23.11.2006

Hattuşa Kıralı "Kussara'lı Adam"



Boğazköy'de bulunan iki dilli bir metinde, 'Hattuşa ülkesinde kıral' olan Hattuşili, 'Hattuşalı adam' olarak değil, 'Kussara'lı adam' olarak niteleniyordu. Bu vurguya bakılırsa, Hattuşa kıralı Hattuşili, aidiyet ilişkisi ('kan bağı') bakımından, Hattuşa'lı değil, Kussara'lı kabul ediliyordu. O dönemin çevirmenleri, Akadca metinde Hattusili'ye, 'Kussara'lı adam' denilmesinin anlamını, Hititçe metinde, Hattusili'nin 'kıraliçenin erkek kardeşinin oğlu' sözleri ile karşılamışlardırr. Burada, kıraliçe toplum birimine yönelik bir vurgu olduğu görülüyor.

Bay Akurgal, çalışmasında, 'Kussara'lı adam' olma vurgusunun, Hattuşili'nin, 'kıral kanından' değil, 'kıraliçe kanından' sayılma anlamına geldiğini görmekteydi. (Anadolu Kültür Tarihi. S. 55 vd. ) Bununla birlikte bay Akurgal, bu dolaylı tanıtımdan, "kıraliçenin erkek kardeşinin oğlu' sözlerinden yola çıkarak 'enişte', 'yeğen' gibi akrabalık kavramlarına ulaşmıştır. Anlaşılıyor ki, bay Akurgal, 'kıraliçenin erkek kardeşi' şeklindeki tanımın tek karşılığının 'dayı' olduğunu varsaymaktaydı. Gerçi, günümüzde, "annenin erkek kardeşi" dendiğinde, bu sözden sadece 'dayı' anlaşılmaktadır. Fakat bu durum, bize, yine de, 4000 yıl önceki Hitit toplumunda, "annenin erkek kardeşi"nin mutlaka 'dayı'yı tanımladığını ileri sürme hakkı vermiyor.

Bay Akurgal, Hitit tarihini yeniden kurarken, Hitit kırallarının ve kıraliçelerinin kendi soy ağaç ve akrabalık kavramlarının içeriğine de ilgi göstermiştir. Hitit akrabalık kavramlarının, günümüzdeki akrabalık sistem ve kavramlarıyla aynı içerikte olmadığını görerek, şöyle yorumlarda da bulunmuştur:

"Murşili III'un Boğazköy'de bulunan mühründe bu kıral kendisini, Suppilulima'nın oğlunun, oğlunun oğlu olarak anar, oysa gerçekte o Suppiluliuma'nın torununun torunudur. Böylece Hititlerin büyükbabadan daha önceki bütün cedleri oğlunun, oğlunun oğlu şeması ile dile getirdikleri belirmektedir." (s. 76)

Demek ki, bay Akurgal, bizim şimdiki akrabalık kavramlarımız ve soy ağaç düzeneğimizin Hititler tarafından başka bir şekilde ele alındığını kabul etmişti. Bununla birlikte, bay Akurgal, akademik dünyanın kıskaçlarını yeterli kuvvette açamaz; bu nedenle de, 'kıraliçenin erkek kardeşi' tanımının, 'kıraliçenin kocası' ile anlamdaş olarak kullanılmış olabileceği ihtimalini hiçbir şekilde hesaba katmaz ve 'dayı'-'yeğen' tanımı üzerinde kalmaya devam eder. Oysa, Eski Ahit ve eski Mısır'da gördüğümüz 'kardeş karı kocalık' ilişki tanımları Hitit tarihinde de karşımıza, hem de oldukça sık, çıkmaktaydı.

MÖ.1400'lerde de, kıral Arnuvanda ile kıraliçe Aşmunikal, kendi mühürlerinde şöyle tanıtılıyorlardı:
"... kıral Arnuvanda, Tuthaliya'nin oğlu.
... kıraliçe Asmunikal, Büyük kıraliçe Nikalmati'nin kızı ve Tuthaliya'nin kızı. "

Kıral Arnuvanda ve kıraliçe Aşmunikal arasında, bu mühür yazıtında kullanılan akrabalık kavramlarının tanımladığı evlilik ilişkisi, onlar, "Tuthaliyanın oğlu ve kızı" olarak tanıtıldığına göre, 'kardeşler arasındaki bir evlilik' ilişkisi idi. Eski akrabalık kavram ve ilişkilerini, 40 asır boyunca hep aynı anlam ve içerikte kullanılmış gibi ele alan Avrupalı uzmanlarımız ve bu arada bay Akurgal, bu 'kardeş evliliği' üzerine derhal ayağa kalkmakta gecikmezler! Neyse ki, kıral Arnuvanda, "kıraliçenin erkek kardeşinin oğlu" olarak değil, sadece, kıral Tuthaliya'nın oğlu olarak nitelenmekteydi ve 'ana'sına ilişkin bir belirleme yoktu. Bu ise, kıral ile kıraliçe arasındaki kardeşlik kavramının "baba bir ana ayrı" diye yorumlanmasını mümkün kılıyordu. Böylece, 'baba bir ana ayrı üvey kardeş'lik yorumları ile yürekler az çok ferahlamış olur!

Günümüz Türkiye'sinin herhangi bir köy veya şehrinde, gelinine 'kızım', damadına 'oğlum' demeyen bir kayınbaba veya kaynana bulabilir miyiz? Gelin ve damat sahibi baba ve ananın kullandığı bu akrabalık kavramlarından yola çıkarak, bu evliliğin, biri kız öteki oğul olan ' iki kardeş arasında' gerçekleştiğine hükmedebilir miyiz?


Toplumbilimciler arasında, sadece günümüzün eski toplum örneklerinin akrabalık ilişkilerini değil, tarihteki geçmiş akrabalık ilişkilerini de, şu anda yürürlükte olan akrabalık sistem ve kavramları temelinde değerlendirme alışkanlığı hayli yaygındır.

Tarihte öyle nitelenmiş ve o zamanki tanıtım kavramları ile aktarılmış bir olguyu anlamaya çalışmak yerine, 'Hitit namusu'nu temizleme ödevi, anlaşılan, modern dünyanın ilgisini daha fazla cezbediyor. Fakat, eski akrabalık kavramlarına, bu kavramların günümüzde artık değişmiş olan anlamı ile yaklaşılamaz. Nasıl yasanmış ise, öyle ele alınarak yorumlanması gereken tarih mahkum edilemez, irdelenir.

Sara ve Rebekka'nın, kocaları olan Abraham ve Ishak'ın aynı zamanda, 'kız kardeşleri' olarak da tanıtıldığını görmüştük. Hitit tarihi, Eski Ahit'in anlattığı bu toplumlara, tarihsel olarak pek uzak değildir. Eski Ahit'te, Abraham oğlu İsak, onun oğulları Yakup ve Esat ile Hitit kadınları arasında evliliklerden bahsediliyordu. Bu toplulukların bütün akrabalık deyim ve ilişkileri, o sırada kurulmuş olan kardeşlik yani evlilik akrabalığı ile birlikte anlam kazanmaktaydı. Hitit kıraliçelerinin genellikle, Hurri ve Babil kökenli olmaları, onlarla Hititliler arasında bir ittifakın yürürlükte olmasının göstergesi sayılmalıdır. İşte bu evlilik ittifakları, 'Kussara'lı adam'ın, Hattuşa'ya kıral olmasını sağlıyordu.

Hititlerde de, farklı toplum birimlerin akrabalık ilişkisi, merkezi yönetime yansımaktadır. Ölen kıralın yerine seçilen kıral, yani merkezi yönetim, bu toplulukların baba veya ana mirasçılığı (veliaht) düzenine göre ele alınıyor olmalıydı. Fakat her halükârda, kıral bir toplum birimden ise, kıraliçenin karşı yandan olması gerektiği yönünde bir kural geçerliydi. Bu süreç, iki topluluk arasında, merkezdeki kıraliyet düzeninde, karşılıklı dönüşümlü yönetimden geçerek ve çeşitli badireler atlatarak, hanedanlık noktasına ulaşacaktır.

Öte yandan, giderek daha hareketli ve hızlı bir gelişme dönemine giren 4000 yıl önceki Ortadoğu (ve Anadolu) toplumlarının geçirdiği evrim döneminde, oğul veya veliaht, mutlaka kıraliçenin kıral koca'dan doğurduğu çocuk olmak zorunda da değildi. örneğin, kıralın kızının oğlu, torun, kıral tarafından 'oğul' ilan edilebiliyordu. kıral, kendi kızına, karşı toplum biriminden bir damadı, oğul olarak atayabiliyordu. Hattuşili'nin, kızının oğlu, torunu Murşili'yi 'oğul' ilan ederek kıral yaptığını biliyoruz. oğul kavramı Hititlerde de, bu aşamada, biyolojik bir edim olarak değil, sınıflayıcı bir akrabalık kavramı ve daha çok da mirasçı erkek anlamında kabul görüyor olmalıdır. Baba'ya, çocukları arasında tercih olanağı tanıyan vasiyet sisteminin bu dönemde ağırlıkla devreye girmesi ve eski kanunlarda ciddi bir yer işgal etmesi, baba ile erkek evlatlar arasındaki aidiyet ilişkilerinin, nerede ise, içinden çıkılmaz hale geldiği bir döneme işaret ediyor olmalıdır. Vasiyet kurumu, baba'ya soluk aldırmıştır.

Hattuşili'nin ölüm yatağında, Hitit yönetim meclisi, soylular topluluğu önünde yaptığı konuşma kaydından oluşan ünlü vasiyeti, eski toplumda akrabalık kavram ve dönüşümlü yönetim sisteminin hanedanlık yönündeki evrimine açıklık getiren özelliklere sahiptir. Hattuşili son derece içtenlikli görünen vasiyetinde şöyle demişti:

"- Bakın, ben hasta oldum ve size genç labarnanın (kıralın) adını vermiştim; o tahta geçecekti ve ben kıral, onu oğlum yaptım, kucakladım ve yükselttim."

Bay Akurgal, burada, kıral Hattuşili'nin (İsak'ın Yakup'u kutsaması gibi) kutsadığı 'genç kıral'ın, Hattuşili'nin 'yeğeni' olduğunu düşünmektedir; çünkü, Hattuşili, bu 'genç kıral'ın annesini, kendisinin 'kız kardeşi' diye tanımlıyordu. Bay Akurgal, Hattuşili'nin 'kız kardeşinin oğlu' biçiminde tanımlanan bu akrabalık ilişkisinden , duraksamaksızın, 'yeğen' sonucunu çıkarmıştır. Oysa, Hattuşili de, kıral olduğu ilk dönemde, kendisini, "kıraliçenin erkek kardeşinin oğlu" diye tanımlamıştı. Bu durumda, Hitit kırallarının durmadan 'yeğen'lerden seçilmesi gibi bir sonucun ortaya çıkıyor olması bile, uzmanlarımızın yeniden düşünmelerini, ne yazık ki, sağlayamamıştır.

Yeni bir kıral seçimi sırasında, Kussara ile Hattuşa arasında kurulmuş ittifak evlilik yoluyla devam ederken, yönetimin tarafları, doğal olarak, Kussara ile Hattuşa ve onların temsilcileri olan kıral ile kıraliçe olmalıydı. Bay Akurgal, kendi yorumu bakımından, yeni kıralın seçilmesi konusunu ele alan bu toplantıda, kıralın karısı olan kıraliçenin adının hiç anılmamış olmasını yadırgamamıştır bile! Ona göre, bu seçimin aktörleri, sadece Hattuşili, Hattuşili'nin 'kız kardeşi', Hattuşili'nin yeğeni ve torunuydu! Oysa, konuşma metni dikkate alınırsa, Hattuşili, ölümüne yakın dönemde, kıraliçe toplum biriminin ağır baskısı altında görünmektedir. Ünlü vasiyetnamesinde, Hattuşili, 'kız kardeşi' olarak nitelenen bu kadından, 'yılan' diye bahsedecek kadar kızgındır. Bu 'yılan kadın' Hattuşili'nin 'kız kardeşi' olarak nitelenen karısı yani kıraliçe'nin kendisinden başka biri değildi. Hattuşili, eski törelere göre, ister istemez, kıraliçe'nin oğlunu, 'oğul' ilan ederek yönetimi ona devretmek zorunda imiş gibi bir töresel yük altında görülüyor. Çünkü töreye göre, kıraliçenin oğlu, Hattuşili'nin kızı ile evlenecek, iki toplum birimin evlilik ittifakı, böylece, kıralıyet yönetimi düzeyinde devam etmiş olacaktı. Oysa Hattuşili, artık, Hitit kıralıyet yönetiminin bütünüyle, sadece kendi 'kani'ndan olan bir erkeğin, kendi 'oğlu'nun eline geçmesi arzusunu gösteriyor gibidir. Fakat öte yandan da, törelere uygun davranmış olmanın baskısı altındadır. Hattuşili, işte bu ortam içinde, 'O yılanın oğlunu' değil de, kendi kızının oğlu, torunu Murşili'yi 'oğul' ve dolayısıyla veliaht ilan edebilmek için, etrafındaki yönetim kadrosunu ikna etmeye çabalıyordu. Hattusili'nin vasiyeti, bu konudaki olağanüstü çabasını açıkça ortaya seriyor:

"O zaman ben, kıral, onu (genç kıralı) sorguya cektim ve yanıma çağırdım: 'şimdi ne olacak? artık kimse, (ben kıralın) (kız) kardeşinin oğluna bundan sonra da bebekmiş gibi bakamaz ya!
(Ama o) (Ben) kıralın sözünü dinlemedi.
Anasının sözünü, o yılanın sözünü dinledi. Ve erkek kardeşleriyle kız kardeşleri ona, ara bozucu sözler taşıdılar; onların sözlerine kulak verdi. Ve bunu, ben kıral duydum.
Artık savaşa savaş açıyorum.
Yeter artık!
O bundan böyle benim oğlum değil! Ama o zaman, anası inekler gibi bağırdı:
'Benim gibi güçlü bir ineğin ana kucağını parçaladılar. Onu mahvettiler ve sen onu öldüreceksin!'
Ben, kıral, ona bir kötülük mü yaptım?
Onu rahip yapmadım mı?.... "
(E. Akurgal. Anadolu Kültür Tarihi. s. 59)

Hitit tarihinde, kıraliçelerin giderek daha çok ağırlık kazandığı, ayrı mühürler kazdıracak kadar etkin oldukları düşünülürse, Hattuşili'nin karısı olan kıraliçenin yeni kıral seçimi sırasında yok sayılmış, adı bile anılmamış olması düşünülemez.

Vasiyetnamede Hattuşili'nin 'kız kardeşi' olarak nitelenen 'yılan kadın', kıraliçeden başkası değildi. Hattuşilinin 'kız kardeş' karısı olan kıraliçenin 'inekler gibi bağırması', yönetim üzerinde, kıraliçenin toplum biriminin temsil edilme geleneğinin uygulanması isteğini yansıtmaktaydı. (1)
İttifak kurmuş toplum birimler arasında yönetimin gel-git düzeni, zamanla taraflardan birinin ağırlığı ile olarak ortadan kalktığında, ki genellikle böyle olacaktır, hanedanlık mensubu kıral, bu kez, bizim şimdiki akrabalık kavramlarımıza göre, kendi 'öz kız kardeşi' ile evlenirse, bu onun sapıkça duygularından ötürü değildir. Burada, artık kutsallaşmış eski bir geleneğin sürdürülmesi söz konusudur. Modern 'aile birliği', eski toplumun, iki toplum birimi arasındaki evlilik ittifakının küçülmüş bir kalıntısı, sembolü olarak şekillenmiştir. İki toplum birim arasında kadın ve erkek temsilcileri aracılığıyla kardeşleşen iki toplum birim, giderek bir 'aile' içinde temsil edilmeye doğru ilerlerken, bu geçiş döneminde, kendisini baba toplum birim temsilcisi kabul eden oğul, ana toplum birim aidi ve temsilcisi kız kardeşi ile evlenmekle, o toplumun anlayışına göre, 'kandaşlar arası' bir evlilik yapmış sayılmaz. Tersine, kıraliyet düzeyinde böyle bir evlilik, eski geleneklerin devamı olarak, hatta kutsal bir özellik gösterir. Eski Mısır'da da örneği görülen bu tur evlilikler, aynı zamanda iki toplum birimin ittifakının yönetim düzeyinde sürmesinin bir sembolüydü; Hanedanlık böylece tahtına iyice yerleşmeye başlamış olur.

Safa Kaçmaz
Paris, 12.11.2004

(1) Hattusili, vasiyetnamede, yeni kıral adayını, kıralın 'kız kardeşinin oğlu' diye tanımlamaktadır. Burada henuz, 'oğlum' tanımı kullanılmıyor. Öyle anlaşılıyor ki, kıral, ona 'oğlum' dediği, onu 'oğul' ilan ettiği anda, yeni kıral adayı, Hattuşili'nin mirasçısı olma özelliğini kazanmakta ve yönetimi devralıyor olmaktadır.
Hattuşi'linin, kıraliçenin oğlu olan kıral adayı için "ben kıral, onu oğlum yaptım, kucakladım ve yükselttim" biçimindeki sözleri, eski toplumda kadının doğurduğu oğulun, kocasının oğlu sayılması sürecinin ne denli ağır işlediğini de gösteriyor. Bu olgu, herhalde, Sümer-Babil toplumlarında, Hititlerden, çok önce, Eski Ahit aktarımına göre, Dumuzi-Adem'in 'yaratılması' sırasında gerçekleşmiş ve kadının doğurduğu ilk oğul, baba mirasçısı olmuştu. Hitit tarihi benzer gelişmeyi, asırlarca geriden ve yeni baştan yaşamış gibi görünüyor.

Buna karşılık, sürece geç girmiş olmasına karşılık, kadının doğurduğu oğulun, dayı'nın oğlu sayılmaktan, kocanın oğlu sayılması süreci Hititlerde birkaç asırda kapanmış gibidir. Çünkü Mö. 1500'lu yıllarda tahta çıkış yasası çıkaran Telipinu'nun kanununda şöyle yazılıydı:

"Birinci kadından doğan erkek çocuk kıral olur.
Eğer birinci sıradan bir pirens yoksa, ikinci sıradan olan erkek çocuk kıral olur.
Bir kıral çocuğu, bir oğlan mevcut değilse, bu durumda birinci sıradan olan kız evlendirilir, onun kocası kıral olur".

Burada, 'birinci sıradan' sözü ile tercüme edilen kelimeyi, "birinci kadın" anlamında yorumlamak, herhalde daha doğru olacaktır.

Eski toplum, ittifakın kadın yanını oluşturan toplum birimin, erkek toplum birim karşısındaki üstün konumunu, "birinci kadınlık", épouse légitime', ile sürdürür. Bu kadın, erkek toplum birimin ittifak kurduğu (geçmişte veya yeni, asil) toplum birim aidi kadındır. Erkek, başka kadınlarla ilişki sürdürse, onlardan evlat edinse, hatta onlarla evlense bile, 'ilk kadın', hem kocası karşısında ve hem de öteki kadınlar karsısında üstün kalmayı, karşı toplum birimin temsilcisi olma bakımından, sürdürebilmiştir. Kadının boşanma yasağının, ya da erkeğin onu boşama hakkının bulunmamasını, Asurlularda tek kadınla evlenme yükümlülüğünün vb. gerisinde, bu nokta da bulunmaktadır. Eski ve Yeni Akit'e dayanan Hıristiyan geleneğindeki boşanma yasağı da, eski evlilik akit, ittifak düzeninin ve erkeğin kadının çocuklarına sahip olması sisteminin kalıntısıdır.

Telipinu döneminde, Hititlerde, kıraliyet ailesi şimdiden oluşmuş; kıral, karısının oğlunu, oğul; kızını kızı olarak artık nerede ise, kabullenmiş görünüyor.