Sumerlerden bu yana var olan,gunumuzde modern toplumun siyaset bilimcilerinin de kullanmaya devam ettigi ‘sag’ ve ‘sol’ kavramlarinin ayrintili baglantilarina;bu kavramlarin islami toplumlarda ‘sol siyaset’ bakimindan islevsel rollerine vb.,belki ilerde degerlendirme olanagi bulacagiz.
Kuran’da Vakia suresi,tam bir siir-ilahi halinde,’kiyamet anini’ ve orada ‘sag’in ‘cennet’,’sol’un ise cehennem ile baglantilarini kurmaktadir.Bu sure’nin farkli tarzda yapilan,’modernlestirilen’ yorumlar temelindeki tercumelerine,isteyenler ulasabilirler.Fakat simdiden surasi açiktir ki,kutsal yazilarin kavramlari,zaman içinde oylesine bozulmustur ki,asagida Turkçesini okuyacagimiz metin,bir çok noktada garip,soyut,dolayisiyla ‘tanrisal derinlik’ kazanmistir.
Vakia suresinin sonunda ,farkli tercumelerden birisini yapan MUHAMMED ESED’e ait ‘açiklamalar’ yer aliyor..Bu açiklamalar sadece ‘kelime kokenleri’ni tanimaya çalismak bakimindan dikkate alinabilir.M.Esed’in açiklamalarinda,içeriklerini,dogru kabul edemeyecegimiz noktalar var.Mesela ’ates’,’agaç’ uzerine açiklamalari son derece ‘hayali’ yorumlara dayanmaktadir.
Kuran’in,kendinden çok onceki kaynaklara bagli olarak,degismis,donusmus haliyle aktarildigi belirgin olan bu ‘cehennem’ mizanseni anlatimini, Sumer-Akkad ilahileriyle karsilastirma içinde degerlendirmeye çalisacagiz.
Asagida daha sonra ise,’allahin 99 adi’ ile ilgili olan ESMA-ÜL HÜSNA yer aliyor.Enuma Elis’te “Marduk’un isimleri” bolumu bu nokta ile iliskilidir.
Enuma Elis’in kavram ve anlatimlarinin kavranmasi bakimindan, bu noktalarin dikkate alinmasi,çozumlenmeye çalisilmasi gerekecektir.
***
Vakia Suresi
(Kıyamet) bir koptu mu,
onun oluşuna yalan diyen dil olmaz.
İndirir, bindirir.
([bazılarını] alçaltir, [diğerlerini] yüceltir]!
yer şiddetle sarsıldığı,
dağlar serpildikçe serpildiği,
hepsi dağılıp toz duman haline geldiği,
siz de üç sınıf olduğunuz zaman,
Sağda(1) sağın adamları, ne mutludur onlar!
Solda solun adamları, ne mutsuzdur onlar!
Önde, en öne geçenler, işte o ileride olanlar!
Naim cennetlerinde (Allah'a) yakın olanlardır.
Çoğu öncekilerden,
biraz da sonrakilerden,
cevherlerle işlenmiş tahtlar üstünde,
karşı karşıya kurulmuşlar.
Etraflarında taze kalan küpeli genç hizmetçiler dolaşırlar.
Main'den doldurulmuş küpler, ibrikler ve kadehlere,
(tertemiz kaynakların suyundan doldurulmuş kâseler, ibrikler ve fincanlara,)
bu içkiden ne başları ağrıtılır ne de içtiklerini tüketirler.
Meyve beğendiklerinden,
kuş eti istediklerinden,
iri gözlü huriler,
saklı inciler gibi,
işledikleri amellere mükafat için. (2)
Orada ne boş bir laf işitirler, ne de günaha sokan bir söz.
Tek işittikleri söz: "Selam, selam!"
Sağın adamları ise, ne sağın adamları!
Dalbastı kirazlar,
salkım muzlar içinde,
uzamış bir gölge,
uzamış bir gölge,
bir çok meyve,
(ki) bunlar ne eksilir, ne de yasaklanırlar,
yüksek döşekler (üstündedirler).
Biz onları yeniden inşa etmişizdir,
onları bakire kılmışızdır,
kocalarını çok seven aynı yaşta,
sağın adamları için.
Bir çoğu önceki (ümmet)lerden,
bir çoğu da sonrakilerdendir.
Solun adamları ise, ne solun adamları!
İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde,
kapkara boğucu dumandan bir gölge,
ne serin, ne de rahatlatıcı!
Çünkü onlar bundan önce varlık içinde keyiflerine düşkün şımarık müsriflerdi.
Büyük günahda ısrar ediyorlardı;
ve diyorlardı ki:
"Biz ölüp, toprak ve kemik yığını
olduktan sonra,
gerçekten biz mi bir daha diriltileceğiz?
önceki atalarımız da mı?
De ki: "Muhakkak. öncekilerin ve sonrakilerin tümü,
belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır!
Sonra siz, ey sapık inkarcılar,
mutlaka bir ağaçtan, zakkumdan yersiniz,
karınlarınızı onunla doldurursunuz,
üstüne de kaynar su içersiniz,
susuzluk illetine tutulmuş kanmak
bilmeyen develerin içişi gibi içersiniz.
İşte ceza gününde onların konuklukları (ağırlanışları) böyledir!
Sizi Biz yarattık, hala tasdik etmeyecek misiniz?
Şimdi gördünüz mü o döktüğünüz maniyi?
Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan Biz miyiz?
Aranızda ölümü Biz takdir ettik ve Bizim önümüze geçilmez.
Kılıklarınızı değiştirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışta var etmek üzereyiz.
Muhakkak ilk yaratılışı biliyorsunuz. O halde düşünsenize!
Şimdi gördünüz mü o ektiğiniz tohumu?
Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?
Dilesek onları elbette bir çöpe çevirirdik de ağzınızda şöyle geveler dururdunuz:
"Muhakkak biz çok ziyandayız.
doğrusu büsbütün mahrum olduk!"
şimdi gördünüz mü o içtiğiniz suyu?
Buluttan onu siz mi indiriyordunuz. yoksa Biz miyiz indiren?
Dileseydik onu acı bir çorak yapardık.
O halde şükretseniz ya!
Bir de o çaktığınız ateşi gördünüz mü?
Onun ağacını siz mi inşa ettiniz, yoksa Biz miyiz inşa eden?(3)
Biz onu hem bir ihtar, hem de alandaki muhtaçlara (çöl yolcularına) faydalı kıldık
O halde Rabbini o büyük adıyla tesbih et!
Artık yok, yıldızların yerlerine yemin ederim;
bilseniz o, gerçekten çok büyük bir yemindir.
Ki bu, hakikaten çok değerli bir Kur'an'dır.
Korunan bir Kitapta;
ona tertemiz temizlenmiş olanlardan başkası el süremez;
Alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir!
Şimdi bu kelama siz yağ mı süreceksiniz?
Ve rızkınızı tekzibiniz ( nasibinizi yalanlamanızdan ibaret) mi kılacaksınız?
O halde can boğaza geldiği vakit, ki o zaman bakar durursunuz,
Biz ise ona sizden daha yakınızdır, fakat siz göremezsiniz!
Haydi, eğer dine boyun eğmeyecek, ceza çekmeyecek iseniz,
çevirsenize o canı geri, iddianızda doğru iseniz!
Ama o (can çekişen kişi) Allah'a yakın olanlardan ise,
(ona) ravh (rahmet, ferahlık, daimi bir hayat), güzel bir rızık ve Naim cennet vardır.
Eğer sağın adamlarından ise,
artık selam sana, sağın adamlarından.
Ama o yalanlayan sapıklardan(‘solun adamlarından’) ise,
muhakkak konukluğu kaynar su
ve yaslanacağı cehennemdir!
Kesin gerçek budur işte!
Haydi Rabbini büyük ismiyle tesbih et!
[KURAN (E.HAMDİ YAZIR) (56 – Vakia Suresi)] |
(1) ‘Kötülüğe batmışlardan’ Lafzen, ‘soldakilerden’ [yahut “soldaki insanlardan”]: meymenet ifadesinin “doğruyu bulmuş olanlar” manasında mecaz olarak kullanılması gibi meş’emet terimi de “kötülüğe batmayı” (mesela, 90:19'da) göstermek için kullanılır. Bu her iki mecazın kökeni, gelecekteki bazı olayların, kuşların belli dönemlerdeki uçuş yönlerine bakılarak tahmin edilebileceği inancına dayanır: eğer sağ yöne doğru uçmuşlarsa uğurlu gelecek, uçuş sola doğru ise tersi. Bu eski inanış zamanla dilin kullanımına yansımış, böylece “sağ” ve “sol” kavramları, az veya çok “uğurlu” veya “uğursuz” ile eş anlamlı hale gelmiştir. Kur’an'ın deyimsel kullanımında bu iki kavram, sırasıyla, “doğruluk/dürüstlük” ve “eğrilik/kötülük”e dönüşmüştür. (2) Bu, “cennet” olarak adlandırılan yerdeki yaşayışın bozulmazlığına -yani ebedî gençliğe- sembolik bir işarettir. (Ayrıca bkz. müteakip iki not.) - Bu ve cennetin güzellikleri ile ilgili öteki Kur’ânî tanımlamalar konusunda bkz. 32:17 ve özellikle ilgili dipnot 15. Sözkonusu notta zikredilen meşhur hadîs, öteki dünyadaki insan hayatının durumu yahut niteliği konusundaki her Kur’ânî atıf için gözönünde bulundurulmalıdır. - Hûr ismi -ki ben onu “saf ve temiz eşler” olarak çevirdim- hem müzekker ahver'in hem de müennes havrâ’ın çoğuludur. Bu her iki terim de, “havar sayesinde ayırd edilen bir kişi”yi tanımlar. Havar, “göz küresinin yoğun beyazlığı ile ‘iris’in parlayan siyahlığının kontrastı”nı gösterir (Kâmûs). Daha genel anlamda havar, “beyazlık” (Esâs) yahut moral bir vasıf olarak “sağlık” anlamına gelir (karş. Taberî, Râzî ve İbni Kesîr'in 3:52'deki havâriyyûn terimi ile ilgili açıklamaları). Bu sebeple (ikinci kısmındaki ‘în kelimesi a‘yan kelimesinin çoğulu olan) hûrin ‘în bileşik ifadesi aşağı yukarı “en güzel gözlere sahip saf ve temiz varlıklar [ya da, daha spesifik olarak “saf ve temiz eşler”]i gösterir. Râzî 52:20'deki aynı ifade ile ilgili yorumunda, insanın gözleri onun ruhunu bedenin başka herhangi bir uzvundan daha çok yansıttığı için, ‘în, “zengin ruhlu” yahut “engin ruhlu” olarak anlaşılabilir. İlk Kur’an müfessirlerinin büyük bir kısmı -Hasan Basrî de aralarındadır- hûr terimini daha ziyade dişi karakterde algılamışlar ve bu terimi “kadın cinsi arasındaki dürüst ve erdemli kimseler” şeklinden başka türlü anlamamışlardır (Taberî) -“dişleri dökülmüş bu yaşlı kadınlarınızı [bile] Allah yeni varlıklar olarak diriltecektir” (Hasan Basrî, Râzî'nin 44:54 ile ilgili yorumunda nakledilmiştir). Bu bağlamda bkz. ayrıca 38:52 ile ilgili not 46.onun ağacını”: taşlaşmış odundan başka bir şey olmayan kömür veya milyonlarca yıl toprak altında gömülü kalan bitki esaslı organizmaların sıvılaşmış artıkları olan petrol gibi mineral yakıtları da içeren hemen hemen bilinen bütün yakıt türlerinin doğrudan ya da dolaylı olarak bitki kökenli oluşlarına işaret. - “Ateş” (kelimenin en geniş anlamında) insanın bildiği bütün ışık türlerinin kaynağı olduğundan, insana “Allah'ın göklerin ve yerin nûru olduğu”nun hatırlatılması yerindedir (bkz. 24:35 ve ilgili notlar
ESMA-ÜL HÜSNA |
“Tükürmek ile Dini inanç” Baglantisi
2.6.2006
“Tükürmek ile Dini inanç” Baglantisi hakkinda bir ekleme."...Yazin kaynaklari-6" da "tukurmek" konusundaki yorumlarima bir ek olacak olan, yeni farkettigim bir not:
Melek Tavus'un Halkı: Yezidiler
Metis Yay.
Süryaniler Çelkoyi diye adlandırdıkları Yezidilere daha hoşgörülü davrandıkları için, Midyat'ın içinde 35 civarında Yezidi ailesi oturuyormuş. Bu gezimiz sırasında da Midyat'ı bize bir Süryani gezdiriyordu. Arkamızdan gelen birçok çocuğun sadaka istemesini yoksullukla açıklamaya kalkarak, onlara karşı cömert davranmak istediğimizde, Süryani dostumuz, "Bizim çocukların yabancılardan para istememesini cemaatimizin ekonomik durumunun görece iyi olmasına bağlayabilirsiniz, ama son derece yoksul Yezidi çocukların dilendiğine kimse tanık olmamıştır. Dini inançlarınca günah sayıldığından tükürdükleri de asla görülmemiştir," diyor. ( Önsöz, s. 9-15)