22.11.2006

Altı gün sürmüştü Tufan..!


Açıklarım dedi usulca Nuh, göklerin gürültüsünde sırrımı, açıklarım yavrum sana, Tanrılar Meclisinin Kararını bir bir anlatırım korkunç Tufan'ı baştan sona; Tanrılar Tufan kararı almışlardı yüreklerinde, insan nesli cezalansın diye…

Şuruppak'ı bilirsin, bilirsin Fırat üstüne kurulu bu şehri, adı Fara'dır şimdi, sana yakın, sana şimdi uzak Basra'ya giderken götürmüştü bir sefer anan, kum yollarında tutarak bir elinden seni.

Bu eski bir şehirdir, 6000 yıllık, yaşıyordu tekmil tanrılar o sıra buralarda.
Ulu tanrılar, babaları An ve şefkatli, bilge Enlil ve Taht taşıyıcısı Ninurta ve savaşlar yöneten Annunaki'ler ve tanrı EA birlikte otururlardı hep bu topraklarda, tapınaklardan evleri vardı fakat her birinin ayrı şehirde.

Kurdular bir gün tanrı meclisini, bütün Ulu Tanrılar toplandılar ulu mabette, yürekleri Tufan yapmaya zorlamıştı onları, kara kaderler kurmaya insanlara.

Tanrılar toplantısında bağırıp sızlanıyordu Ninurta; doğuran kadın gibi inliyor, acılar saplanıyordu yüreğinin her yerine, geldikçe aklına sunulacak kurbanlar Tufan'a. Parlak İnanna, dualar okuyordu anası olduklarına içinden, kurtuluş olur belki diye kurtuluşu olmayacak Tufan kurbanlarına.

EA tanrı çekilmişti bir kenara üzgün, kuruyordu kafasında Tufan için hazırlanacak kurban listesini, düşünceliydi kendi kendine derinlerinde sular gibi.

Ea ve Ninhurşag, Yer’in kara ve Göğ’ün mavi tanrıları tekbir getiriyorlardı bir yandan tek bir dilde hep birlikte An ve Enlil adına.

Yerlere eğiliyordum acıyla tapınıyordum, hep hazır olan tanrıların önünde bir bir. Uyacaktım, uymalıydım her an onların kelimesi değiştirilemez emirlerine.

Göğ’ün mavi hükmü tarafından, Yer’in kara hükmü tarafından belirlenmişti kader.

Kurban istiyorlardı tanrılar benden ve kurban olmam gerekiyordu insanlar namına, kurban olmalıydı yaşayanlar, kurban olmasın diye yaşayanlara.

Hiç görmediğim bir rüya girdi uyurken ben, uyku tutmaz gecelerimin düşlerine. Tanrım EA açıklıyordu, işitiyordum yüreğimde Yer Tanrının kara, Gök Tanrının mavi yargılarını, tanrıların bile istemediği tanrı kararlarını.

İşittim yüreğimde birden, yanı başımda duran üzgün EA tanrımın sesini.

Hem de bilge olan parlak gözlü tanrım EA, Tanrılar Meclisi'nin kararını anlatıyordu tapınak duvarının yanı başında orda:

"Solumda, duvarın orada dur,
Ey duvar, sana, senin için lafım var.
Kulak ver sözlerime.
Bir Tufan olacak emrimiz üzere,
Tam 6 gündüz ve tam 6 gece.
Tufan tapınakları,
Tufan ibadet merkezlerini,
Tufan tüm şehirleri silip süpürecek ilkin,
Kurutacak var olan insan tohumunu karada; karar böyle, kader böyle çizildi size, An ve Enlil'in isteği bu, Tanrıların hepsi bunu istemese de.

Üç katlı bir gemi yaptıracaksın, tapınak ölçüsünde bir tapınak yaparcasına. Kaynayacak cadı kazanları, tam 6 gün ve tam 6 gece. Ve kavmin sürülecek uzak nehirlerin uzak ağzına, orada yaşayıp yerleşmeye..."

Esmeye başladı güçlü kasırgalar hep birlikte kazan ateşleri sönmesin diye, güneyin kuzeyin, doğunun batının nefesi güçlü temsilcileri üflediler ateşi derince, tufan kapladı ibadet merkezlerini aynı anda.

Dağlardan, ovadan tahtlarıyla ve silahlarıyla geliyorlardı. Nabu ile Marduk eşlik ediyorlardı sanki onlara. Nergal parçaladı sabahın şafağını, güneş doğarken tatlıca dünya yüzüne.

Saldırıya geçti Ninurta azgınca, Annunaki'ler ellerinde taşıyorlardı sönmez meşaleleri biteviye. Gökyüzü karanlığı aydınlanıyordu, onların ışığıyla şafak olmadan şafak dercesine. Adad'ın hışmı dolduruyordu apak karlar gibi bütün gökyüzünü tipilercesine.

Görünmez oldu hiçbir şey ve hiçbir şey görünmüyordu sanki karanlıklar ortasında. Kardeş görmüyordu artık kardeşini, insan görmüyordu insanı artık gözleriyle. Kendini tanıyamıyordu kişi artık yüreğinde.

Korkusu kapladı Tufan'ın her yanı, kurban kokusu kapladı gökteki tanrıların yüreğini bile. Tanrılar çekindiler, kapıldılar korkuya Tufan'dan ölesiye.

Kurban isteyen tanrılar kaçışmaya başladılar Tanrı Anu'nun en üstteki masmavi göklerine.

İnanna tanrıça başladı sızlanıp ağlamaya,
”Her şey çamura-hamura dönüşüyor şimdi,
Tanrılar Toplantısında kem sözler mi ettim ki,
Söylemez olaydım keşke o sözlerimi !
Yavrularımı yok etme kararına niye katıldım ki,
Denizler dolduran küçücük balıklar gibi
Yavrularımı ben doğurmadım mı sanki!”

Yırtıyordu yanaklarını tanrıça İnanna, vuruyordu göğsüne yumruklarını, bütün üzgün Tanrılar ve Annunaki'ler duyunca onun yürek dayanmaz dinmez ağıtını, başladılar hep birlikte onunla ağlaşmaya.

Gözyaşları Dicle oldu tanrıların, gözyaşları Fırat; yükseldi nehrin suları yataklarında. Sızlanıp durdular sabahlar boyu, bıçaklar açmaz oldu ağızlarını Tanrıların, dudakları kapalı, dudakları titreyerek çöktüler her bir köşesine dünyanın, tam 6 gün ve tam 6 gece ağladılar çocuklar gibi.

Kurban arzulayan Tufan'ın kasırgaları, esip duruyordu üzerimizde.
Yedinci günün başında “yeter” dedi artık tanrılar, “kurban sunmak, bu kadar yeter.”

Kesildi sonra Tufan kasırgaları, birden estikleri köşelerine çekildiler.
Duraldı umman denizler, serdiler mavi çarşafı üstlerine yorgunca ve gökyüzü çekti tüm nefesleri alabildiğince içine.

An ve Enlil'in önünde yerlere kapandım şükrettim ilahilerle, dağlara gönderdim yüreğimin sessiz haykırışını en doruklara.

An ile Enlil bastılar beni bağırlarına, tuttular elimden dokundular alnıma, bana tanrı yaşamı gibi bir yaşam verdiler, alıp ruhumu götürdüler gökyüzüne. An ile Enlil, tanrı yaşamı gibi sonsuz bir yaşam bahşettiler yaşamımı benden alarak bana.

Safa Kaçmaz
30.06.2003, Moskova