Boğazköy'de
bulunan iki dilli bir metinde, 'Hattuşa ülkesinde kıral' olan
Hattuşili, 'Hattuşalı adam' olarak değil, 'Kussara'lı adam' olarak
niteleniyordu. Bu vurguya bakılırsa, Hattuşa kıralı Hattuşili, aidiyet
ilişkisi ('kan bağı') bakımından, Hattuşa'lı değil, Kussara'lı kabul
ediliyordu. O dönemin çevirmenleri, Akadca metinde Hattusili'ye,
'Kussara'lı adam' denilmesinin anlamını, Hititçe metinde, Hattusili'nin
'kıraliçenin erkek kardeşinin oğlu' sözleri ile karşılamışlardırr.
Burada, kıraliçe toplum birimine yönelik bir vurgu olduğu görülüyor.
Bay
Akurgal, çalışmasında, 'Kussara'lı adam' olma vurgusunun,
Hattuşili'nin, 'kıral kanından' değil, 'kıraliçe kanından' sayılma
anlamına geldiğini görmekteydi. (Anadolu Kültür Tarihi. S. 55 vd. )
Bununla birlikte bay Akurgal, bu dolaylı tanıtımdan, "kıraliçenin erkek
kardeşinin oğlu' sözlerinden yola çıkarak 'enişte', 'yeğen' gibi
akrabalık kavramlarına ulaşmıştır. Anlaşılıyor ki, bay Akurgal,
'kıraliçenin erkek kardeşi' şeklindeki tanımın tek karşılığının 'dayı'
olduğunu varsaymaktaydı. Gerçi, günümüzde, "annenin erkek kardeşi"
dendiğinde, bu sözden sadece 'dayı' anlaşılmaktadır. Fakat bu durum,
bize, yine de, 4000 yıl önceki Hitit toplumunda, "annenin erkek
kardeşi"nin mutlaka 'dayı'yı tanımladığını ileri sürme hakkı vermiyor.
Bay
Akurgal, Hitit tarihini yeniden kurarken, Hitit kırallarının ve
kıraliçelerinin kendi soy ağaç ve akrabalık kavramlarının içeriğine de
ilgi göstermiştir. Hitit akrabalık kavramlarının, günümüzdeki akrabalık
sistem ve kavramlarıyla aynı içerikte olmadığını görerek, şöyle
yorumlarda da bulunmuştur:
"Murşili
III'un Boğazköy'de bulunan mühründe bu kıral kendisini, Suppilulima'nın
oğlunun, oğlunun oğlu olarak anar, oysa gerçekte o Suppiluliuma'nın
torununun torunudur. Böylece Hititlerin büyükbabadan daha önceki bütün
cedleri oğlunun, oğlunun oğlu şeması ile dile getirdikleri
belirmektedir." (s. 76)
Demek
ki, bay Akurgal, bizim şimdiki akrabalık kavramlarımız ve soy ağaç
düzeneğimizin Hititler tarafından başka bir şekilde ele alındığını kabul
etmişti. Bununla birlikte, bay Akurgal, akademik dünyanın kıskaçlarını
yeterli kuvvette açamaz; bu nedenle de, 'kıraliçenin erkek kardeşi'
tanımının, 'kıraliçenin kocası' ile anlamdaş olarak kullanılmış
olabileceği ihtimalini hiçbir şekilde hesaba katmaz ve 'dayı'-'yeğen'
tanımı üzerinde kalmaya devam eder. Oysa, Eski Ahit ve eski Mısır'da
gördüğümüz 'kardeş karı kocalık' ilişki tanımları Hitit tarihinde de
karşımıza, hem de oldukça sık, çıkmaktaydı.
MÖ.1400'lerde de, kıral Arnuvanda ile kıraliçe Aşmunikal, kendi mühürlerinde şöyle tanıtılıyorlardı:
"... kıral Arnuvanda, Tuthaliya'nin oğlu.
... kıraliçe Asmunikal, Büyük kıraliçe Nikalmati'nin kızı ve Tuthaliya'nin kızı. "
... kıraliçe Asmunikal, Büyük kıraliçe Nikalmati'nin kızı ve Tuthaliya'nin kızı. "
Kıral
Arnuvanda ve kıraliçe Aşmunikal arasında, bu mühür yazıtında kullanılan
akrabalık kavramlarının tanımladığı evlilik ilişkisi, onlar,
"Tuthaliyanın oğlu ve kızı" olarak tanıtıldığına göre, 'kardeşler
arasındaki bir evlilik' ilişkisi idi. Eski akrabalık kavram ve
ilişkilerini, 40 asır boyunca hep aynı anlam ve içerikte kullanılmış
gibi ele alan Avrupalı uzmanlarımız ve bu arada bay Akurgal, bu 'kardeş
evliliği' üzerine derhal ayağa kalkmakta gecikmezler! Neyse ki, kıral
Arnuvanda, "kıraliçenin erkek kardeşinin oğlu" olarak değil, sadece,
kıral Tuthaliya'nın oğlu olarak nitelenmekteydi ve 'ana'sına ilişkin bir
belirleme yoktu. Bu ise, kıral ile kıraliçe arasındaki kardeşlik
kavramının "baba bir ana ayrı" diye yorumlanmasını mümkün kılıyordu.
Böylece, 'baba bir ana ayrı üvey kardeş'lik yorumları ile yürekler az
çok ferahlamış olur!
Günümüz
Türkiye'sinin herhangi bir köy veya şehrinde, gelinine 'kızım',
damadına 'oğlum' demeyen bir kayınbaba veya kaynana bulabilir miyiz?
Gelin ve damat sahibi baba ve ananın kullandığı bu akrabalık
kavramlarından yola çıkarak, bu evliliğin, biri kız öteki oğul olan '
iki kardeş arasında' gerçekleştiğine hükmedebilir miyiz?
Toplumbilimciler
arasında, sadece günümüzün eski toplum örneklerinin akrabalık
ilişkilerini değil, tarihteki geçmiş akrabalık ilişkilerini de, şu anda
yürürlükte olan akrabalık sistem ve kavramları temelinde değerlendirme
alışkanlığı hayli yaygındır.
Tarihte
öyle nitelenmiş ve o zamanki tanıtım kavramları ile aktarılmış bir
olguyu anlamaya çalışmak yerine, 'Hitit namusu'nu temizleme ödevi,
anlaşılan, modern dünyanın ilgisini daha fazla cezbediyor. Fakat, eski
akrabalık kavramlarına, bu kavramların günümüzde artık değişmiş olan
anlamı ile yaklaşılamaz. Nasıl yasanmış ise, öyle ele alınarak
yorumlanması gereken tarih mahkum edilemez, irdelenir.
Sara
ve Rebekka'nın, kocaları olan Abraham ve Ishak'ın aynı zamanda, 'kız
kardeşleri' olarak da tanıtıldığını görmüştük. Hitit tarihi, Eski
Ahit'in anlattığı bu toplumlara, tarihsel olarak pek uzak değildir. Eski
Ahit'te, Abraham oğlu İsak, onun oğulları Yakup ve Esat ile Hitit
kadınları arasında evliliklerden bahsediliyordu. Bu toplulukların bütün
akrabalık deyim ve ilişkileri, o sırada kurulmuş olan kardeşlik yani
evlilik akrabalığı ile birlikte anlam kazanmaktaydı. Hitit
kıraliçelerinin genellikle, Hurri ve Babil kökenli olmaları, onlarla
Hititliler arasında bir ittifakın yürürlükte olmasının göstergesi
sayılmalıdır. İşte bu evlilik ittifakları, 'Kussara'lı adam'ın,
Hattuşa'ya kıral olmasını sağlıyordu.
Hititlerde
de, farklı toplum birimlerin akrabalık ilişkisi, merkezi yönetime
yansımaktadır. Ölen kıralın yerine seçilen kıral, yani merkezi yönetim,
bu toplulukların baba veya ana mirasçılığı (veliaht) düzenine göre ele
alınıyor olmalıydı. Fakat her halükârda, kıral bir toplum birimden ise,
kıraliçenin karşı yandan olması gerektiği yönünde bir kural geçerliydi.
Bu süreç, iki topluluk arasında, merkezdeki kıraliyet düzeninde,
karşılıklı dönüşümlü yönetimden geçerek ve çeşitli badireler atlatarak,
hanedanlık noktasına ulaşacaktır.
Öte
yandan, giderek daha hareketli ve hızlı bir gelişme dönemine giren 4000
yıl önceki Ortadoğu (ve Anadolu) toplumlarının geçirdiği evrim
döneminde, oğul veya veliaht, mutlaka kıraliçenin kıral koca'dan
doğurduğu çocuk olmak zorunda da değildi. örneğin, kıralın kızının oğlu,
torun, kıral tarafından 'oğul' ilan edilebiliyordu. kıral, kendi
kızına, karşı toplum biriminden bir damadı, oğul olarak atayabiliyordu.
Hattuşili'nin, kızının oğlu, torunu Murşili'yi 'oğul' ilan ederek kıral
yaptığını biliyoruz. oğul kavramı Hititlerde de, bu aşamada, biyolojik
bir edim olarak değil, sınıflayıcı bir akrabalık kavramı ve daha çok da
mirasçı erkek anlamında kabul görüyor olmalıdır. Baba'ya, çocukları
arasında tercih olanağı tanıyan vasiyet sisteminin bu dönemde ağırlıkla
devreye girmesi ve eski kanunlarda ciddi bir yer işgal etmesi, baba ile
erkek evlatlar arasındaki aidiyet ilişkilerinin, nerede ise, içinden
çıkılmaz hale geldiği bir döneme işaret ediyor olmalıdır. Vasiyet
kurumu, baba'ya soluk aldırmıştır.
Hattuşili'nin
ölüm yatağında, Hitit yönetim meclisi, soylular topluluğu önünde
yaptığı konuşma kaydından oluşan ünlü vasiyeti, eski toplumda akrabalık
kavram ve dönüşümlü yönetim sisteminin hanedanlık yönündeki evrimine
açıklık getiren özelliklere sahiptir. Hattuşili son derece içtenlikli
görünen vasiyetinde şöyle demişti:
"-
Bakın, ben hasta oldum ve size genç labarnanın (kıralın) adını
vermiştim; o tahta geçecekti ve ben kıral, onu oğlum yaptım, kucakladım
ve yükselttim."
Bay
Akurgal, burada, kıral Hattuşili'nin (İsak'ın Yakup'u kutsaması gibi)
kutsadığı 'genç kıral'ın, Hattuşili'nin 'yeğeni' olduğunu düşünmektedir;
çünkü, Hattuşili, bu 'genç kıral'ın annesini, kendisinin 'kız kardeşi'
diye tanımlıyordu. Bay Akurgal, Hattuşili'nin 'kız kardeşinin oğlu'
biçiminde tanımlanan bu akrabalık ilişkisinden , duraksamaksızın,
'yeğen' sonucunu çıkarmıştır. Oysa, Hattuşili de, kıral olduğu ilk
dönemde, kendisini, "kıraliçenin erkek kardeşinin oğlu" diye
tanımlamıştı. Bu durumda, Hitit kırallarının durmadan 'yeğen'lerden
seçilmesi gibi bir sonucun ortaya çıkıyor olması bile, uzmanlarımızın
yeniden düşünmelerini, ne yazık ki, sağlayamamıştır.
Yeni
bir kıral seçimi sırasında, Kussara ile Hattuşa arasında kurulmuş
ittifak evlilik yoluyla devam ederken, yönetimin tarafları, doğal
olarak, Kussara ile Hattuşa ve onların temsilcileri olan kıral ile
kıraliçe olmalıydı. Bay Akurgal, kendi yorumu bakımından, yeni kıralın
seçilmesi konusunu ele alan bu toplantıda, kıralın karısı olan
kıraliçenin adının hiç anılmamış olmasını yadırgamamıştır bile! Ona
göre, bu seçimin aktörleri, sadece Hattuşili, Hattuşili'nin 'kız
kardeşi', Hattuşili'nin yeğeni ve torunuydu! Oysa, konuşma metni dikkate
alınırsa, Hattuşili, ölümüne yakın dönemde, kıraliçe toplum biriminin
ağır baskısı altında görünmektedir. Ünlü vasiyetnamesinde, Hattuşili,
'kız kardeşi' olarak nitelenen bu kadından, 'yılan' diye bahsedecek
kadar kızgındır. Bu 'yılan kadın' Hattuşili'nin 'kız kardeşi' olarak
nitelenen karısı yani kıraliçe'nin kendisinden başka biri değildi.
Hattuşili, eski törelere göre, ister istemez, kıraliçe'nin oğlunu,
'oğul' ilan ederek yönetimi ona devretmek zorunda imiş gibi bir töresel
yük altında görülüyor. Çünkü töreye göre, kıraliçenin oğlu,
Hattuşili'nin kızı ile evlenecek, iki toplum birimin evlilik ittifakı,
böylece, kıralıyet yönetimi düzeyinde devam etmiş olacaktı. Oysa
Hattuşili, artık, Hitit kıralıyet yönetiminin bütünüyle, sadece kendi
'kani'ndan olan bir erkeğin, kendi 'oğlu'nun eline geçmesi arzusunu
gösteriyor gibidir. Fakat öte yandan da, törelere uygun davranmış
olmanın baskısı altındadır. Hattuşili, işte bu ortam içinde, 'O yılanın
oğlunu' değil de, kendi kızının oğlu, torunu Murşili'yi 'oğul' ve
dolayısıyla veliaht ilan edebilmek için, etrafındaki yönetim kadrosunu
ikna etmeye çabalıyordu. Hattusili'nin vasiyeti, bu konudaki olağanüstü
çabasını açıkça ortaya seriyor:
"O
zaman ben, kıral, onu (genç kıralı) sorguya cektim ve yanıma çağırdım:
'şimdi ne olacak? artık kimse, (ben kıralın) (kız) kardeşinin oğluna
bundan sonra da bebekmiş gibi bakamaz ya!
(Ama o) (Ben) kıralın sözünü dinlemedi.
Anasının
sözünü, o yılanın sözünü dinledi. Ve erkek kardeşleriyle kız kardeşleri
ona, ara bozucu sözler taşıdılar; onların sözlerine kulak verdi. Ve
bunu, ben kıral duydum.
Artık savaşa savaş açıyorum.
Yeter artık!
O bundan böyle benim oğlum değil! Ama o zaman, anası inekler gibi bağırdı:
'Benim gibi güçlü bir ineğin ana kucağını parçaladılar. Onu mahvettiler ve sen onu öldüreceksin!'
Ben, kıral, ona bir kötülük mü yaptım?
Onu rahip yapmadım mı?.... "
(E. Akurgal. Anadolu Kültür Tarihi. s. 59)
(E. Akurgal. Anadolu Kültür Tarihi. s. 59)
Hitit
tarihinde, kıraliçelerin giderek daha çok ağırlık kazandığı, ayrı
mühürler kazdıracak kadar etkin oldukları düşünülürse, Hattuşili'nin
karısı olan kıraliçenin yeni kıral seçimi sırasında yok sayılmış, adı
bile anılmamış olması düşünülemez.
Vasiyetnamede Hattuşili'nin 'kız kardeşi' olarak nitelenen 'yılan kadın', kıraliçeden başkası değildi. Hattuşilinin 'kız kardeş' karısı olan kıraliçenin 'inekler gibi bağırması', yönetim üzerinde, kıraliçenin toplum biriminin temsil edilme geleneğinin uygulanması isteğini yansıtmaktaydı. (1)
Vasiyetnamede Hattuşili'nin 'kız kardeşi' olarak nitelenen 'yılan kadın', kıraliçeden başkası değildi. Hattuşilinin 'kız kardeş' karısı olan kıraliçenin 'inekler gibi bağırması', yönetim üzerinde, kıraliçenin toplum biriminin temsil edilme geleneğinin uygulanması isteğini yansıtmaktaydı. (1)
İttifak
kurmuş toplum birimler arasında yönetimin gel-git düzeni, zamanla
taraflardan birinin ağırlığı ile olarak ortadan kalktığında, ki
genellikle böyle olacaktır, hanedanlık mensubu kıral, bu kez, bizim
şimdiki akrabalık kavramlarımıza göre, kendi 'öz kız kardeşi' ile
evlenirse, bu onun sapıkça duygularından ötürü değildir. Burada, artık
kutsallaşmış eski bir geleneğin sürdürülmesi söz konusudur. Modern 'aile
birliği', eski toplumun, iki toplum birimi arasındaki evlilik
ittifakının küçülmüş bir kalıntısı, sembolü olarak şekillenmiştir. İki
toplum birim arasında kadın ve erkek temsilcileri aracılığıyla
kardeşleşen iki toplum birim, giderek bir 'aile' içinde temsil edilmeye
doğru ilerlerken, bu geçiş döneminde, kendisini baba toplum birim
temsilcisi kabul eden oğul, ana toplum birim aidi ve temsilcisi kız
kardeşi ile evlenmekle, o toplumun anlayışına göre, 'kandaşlar arası'
bir evlilik yapmış sayılmaz. Tersine, kıraliyet düzeyinde böyle bir
evlilik, eski geleneklerin devamı olarak, hatta kutsal bir özellik
gösterir. Eski Mısır'da da örneği görülen bu tur evlilikler, aynı
zamanda iki toplum birimin ittifakının yönetim düzeyinde sürmesinin bir
sembolüydü; Hanedanlık böylece tahtına iyice yerleşmeye başlamış olur.
Safa Kaçmaz
Paris, 12.11.2004
Paris, 12.11.2004
(1) Hattusili, vasiyetnamede, yeni kıral adayını, kıralın 'kız kardeşinin oğlu' diye tanımlamaktadır. Burada henuz, 'oğlum' tanımı kullanılmıyor. Öyle anlaşılıyor ki, kıral, ona 'oğlum' dediği, onu 'oğul' ilan ettiği anda, yeni kıral adayı, Hattuşili'nin mirasçısı olma özelliğini kazanmakta ve yönetimi devralıyor olmaktadır.
Hattuşi'linin,
kıraliçenin oğlu olan kıral adayı için "ben kıral, onu oğlum yaptım,
kucakladım ve yükselttim" biçimindeki sözleri, eski toplumda kadının
doğurduğu oğulun, kocasının oğlu sayılması sürecinin ne denli ağır
işlediğini de gösteriyor. Bu olgu, herhalde, Sümer-Babil toplumlarında,
Hititlerden, çok önce, Eski Ahit aktarımına göre, Dumuzi-Adem'in
'yaratılması' sırasında gerçekleşmiş ve kadının doğurduğu ilk oğul, baba
mirasçısı olmuştu. Hitit tarihi benzer gelişmeyi, asırlarca geriden ve
yeni baştan yaşamış gibi görünüyor.
Buna
karşılık, sürece geç girmiş olmasına karşılık, kadının doğurduğu
oğulun, dayı'nın oğlu sayılmaktan, kocanın oğlu sayılması süreci
Hititlerde birkaç asırda kapanmış gibidir. Çünkü Mö. 1500'lu yıllarda
tahta çıkış yasası çıkaran Telipinu'nun kanununda şöyle yazılıydı:
"Birinci kadından doğan erkek çocuk kıral olur.
Eğer birinci sıradan bir pirens yoksa, ikinci sıradan olan erkek çocuk kıral olur.
Bir kıral çocuğu, bir oğlan mevcut değilse, bu durumda birinci sıradan olan kız evlendirilir, onun kocası kıral olur".
Eğer birinci sıradan bir pirens yoksa, ikinci sıradan olan erkek çocuk kıral olur.
Bir kıral çocuğu, bir oğlan mevcut değilse, bu durumda birinci sıradan olan kız evlendirilir, onun kocası kıral olur".
Burada,
'birinci sıradan' sözü ile tercüme edilen kelimeyi, "birinci kadın"
anlamında yorumlamak, herhalde daha doğru olacaktır.
Eski
toplum, ittifakın kadın yanını oluşturan toplum birimin, erkek toplum
birim karşısındaki üstün konumunu, "birinci kadınlık", épouse légitime',
ile sürdürür. Bu kadın, erkek toplum birimin ittifak kurduğu (geçmişte
veya yeni, asil) toplum birim aidi kadındır. Erkek, başka kadınlarla
ilişki sürdürse, onlardan evlat edinse, hatta onlarla evlense bile, 'ilk
kadın', hem kocası karşısında ve hem de öteki kadınlar karsısında üstün
kalmayı, karşı toplum birimin temsilcisi olma bakımından,
sürdürebilmiştir. Kadının boşanma yasağının, ya da erkeğin onu boşama
hakkının bulunmamasını, Asurlularda tek kadınla evlenme yükümlülüğünün
vb. gerisinde, bu nokta da bulunmaktadır. Eski ve Yeni Akit'e dayanan
Hıristiyan geleneğindeki boşanma yasağı da, eski evlilik akit, ittifak
düzeninin ve erkeğin kadının çocuklarına sahip olması sisteminin
kalıntısıdır.
Telipinu
döneminde, Hititlerde, kıraliyet ailesi şimdiden oluşmuş; kıral,
karısının oğlunu, oğul; kızını kızı olarak artık nerede ise, kabullenmiş
görünüyor.