Safa Kaçmaz
Paris, 09.03.2004
Eski toplumda önemli bir kurum olan ve modern toplumlara hayvan ve bitki sembollerini de miras bırakan evrensel Totem uygulaması bir ‘ilkellik’ ve ‘cehalet’ ürünü değildi. O halde Totem’in eski toplumda ortaya çıkış kaynağı ve nedeni nedir? (*1)
Bilge Freud, eski toplumda Totem’in, evlilik ve yiyecek düzeniyle ilişki içinde olduğu ortaya çıktıktan sonra bile, bu sorulara ‘nasıl doğduğunu bilmediğimiz bir töre’, ‘kutsal bir kurum’ diye yanıt vermekle yetinmiştir.
Eski toplumun bir korkular ve hayaller dünyası olduğu biçimindeki değerlendirme, yetersizliği gizleyen bir örtü olarak kullanılmışsa, bay Freud’ün Totem’lerin kaynağına ilişkin yanıtı da, en ileri beyinlerin ‘ilkeller’ karşısında bir diz çöküş itirafıdır aslında.
1900’lü yıllara gelindiğinde, yeni kıtalardaki yerli toplulukların totemlere bağlı bir kutsal inan sistemine sahip oldukları saptanmakla kalmadı; garip ve anlamsız sanılan totem’lerin bu yerli toplulukların evlilik sistemlerinin tek belirleyici kurumu olduğu da açıklıkla ortaya çıktı. 1912’de, bay Sigmund Freud, kendinden önce yerliler arasında yapılmış tüm ön çalışmalara da dayanarak, 'Totem ve Tabu'sunda bu toplulukların evlilik (cinsel ilişki) kurallarının Totem'ler aracığıyla sağlandığını açıklayacaktır. (S. 23)
Eski toplumda genel olarak ‘yaratıcı ata’ (veya Tanrı-ça) şekliyle karşımıza çıkan Totem’in farklı biçimler almış olması, onun temel oluşum nedeni bakımından pek önem taşımaz. Burada Totem olgusunu, eski toplum birimlerinde bir belirleme, ayraç olma ortak kurumu olarak ele alıyorum. Amerika yerlilerinde boyalara bezeli ‘garip’ biçimdeki Totem, Sümer topraklarında bir hayvan veya bitki olarak şekillenir; bu bir tanrı(ça) da olabilir; hatta Sümer ve Babil’de, ‘kara’, ’ak’, ’kırmızı’ ‘yeşil’ ve ‘mavi’ renk ayrımı halini de alabilir. Bir Sümer tanrı(ça)sında, hayvan (boğa, inek), mavi (gök) veya siyah-kara (yer) özelliklerinin yanyana bulunuşu bu Totem tanrısal geçişini gösteriyor. Bu ayraç, Totem, eski toplum birimlerin birbirlerinden ayrıştırılarak oluşan kardeşlik sistemlerinin ve dolayısıyla eski toplum birimler arasındaki yiyecek ile cinsellik üleşim ilişkilerinin düzenlenmesine hizmet eder. Totem, eski toplumda akrabalık ilişkilerinin oluşturulabilmesi ve bunun devam ettirilebilmesi için zorunludur. Düşman kardeşlik sistemi Totem soykütüğünün sıkı sıkıya izlenebilmesini gerektirir. Sümerlerde de gördüğümüz aile veya birey tanrısı, kişisel koruyucu, aslında eski totemsel aidiyetin, o toplum biriminin zamanla bozulmasına bağlı olarak aile ve bireyler nezdinde sürdürülmesinden başka bir şey değildir; bu durumdaki insanlar şimdi artık, başka totem’lerden gelenlerle yeni bir Totem altında birleşmiş durumdadırlar. Burada, sürecin farklı gelişme aşamalarında eski totem’lerin toplum birimler karşısında değişik görevler üstlenmiş olmalarını izleriz.
Bitki veya hayvan olan bir ata Totem’e sahip olma anlatımlarının bize kadar gelen biçimlerinde, eğer anlatıcılar insan’laşmışlarsa, erkek ya da kadın (insan) olanın karşı tarafında erkek veya dişi bir hayvan veya bitki bulunur. Kök ecdat anlatımlarının daha eski biçimlerinde ise, ana ve baba olarak sadece erkek veya dişi hayvan-bitki totemleri yer almaktaydı. (*2)
Eski toplumda, insanlar dünyası, hayvan ve bitkiler dünyası ile içiçe geçmiştir. Başlangıçta doğal yaşamın da bir ifadesi olan bu durum, bir aşamada, barbarlıktan kurtulma isteğindeki eski toplumun, kendi yerine bir hayvan veya bitki’yi geçirerek insan kurbanına son verme olanağını sağladığı için özellikle güçlendirilmiş de olmalıdır. Böylece bir hayvan veya bitki isimli toplum birim, insan kurbanı yerine hayvan ve bitki sunusu ile adımını yamyamlık alanının dışına atabilmişti. İnsan kendi yerine, totemini kurban ederek kendini kurban edilmekten kurtarmıştır artık. Bu bakımdan, yamyamlıktan uygarlığa geçişte, Totem, insan toplumunun en büyük yardımcı kurumlarından birisi olmuştur. Eski insanın hayvan ve bitki dünyasını kutsal kabul ederek önünde eğilmesi, herşeyden önce totem’lerin bu kurtarıcı özelliğindendir. Tarihteki insan kurbanının yerine hayvan veya bitki kurban geçişmesini dilbilimsel ve ritüel bakımdan da oldukça açık olarak izleyebiliriz. (*3)
Eski toplum birimlerin iç veya dış yamyamlık geleneği, Totem’lerin kutsiyet yapılanmasını da belirler. Adının anılması tabu ve yenilmesi tamamen yasak olan olan Totem’lerden; yılın, ayın, haftanın ancak belirli günlerinde yenilmeleri yasak veya gerekli olan veya yalnızca yabancılara sunulabilen farklı Totemler, bu özellikleri anlatırlar.
Totem’in eski toplumda aynı zamanda evlilik sisteminin bir düzenleyicisi olduğunun tespit edilmesi, toplum tarihinde evlilik ve akrabalık biçimlerinin değişkenliğinin Lewis Morgan tarafından ortaya konulmasının ertesinde, en az bunun kadar önemli bir buluştu.
Daha çok onların dış görünüşlerine, hayvan veya bitki oluşlarına; gelişmenin bir aşamasında uğradığı metafizik dönüşüm ve toplum birimler arasında kurulan ittifaklara bağlı olarak aslan pençeli, kartal kanatlı, insan başlı, öküz boynuzlu ‘melez’ yaratıklar halini almış olmasına yönelen dikkatler Totem’in evlilik-cinsel ilişki düzeninde böylesine kesin bir rol oynadığının saptanmasıyla birlikte artık yön değiştirdi; araştırıcıların en sonunda feryat ederek bıkkınlık belirtecekleri noktaya kadar totem ile evlilik-cinsel ilişki bağlantıları neredeyse her yerli topluluk için özel olarak tek tek ele alındı.
Başlangıçta en dikkatli araştırıcıların çalışmalarıyla ve giderek her yerde, Totemlerin yalnızca toplum birimlerin evlilik-cinsel ilişki düzeniyle değil, fakat aynı zamanda bireylerin yiyecek-içecek düzeniyle de ilgili olduklarının saptanması ise bu alanda önemli bir yeni adımdı; farklı toteme ait her bireyin aynı zamanda kutsal veya yasak olan farklı yiyecek-içecekleri bulunuyordu.
Öte yandan yerli topluluklar arasında yapılan alan çalışmaları sırasında keşfedilen noktalardan birisi de, yiyecek türlerinin erkek ve dişi cinse göre ayrım göstermesi olgusudur. Bu topluluklarda bazı yiyecek ve içecek türleri, kadınlar veya erkekler için yasak veya kutsaldı.
Fakat yerli yopluluklarda yiyecek ayrımlarıyla ilgili saptamalar bunlarla bitmez . Yasak veya kutsal yiyecek ayırımı, yiyeceklerin çiğ veya pişmiş olma özelliklerine değin genişler; eski toplumda yiyecek ayırımı, çiğ veya pişmiş yiyecek ayrımı olarak da ortaya çıkmaktaydı.
Böylece yiyecek türlerinin hazırlanış kurallarının, en az yiyecek türlerine ilişkin kurallar kadar önem taşıdığının anlaşılmaya başlanması; yiyeceklerin çiğ ve pişmiş olma ayırımına da tabi olduğunun saptanması, konuya hayli farklı bir boyut kazandırmıştır. Bulgu örnekler daha dikkatli bir şekilde incelendikçe, yiyeceklerin çiğ veya pişmiş olması ile, erkek ve kadın sofraları arasında da bir ilişki olduğu farkedilmişti.
Şimdi, bütün bu keşiflere, eski toplumda, yiyeceklerin pişirme biçimleri arasında da bir ayırım bulunduğu olgusunu eklemek gerektiğini düşünüyorum. Eski toplumda çiğ yenilmeyen yiyecekler, pişirilme tarzı olarak, kızartma, suda haşlama veya su değirmeden su buharı ile hazırlama vb. olarak da ayrıştırılmıştı; günümüzün bu tipik yiyecek hazırlama tarzları eski toplumda biri ötekinin karşıtı olarak ayrıştırılmış kutsal yiyecek hazırlık türleri olarak toplum birimler arasında dağıtılmıştı. Eski yasa'ların, ölüm cezalarının farklı infaz biçimleri, nehire atma, kazığa geçirme, yakma, taşlama, İsa’da çarmıha germe, Osmanlı kıraliyet mensuplarında boğarak öldürme, Tufan’da ‘insan’lığı ‘suda boğma’ yoluyla ‘yoketme’ kararı... eski toplumun yiyecek hazırlama biçimlerinin uzantısı olarak da görünmektedir.
Eski Sümer kayıtlarında, Kutsal Kitab’ın Namrut’u, Babil’in Marduk’u, bay Kramer’in Martu’sunun çiğ et yediği yazılıdır:
“Pişmemiş et yiyor,
ömründe evi olmamış,
ölünce mezara konmuyor” (S. N. Kramer. "Sümerler", s. 335)
Daha önceki yazılarımda, Tanrı Nemrut’un yöresinde, çiğ köftenin kadın eli değirilmeden, ateşle temas ettirilmeden, erkekler tarafından hazırlanan ve erkekler tarafından topluca yenilen kutsal et yemek türü geleneğine bağlı olduğuna değinmiştim. Bay Ekrem Akurgal da Hitit’lerde çiğköfte’nin kutsal bir yiyecek olduğunu belirtmiştir. (Bkz. Anadolu Kültür Tarihi. s. 200, 205, vb. ) Erkeğin sağ avucunda çiğ köfte tutma-sunma sembolü Hitit’lere özgü bir motifti. Eski Hitit geleneği, Zincirli ve Maraş kabartmalarında görüldüğü kadarıyla, Aram ve Assur’da da yaşamış gibidir. Dolayısıyla günümüzdeki çiğ köfte kutsal erkek et yemeğinin, Sümer dönemine uzanan, kurban etlerinin çiğ yenilme eski geleneğine dayandığı ortaya çıkmaktadır.
Buna karşılık Babil döneminden kalma bir tablette ayın, 7'nci, 14'üncü, 2l'inci ve 28’inci günleri 'kötü gün” olarak nitelenmekte; bu günlere ilişkin kurallar şöyle aktarılmaktaydı:
“Halkın Ra-Ba’sı ‘Kötü Gün’de
Ateşte kızartılan et yemeyecek,
Elbisesini değiştirmeyecek
Beyaz elbise giymeyecek
Tanrıya adak sunmayacak
Kıral atlı arabasına binmeyecek,
Bağırarak konuşmayacak,
Müneccim kutsal mekanda beddua etmeyecek.
Hekim hastasına el sürmeyecek.
Bir kötülük dilemek ve yapmak yasaktır.
Gece olunca, kıral, tanrılara, dilediği kadar adak sunacak.”
(P. E. DHORME . Choix de textes religieux Assyro-Babyloniens. 1906-Paris, Pages:380-381)
Museviliğin Kutsal Cumartesi’sini andıran bu ‘kötü gün’ kurallarının en başında, Ra-ba(Rabin?)’na, ateşte pişirilmiş et yeme yasağı dikkat çekiyor. Aslında buradaki her söz, bir savaşın, öldürmenin, yamyamlık döneminin eski yasak kalıntılarını ifade etmektedir.
Demek ki, eski toplumda varlığını hemen her yerde saptadığımız ve gerçekte kadın ile erkeğin farklı yer ve zamanlarda, farklı yemekler yemelerine dayanan sofra ayrımı, çok daha ayrıntılı bir düzenlemenin bize ulaşan bozuk bir görüntüsüdür sadece. Kadın ve erkek cinsi arasındaki sofra ayrımı yönünde şekillenen bu süreç, özünde, farklı toplum birimlerin farklı yiyecek yeme yükümlülüğüne ve bu yiyeceklerin hazırlık biçimlerine bağlı bir ayrıştırma düzeninin ifadesidir. Bu sistem, farklı totemler aracılığıyla düzenleniyordu. Bir topluluktaki kadın ile erkek cinsi arasındaki sofra ayrımı, farklı yiyecek yemek zorunda olan karşı birimdeki kadının evlilik yoluyla bu yandaki toplum birimine gelmesine bağlı olarak şekillenmiş gibidir.
Totem ile yiyecek farklılığı ve yiyeceklerin hazırlık biçimleri arasındaki ilişkiler, eski insanın paylaşım düzeninin ayrıntılı bir açıklamasını verir.
09.03.2004
e-posta: safakacmaz@yahoo. com
(*1) Eski toplulukların Yaratılış öykülerinde bir hayvan veya bitki'den türemek anlatımlarının nedeni, bilim dünyasında, uzun bir dönem, neredeyse 20. yüzyıl başlarına kadar eski toplumun ‘ilkelliklerine’ bağlanarak açıklandı. Hayvan veya bitkilere dayanan kök ecdat anlatımları, yerli toplulukların ‘cehalet’ örneği sayılıyor; ’ilkellerin’ üreme ile cinsel ilişki arasındaki bağı bilmedikleri için bitki veya hayvan atalara sahip olduklarını düşündükleri farzediliyordu.
Amerika’nın keşfinden sonra, Kolomb ve hıristiyan misyonerleri ise yerli toplulukların herhangi bir dinsel inançları olmadığını hararetle yaymışlardır; bu yargılarına belki içtenlikle de inanıyorlardı. Kanarya adalarındaki yerlilerle ilk karşılaşmadan hemen sonra şöyle yazılmıştı : “Onların kolaylıkla hıristiyan olacaklarını umuyorum, çünkü, bana öyle geliyor ki onların hiçbir dinleri yok...”
(Christophe Colomb. Oeuvres Complètes. 1992 Paris; P. 65)
Gezginler ve bilim adamları da, başlangıçta, Amerika ve Avusturalya’daki yerli toplulukların totem’lere tapıyor olmalarını onların 'ilkellik' ve 'cahillik’lerine yormuşlardı.
(* 2) Roma kurucuları Romulüs ve Romüs bir anlatımda, dişi Kurt tarafından bakılıp büyütülen iki kardeştir. Bir diğer anlatıma göre ise, bu çocuklar, Kıral Numitor ile İllia’dan olmuşlardı. Fakat Kıral Numitor’un kardeşi Amulius, İllia’yı ve çocukları ‘dışarı’ kovar. Bu durumda da, bir dişi kurt ile yeşil ağaçkakan kuşu onları bakımlarına alıp besler, büyütürler. (L’homme. Septembre 1970. p. 100. etc)
Moğolların Gizli Tarihi’ne göre ise, Börte (Kurt) Çino, Ergenekon’dan çıktıktan sonra yolda Maral (Geyik) ile karşılaşır, onunla çiftleşir ve bu iki ‘hayvan’ın çocukları olur. Sonra Yekenidun (Tek veya İri Göz) doğar. (...) Daha sonra Torholçin Bayan’ın iki oğlu olur: Sokhar ve Mergen. Kara Irmak’ın orada büyük oğul Sokhar (Kör), küçük oğul Mergen’e (Tek Göz) der ki: “İleride, kara kağnılı güzel bir kız görüyorum, eğer kocası yoksa, onu sana istemeye gidiyorum...” Bu kızın adı Alan-Kao’dur... Böylece Gizli Tarih okurunu, ikisi de hayvan olan kök ecdattan başlayarak, yarı ejderha yaratıklardan sonra ‘insan’ soyu üzerinden ilerleyerek Tengiz Han’a ulaştırır.
Türkler ve Moğollar arasında Mavi veya Bozkurt’un bir insan kadınla, iki kız kardeşle çiftleşmesinden veya kayın ağacından... türeme anlatımları da bulunuyor.
Çinlilerin ve Türklerin kendilerine göre düzenleyerek kullandıkları ve en eski totemsel ittifakları yansıtan 12 Yıllık Hayvan Takvimi’nde yer alan hayvanlar, aynı zamanda, 12’li ittifak içindeki toplum birimlerin başlangıçtaki yaratıcı ata totemleri olmalıdır.
(*3) Totemlerin eski toplum bakımından önemini, Kutsal kitaplar boyunca da izleriz. Burada sadece, daha çok Elma olarak tanınan meyve totemi üzerinde duralım.
Adem ve Havva’yı yaratan Tanrı(lar), bundan sonra ilk iş olarak bir Yiyecek Yasağı oluşturmaktır:
“Ve dedik ki: ‘Ey Adem, zevcenle birlikte cennete yerleşin, dilediğiniz yerden yiyin, (fakat) şu ağaca yaklaşıp da zalimlerden olmayın!’." (Kuran)
Adem ile Havva’nın “o ağacın meyvesini tattıklarında” yani yiyecek yasağını ihlâl ettiklerinde, şiddetle cezalandırılmış olmaları ve onların “birbirlerine düşman olarak” dünyada yaşamaya gönderilmeleri ve cehennem yolunun da açılmış olması, eski topumun, totem olan yiyecek türü yasağına verdiği önemi gösteriyor.