9.5.2006
J. De Angulo
M.B. D'Harcourt
Journal De la Societe Americaine
1931
(P. 188-217)
Kuzey
Kaliforniya yerlileri arasında birbirinden farklı üç kültür alanı
bulunuyor. Bunlar, birinin ötekiyle dil ayırımı veya yakınlığı
bulunmayan üç farklı kültüre dayanıyorlar. Kuzeydekiler son derece
ilkel; orta bölgedekiler bir parça ilerlemiş; kuzeybatıda bulunanlar ise
daha ileri durumdadırlar ve ötekilerden neredeyse bütünüyle farklı bir
kültüre sahiptirler.
Belirtmek
gerekir ki, beyazların işgali sırasında Kaliforniya yerlileri, örneğin
Asumavi yerlileri, hala mağara çağı adamı durumundaydılar. 19. yüzyılın
ilk yarısındaki İspanyol işgalinin etkileri en fazla San Fransisko'ya
kadar hissedilebiliyordu. 1850–60 yıllarında buralarda altın bulunması
büyük bir maceracı beyaz akını yaratmışsa da, bu akın hiç bir zaman
Kaliforniya’nın yarı çöl kuzey doğusuna değin uzanmamıştır.
Müzik aletleri:
Fülüt:
Bu,
mürver ağacından yapılmış çok yalın bir alettir. Boyu yaklaşık bir ayak
uzunluğunda, iki tarafı açık, orta kısmında dört delik vardır.
Fülüt
hiç bir zaman bir şarkıya eşlik etmek için kullanılmaz. Seremonilerde
de kullanılmaz. Yalnızca sahibinin boş zaman geçirmek için çaldığı bir
alettir. Sırt üstü yatılır, bir bacak ötekinin üstüne atılır ve
gökyüzündeki bulutlara bakılarak ve onların hareketleri izlenerek azçok
değişiklik gösteren tekrardan oluşan bir melodi çalınır. Gece ise
yıldızlar izlenir ve eğer bir yıldız kaymışsa ortadaki ateşe yeni bir
odun atılarak, Fülüt aynı biçimde çalınmaya devam edilir.
Bazı
yerliler, fülütü uzaktan üflerken bunun yanısıra kendi dudak
titreşimlerinden oluşturdukları bir ikinci sesle fülute eşlik ederler.
Değişik çalış biçimleri vardır yerlilerin.
Fülüt
melodileri çoğunlukla gençler tarafından oluşturulur. Bunlar, yalnızlık
içinde saatler ve günler boyunca doğaüstü bir güce kavuşma amacıyla
ağızlarında Fülüt çalıp dururlar. Bir genç ne zaman ki, av, oyun ve
Şamanlık için bir doğaüstü güç kazanmak isterse, kendini herkesten
ayırır, yalnızlığa geçer. Hiç bir belirli hedefi olmaksızın yollara
düşer. Yanında genellikle bir düş yoldaşı bulunur. Bu yalnızlık
ortamında bir şarkı yakacaktır.
Bu
şarkı onun 'malı'dır artık. Herkes bu şarkının 'onun' şarkısı olduğunu
söyler. Fakat bir gizleme, saklama anlamında değildir bu. Çünkü bu
şarkıyı-melodiyi zaten ötekilerin önünde söyleyecektir. Eğer şarkı
ötekilerin hoşuna giderse, belki de hepsi özenir ve bu şarkı büyük bir
yaygınlık kazanır. Böyle olsa bile, bu şarkının doğaüstü gücü şarkının
'sahibi'yle sınırlıdır. Çünkü bu doğaüstü ruh, güç, şarkı sahibinin
sesini ve kendine özgü çalışını çok iyi tanıyabilecek durumdadır.
Müzikal ok yayı :
Herhangi
bir ok atma yayı alınır. Yay ipi diş ve dudaklar arasına geçirilip bir
ok yardımıyla ses elde edilir. Çıkan sesin başkaları tarafından
duyulması hemen hemen olanaksız olduğu için, bu metotla elde edilen
melodi bireyin kendi edimi ve zevki içindir.
Çarptırma:
Mürver
ağacından yapılır. İki ayak boyu kadardır. Üsten, kalınlığının üçte
biri kadar bir parça, sonunda el tutacak kadar bir kısım bırakılarak
yarılır. Sağ elle tutup sol avuç içine vurulurken üsteki parçanın
hareketli olmasından doğan özellik dolayısıyla bir ritim ve melodi elde
edilir. Genel olarak aynı ritim üzerine çalınır, melodi değişken değil,
donuktur.
Bir
dans seremonisi sırasında, belirli bir zamanda, sayıları 6 ile 12
arasında değişen ve dansa katılmamış olanlardan, bir çeşit koro
oluşturan çarptırmacılar, birden bire, sol ellerine vurarak
sürdürdükleri müziği keserler. Sağ kollarını göğe kaldırırlar,
titreterek aşağı kadar indirirler ve bu hareketi iki veya üç kez
tekrarlarlar.
Sonra müziğe ilk durdukları yerden yeniden devam ederler.
Çarptırma
aletinin daha çok Pomo'lar arasında yaygın olarak kullanıldığını
görüyoruz. Onların dinsel dansları kesin kurallara sahiptir ve oldukça
da karmaşıktır.
Kuzey
ve kuzeydoğu yerlilerinin dinsel dans ve ayinleri açıkça ötekilerden
daha ilkeldir. Asumavi, Atsugevi ve Poat’larda bu neredeyse daha henüz
tohum halindedir. Buralarda çarptırma çok az kullanılır.
Buna
karşılık bu tirübülerde, 10 ile 12 kişilik karşılıklı ekiplerden
oluşan iki gurup arasındaki saklambaç gibi oyunlarda, oyuncular,
şarkıların esliğinde, bir sopayı bir ağaç kütüğüne veya düzeltilmiş bir
ağaç parçasına vururlar. Bu vuruşlarda bir düzenlilik, ahenk vardır ama
söylenen şarkıyla da doğudan ilgisi olması gerekmez, hatta yoktur.
Diyelim
ki, bizim ekip, bilmece veya saklambaç oyununu kazandı. Bu durumda
'kemiği' saklama sırası bizdedir. Rakip takım, 'düşman’ımız, 'kemiğin'
saklı olduğu yeri bulacaktır. Ekibimizin 'lider'i, bizim kazanmamız için
yardımcı olacak şarkıyı seçer. Yavaşça bu seçtiği şarkıyı mırıldanmaya
başlar, ötekiler de bu mırıldanmaya katılır ve
Ses
ve hız gittikçe yükseltilir. Şarkının genelleşmeye başlamasıyla
birlikte,sopasını eline alır ve öteki tahtaya vurmaya başlar.
Başlangıçtaki belirsiz girişim gittikçe net bir hal kazanır.
Bizler
ise, o daha şarkısına bile başlamadan sopalarımızı elimize almış oluruz
ve her birimiz kendimize göre bir ahenk tutturup sopayı kütüğe veya
tahtaya vurmaya başlarız.
Amaç
neredeyse yalnızca bir gürültü çıkartmaktır. Başlangıçta, sanki
müziğine geçmeden önce aletini akort eden bir müzisyenin çalısına uygun
dengesiz bir ses durumu varken ve giderek akordunu tamamlayıp müziğe
başlaması ve uyumlu çalmaya geçmesi gibi, tümümüzün farklı hız ve
biçimdeki sesleri tek bir uyumlu ses içinde birleşir ve rakiplerinkine
yöneltilir. Sopa seslerinin şarkı sözleri veya ritmiyle uyumlu olsa da
olur, olmasa da. Bu uyumsuzluğa da kolayca alışırız.
Kütük Davul:
Bu
özellikle orta Kaliforniya’ya has bir alettir. Ortak danslara ve dinsel
seremonilere ayrılmış olan ortak büyük binada bulunur ve bu tur
toplantılar içindir. Ortak büyük binanın tam giriş kapısının karsısında,
yani salonun dip köşesinde, dört ayak uzunluğunda, iki ayak
genişliğinde ve üç ayak derinliğinde bir çukur açılmıştır.
Bu
çukurun üzerine kalınca bir tahta parçası örtülür. Eskiden doğrudan
doğruya, içi boş bir ağaç kütüğü konulurdu. Bir kişi bu tahta parçasının
üzerinde durur ve çıplak ayağıyla bu tahta parçasının üzerinde, tahtaya
ayak darbeleri indirir. Bu bir çeşit dansdır ve ritmi de oldukça
karmaşıktır. Doğudan doğruya ve tamamıyla dinsel bir dansdır.
Pomo’larda, bu, birbirinden ayrı ve birbirini takip eden üç bölümden oluşur.
1) 6 ile 12 arasında değişen dansçılar.
2) çarptırma esliğinde şarkı söyleyenler.
Bunların
içinden birisi 'taş taşıyıcısı’, ‘taş tutan' olarak seçilir ve herkes
onun öncülüğünde, yeri geldiğinde ritmi, şarkıyı, hareketleri
değiştirir.
3)Tahta
davul çalıcısı. Bu davulun sesi kuru ve alçaktır ama kendine has ve bir
çeşit delici bir sese sahiptir. Hem tüm binayı saran ve hem de öteki
çalgıların sesleri arasında kaybolmadan onların üzerinde egemenlik
kuran bir özelliğe sahiptir.
Şarkıların sınıflandırılmasına gelince.
1) Şaman şarkıları:
Bir
genç erkek Şaman yeteneği kazanmak istediğinde, yalnız kalacağı bir
yere çekilir. Oruç tutar. İnsanlardan kaçar, üzgün, yabani ve yırtıcı
bir özellik kazanır. Rüyalar görmeye başlar. Kısacası, doğaüstü güçlerin
ilgisini çekmek için gerekli ne varsa yapar. Bu doğaüstü güçler,
hayvanlar, böcekler, kayalar, ağaçlar ve hatta gerçek hayatta hiç
görülmemiş olağan üstü yaratıklardır ki, hem yabanidirler hem de
utangaç. Rüyalar içinde aldığı ilhamla genç adam şarkı üstüne şarkı
bestelemeye başlar. Ve en sonunda bu doğaüstü yaratıklar, belki onlardan
birisi, ona görünür ve aralarında şöyle bir konuşma geçer:
-
" Söylediğin şarkı hoşuma gitti. Bu artık benim şarkımdır. Buna
karşılık sana gücümü veriyorum. Evine dön. Ailen endişeleniyor.
Senin bakımın, korunman benim sorumluluğumda; benim bakımım, korunmam ise senin sorumluluğunda olacaktır.
Beni görmek için gel, şarkını söyle. Şarkıyı duyunca gelirim."
Genç adam, böylece aldığı 'güç'le birlikte evine döner. Fakat köye girişi aşama aşama gerçekleşir:
Şarkısını önce köyün uzağında söyler.
Sonra köye biraz daha yaklaşarak söyler.
En sonunda ise köyün ortasına kadar gitmeye cesaret eder.
Fakat
'güç' utangaçtır. Sık sık kaçarak geri gider, ormanlara saklanır. Onu
tekrar yakalamak için genç adamın da sık sık geri dönmesi, ‘güç’ü ikna
etmesi, bulup geri getirmesi gereklidir.
En
sonunda artık köyün ortasında hastalıkları iyi etmek için güç’ünü
kullanmaya başlar. Hastanın yakınları, arkadaşları bir ateş çemberi
etrafında otururlar. Şaman 'güç’ü çağırır. Birkaç kez dener, herkes
şarkıya katılır. Şaman, gece karanlığındaki hava içinde onun gelişini
hisseder, ellerini birbirine vurur. Sesler yavaşça kesilir.
Şaman
soracağı soruları sorar. Eğer bu 'güç' bilmiyorsa, bu kez bir başkasını
çağırır. Çünkü Şaman birçoğunun 'güç’ünü almıştır ve hatta bir başka
Şaman’ın güç’ünü de çalmıştır. Böylece sorular, hastalığın nedeni ve
iyileşme yolları soruşturularak bulunmaya çalışır.
Şaman şarkılarının bazılarının sözleri şöyle başlar:
—Yazın ortasında, kapkara bir bulut getirdim.
—Güç’ümü aramaya giderken bir kurt öldürdüm
—Ben dişi bir kartalım, ama hem erkek hem kadınım.
—Ben dönen bir başım.
2)Oyun Şarkıları:
Şans
oyunları yerlilerin hayatında çok büyük bir yer tutmakla birlikte,
onlar bu oyunlara 'şans oyunları' ismi vermiyorlar ve yaptıklarının
'şans oyunu' olarak isimlendirilmesini de anlamıyorlar. Kısacası
yaptıklarının karşılığını İngilizce’de karşılayan bir kelime
bulamıyorlar.
Oyun,
ya avuç içinde ya da üstü örtülü bir sepet içinde bulunan, birisinin
üzerinde işaret bulunan iki küçük kemik parçası ile ilgilidir. Rakibin,
işaretli kemiğin sağ tarafta mı, sol tarafta mı olduğunu bilmesi
gereklidir. Tirübüler arasında sayısız varyantları olmasına karşılık
oyunun özü budur.
Oyun
içinde ‘bizi hiç yenemezsiniz’ gibi sözler bulunan şarkılar söylenir.
Fakat genellikle oyun şarkılarının sözleri yoktur. Anlamı olmayan bazı
heceler tekrarlanır ama bu hecelerin oyun ortamıyla bir ilgisi vardır ve
herkesin gelişigüzel farklı heceleri arasından oyunla bağıntısı olan
birisi çıkabilir ve ekiplerinin kazanmasına yardımcı olmuş olur.
3)Genç kız erginlik şarkıları:
Kız
çocuğun ilk aylık kanaması kutlanır. Fakat bu aybaşı kutlaması
bölgelere göre değişiklikler de göstermektedir. Bazen ikinci kanamada,
bazen her kanama sonrası bir yıl boyunca bu kutlamalar
yapılabilmektedir.
(Kız
çocuğun ilk aylık kanaması) büyük bir senlik biçiminde yapılmaktadır.
Uzak köylerdeki akraba ve arkadaşlar davet edilirler. Genç kız her
gece, toplam öngün boyunca dans eder.
Yüzü
daima doğu’ya dönük olarak, köpek ya da bir başka hayvan gibi koşar
adım hareketler yapar, (sağ elinde ve avucu kapalı olarak) avucunun
içinde bir hayvan postundan parça saklar.
Yorulduğu zaman, kesinlikle kan akrabalığı olmayan iki erkek veya iki kadın tarafından yardımına gidilir.
Gecenin bitimine doğru, sanki bir kumaş parçasıymış gibi çekiştirilmeye çalışılır.
Bu törenler sırasında durmaksızın şarkılar söylenir. Bazı şarkı sözleri şöyledir:
"Haydi, sevişelim, dolanıp bağlansın bacaklarımız birbirine. "
“ Tsaqi Lelula”
İlk
cümleyi genç kız, ikincisini ise, etrafında spiral yaparak fırfır
dönen genç erkek söyler ve bu, ‘seni takip edeceğim ' demektir.
Genç
erkek, şarkısında, genç kızın aylık kanamasının olduğunu hissettiğini
bildirir ve bir nokta etrafında spiral dönüşlerle onu arayacağını
anlatır.
Bunların tümü eski şarkılardır ve yenilerinin yapıldığını gösteren örnekler pek yoktur.
4)Av şarkıları:
Öyle anlaşılıyor ki, eskiden, avcılar, avdan bir önceki bütün gece şarkı söylüyorlardı. Ama günümüzde geçerli değil artık bu.
5)Savaş şarkıları.
Simdi
artık savaş olmadığı için, savaş danslarına katılma olanağımız yok.
Ama geleneklere göre, savaşa hazırlık sırasında eskiden şarkılar
söylenirdi. Asumavi’ler derler ki, başarılı bir savaş dönüsü, savaşçılar
rakiplerinin kesilmiş kulaklarıyla dönerlerdi. Bir kazığa geçirilmiş
kulakları taşırlar, elleri önde ve ayakları birleşmiş şekilde zıplarlar
ve bu kesik kulakları yanmakta olan ateşe takdim ederlerdi.
6) Hayvan şarkıları:
Yaklaşık
her hayvanın kendine ait özel bir şarkısı vardır. Bu şarkıların,
hayvanın kendisiyle bir ilgisi yoktur. Daha çok insan-hayvan ilişkisine,
hayvan ve insanın henüz ayrılmadığı bir döneme aittir. Daha doğusu her
hayvanın henüz insan olduğu (sayıldığı) bir döneme aittir. Daha
sonraları şu ya da bu nedenle, mitlerin anlattığına göre, hayvanlar
kutsal özelliklerini yitirmiş ve bugünkü hayvanlara benzemişlerdir.
Bu şarkılar -daha önce söylendiği gibi- Şaman olacak gençlerin issiz bölgelerde söyledikleri şarkılardır.
7)Aşk şarkıları.
Karok'lar,
şair ve duyguludurlar. Bu şarkılara daha çok Pomo'lar ve Karok’lar
arasında rastlanılıyor. Kuzeydoğu yerlilerinde ise aşk duyguları 'yok'
tur. Karık’larda genç bir kız veya erkek, aşktan yana kötü durumdaysa,
bazı 'aşk şarkıları' söyleyerek 'arzulanır' hale gelmek için sihirli
güce başvurabilir.
Söylenen
şarkılar,'akbaba olan erkek', 'gece yıldızı olan erkek', 'sabahyıldızı
olan erkek' gibi şarkılardır ve bunların nasıl olup da aşk şarkılarına
dönüştüğü bilinmiyor. Fakat şu kesindir ki, bunlar çok duygusal
şarkılardır.
8)Dans şarkıları:
Dans
seremonilerinin şarkılarıdır ve Kaliforniya yerlilerinin dansları bizim
danslarımız gibi değildir. Kuzey-doğu’dakiler arasında çok ilkel, basit
bir dans vardır. Bir ateş etrafında yan yana halka oluşturulur.
Aralarından birisi, ayakları birleşik ve yere paralel uzatılmış olarak,
ötekilerin kolları arasında havaya kaldırılır. Sonra yere ayak vurarak
indirilir ve bu ateş etrafındaki herkes için tekrarlanır. Erkeklerin
ardından da kadınlar bu dansı tekrarlar.