“Tanrıların en ulusu Zeus hakkı
için,
doğru değil suyun alnıma değmesi,
ateşe vermeden Patroklos’u, doğru değil,
üstüne bir mezar dikmeden, kesmeden saçlarımı. ”
doğru değil suyun alnıma değmesi,
ateşe vermeden Patroklos’u, doğru değil,
üstüne bir mezar dikmeden, kesmeden saçlarımı. ”
Truva’ya
saldıranlar Menelaos’un güzel karısı Hellen’i kaçıran Truvalı Paris’ten öç
almak için Agamem’nun ve Menelaos’un çağrısı üzerine savaşmaya gelmişlerdi.
İlyada’da, Truva surları önünde on yıl süren bu ‘namus savaşı’, bütün bir eski
toplum kuralları, yaşantı biçimleri ve bireyler arası toplumsal ilişkiler
ve-veya kalıntılarıyla birlikte aktarılır.
Savaşın
olduğu yerde, kaçınılmaz olarak ölüm ve dolayısıyla cenaze törenleri vardır ve
tarihsel Truva destanında, bunlar uzun bölümler oluşturur: taraflar savaşa ara
vererek karşılıklı ölülerini toparlıyor; ölenlerin ruhları Hades’e gidebilsin
diye ölü bedenler yakılıyor ve sonra ‘tümsekten bir mezar dikiyorlar’dı.
Hektor ile
Patraklos’un cenaze törenleri konumuz bakımdan öğretici özelliktedir. Hektor,
Peleusoğlu Aşil’in kardeşliği Patroklos’u; Aşil de daha sonra Hektor’u
öldürmüştü. İlyada, bir Patraklos, Mirmidonlar ve Akhalar yanına geçerek, ölüm törenlerini
aktarır; bir de Hektor, Paris ve Truvalılar cephesine geçerek…
İlyada'da yas
döneminde, uyuma, yıkanma, yeme-içme ve cinsel ilişki yasak örneklerini
buluruz. Yanakların tırmalanması; göğüs dövülmesi; yaşmak fırlatılması;
’karalara bürünmenin’ parçası olarak küller ve kömürlerle kendini kirletme
törelerini görürüz; cenaze sahipliğini, cenazenin ‘başını tutma’yı; bir
sahiplenme türü olarak, elleri ‘cenazenin göğsüne dayama’yı; ölü ruhuna insan
ve hayvan kurban edilme olayını saptarız… ve giderek bu toplumsal sembollerin,
hangi toplumsal gerekçelerden dolayı üretildiğini; bireylerin yaşamlarındaki
gerçek anlamlarına yönelme ihtiyacı hissederiz.
Cenaze
etrafında “üç tur” atmak, ”üç ayaklı kazan”; “dokuz gün ağıt”, ”on iki Truvalı çocuk
kurbanı”ndaki rakamlar, daha o zamanlardan ruhsal dünya parçası halini almış
olan, daha eski toplumsal düzenleniş değerleridir; 3 kuşaklı doğal toplum
birimlerin 9 ve 12’li bileşim örneklerinin varlığına, hem gerçek ve hem de
ruhani dünya kaynaklarında rastlıyoruz. Dokuz Oğuzlar, Dokuz Hitit boyu, On iki
İsrail kabilesi, İsa’nın On iki havarisi, Hazreti Ali ve On iki imamı, eski
toplumun bu değerlerini anlatmaktadır.
Adına
‘kahramanlık çağı’ denilen dönemin Homeros insanları da ölümden çekinir ama
orada, bireyin ‘ölü bedeninin kurda- kuşa yem edilme’ olasılığı, ölümden daha
baskın bir korkuya yol açar; bu tıpkı ‘cenazesi yıkanılmayacak; namazı
kılınmayacak Müslüman’ korkusu gibidir. Truvalılar Hektor’un ölümüne
üzülmüşlerdi ama onları daha çok üzen, Hektor’un ‘cansız bedeninin kurda-kuşa
yem olması’ olasılığıydı.
Patraklos’un
‘ölü bedeni için’ süren kavga, Truva’daki savaşın daha kızgın geçtiği bir andır
adeta. Ölü bedeni Truva köpeklerine şenlik olmasın diye Akhalar bir yandan;
kafasını narin bedeninden ayırıp bir kazığa çakmayı ve bedenini Truva
köpeklerine yedirerek, onu ‘kirletilmiş’ olarak Hades’e göndermeyi uman Hektor
ve adamları da öte yandan, Patroklos’un ölüsünü kapmaya çalışıyorlardı. Böylece
yeni kanlar akıyor, birçok savaşçı sırf bu nedenle ölüyordu.
Bir yağma
sonrası onur payı olan Biriseis kızını, Agememnun’un geri almasına içerleyen
Aşil, savaşmaktan vazgeçmiş; barakasına çekilmişti. Can kardeşi Patraklos,
Hektor tarafından bu sırada öldürüldü. Ulu Nestor’un oğlu, sıcak yaşlar döke
döke, Aşil’in yanına gelip, ölüm haberini verdi :
“Patroklos
öldü, çıplak ölüsü için başladı kavga,
Tolgası ışıldayan Hektor da aldı senin silahlarını. ”
Tolgası ışıldayan Hektor da aldı senin silahlarını. ”
Aşil’il ilk
tepkisi, ocaktan aldığı külleri, eline yüzüne bulamak olur:
“İki eliyle
aldı ocağın küllerini,
Döktü başının üstüne, kirletti güzelim yüzünü.
Mis kokulu gömleği bulandı kapkara küle.
Sonra uzandı boylu boyunca tozun toprağın içine,
Elleriyle çekip kopardı, kirletti saçlarını
Akhileus’la Patroklos ’un
savaşta aldığı kadınlar,
Bağrıştılar Akhileus’un arkasından acı acı
Attılar kendilerini kapılardan dışarıya
Başladılar göğüslerini dövmeye elleriyle. ”
Döktü başının üstüne, kirletti güzelim yüzünü.
Mis kokulu gömleği bulandı kapkara küle.
Sonra uzandı boylu boyunca tozun toprağın içine,
Elleriyle çekip kopardı, kirletti saçlarını
Akhileus’
Bağrıştılar Akhileus’un arkasından acı acı
Attılar kendilerini kapılardan dışarıya
Başladılar göğüslerini dövmeye elleriyle. ”
Patroklos’un
ölüsünü alıp, deniz kenarındaki barakalarına taşıyan Akhalar bütün gece inleyip
ağladılar. Aşil de başladı ağlamaya; adam öldüren ellerini Patroklos’un
göğsünün üstüne koydu, inledi boğuk boğuk, yeleli bir aslan gibi :
«Madem
senden sonra gireceğim toprağa,
Gömmem seni, canına kıyan adamı tepelemeden,
Silahlarını, kafasını getirmeden buraya, gömmem seni.
Odun yığını önünde keseceğim boğazını,
On iki tane parlak Truva’lı çocuğun
Böyle kalacaksın kıvrık gemilerin yanında o güne dek,
Çevrende geniş göğüslü Truvalı, Dardanoslu kadınlar
Gözyaşı döke döke gece gündüz ağıt yakacak. »
Gömmem seni, canına kıyan adamı tepelemeden,
Silahlarını, kafasını getirmeden buraya, gömmem seni.
Odun yığını önünde keseceğim boğazını,
On iki tane parlak Truva’lı çocuğun
Böyle kalacaksın kıvrık gemilerin yanında o güne dek,
Çevrende geniş göğüslü Truvalı, Dardanoslu kadınlar
Gözyaşı döke döke gece gündüz ağıt yakacak. »
Büyük bir
üçayaklı kazana su koyup, ateşin altını yaktılar. Tunç kazanın içindeki su
kaynayınca, ölüyü yıkadılar; parlak bir yağ sürdüler gövdesine, yaraları dokuz
yıllık bir merhemle doldurdular. Sonra ölüyü bir yatağa yatırdılar, yumuşak bir
çarşafla boydan boya örttüler, bir de beyaz örtü attılar üzerine. Mirmidonlar,
ayağı tez Aşil’in çevresinde bütün gece bağıra çağıra ağladılar.
Agememnun,
Aşil ile yeniden barış antlaşması yapar; yaban domuzundan “bir tutam kıl
keser”ek Zeus’a yakarır. Zeus adına yaban domuzunun boğazı kesilip, köpüklü
denizin sonsuz uçurumuna. Aşil ile barışma koşulu olarak Agamemnun’un geri
verdiği Briseis kız, Aşil’in barakasına geri dönünce Patroklos’un ölü bedeninin
üzerine kapanır, göğsünü, incecik tenini, güzelim yüzünü paralamaya başlar,
Agamemnun
ile antlaşmadan sonra Aşil, artık savaşmaya can atmaktadır. Odisseus ise ona
«aç acına» savaşmanın iyi olmadığını, yemek yemesi gerektiğini söylemektedir.
Fakat Aşil:
“Gün
batarken yerdik yemeğimizi,
Daha önce boğazımdan ne içki geçer, ne yemek,
Öldü can yoldaşım benim,
Yüzükoyun yatıyor barakamda...” diyerek gündüz yeme önerisini reddeder.
Daha önce boğazımdan ne içki geçer, ne yemek,
Öldü can yoldaşım benim,
Yüzükoyun yatıyor barakamda...” diyerek gündüz yeme önerisini reddeder.
Odysseus ise:
Ağladıktan sonra bütün bir gün
Ölenleri katı bir yürekle gömmeli”
diyerek
farklı bir töre anlayışını savunur.
Akhalı
ulular da yalvarıyorlardı Aşil’e yemek yemesi için. O ise ısrarla geri
çeviriyordu bu istekleri:
“Seviyorsanız
beni, yalvarırım, inanın bana,
Kalkmayın yiyecek içecekle karnımı doyurmaya,
Yüreğim dayanmaz bir acıyla dolu,
Dayanırım gün batıncaya dek. ”
Kalkmayın yiyecek içecekle karnımı doyurmaya,
Yüreğim dayanmaz bir acıyla dolu,
Dayanırım gün batıncaya dek. ”
Aşil’in
bütün gündüz, aç susuz oturmasına tanrıların babası Zeus da razı değildir.
Atene’yi
çağırıp der ki :
“Kızım
benim, bıraktın büsbütün adamını,
Hiç mi aldırmaz yüreğin Akhilleus’a ?
Ötekiler gittiler yemek yemeye
Oysa ki o, aç-susuz oturur.
Haydi git tanrı şarabıyla, tanrı balı dök içine
Git dök, açlık sarmasın gövdesini. ”
Hiç mi aldırmaz yüreğin Akhilleus’a ?
Ötekiler gittiler yemek yemeye
Oysa ki o, aç-susuz oturur.
Haydi git tanrı şarabıyla, tanrı balı dök içine
Git dök, açlık sarmasın gövdesini. ”
Bir ara
Akhilleus’u alıp, Agamemnon’un barakasına götürürler. Aşil, oraya ulaştığında;
”konsun ateşe koca bir üçayak, yıkasın Peleusoğlu üstüne bulaşan kanları”
derler. Ama Akhilleus yıkanmayı da kesin olarak reddeder:
“Tanrıların
en ulusu Zeus hakkı için,
doğru değil suyun alnıma değmesi,
ateşe vermeden Patroklos’u, doğru değil,
üstüne bir mezar dikmeden, kesmeden saçlarımı. ”
doğru değil suyun alnıma değmesi,
ateşe vermeden Patroklos’u, doğru değil,
üstüne bir mezar dikmeden, kesmeden saçlarımı. ”
Aşil’in ulu
anası Thetis de yas döneminde şöyle demişti:
“Yavrum
benim, ne zamana dek yiyeceksin içini; yemeyi içmeyi unutup, ağlaya sızlaya?
Bir kadınla sarmaş dolaş olmak iyi şey, neden bundan yoksun ediyorsun kendini
?”
Sonradan
tanrılar değiştirmeye çalışmış olsalar bile, tarihte yas döneminde, gündüz
yeme-içme, gece uyuma, yıkanma ve cinsel ilişki yasakları bulunuyordu. Farklı
kökenlerden gelen Akhalılar arasında bu konuda değişik törelerin bulunması
doğaldır. İlyada da Aşil, yeme, uyuma, yıkanma ve cinsel ilişki yasağına tam
bir bağlılık gösterirken, öteki Akhalar daha farklı bir tutum takınmakta; hatta
Tanrıların babası Zeus bile artık, eskilerde kalmasını uygun bulduğu yas
yasaklarının kalkmasına taraf olmaktadır.
Safa
KAÇMAZ-Paris
17.10.2003
17.10.2003