaninda bulunan Ebû Mûsâ ile Bilâl'e dönerek: "Bu bedevi verdigim müjdemi reddetti; siz kabul ediniz!" diye emreder. Onlar da: "Kabul ettik" derler.

Bundan sonra Muhammed içi su dolu bir bardak ile bir kap getirmelerini ister. Getirilen kap'in içinde ellerini ve yüzünü yikadiktan sonra agzindaki suyu kabin içine püskürtür, yaninda duran Ebû Mûsâ ile Bilâl'e hitaben: "Bu sudan içiniz ve yüzünüze, gögsünüze sürünüz! Size müjde veririm" der. Ebû Mûsâ ile Bilâl de su kabini alarak içindeki suyu içip bir kismini da yüzlerine, gögüslerine sürerler. O sirada Muhammed'in kadinlarindan Ümm-i Seleme, perde arkasindan Ebû Mûsâ ile Bilâl'e seslenir: "Ogullarim, o sudan ananiza da ikrâm edini"z. Onlar da bu sudan bir miktar ayirip Ümm-i Seleme'ye ikrâm ederler (Ebû Mûse'l-Es'âri ile Ebû Mûsâ'nin rivâyeti olan bu hadisler için Diyânet'in yayinlarina bkz: Sahih-i.... Cilt I, sh. 163, hadis no. 148; ve Cilt X. sh. 338, hadis no. 1634).

Öyle anlasiliyor ki Muhammed, ellerini yikayip agzindan çikardigi, ya da abdest aldigi suyu "kutsal" bilip muslümanlara içirtmeyi, ya da bu su ile hastalari tedavi etmeyi gelenek edinmistir. Bunu kanitlayan örneklerden biri olarak Câbir'in rivâyeti söyle: "Resûlu'llâh... beni iyâdete (hatir sormaga) geldi. Kendimi bilmiyecek derecede hasta idim. Abdest alip abdest suyundan üzerime döktü. Gözümü açtim. -Yâ Resûlâ'llâh mirâs(im) kime kalacak? Benim vârislerim kelâle (yâni usûl ve fürûumdan olmayan kimseler)dir- dedim. Bunun üzerine ferâiz âyeti (miras taksimi ile ilgili âyet) nâzil oldu" (Bkz. Sahih-i..., Cilt I, sh. 162, hadis no. 146).

Görülüyor ki Muhammed, hasta durumda bulunan Câbir'i tedavi etmek için abdest alip, abdest suyunu onun üzerine dökme yolunu seçmistir.

Buna benzer bir olay Enes b. Mâlik'in rivâyeti olarak söyle: "Nebiyy-i Ekrem... (bir kere) bir kab su istedi. Içinde biraz su bulunan agzi genis, dibi dar bir kab getirildi. Parmaklarini içine koydu... Artik (mubârek) parmaklari arasindan suyun kaynadigini temâsâya daldim. O sudan abdest alanlari yetmis ile seksen arasinda tahmin ettim" (Bkz. Sahih-i..., Cilt I, sh. 165, hadis no. 150, ayrica bu cilt'teki 133 ve 147 sayili hadis'lere bakiniz).

Abdu'llâh b. Zeyd'in söylemesine göre Muhammed'in abdest almasi söyle olurmus: ellerine su döktükten sonra iki kere yikar, sonra üç def'a agzini çalkalayip burnuna su verirmis. Sonra yüzünü üç kere yikarmis. Sonra ellerini dirseklerine kadar ikiser def'a yikar, sonra iki eliyle bütün basini mesh edip her iki elini ileri geri götürür ve basinin ön tarafindan baslayip ellerini arkasina götürürmüs. Oradan da basladigi yere getirirmis. Ondan sonra ayaklarini yikarmis (Bkz. Sahih-i..., Cilt I, sh. 159, Hadis no. 142)

Anlasilan o ki Muhammed, abdest aldigi bu su'yun "kutsal" olduguna taraftarlarini öylesine inandirmistir ki, taraftarlari bu sudan yararlanmakla, "kutsal'ligi paylasabilmenin yolunu bulmuslardir. Hem de öylesine ki, biraz asagida görecegimiz gibi, bu suyu paylasabilmek için birbirlerini öldürecek kadar ileri giderlermis.

Öte yandan yine Diyânet yayinlarinda, Muhammed'in, namazda iken elbisesinin içine tükürdügü yazilidir (Bkz. Enes b. Mâlik'in rivâyeti için bkz. Sahih-i...I, sh. 195, Hadis no. 178, 262, 263, 264).

Fakat Islâm kaynaklarina göre Muhammed'in sadece tükürügü degil, ayni zamanda sümügü ve balgami dahi temiz seylerdendir (Bkz. Taberi, age [1966], Cilt II, sh. 550 ve d.; ayrica bkz. Sahih-i..., Cilt I, sh. 195, Hadis no. 178; ayrica bkz. Hadis 262,263, 264). Bundan dolayidir ki Islâm yazarlari Muhammed'in tükürügünün her "temi"zden daha "temi"z ve her "hos" sey'den daha "hos" oldugunu anlatmak üzere: "Busâk-i Nebevi'nin her tayyibden atyeb, her tâhirden ather olduguna süphe yoktur" [71] derler (Bkz. Sahih-i..., Cilt I. sh. 196-7).

Muhammed'in tükürügü, sümügü ve balgami böylesine "temi"z ve "hos" olduguna göre bunlarin müslümanlar tarafindan "kutsal" bilinip kapisilmasi kadar dogal ne vardir ki.”(http://www.ilhan-arsel.org/Kissalar2/kissa223.htm)