24.11.2006

Kuzey Kaliforniya Yerlilerinde Müzik

9.5.2006
J. De Angulo
M.B. D'Harcourt
Journal De la Societe Americaine
1931
(P. 188-217)


Kuzey Kaliforniya yerlileri arasında birbirinden farklı  üç kültür alanı bulunuyor. Bunlar, birinin ötekiyle  dil ayırımı veya  yakınlığı bulunmayan üç farklı kültüre dayanıyorlar. Kuzeydekiler son derece ilkel; orta bölgedekiler bir parça ilerlemiş; kuzeybatıda bulunanlar ise daha ileri durumdadırlar ve ötekilerden neredeyse bütünüyle farklı bir kültüre sahiptirler.

Belirtmek gerekir ki, beyazların işgali sırasında Kaliforniya yerlileri, örneğin Asumavi yerlileri, hala mağara çağı adamı durumundaydılar. 19. yüzyılın ilk yarısındaki İspanyol işgalinin etkileri en fazla San Fransisko'ya kadar hissedilebiliyordu. 1850–60 yıllarında bura­larda altın bulunması büyük bir maceracı beyaz akını yaratmışsa da, bu akın hiç bir zaman Kaliforniya’nın yarı çöl kuzey doğusuna değin uzanmamıştır.


Müzik aletleri:

Fülüt:
Bu, mürver ağacından yapılmış çok yalın bir alettir. Boyu yaklaşık bir ayak uzunluğunda, iki tarafı açık, orta kısmında dört delik vardır.
Fülüt hiç bir zaman bir şarkıya eşlik etmek için kullanılmaz. Seremonilerde de kullanılmaz. Yalnızca sahibinin boş zaman geçir­mek için çaldığı bir alettir. Sırt üstü yatılır, bir bacak ötekinin üstüne atılır ve gökyüzündeki bulutlara bakılarak ve onların hareketleri izlenerek azçok değişiklik gösteren tekrardan oluşan bir melodi çalınır. Gece ise yıldızlar izlenir ve eğer bir yıldız kaymışsa ortadaki ateşe yeni bir odun atılarak, Fülüt aynı biçimde çalınmaya devam edilir.

Bazı yerliler, fülütü uzaktan üflerken bunun yanısıra kendi dudak titreşimlerinden oluşturdukları bir ikinci sesle fülute eşlik ederler. Değişik çalış biçimleri vardır yerlilerin.

Fülüt melodileri çoğunlukla gençler tarafından oluşturulur. Bunlar, yalnızlık içinde saatler ve günler boyunca doğaüstü bir güce kavuşma amacıyla ağızlarında Fülüt çalıp dururlar. Bir genç ne zaman ki, av, oyun ve Şamanlık için bir doğaüstü güç kazanmak isterse, kendini herkesten ayırır, yalnızlığa geçer. Hiç bir belirli hedefi olmaksızın yollara düşer. Yanında genellikle bir düş yoldaşı bulunur. Bu yalnızlık ortamında bir şarkı yakacaktır.

Bu şarkı onun 'malı'dır artık. Herkes bu şarkının 'onun' şarkısı olduğunu söyler. Fakat bir gizleme, saklama anlamında değildir bu. Çünkü bu şarkıyı-melodiyi zaten ötekilerin önünde söyleyecektir. Eğer şarkı ötekilerin hoşuna giderse, belki de hepsi özenir ve bu şarkı büyük bir yaygınlık kazanır. Böyle olsa bile, bu şarkının doğaüstü gücü şarkının 'sahibi'yle sınırlıdır. Çünkü bu doğaüstü ruh, güç, şarkı sahibinin sesini ve kendine özgü çalışını çok iyi tanıyabilecek durumdadır.

Müzikal ok yayı :
Herhangi bir ok atma yayı alınır. Yay ipi diş ve dudaklar arasına geçirilip bir ok yardımıyla ses elde edilir. Çıkan sesin başkaları tarafından duyulması hemen hemen olanaksız olduğu  için, bu  metotla elde edilen melodi bireyin kendi edimi ve zevki içindir.

Çarptırma:
Mürver ağacından yapılır. İki ayak boyu kadardır. Üsten, kalınlığının üçte biri kadar bir parça, sonunda el tutacak kadar bir kısım bırakılarak yarılır. Sağ elle tutup sol avuç içine vurulurken üste­ki parçanın hareketli olmasından doğan özellik dolayısıyla bir  ritim ve melodi elde edilir. Genel olarak aynı ritim üzerine çalınır, melodi değişken değil, donuktur.

Bir dans seremonisi sırasında, belirli bir zamanda, sayıları 6 ile 12 arasında değişen ve dansa katılmamış olanlardan, bir çeşit koro oluşturan çarptırmacılar, birden bire, sol ellerine vurarak sürdür­dükleri müziği keserler. Sağ kollarını göğe kaldırırlar, titreterek aşağı kadar indirirler ve bu hareketi iki veya üç kez tekrarlarlar.

Sonra müziğe ilk durdukları yerden yeniden devam ederler.

Çarptırma aletinin daha çok Pomo'lar arasında yaygın olarak kullanıldığını görüyoruz. Onların dinsel dansları kesin kurallara sa­hiptir ve oldukça da karmaşıktır.

Kuzey ve kuzeydoğu yerlilerinin dinsel dans ve ayinleri açıkça ötekilerden daha ilkeldir. Asumavi, Atsugevi ve Poat’larda bu neredeyse daha henüz tohum halindedir. Buralarda çarptırma çok az kullanılır.

Buna karşılık bu tirübülerde, 10 ile 12  kişilik karşılıklı ekip­lerden oluşan iki gurup arasındaki saklambaç gibi oyunlarda, oyuncular, şarkıların esliğinde, bir sopayı bir ağaç kütüğüne veya düzeltilmiş bir ağaç parçasına vururlar. Bu vuruşlarda bir düzenlilik, ahenk vardır ama söylenen şarkıyla  da doğudan ilgisi olması gerekmez, hatta yoktur.
Diyelim ki, bizim ekip, bilmece veya saklambaç oyununu kazandı. Bu durumda 'kemiği' saklama sırası bizdedir. Rakip takım, 'düşman’ımız, 'kemiğin' saklı olduğu yeri bulacaktır. Ekibimizin 'lider'i, bizim kazanmamız için yardımcı olacak şarkıyı seçer. Yavaşça bu seçtiği şarkıyı mırıldanmaya başlar, ötekiler de bu mırıldanmaya katılır ve
Ses ve hız gittikçe yükseltilir. Şarkının genelleşmeye başlamasıyla birlikte,sopasını eline alır ve öteki tahtaya vurmaya baş­lar.

Başlangıçtaki belirsiz girişim gittikçe net bir hal kazanır.

Bizler ise, o daha şarkısına bile başlamadan sopalarımızı elimize almış oluruz ve her birimiz kendimize göre bir ahenk tutturup sopayı kütüğe veya tahtaya vurmaya başlarız.

Amaç neredeyse yalnızca bir gürültü çıkartmaktır. Başlangıçta, sanki müziğine geçmeden önce aletini akort eden bir müzisyenin çalısına uygun dengesiz bir ses durumu varken ve giderek akordunu tamamlayıp müziğe başlaması ve uyumlu çalmaya geçmesi gibi, tümümüzün farklı hız ve biçimdeki sesleri tek bir uyumlu ses içinde birleşir ve rakiplerinkine yöneltilir. Sopa seslerinin şarkı sözleri veya ritmiyle uyumlu olsa da olur, olmasa da. Bu uyumsuzluğa da kolay­ca alışırız.

Kütük Davul:
Bu özellikle orta Kaliforniya’ya has bir alettir. Ortak danslara ve dinsel seremonilere ayrılmış olan ortak büyük binada bulunur ve bu tur toplantılar içindir. Ortak büyük binanın tam giriş kapısının karsısında, yani salonun dip köşesinde, dört ayak uzunluğunda, iki ayak genişliğinde ve üç ayak derinliğinde bir çukur açılmıştır.
Bu çukurun üzerine kalınca bir tahta parçası örtülür. Eskiden doğrudan doğruya, içi boş bir ağaç kütüğü konulurdu. Bir kişi bu tahta parçasının üzerinde durur ve çıplak ayağıyla bu tahta parçasının üzerinde, tahtaya ayak darbeleri indirir. Bu bir çeşit dansdır ve ritmi de oldukça karmaşıktır. Doğudan doğruya ve tamamıyla din­sel bir dansdır.

Pomo’larda, bu, birbirinden ayrı ve birbirini takip eden üç bölümden oluşur.

1) 6 ile 12 arasında değişen dansçılar.

2) çarptırma esliğinde şarkı söyleyenler.

Bunların içinden birisi 'taş taşıyıcısı’, ‘taş tutan' olarak seçilir ve herkes onun öncülüğünde, yeri geldiğinde ritmi, şarkıyı, hareketleri değiştirir.

3)Tahta davul çalıcısı. Bu davulun sesi kuru ve alçaktır ama kendine has ve bir çeşit delici bir sese sahiptir. Hem tüm binayı saran ve hem de öteki çalgıların sesleri arasında kaybol­madan onların üzerinde egemenlik kuran bir özelliğe sahiptir.

Şarkıların sınıflandırılmasına gelince.

1) Şaman şarkıları:
Bir genç erkek Şaman yeteneği kazanmak istediğinde, yalnız kalacağı bir yere çekilir. Oruç tutar. İnsanlardan kaçar, üzgün, yabani ve yırtıcı bir özellik kazanır. Rüyalar görmeye başlar. Kısacası, doğaüstü güçlerin ilgisini çekmek için gerekli ne varsa yapar. Bu doğaüstü güçler, hayvanlar, böcekler, kayalar, ağaçlar ve hatta gerçek ha­yatta hiç görülmemiş olağan üstü yaratıklardır ki, hem yabanidir­ler hem de utangaç. Rüyalar içinde aldığı ilhamla genç adam şarkı üstüne şarkı bestelemeye başlar. Ve en sonunda bu doğaüstü yaratıklar, belki onlardan birisi, ona görünür ve aralarında  şöyle bir konuşma geçer:

- " Söylediğin şarkı hoşuma gitti. Bu artık benim şarkımdır. Buna karşılık sana gücümü veriyorum. Evine dön. Ailen endişeleniyor.
Senin bakımın, korunman benim sorumluluğumda; benim bakımım, korunmam ise  senin sorumluluğunda olacaktır.
Beni görmek için gel, şarkını söyle. Şarkıyı duyunca gelirim."

Genç adam, böylece  aldığı 'güç'le birlikte evine döner. Fakat köye girişi aşama­ aşama gerçekleşir:

Şarkısını önce köyün uzağında söyler.
Sonra köye  biraz daha yaklaşarak söyler.
En sonunda ise  köyün ortasına kadar gitmeye cesaret eder.
Fakat 'güç' utangaçtır. Sık sık kaçarak geri  gider, ormanlara saklanır. Onu tekrar yakalamak için genç adamın da sık sık geri  dönmesi, ‘güç’ü  ikna etmesi, bulup  geri getirmesi gereklidir.
En sonunda artık köyün ortasında hastalıkları iyi etmek için güç’ünü kullan­maya başlar. Hastanın yakınları, arkadaşları bir ateş çemberi etrafında otururlar. Şaman 'güç’ü çağırır. Birkaç kez dener, herkes şarkıya katılır. Şaman, gece karanlığındaki  hava içinde onun gelişini hisseder, ellerini birbirine vurur. Sesler yavaşça kesilir.

Şaman soracağı soruları sorar. Eğer bu 'güç' bilmiyorsa, bu kez bir başkasını çağırır. Çünkü Şaman birçoğunun 'güç’ünü almıştır ve hatta bir başka Şaman’ın güç’ünü de çalmıştır. Böylece sorular, hastalığın nedeni ve iyileşme yolları soruşturularak bulunmaya çalışır.

Şaman şarkılarının bazılarının sözleri şöyle başlar:
 —Yazın ortasında, kapkara bir bulut getirdim.
 —Güç’ümü aramaya giderken bir kurt öldürdüm
 —Ben dişi bir kartalım, ama hem erkek hem kadınım.
 —Ben dönen bir başım.

2)Oyun Şarkıları:
Şans oyunları yerlilerin hayatında çok büyük bir yer tutmakla birlikte, onlar bu oyunlara 'şans oyunları' ismi vermiyorlar ve yaptıklarının 'şans oyunu' olarak isimlendirilmesini de anlamıyorlar. Kısacası yaptıklarının karşılığını İngilizce’de karşılayan bir kelime bulamıyorlar.

Oyun, ya avuç içinde ya da üstü örtülü bir sepet içinde bulunan, birisinin üzerinde işaret bulunan iki küçük kemik parçası ile ilgilidir. Rakibin, işaretli kemiğin sağ tarafta mı, sol tarafta mı olduğunu bil­mesi gereklidir. Tirübüler arasında sayısız varyantları olmasına karşılık oyunun özü budur.

Oyun içinde  ‘bizi hiç yenemezsiniz’ gibi sözler bulunan şarkılar söylenir. Fakat genellikle oyun şarkılarının sözleri yoktur. Anlamı olmayan bazı heceler tekrarlanır ama bu hecelerin oyun ortamıyla bir ilgisi vardır ve herkesin gelişigüzel farklı heceleri arasından oyunla bağıntısı olan birisi çıkabilir ve ekiplerinin kazanmasına yardımcı olmuş olur.

3)Genç kız erginlik şarkıları:
Kız çocuğun ilk aylık kanaması kutlanır. Fakat bu aybaşı kutlaması bölgelere göre değişiklikler de göstermektedir. Bazen ikinci kanamada, bazen her kanama sonrası bir yıl boyunca  bu kutlamalar yapılabilmektedir.

(Kız çocuğun ilk aylık kanaması) büyük  bir senlik  biçiminde yapılmaktadır. Uzak köylerdeki akraba ve arkadaşlar davet edilirler. Genç kız her gece, toplam öngün boyunca dans eder.
Yüzü daima doğu’ya dönük olarak, köpek ya da bir başka hayvan gibi koşar adım hareketler yapar, (sağ elinde ve avucu kapalı olarak) avucunun içinde bir hayvan postundan parça saklar.

Yorulduğu zaman, kesinlikle kan akrabalığı olmayan iki erkek veya iki kadın tarafından yardımına gidilir.

Gecenin bitimine doğru, sanki bir kumaş parçasıymış gibi çekiştirilmeye çalışılır.

Bu törenler sırasında durmaksızın şarkılar söylenir. Bazı şarkı sözleri şöyledir:
"Haydi, sevişelim, dolanıp bağlansın bacaklarımız birbirine. "
“ Tsaqi Lelula”

İlk cümleyi  genç  kız, ikincisini ise, etrafında spiral yaparak fırfır dönen genç erkek söyler  ve bu, ‘seni takip edeceğim ' demektir.

Genç erkek, şarkısında, genç kızın aylık kanamasının olduğunu hissettiğini bildi­rir ve bir nokta etrafında spiral dönüşlerle onu arayacağını anlatır.

Bunların tümü eski şarkılardır ve yenilerinin yapıldığını gösteren örnekler pek yoktur.

4)Av şarkıları:
Öyle anlaşılıyor ki, eskiden, avcılar, avdan bir önceki bütün gece şarkı söylüyorlardı. Ama günümüzde geçerli değil artık bu.

5)Savaş şarkıları.
Simdi  artık savaş olmadığı için, savaş danslarına katılma olanağımız yok. Ama geleneklere göre, savaşa hazırlık sırasında eskiden şarkılar söylenirdi. Asumavi’ler derler ki, başarılı bir savaş dönüsü, savaşçılar rakiplerinin kesilmiş kulaklarıyla dönerlerdi. Bir kazığa geçirilmiş kulakları taşırlar, elleri önde ve ayakları birleşmiş şekilde  zıplarlar ve bu kesik  kulakları yanmakta olan ateşe tak­dim ederlerdi.

6) Hayvan şarkıları:
Yaklaşık her hayvanın kendine ait özel bir şarkısı vardır. Bu şarkıların, hayvanın kendisiyle bir ilgisi yoktur. Daha çok insan-hayvan ilişkisine, hayvan ve insanın henüz ayrılmadığı bir döneme aittir. Daha doğusu her hayvanın henüz insan olduğu (sayıldığı) bir döneme aittir. Daha sonraları şu ya da bu nedenle, mitlerin anlattığına göre, hayvanlar kutsal özelliklerini yitirmiş ve bugünkü hayvanlara benzemişlerdir.
Bu şarkılar -daha önce söylendiği gibi- Şaman olacak gençlerin issiz bölgelerde söyledikleri şarkılardır.

7)Aşk şarkıları.
Karok'lar, şair ve duyguludurlar. Bu şarkılara daha çok Pomo'lar ve Karok’­lar arasında rastlanılıyor. Kuzeydoğu yerlilerinde ise aşk duyguları 'yok' tur. Karık’larda genç bir kız veya erkek, aşktan yana kötü durumdaysa, bazı 'aşk şarkıları' söyleyerek 'arzulanır' hale gelmek için sihirli güce başvurabilir.

Söylenen şarkılar,'akbaba olan erkek', 'gece yıldızı olan erkek', 'sabahyıldızı olan erkek' gibi şarkılardır ve bunların nasıl olup da aşk şarkılarına dönüştüğü bilinmiyor. Fakat şu kesindir ki, bunlar çok duygusal şarkılardır.

8)Dans şarkıları:
Dans seremonilerinin şarkılarıdır ve Kaliforniya yerlilerinin dansları bizim danslarımız gibi değildir. Kuzey-doğu’dakiler arasında çok ilkel, basit bir dans vardır. Bir ateş etrafında yan yana halka oluşturulur. Aralarından birisi, ayakları birleşik ve yere paralel uzatılmış olarak, ötekilerin kolları arasında havaya kaldırılır. Sonra yere ayak vurarak indirilir ve bu ateş etrafındaki herkes için tekrarlanır. Erkeklerin ardından da kadınlar bu dansı tekrarlar.