Açıklarım
dedi usulca Nuh, göklerin gürültüsünde sırrımı, açıklarım yavrum sana, Tanrılar
Meclisinin Kararını bir bir anlatırım korkunç Tufan'ı baştan sona; Tanrılar
Tufan kararı almışlardı yüreklerinde, insan nesli cezalansın diye…
Şuruppak'ı
bilirsin, bilirsin Fırat üstüne kurulu bu şehri, adı Fara'dır şimdi, sana
yakın, sana şimdi uzak Basra'ya giderken götürmüştü bir sefer anan, kum
yollarında tutarak bir elinden seni.
Bu eski bir
şehirdir, 6000 yıllık, yaşıyordu tekmil tanrılar o sıra buralarda.
Ulu tanrılar,
babaları An ve şefkatli, bilge Enlil ve Taht taşıyıcısı Ninurta ve savaşlar
yöneten Annunaki'ler ve tanrı EA birlikte otururlardı hep bu topraklarda,
tapınaklardan evleri vardı fakat her birinin ayrı şehirde.
Kurdular
bir gün tanrı meclisini, bütün Ulu Tanrılar toplandılar ulu mabette, yürekleri
Tufan yapmaya zorlamıştı onları, kara kaderler kurmaya insanlara.
Tanrılar toplantısında
bağırıp sızlanıyordu Ninurta; doğuran kadın gibi inliyor, acılar saplanıyordu
yüreğinin her yerine, geldikçe aklına sunulacak kurbanlar Tufan'a. Parlak İnanna, dualar okuyordu anası olduklarına içinden, kurtuluş olur belki diye kurtuluşu
olmayacak Tufan kurbanlarına.
EA tanrı
çekilmişti bir kenara üzgün, kuruyordu kafasında Tufan için hazırlanacak kurban
listesini, düşünceliydi kendi kendine derinlerinde sular gibi.
Ea ve
Ninhurşag, Yer’in kara ve Göğ’ün mavi tanrıları tekbir getiriyorlardı bir
yandan tek bir dilde hep birlikte An ve Enlil adına.
Yerlere
eğiliyordum acıyla tapınıyordum, hep hazır olan tanrıların önünde bir bir.
Uyacaktım, uymalıydım her an onların kelimesi değiştirilemez emirlerine.
Göğ’ün mavi
hükmü tarafından, Yer’in kara hükmü tarafından belirlenmişti kader.
Kurban
istiyorlardı tanrılar benden ve kurban olmam gerekiyordu insanlar namına,
kurban olmalıydı yaşayanlar, kurban olmasın diye yaşayanlara.
Hiç
görmediğim bir rüya girdi uyurken ben, uyku tutmaz gecelerimin düşlerine.
Tanrım EA açıklıyordu, işitiyordum yüreğimde Yer Tanrının kara, Gök Tanrının
mavi yargılarını, tanrıların bile istemediği tanrı kararlarını.
İşittim
yüreğimde birden, yanı başımda duran üzgün EA tanrımın sesini.
Hem de
bilge olan parlak gözlü tanrım EA, Tanrılar Meclisi'nin kararını anlatıyordu
tapınak duvarının yanı başında orda:
"Solumda,
duvarın orada dur,
Ey duvar, sana, senin için lafım var.
Kulak ver sözlerime.
Ey duvar, sana, senin için lafım var.
Kulak ver sözlerime.
Bir Tufan
olacak emrimiz üzere,
Tam 6
gündüz ve tam 6 gece.
Tufan
tapınakları,
Tufan
ibadet merkezlerini,
Tufan tüm
şehirleri silip süpürecek ilkin,
Kurutacak
var olan insan tohumunu karada; karar böyle, kader böyle çizildi size, An ve
Enlil'in isteği bu, Tanrıların hepsi bunu istemese de.
Üç katlı
bir gemi yaptıracaksın, tapınak ölçüsünde bir tapınak yaparcasına. Kaynayacak
cadı kazanları, tam 6 gün ve tam 6 gece. Ve kavmin sürülecek uzak nehirlerin
uzak ağzına, orada yaşayıp yerleşmeye..."
Esmeye
başladı güçlü kasırgalar hep birlikte kazan ateşleri sönmesin diye, güneyin
kuzeyin, doğunun batının nefesi güçlü temsilcileri üflediler ateşi derince,
tufan kapladı ibadet merkezlerini aynı anda.
Dağlardan,
ovadan tahtlarıyla ve silahlarıyla geliyorlardı. Nabu ile Marduk eşlik
ediyorlardı sanki onlara. Nergal parçaladı sabahın şafağını, güneş doğarken
tatlıca dünya yüzüne.
Saldırıya
geçti Ninurta azgınca, Annunaki'ler ellerinde taşıyorlardı sönmez meşaleleri
biteviye. Gökyüzü karanlığı aydınlanıyordu, onların ışığıyla şafak olmadan şafak
dercesine. Adad'ın hışmı dolduruyordu apak karlar gibi bütün gökyüzünü
tipilercesine.
Görünmez
oldu hiçbir şey ve hiçbir şey görünmüyordu sanki karanlıklar ortasında. Kardeş
görmüyordu artık kardeşini, insan görmüyordu insanı artık gözleriyle. Kendini
tanıyamıyordu kişi artık yüreğinde.
Korkusu
kapladı Tufan'ın her yanı, kurban kokusu kapladı gökteki tanrıların yüreğini
bile. Tanrılar çekindiler, kapıldılar korkuya Tufan'dan ölesiye.
Kurban
isteyen tanrılar kaçışmaya başladılar Tanrı Anu'nun en üstteki masmavi göklerine.
İnanna
tanrıça başladı sızlanıp ağlamaya,
”Her şey çamura-hamura dönüşüyor şimdi,
Tanrılar Toplantısında kem sözler mi ettim ki,
Söylemez olaydım keşke o sözlerimi !
Yavrularımı yok etme kararına niye katıldım ki,
Denizler dolduran küçücük balıklar gibi
Yavrularımı ben doğurmadım mı sanki!”
”Her şey çamura-hamura dönüşüyor şimdi,
Tanrılar Toplantısında kem sözler mi ettim ki,
Söylemez olaydım keşke o sözlerimi !
Yavrularımı yok etme kararına niye katıldım ki,
Denizler dolduran küçücük balıklar gibi
Yavrularımı ben doğurmadım mı sanki!”
Yırtıyordu
yanaklarını tanrıça İnanna, vuruyordu göğsüne yumruklarını, bütün üzgün
Tanrılar ve Annunaki'ler duyunca onun yürek dayanmaz dinmez ağıtını, başladılar
hep birlikte onunla ağlaşmaya.
Gözyaşları
Dicle oldu tanrıların, gözyaşları Fırat; yükseldi nehrin suları yataklarında.
Sızlanıp durdular sabahlar boyu, bıçaklar açmaz oldu ağızlarını Tanrıların,
dudakları kapalı, dudakları titreyerek çöktüler her bir köşesine dünyanın, tam
6 gün ve tam 6 gece ağladılar çocuklar gibi.
Kurban
arzulayan Tufan'ın kasırgaları, esip duruyordu üzerimizde.
Yedinci
günün başında “yeter” dedi artık tanrılar, “kurban sunmak, bu kadar yeter.”
Kesildi
sonra Tufan kasırgaları, birden estikleri köşelerine çekildiler.
Duraldı
umman denizler, serdiler mavi çarşafı üstlerine yorgunca ve gökyüzü çekti tüm
nefesleri alabildiğince içine.
An ve
Enlil'in önünde yerlere kapandım şükrettim ilahilerle, dağlara gönderdim
yüreğimin sessiz haykırışını en doruklara.
An ile
Enlil bastılar beni bağırlarına, tuttular elimden dokundular alnıma, bana tanrı
yaşamı gibi bir yaşam verdiler, alıp ruhumu götürdüler gökyüzüne. An ile Enlil,
tanrı yaşamı gibi sonsuz bir yaşam bahşettiler yaşamımı benden alarak bana.
Safa
Kaçmaz
30.06.2003, Moskova
30.06.2003, Moskova