24.11.2006

“ EY İSRAİL ! SUS VE BENI DİNLE! ”

Safa Kaçmaz

16.07.06

(Asagidaki yaziyi, museviligin ve hiristiyanligin oldugu kadar Islamin da ortak “kutsal kitabi” sayilan Eski Ahit’ten derledim.

Kelimeleri ve cumleleriyle hepsi Musa'nin kutsal Eski Ahit, Tevrat'indan alinmistir.)

“ EY İSRAİL!

SUS VE BENI DİNLE! ”

“...Sonra Musa ile Levili kâhinler

bütün Israilliler'e,

‘Ey Israil,

sus ve kulak ver!’

diye seslendiler”

(Eski Ahit)

(Israilliler,Misir’dan çiktiktan sonra 40 yil kadar çöl bayir dolastilar.)

En sonunda Tanri,çoktandir Horev daginda sikinti içinde yasayan Musa toplumunu bir araya topladi ve :

Bu dagda yeteri kadar kaldiniz” dedi...

Haydi kalkin!

Arava'da, daglik bölgede, Sefela'da, Necef'de ve Akdeniz kiyisinda yasayan bütün komsu halklara, Amorlular'in daglik bölgesine, büyük Firat Irmagi'na kadar uzanan Kenanlilar ülkesine ve Lübnan'a gidin.

Haydi kalkin!

Arnon Vadisi'nden geçin!

Iste Hesbon Krali Amorlu Sihon'u ve ülkesini elinize teslim ettim.

Ona saldirin ve ülkesini mülk edinmeye baslayin.”

Tanrimiz Rab onu elimize teslim etti.

Onu, ogullarini ve bütün halkini yok ettik.

Bütün kentlerini ele geçirdik, hepsini yok ettik.

Kadin, erkek, çocuk, kimseyi sag birakmadik.

Hayvanlara ve ele geçirdiðimiz kentlerdeki mallara el koyduk.

Arnon Vadisi kiyisinda Aroer'den ve vadideki kentten Gilat'a dek, ele geçirmedigimiz hiçbir kent kalmadi.

Tanrimiz Rab hepsini elimize teslim etti.

Bundan sonra dönüp Basan'a doðru ilerledik.

Basan Krali Og'la ordusu bizimle savasmak için Edrei'de karsimiza çikti.

RAB bana, “Ondan korkma!” dedi, “Çünkü onu da ordusuyla ülkesini de senin eline teslim ettim.

Amorlular'in Hesbon'da yasayan Kirali Sihon'a yaptiginin aynisini ona da yapacaksin.”

Böylece Tanrimiz Rab, Basan Kirali Og'u ve halkini da elimize teslim etti.

Hiçbirini sag birakmadan hepsini yok ettik.

Bütün kentlerini ele geçirdik.

Ele geçirmedigimiz tek kent kalmadi.

Hepsi altmis kentti.

Bütün bu kentler yüksek surlarla, kapilarla, sürgülerle saglamlastirilmisti.

Bunlardan baska surla çevrilmemis birçok köy de vardi.

Hesbon Krali Sihon'a yaptigimiz gibi hepsini yok ettik.

Her kenti, kadin, erkek ve çocuklarla birlikte, tümüyle yok ettik.

Hayvanlara ve kentlerdeki mallara el koyduk.

Arnon Vadisi'nden Hermon Dagi'na kadar Seria Irmagi'nin dogu yakasindaki topraklari iki Amorlu kiralin elinden aldik.

Arava'da da sinir Seria Irmagi'ydi; Kinneret'ten Arava -Lut- Gölü'ne, doguda Pisga yamaçlarinin asagisina kadar uzaniyordu.

O zaman size söyle buyruk verdim:

Tanriniz Rab mülk edinmek için bu ülkeyi size verdi.

Bütün savasçilariniz silahli olarak Israilli kardeslerinizin önü sira gitsin.

Ancak Rab sizi rahata erdirdigi gibi onlari da rahata erdirene ve onlar Tanriniz RAB'bin Seria Irmagi'nin karsi yakasinda kendilerine verecegi topraklari ele geçirene kadar, kadinlariniz, çocuklariniz ve hayvanlariniz -biliyorum, birçok hayvaniniz var- size verdigim kentlerde kalsin. Ondan sonra, her biriniz size verdigim topraga dönebilir."

O zaman Yesu'ya, “Tanrin Rab 'bin bu iki kirala neler yaptigini gözlerinle gördün” dedim, “Rab gidecegin bütün ülkelere aynisini yapacak.”

Onlardan korkmayin!

Tanriniz Rab sizin için savasacak.

Sonra Rab'be yalvardim:

“Ey Egemen Rab, büyüklügünü ve güçlü (sag) elini bana göstermeye basladin. Gökte ve yerde senin yaptigin yüce isleri yapabilecek baska bir tanri yok!

Izin ver de Seria Irmagi'ndan geçip karsi yakadaki o verimli ülkeyi, o güzel daglik bölgeyi ve Lübnan'i göreyim.”

Ama Rab sizin yüzünüzden bana öfkelendi, yalvarisima kulak asmadi. Bana, 'Yeter artik! dedi, 'Bir daha bu konudan söz etme bana.Pisga Dagi'na çik. Batiya, kuzeye, güneye, doguya bak. Gözlerinle gör. Çünkü Seria Irmagi'ndan geçmeyeceksin.

Yesu'ya görev ver. Onu güçlendir ve yüreklendir. Çünkü bu halk Seria Irmagi'ndan onun önderliginde geçecek. Görecegin topraklari halka o miras olarak verecek."

Simdi, ey Israil,

size ögrettigim kurallara, ilkelere kulak ver.

Yasamak, ülkeye girmek ve atalarinizin Tanrisi Rab'bin size verecegi topraklari mülk edinmek için bunlara uyun.

Size verdigim buyruklara hiçbir sey eklemeyin, hiçbir sey çikarmayin. Size bildirdigim Tanriniz Rab'bin buyruklarina uyun.

Iste, Tanrim Rab'bin buyrugu uyarinca size kurallar, ilkeler verdim. Öyle ki, mülk edinmek için gideceginiz ülkede bunlara uyasiniz.

Onlara simsiki baglanin. Çünkü ne denli bilge ve anlayisli oldugunuzu uluslara bunlar gösterecek. Bu kurallari duyunca, uluslar, 'Bu büyük ulus gerçekten bilge ve anlayisli bir halk!’ diyecek.

Tanrisi kendisine böylesine yakin olan baska bir büyük ulus var mi?

Bugün size verdigim bu yasa gibi adil kurallari, ilkeleri olan baska bir büyük ulus var mi?

Ben bu toprakta ölecegim. Seria Irmagi'ndan geçmeyecegim. Ama siz karsiya geçecek ve o verimli ülkeyi mülk edineceksiniz.

Tanriniz Rab yakip yok eden bir atestir; kiskanç bir Tanri'dir.

Atesin içinden seslenen Tanri'nin sesini sizin gibi duyup da sag kalan baska bir ulus var mi?

Amaci sizden daha büyük, daha güçlü uluslari önünüzden kovmak, onlarin ülkelerine girmenizi saglamak, bugün oldugu gibi mülk edinmeniz için ülkelerini size vermektir.

Kulak ver, ey Israil!

Söz dinleyin ki, üzerinize iyilik gelsin, atalarinizin Tanrisi Rab'bin size verdigi söz uyarinca süt ve bal akan ülkede bol bol çogalasiniz.

Bugün size verdigim bu buyruklari aklinizda tutun.

Onlari çocuklariniza benimsetin.

Evinizde otururken, yolda yürürken, yatarken, kalkarken onlardan söz edin.

Bir belirti olarak onlari ellerinize baglayin, alin sargisi olarak takin.

Evlerinizin kapi sövelerine, kentlerinizin kapilarina yazin.

Tanriniz Rab atalariniza, Ibrahim'e, Ishak'a, Yakup'a içtigi ant uyarinca, sizi verecegi ülkeye -insa etmediginiz büyük ve güzel kentleri, biriktirmediginiz iyi esyalarla dolu evleri, siz emek vermeden kazilmis sarniçlari, dikmediginiz baglari, zeytinlikleri olan ülkeye- götürecek. Orada yiyip doyacaksiniz.

Tanriniz Rab mülk edinmek üzere gideceginiz ülkeye sizi götürdügünde, önünüzden birçok ulusu -Hititler'i, Girgaslilar'i, Amorlular'i, Kenanlilar'i, Perizliler'i, Hivliler'i, Yevuslular'i, sizden daha büyük ve daha güçlü yedi ulusu- kovacak.

Tanriniz Rab bu uluslari elinize teslim ettiginde, onlari bozguna ugrattiginizda, tümünü yok etmelisiniz.

Bu uluslarla antlasma yapmayacaksiniz, onlara acimayacaksiniz.

Kiz alip vermeyeceksiniz. Kizlarinizi ogullarina vermeyeceksiniz; ogullariniza da onlardan kiz almayacaksiniz.

Sunaklarini yikacak, dikili taslarini parçalayacak, Asera putlarini devirecek, öbür putlarini yakacaksiniz.

Siz Tanriniz Rab için kutsal bir halksiniz.

Tanriniz Rab, öz halki olmaniz için, yeryüzündeki bütün halklarin arasindan sizi seçti.

Rab'bin sizi sevmesinin ve seçmesinin nedeni öbür halklardan daha kalabalik oldugunuzdan degil. Siz sayica öbür halklardan azdiniz.

Onlarin topraklarini mülk edinmeye gitmenizin nedeni
dogrulugunuz, erdeminiz degildir. Tanriniz Rab bu uluslari kötülükleri yüzünden ve atalariniz Ibrahim'e, Ishak'a, Yakup'a ant içerek verdigi sözü yerine getirmek için önünüzden kovacak.

Bugün sizden daha büyük, daha güçlü uluslarin topraklarini mülk edinmek için Seria Irmagi'ndan geçeceksiniz. Onlarin kentleri büyük, surlari göge dek yükseliyor.

Tanriniz Rab'bin elinize teslim edecegi halklarin tümünü yok edeceksiniz. Onlara acýmayacaksiniz.

"Bu uluslar bizden daha güçlü.Onlari nasil kovabiliriz?” diye düsünebilirsiniz.

Onlardan korkmayacaksiniz.

Onlardan yilmayacaksiniz.

Aranizda olan Tanriniz Rab ulu
ve heybetli bir Tanri'dir.

Bu uluslari önünüzden azar azar kovacak.

Onlari birden ortadan kaldiramazsiniz.

Tanriniz Rab onlari elinize teslim edecek ve hepsi yok
oluncaya dek onlari saskina çevirecek.

Kirallarini elinize teslim edecek; adlarini gögün altindan
sileceksiniz.

Onlari yok edene dek kimse size karsi duramayacak.

Tanriniz Rab sizi verimli bir ülkeye götürüyor. Öyle bir ülke ki, irmaklari, pinarlari, derelerden tepelerden çikan su kaynaklari vardir;bugdayi, arpasi, üzümü, inciri, nari, zeytinyagi, bali vardir.

Sikintisiz ekmek yiyebileceginiz, hiçbir seye gereksinim duymayacaginiz bir ülkedir.

Öyle bir ülke ki, kayalari demirdir, daglarindan bakir çikarabilirsiniz.

Yiyip doyunca, size verdigi verimli ülke için Tanriniz Rab 'be övgüler sunun.

Ey Israil, kulak ver!

Bugün size bildirdigim buyruklarin tümüne uyun ki, güçlü olasiniz, mülk edinmek üzere Seria Irmagi'ndan geçip ülkeyi ele geçiresiniz.

Rab'bin ant içerek atalariniza ve soylarina söz verdigi süt ve bal akan ülkede ömrünüz uzun olsun.

Topraklarini alacaginiz uluslarin ilahlarina taptiklari
yüksek daglardaki, tepelerdeki, bol yaprakli her agacin altindaki yerleri tümüyle yikacaksiniz.

Sunaklarini yikacak, dikili taslarini parçalayacak, Asera
putlarini yakacak, öbür putlarini parça parça edeceksiniz.


Ilahlarinin adlarini oradan sileceksiniz.

Sonra Musa ile Levili kâhinler bütün Israilliler'e,

"Ey Israil, sus ve kulak ver!"

diye seslendiler,

"Bugün Tanriniz Rab'bin halki oldunuz.”

...

(Gunumuzden 3000 yil kadar once,Musa ile Levili rahip-kahinlerin birlikte kutsadigi Israil yanitladi:

-“Amen!”)

* * *


16.7.2006

(Asagidaki yaziyi konunun guncel onemini de hesaba katarak,yeterince hazirlanamadan yazdim.Umarim olasi yanlislar,getirecegi yarardan daha az kalir..)

* * *

*

1970’li yillarda , ‘para’ ulusal gomleginden henuz butunuyle siyrilmamisti..Anti-emperyalist hareketler; bir tur Arap ulusalciligi olarak BAAS’çilik yine de varligini surduruyordu az çok.68 kusaginin “... Daha fazla Vietnam!” haykirisi da,o denli geri çekilmemisti henuz...

Gaza’da,Seria’da sozu geçenler,Hamas veya Hizbullah degil,Yaser Arafat’in ulusalci,George Habbas’in marksist Filistin ozgurluk orgutleriydi.(*1)

Filistin sembolu haline gelen, Leyla Halit’in fotografinda kefiyeyle gizlenmis yuz,islamin yesil ortusunu tasimiyordu henuz...

...

30 yillik kisacik bir donem,degisen temel sosyal ozellikleriyle dunyamizda, butun bunlari, sanki çok eski çaglarda kalan birer ani haline nasil da aniden getiriverdi!

Yillarda çaglar yasiyor sanki su anda insanoglu...

Sadece son bir kaç yuzyildir, ulusal devletler halinde orgutlenemis toplumlar,tarihte hiç yasanmamis bir hizla,genel olarak ’ulusal’ kimliklerini parçaliyor,ulus aidiyeti giderek dagiliyor ve bireyler bir kez daha tarihe dalarak dini kimlikler etrafinda yeniden saflasmaya basliyorlar..Gunumuzdeki surecin bir yonu boyle sekilleniyor.

Yaser Arafat’li , G.Habbas’li ‘eski donem’de,Sovyetler Birligi KP’nin “sosyalist ve kapitalist sistemli iki dunya”sinin ;Çin KP’nin “uç dunya”sinin siyasetleri belirledigi siralarda sol’cular arasinda soyle bir fikra dilden dile geziyordu.

Ayrintilari degisse bile, fikra genel haliyle soyle idi:

Filistinli marksistlerden bir temsilci ,resmi temaslar için Çin’e gitmisti. Israil zulmunden bahsediyor, baski altindaki durumlarini anlatiyor, destek almaya çalisiyordu..

Fikra bu ...

“Kim” diye sormustu Mao Zedung, “bu Israil?”

Filistinli lider yanitlamisti:

-Nufusu 1 milyon kadar, komsumuz..

Bunun uzerine Mao bir kez daha sormustu Filistinliye:

-“Peki hangi otelde kaliyor bunlar!”

Bu bir fikra idi ama,daha o siralarda,Israil’lilerin nufus gucu ile siyasi-askeri guç ve saldirganligi arasindaki uyumsuzlugun azçok fark edildigini de gosteriyor.

Ýsrail’in,nufusuyla hiç orantili olmayan,gunumuz dunyasinin geçer akçe gucunde,Musevilige ozgu iç dayanisma ogeleri de hesaba katiliyordu belki ama,asil olarak,simdi de oldugu gibi ozellikle,bir olgu olan ABD destegini temel çikis noktasi yapan açiklamalar yapiliyordu...Bu açiklama tarzi bugun de devam ediyor hala..

Fakat, artik,eski Sumer-Sami kaynaklarindan itibaren ele alarak ‘kutsal’ dedigimiz dinleri incelemeden,onun toplumsal,tarihsel kaynaklarini ortaya koymadan,ne Arap-Israil çekismesi ve ne de Irak’in Sii-Sunni çelismeleri anlasilabilir.Cunku, ‘ABD,petrol, masonluk’ gibi gerçek etmenler,yine de bu çelisme yapilarini sadece bir noktaya kadar açiklayabiliyor ve otesine geçemedigi bir bariyerin onune gelip dayaniyorlar.Petrol alani ,sunun surasinda bir asirlik bir mesele..Ama Israel-Arap çelismesinin gerisinde binlerce yillik bir mazi var ...

Bu bakimdan varlik kaynaklari, 5000 yildan daha uzun bir surece dayandigini bildigimiz uç kutsal dini,bunlarin Sumer-Akkad eski yazinsal ve tarihsel kaynaklarini tanimadan,gerçekten ne Irak’taki Sii-Sunni çatismasi,ne de bugunku Isael-Filistin kavgasi yeterince anlasilabilir..

Ortadogu kutsal dinlerinin eski kaynaklarini,insanin ‘ruh dunyasi’ urunleri olarak degilde,gerçek toplumlarin eski bir orgutlenme ve yasam tarzina bagli olarak ele almadan, bugunku dunyayi da anlamak mumkun degil artik..

Tarihini,somut olarak Abraham’a,oradan Nuh’a ve “yaratilis” sirasindaki Adem ile Havva donemlerine degin uzatan ,bati semitlerinin bir kolu olan simdiki museviler,hiç olmazsa bir 5000 yil,gezgin,goçer bir yasam surdurdukten sonra,ilk kez 1948 yilinda modern anlamda bir devlete sahip olmuslardi.

Bu devletin kurulusunda,ikinci dunya paylasim savasinda,Hitler fasizmi karsisinda kaderci bir tutumla verdikleri bir kaç milyonluk kurbanin kazandirdigi hatir onemli bir rol oynamis olmali.Almanya ve Avusturya gaz odalari,toplama kamplari bu soykirimin kaniti olarak duruyor hala yerlerinde.Schindler’in Listesi’ni Hitlere ofke,musevilere acima duygusu içinde seyrediyor hala insanlar...ve ayni Musevilerin,Filistinliler karsisinda ayni vahset araçlarini,devletlerini kurduktan sadece 10 yil sonra nasil kullanmaya baslamis olabilecegini anlamaya çalisiyorlar..

Ben sadece, 1967’deki Haziran savaþýni animsiyorum ,o zaman 12 yaslarinda bir çocuk olarak..

O gunden bu yana da duyuyor,izliyorum,herkes gibi...

Kaç ABD baskani eskitti bu savas,kaç Israil hukumeti degisti bu arada ...bu bilgileri artik karistirmaya baslamis durumdayiz.

Bu zihinsel bulanma ,iyi de oluyor bir yandan..Cunku boylece,bu savasi sadece,gerçek ve yon verici olsalar da, emperyalizme, ABD’nin su ya da bu baskaninin su ya da bu politikasina baglayan,o koca lafli,altin terazi hassasli degerlendirmelerin veya parti politikalarinin,aslinda çok fazla laf salatasi içeriyor ve daha ileri gidemiyor olma ozellikleri biraz daha belirginlesiyor boylece.(*2)

* * *

*

Eski Ahit, Nuh soyundan Ibahim peygamberi, ister,‘peygamberler sehri’ Urfa’dan,isterse Keldanilerin Ur sehirinden yola çikarmis olsun,bu topluluk suru sahibi,goçer bir toplum olarak sahneye çikar.

Abram, muhtemelen,Nuh donemine sekillenmis bir dini kast içinde (museviligin Levilileri,haham’lari,rabin’leri) yer alan birisi oldugu için, çol yollarinda da tanriyla kolaylikla bulusur.Tanri bu bulusmada, Abram’a, birbirine bagli iki onemli sey soyler:

Ilki,artik onun adi,’Abram’(Avram) degil, ‘kavimlerin babasi’ anlamina gelmek uzere “Abraham” olacaktir.Burada bir dini yetki terfisi oldugunu tanrinin konusmasindan anlariz:

“Bundan sonra adin Abram degil,Abraham olacak,çunku seni halklarin babasi kildim”.

Tanrinin bu açiklamasi,onceki tanima ‘ham’ sozcugunu eklemesi; Abram-Abraham biçimindeki duzenlemenin,simdiki anlamiyla ozel bir isim konusu olmadigini, sozkonusu olanin muslumanligin “seyh ul islam”i gibi bir dini mevkiye,kuruma atanma oldugunu gosteriyor.

Abram veya Avram’in tarihsel olarak,musevilik dini inancina çok sey devretmis olan ve onlarin atasi gibi gorunen Arami toplulugu içinde ve farkli etnik topluluklar arasinda,modern yasalarin ilk orneklerinden birisi olan Hammurabi yasalari’nin yazdiricisi Hammurabi’nin anilarinin çok uzak olmayan bir geçmisine baglandigi da animsanmalidir. Hammurabi’nin vahiy yoluyla Babil uzerine ‘dogdugu’;tanrilarin temsilcisi olarak “karabasli” halkin uzerinde onlarin “golgesi” haline geldigi tarih,yaklasik -1750’li yillardi.Abraham’in Tanri ile bulustugu, dini konumunu yukselttigi,peygamberlestigi donem,Anadolu ve Suriye’de Hititlerin egemenliginin bulundugu bir donem olduguna gore,bu olaylar,yaklasik -16 ve -15 yy. lar arasinda olmus olmalidir. karisi Sara ve kendisi için hazirladigi magara tipi mezari, Abraham’a satan bile bir Hititli idi...

Abraham’la ilgili anlatimlarda bu nedenle ciddi Hitit etkileri goruruz. Mesela Abraham (ve oglu Ishak da..), Hitit kiral ve kiraliçelerinin kullandiklari akrabalik kavramlarini benzer sekilde kullanir ve karilarini,ayni zamanda ‘kiz kardes’ olarak da tanimlarlar.Bu,simdiki anlamiyla kullanilan bir ‘kiz-erkek kardes’ tanimi degil;akrabalik ittifaki kurma yoluyla iki farkli toplum birim arasinda kurulmus kardeslik ittifakini anlatan bir akrabalik terimi idi.Kari-koca “erkek ve kiz kardes” akrabalik kavramlarini,sonraki Eski Ahit duzenleyicileri,simdiki modern anlamlara dogru bozarak yorumlamaya çalismislarsa da,Eski Ahit’in bu donem anlatimlarinda,bir dizi alanda,bu etkiler surer.Bu nedenle de Musevi din adamlarinin butun bozma çabalarina karsin,Abraham,Eski Ahit’te bizi temin etmeye devam ederek: “Karim Sara,benim gerçekten kizkardesimdir” der...Benzer biçim de Sumerlerden bu yana tanidigimiz,Hititlerde yinelenen ‘sag el’ motifi de,hem Abraham ve hem de Musa doneminde kullanilmaya devam edilir...

Hammurabi’nin ‘adi’,her ne kadar,batili Assur-Babil uzmanlarinca,genel olarak,”Hammu+Rab”= “Buyuk+Rab”= “Tanri Uludur” veya “Ulu Tanri” vb. biçiminde,uç kutsal din soyleminde yer alan tarzdaki uygun bir anlam verilerek tercume ediliyorsa da,bu tanim,biraz daha farkli dusunmeyi gerektiren yanlar içermektedir.

Eski kayitlarda,Hammurabi kavraminin genel olarak “Gal Lugal Hammmuraba” biçimli yazim haliyle de kullanildigini goruyoruz. Gal Lu-gal, bir Sumer kavrami olarak, ”Buyuk+(adam+buyuk=kiral)”,’kirallar kirali’ anlamindaydi.Basitçe ‘buyuk+adam=kiral’ denilmesinin yeterli oldugu bir donem geride kalmis; eski idari,savas yoneticisini tanimlayan kavram, toprak sahipligi ve kuçuk yoneticilik tanimi içerisinde erimeye baslamisti.Kuçuk topluluklarin daha genis birlikler olusturmasi yonunde bir evrim yasaniyordu.

Bu durumda ,Abraham kavraminda,sozkonusu olanin,tanriya vakfedilmis kutsal din adamlari kategorisinin adlandirilisi olan Rabin’lerin buyugu,tanri sozculugu,peygamberlik ile idari yoneticilik ozelliginin birlikte kullanilmis oldugu gorulmektedir.Hammurabi,ayni anda,hem dini ve hem idari temsilci ; ‘kiral ve peygamber’ olarak gorunuyor.

Eski toplum,kendi varligini ancak soy çizgisine siki sikiya bagli kalirsa var edebilecegi ve var olmaya ancak boylece devam edebilecegi için,Tevrat,Nuh’dan Abraham’a uzanan soy kutuk listesini oldukça ayrintili olarak aktarir.Bu asagi yukari 2000 yillik bir soy kutuk sureci izlemek demektir.Orada,Semitik topluluklarin kendi iç ayrismalari hakkinda da bir fikir edinebiliyoruz.Eski Ahit olusturuculari,bu soy kutugu,sozlu dini ilahiler biçimiyle ve kil veya tas uzerine yazilmis olan eski kayitlar araciligiyla koruyor olmaliydilar.Mesela,Musa,Eski Ahit’te yer alan,yukarda aktardigimiz vasiyetini yazdirdiktan sonra ,bu kayiti, ozel olarak Lubnan sedir agacindan yaptirilmis “anlasma sandigi”na koydurur,kilitler ve onu kahin-rahip din adamlarinin sýký korumasýna emanet eder.”Anahtar” sembolunun onemli olusu bu tur eski uygulamalara baglidir.

Bu kayitlarin, yeniden okunma sirasinda kismen bozulmaya ugramis olmasi,ifade edis ses degerlerinde degisiklik ve eski kayitlari okuma yonteminde hatalara dusulmus olmasi çok mumkun...Bununla birlikte,Eski Ahit’te yer alan bilgilerin, 20.yuzyildan bu yana taniyip çozebildigimiz Sumer-Babil kayitlariyla genelde uyum içinde bulunuyor olmasi,eski dini kayitlarin ayni zamanda birer tarih kayitlari da oldugunu gosteriyor. Sumer-Akkad donemine iliskin toplumsal kurumlar,somut kavramlar, tarihsel donusumlere iliskin bilgiler,eger dogru bir okuma ve degerlendirme yontemiyle ele alinirlarsa,Eski Ahit’in tarihsel içerigi,bu bakimdan, daha bir belirginlesir.

Sumer-Akat bulgulari, Musevilik biçimiyle daha çok Musa’ya atfedilen Israil dininin,etnik olarak degilse bile,simdiki Israillilerinin atalarinin bozulmus halde devraldigi dini egilimlerin,erken Sumer-Sami donemlerine degin uzandigini gosteriyor.Zaten Musevilik,gerisinde bu tur baglara sahip bir dinsel kaynak bulundugu için,hiç tereddut etmeden,kendi ulusunu,kavmini “Tanrinin ustun ulusu”, “tanrisal kavim” olarak takdim edebilmistir. Bu konumunu Hiristiyanliga da ,muslumanliga da kabul ettirebilmistir ustelik.Bu dini otoriteligin, Musa doneminde (-13.,12 yuzyil olmali..) sekillendirilmis bir varsayima veya uydurmaya dayanan bir genel kabullenme oldugunu dusunmek, yanilgi olur.Sinagog orgutlenmesinin çekirdegi olan Levililerin duzenlenisini (Ehli Beyt orgutlenmesi de onun bir baska biçimi gibidir ),tapinak ozel gorevlilerinin bir orgutlenme tarzi olarak,erken Sumer-Sami doneminden itibaren taniyoruz.Ilk tanrýlar da aslinda,bu dini gorevlilerin içinden, temsil ettigi toplulugun ortak yukumlulugu olarak kurban edilmis bir din ulusu olarak beliriyorlar.Onlar,kendilerini kurban sunduklari olçude olumsuzlesir ve tanrilasirlar.Olen kirallarini ‘tanri oldu’ diye tanitan Hitit gelenegine de dayanan Isacilikta,”insanlik namina kurban edilme” motifinin ne kadar onemsedigi hesaba katilirsa,Sumer doneminin,ya yakilarak veya kazanda kaynatilarak kurban edilmis kutsal sahsiyetler geleneginin,tanrisallik ve tanrilasmanin,eski toplumdaki guçlu etkileri,az çok anlasilir.Eski toplum,hayvan veya bitki kutsal varligina taparken ve onunde saygiyla egilirken,ne cehaletinden oturu,ne de kendine olan saygisizligindan oturu boyle davranir.Ister hayvan,ister insan,ister bitki-meyve biçimli olsunlar,eski toplumun bu tanrilari,onlar yerine geçerek,kendine tapanlari kurban edilmekten kurtarmis olduklari için tapilmaya hak kazanan varliklar olarak yucelirler.Eski toplum,gerekçesiz,veya saçma gerekçelere dayanarak herhangi bir varliga tapmis degildir,hiç olmazsa baslangiçta.

* * *

*

***

Musa doneminin Israel toplulugu,Misir’dan çikis doneminden sonra, bir dizi iç katliamdan da geçirilerek, yeniden sekillendirilmisti.Musa’yi one çikaran da budur zaten.Eski Ahit bunu,kuskusuz dini ifadeler altinda,oldukça açik olarak anlatiyor.Bununla birlikte,bu durum, içerisinden Musa’nin da ortaya çiktigi dinsel ruhani kastin,Nuh ve bizim simdi ‘ilk insan’,’ilk adam’,’ilk kadin’ vb. olarak tanidigimiz,Sumer erken doneminin Dumuzi-Inanna kult kaynaklarina degin uzanan bir gelenegin takipçileri oldugunu saptamamiza engel degildir.Cunku,Musa doneminin dini ve idari kurallari,kesin çizgilere bagli yeni iç duzenleniste basvurulan kurumlar,erken Sumer-sami kurumlarinin 2000 yil kadar sonra,Israil toplulugu içinde,bir çok toplumsal kurum bakimindan,adeta yeniden bir canlandirilisi olarak beliriyor.Bizim ancak 20.yuzyilda tabletleri bulup çozumleyerek saptadigimiz kurum veya kavramlari,Musa kendi doneminde taniyabiliyor ve benzer bir sekilde uygulamaya koyabiliyorsa,bu,ancak Musa’nin da içinde bulundugu dini kastin,geçmisin saglam bir izleyicisi olabilmesiyle mumkundu. “Ilk ogul” kurbani ve erkek çocuk “sunneti”,herhalde, daha sonra bir sekilde asilmis erken Sumer-Sami kurumlarindan bazilari olmaliydi.

Erken Sumer-Sami doneminin,insan kurbaninin ve bunun daha onceki biçimi olan insan yamyamliginin henuz devam ettigi bir donem oldugunu saptamaliyiz..Bu topluluklari,o sirada otekilere gore uygar kilan,onlarda yamyamligin bulunmuyor olmasi degil,bunu toplumsal olarak asabilme araçlarini yaratabilmis olmalariydi.Din kurumu ,zaten ozunde,baslangiçtaki kaynaklari itibariyle,butun eski barbarliklarin,sembolik tarzda asilma çabalarinin,sureç içindeki toplamindan baska bir sey olarak ortaya çikmaz.Mesela,simdi “Tufan” haliyle bildigimiz ve “sel su baskini” olarak taninan Tufan,hiçbir sekilde,eski Sumer-Sami kayitlarinin anlattigi içerikteki bir Tufan degildir.Eski Sumer-Sami tabletlerinin biçimlendirdigi Tufan,dogal bir afet konusu olarak ele alinmaz.Tersine orada Tufan, Tapinaklarda gerçeklesen bir rituel,kutsal kazan,kutsal ates vb. araciligiyla , insan kurbani ve bu kurbanin torensel yenilisiyle taçlanan ittifak edimleri olarak yer alir.Duzenli basvurulan bir ayin olarak Tufan,eski Sumer-Sami toplumunda,bu iki ana topluluk arasinda kurulan ittifakin,’din’in,anlasmanin insan kurbani araciligiyla noktalanmasi eylemi,nasil ve ne zaman yapilacagi takvime baglanmis bir ritueldir.O tarihlerden 3500 yil kadar sonraki Isa,etrafindaki havarilerine, kutsal yasam ekmegi’ni verdiginde “yiyin, bu benim etimdir”;kutsal yasam suyu sarabi verdiginde,”için,bu benim kanimdir” dediginde,çok eski gerçek geçmisin,kurban edilmis insan kani ve eti araciligiyla gerçeklesen kutsal Tufan toren geleneginin,artik eski degerlerinin bilincinde olunmadan kullanilan,soyutlanmis,ruhani deger kazanmis sozcuklerle, gerçek anilari da yansitmis oluyordu.(*3)

Nuh,gerçek tarihte,olmeyerek olumsuz olanin degil, kurban edilerek ‘olumsuzluk’ elde edebilmis olanin bir anlatimiydi.O,simdiki Isarellilerin belki uzak semitik atalarinin kurban edilmis kutsal dini liderlerinden biri olarak sekilleniyor.Islamin cehennem taniminda,eger hep ‘kaynar kazan”,”kaynayan su”,”kavurucu ates”,”kan,irin” vb.motifleri bulunuyorsa,bu,gunumuzden 5500 yil kadar onceki bir donemin gerçek toplumsal uygulamalarindan,’kazan’,’kaynar su’,’kan-irin’ gibi araçlarla yuruyen insan kurban rituel anlatimlarindan olusan ilahilerin giderek anlami bozulmus kavramlarinin,toplumsal bilinçte muhafaza edilmesindendir. (*4)

Ister etnik bir baglantiya sahip olsun,isterse olmasin,bu noktayi tam olarak saptayabilmis degilim henuz,surasi açiktir ki,Israel ogullari,atalarini Nuh’a kadar dayandirmakta tereddut etmemisler;kendi toplulugunun kurtulusu ugruna kendini feda eden,kurban eden,kurban sunan Nuh’un “Tufan”ini,ay ay,gun gun eski kayitlara naksedecek kadar bu tarihe de bagli kalmislardir.Bir insan kurban ritueli,bir dini edim,kurum olarak bize ulasan Tufan,son ortak Tufan olmaliydi ve bu Tufan,artik bir daha Tufan yapmama kararinin alinmasiyla da one çikiyordu.Bu yuzden de Sumer-Sami kayitlarinda,-3500 yillarini isaret eden bir baslangiç degeri,bir milat haliyle kullanilmaya baslanmisti. Sumer kiraliyet listesinin duzenlemesinde Tufan’in ‘milat’ olarak kullanilmis;Sumer-Sami rotasyonel yonetimleri “Tufan’dan once”,”Tufandan sonra” biçiminde bir ayirimla aktarilmisti. Tarih çeteleleri,simdiki Hicri veya Isaci takvim milatlari gibi, “Tufan’dan once” ve “Tufan’dan sonra” diye ayrildigina gore,bu olay,eski tarihte ciddi bir yer tutmus olmali.Dogal afet anlamiyla degil.Cunku Sumer kiraliyet listesinde,Tufandan once ile Tufandan sonrasi arasinda en kuçuk bir kesinti bulunmaz.Sadece Isa’dan once ve sonra der gibi suregiden bir tarihleme metodu goruruz orada.Diger yazilarimda,kazit bulgulari isýginda,Sumer kiraliyet listesi,yuzbinlerce ‘yillik’ olçuler kullansa da,orada sozkonusu edilen Tufan’in yaklasik -3500 yillarindaki genis,toplu ve o hakliyle son ortak Tufan oldugunu açiklamistim.

Eski Ahit’in Tufan’in gerçeklestigi ana iliskin tarihleme degerlerinde onbinlerce yil kullanilmis olmasi,bu bakimdan bizi yaniltmamalidir.Bu,buyuk olasilikla okuma degerlerindeki degisimlerden oturu musevi din adamlarinin bir yanilgisina,konuya biraz ruhani yaklasmalarina bagli olmalidir.Fakat,Eski Ahit’in,Tufan’a iliskin çok kesin ifadelerle ortaya koydugu tarihleme degerlerini 2500 yil kadar sonra bile korumus olmasi,bizi,bu toplulugun yukarda sozunu ettigimiz turdeki bir Tufan’in dogrudan bir tarafi olabilecegi sonucuna ulastiriyor.Bu toplulugun,nerede ise 5000 yil boyunca ‘surgun bir toplum’ olarak bulunmasi,Sumer-Akat Tufan anlatimlarinda yer alan Siusudra(Utnapistim)Nuh soyunu surgun etme karariyla uyum sagliyor.Oyle gorunuyor ki,simdiki Musevi toplumu, kurban edilen ve surulen o gunku Utnapistim-Nuh toplulugunun dogrudan etnik uzantisi degilse bile,dini inancini dogrudan devraldigi kaynak orasidir.



Tarihteki Tufan’in milat olarak kullanilmasinin tek nedeni,o ritueli hazirlayan topluluk tanrilarinin “bir daha Tufan yapmayacagiz” diyerek yamyamlik edimini yasaklama yonundeki buyuk uygarlik adimi degildir.Bunun yanisira, MO. 3500 yillarindaki bu genel,ortak toplantinin,izlerini Musevilerde bulacagimiz , surgun etme karari ve surgun edilenlere toprak vaad etme kararidir.”Vaad edilmis toprak”lar kavramini tanimadan,musevilerin bu kavrama verdikleri onemi saptamadan,bugunku Israel-Filistin veya Arap kavgasi da anlasilamaz.

Modern dunyaya baglanmis tarihte,biraz farklica sadece çingene toplumunda saptanabilen,bir baska esi de bulunmayan bu ornekte,musevi toplumuna 5000 yildan fazla,yok olmadan dayanma gucu veren bu “ vaad edilmis toprak” gibi dini-ideolojik motiflerin ,bugunku “Filistin-Israel savasi”ni anlamak bakimindan buyuk onemi var.Zaten,arap-yahudi savasini, en fazla,18. yuzyildaki, ilk Siyonist kongrelere degin uzatan,genellikle ise, Israel devletinin kurulusundan itibaren ele alan yorumlar ,bu savasin derinlerdeki dinsel kokenlerini hiç bir sekilde kavrayamaz. Hatta belki,bu dinsel zemini biraz gizleme çabasi bile bulabiliriz bu tur açiklama tarzlarinda...



Bir kaç yuzyillik geçmise sahip bir emperyalist duzenleme ve amaç perspektifiyle bu savasin 5000 yillik dinsel ideolojik kokleri açiklanabilir mi?



Daha Abraham ve Musa doneminde,bu toplulugun dininde,”vaad edilmis topraklari” ele geçirme gibi,eger kullanmak uygun ise, “emperyaist” ,guçlu bir isgal ve egemenlik motifi yer aliyordu.Museviligin tanrisinin verdigi sozlerin tamami,bu temel hedef etrafinda sekilleniyordu.

Musa doneminde de, Misir’dan çikarken,yapilarini yeniden sekillendirirken ilan edilmis olan tek amaç ;Tanrinin onlara,durmadan vaaz ettigi “vaad edilmis topraklari ele geçirme” idi.

Bu “vaad edilmis kutsal toprak” kavrami,gunumuzde bir dizi guncel politikanin çikarlari dogrultusunda yeniden ve yeniden sekillendiriliyor olsa da,Musevi toplumunun dini kitaplarinin derinliklerinde,ruhi inançlarinin en kuçuk gozeneklerinde yasamis,yasatilmis ve yasatilmakta olan bir olgudur ve bunsuz Israel olgusu açiklanamaz.Musevilik dini var oldugu surece de,bu “vaad edilmis toprak”lar konusu,sadece yore topluluklari bakimindan degil,az sonra gorecegimiz gibi,daha genis bir çerçevede dunyasal bir sorun olarak kalmaya devam edecektir kaçinilmaz olarak.



“Vaad edilmis toprak” kavramini,’Kenan topraklari’ deyimini tam olarak cografi bakimdan saptamak,belki Turkiye’de bay ve bayan Ecevit’lerin bile kafalarini kurcalayan ‘Israil tehdidi’nin,Harran’da toprak alimlari uzerine yuruyen tartismalarin bazi yonlerine açiklik getirebilir.Bununla ben ne ozel olarak musevi dusmanligini amaçliyorum,ne de islami motiflere sahibim.Dini bir inanca sahip olmayisim ve politik duygularim,beni bu tur basit kiskirtici duygulardan uzak tutar...



Bununla birlikte suna inaniyorum ki, “dinimiz insan oldurmeyi rededer” gibi saglam olmayan savunma araçlariyla din kaynakli siddeti ortadan kaldirmak nasil mumkun olamayacak ise,uzeri ortulmus her dini motif de,simdi ve gelecekte,sorun olarak kalmaya devam edecektir.Bu bakimdan,din kurumunun kaynaklarini anlamaya ve açiklamaya çalisirken,gundelik yasamin içinde toplumlara sorun yaratacak yasamsal noktalari bilince çikarmak kadar yararli bir çaba olamaz.

“Vaad edilmis topraklar” kavramina,en açik haliyle,Eski Ahit’in daha Abraham-Avraham-Ibrahim donemi anlatimlarinda rastlamaya baslariz.Simdiki ‘kutsal topraklar’in çol yollarinda,bir rituel sirasinda, günes batip da karanlik çökünce, dumanli bir mangal içinde alevli bir mesale olarak görünüp ,kesilen kurban hayvan parçalarinin arasindan suzulup gelerek Abraham ile bulusan Tanri,daha once gordugumuz gibi,ilkin onun “adini” yuceltmis,ona peygamberlik,elçilik payesi vermisti.Ikinci olarak ise ,ona, "Bu topraklarý sana miras olarak vermek için Kildaniler'in Ur Kenti'nden seni çýkaran Rab Tanri benim" demisti..



O siralarda genellikle ates haliyle gorunen Musevilerin tanrisi,bu rituel yoluyla,Abraham toplulugu ile karsilikli bir anlasma yapiyor;daha dogrusu,çok daha once Abrahamin da atasi olan Nuh ile yapilmis ‘antlasma’sini guncelliyordu.Bu karsilikli “antlasma”, yemin,ant,iman,itikat,ittifak çok somut olarak yapiliyordu.Hatta,Avram-Abraham peygamber , "Ey Egemen RAB bu topraklari miras alacagimi nasil bilecegim,?" diye açik kuskularini sormaktan çekinmiyordu.

Bu ifade tarzlarindan, ”vaad edilmis toprak” kavraminin,Abraham donemine devredilmis bir gelenege dayaniyor olup olmadigi tam olarak anlasilamiyor.Fakat bilmek gereklidir ki,daha once yayinladigim Sumer-Babil Tufan anlatimlarinda,Sumer veya babil Nuh’u,daima “Enki,E-A tarinin topraklarinda yasamaya gitmekten” bahseder.Bu Enki veya E-A kavrami,o sirada Basra kiyisinda bulunan Eridu yerlesiminin tanrisidir.Bu alan,simdi buyuk olçude Irak siilerinin bulundugu kisma denk dusuyor.

Fakat ote yandan,biliyoruz ki,Musevilikte Yehva,Yehova okunusuyla da var olan bu ayni tanri (eski E-A okunusunun semitik ses deger uzerinden yeniden yazimi olmalidir,çunku,bu topluluklarin gelisiguzel tanri adi yarattiklari tezi pek dogru degildir) ,musevi din adamlarinin bir baska bolumunce “Elohim” olarak da kullanilmisti ve bu haliyle de Eski Ahit’te yer alir.

En-ki,bir sumer kavrami idi ve sumer dilinin donusturulmesinde,semitik din adamlarinin,eski Yunan din adamlarinin da,bazan anlam,bazan okuma veya ses degerine bagli kalan donusturmelerde bulunmus olduklarini goruyoruz.Enki’nin içerik degerleri hesaba katilarak izlendiginde,onun ‘kara’ renkle belirlendigini bildigimize gore,ve Sumerce ‘en’,Buyuk,Ulu (ve giderek ‘tanri’ yi da içerecek sekilde ) karsiligi olarak kullanildigi için,Akadca “Bel” olarak ifade ediliyor olmaliydi.Bunu çok açik olarak Sumerlerin En-Lil’inin akadca karsiliginin Bel-lil olarak verilmesinde de goruyoruz.Bu durumda, Kabil,Kain,Kenan,Kibele,Kabe okunuslarinin,farkli dil veya lehçelere bagli olarak,Sumer yazimini,bir çok halde oldugu gibi tersten okuyarak,Sumerleri temsil etmek uzere ’kara’ renk ve ’toprak’ motifleri merkezinden uzaklasmamak kosuluyla, olusmus olmasi gerektigi sonucuna varabiliriz.Enki tanrinin,Sumer Eridu yerlesiminden,Kabel,Kible,Kabe,Kenan olarak simdiki kutsal alanina nasil gelmis olabilecegini tam bilmiyoruz.Ama,bu bir sekilde gerçeklesmistir.Sumer-Akkad Tufan ilahilerinde,eger o zamanki Nuh,Utnapistim “ben gidip enki,E-a’nin topraklarinda yasayacagim” sozu,Eridu’yu degil de,daha somut anlamiyla simdiki uç dinin kutsal alanini anlatiyor idi ise,bu durumda,Eski Ahit, bu topraklari “Kenan topraklari” olarak nitelerken bir yanlislik yapmis olmamakta,bizim,eski Tufan anlatim yorumlarimizi duzeltmemize yardimci olmaktadir.

“Kenan topraklari”,Eski Ahit’te,bazan dar anlamiyla,simdiki kutsal alanlarin yer aldigi cografi bolgeyi ifade etmek için,bazan da, Misir Irmagi'ndan büyük Firat Irmagi'na kadar uzanan akdeniz kiyisi boyunca var olan butun bir cografi alaný kapsayacak biçimde kullanilmaktadir.

Abraham zamaninda,Musevilerin,o sirada daha çok ‘ates’le olan baginin vurgulandigi ve ‘ates’ gorunumlu olarak karsimiza çikan,Musa’ya gelinceye degin “adi” uzerinde muhtelif yorumlara ugrayacak olan,kendini farkli adlar altinda tanitan,’altin dana’ veya ‘daglar tanrisi’ olma gibi ozellikler gosteren, ‘adini saklayan’ bu tanri,anlasiliyor ki,ayni zamanda,Musevi toplulugun geçirdigi dini çizgideki sapma,degisme ve donusumlere bagli olarak boyle hareket etmek zorunda kaliyordu.Bununla birlikte Abraham’in tanrisi,Abraham’in emin olmak için sordugu soruya,çekinmeden ve buyuk bir açiklikla yanit vermistir:



"Misir Irmagi'ndan büyük Firat Irmagi'na kadar uzanan bu topraklari ,Ken, Keniz, Kadmon, Hitit, Periz, Refa, Amor, Kenan,Girgas ve Yevus topraklarini,senin soyuna verecegim."

Bu cografi tanim,zaman zaman daraltilmis haliyle sadece ‘Kenan topraklari’ olarak yorumlanmis olsa da,Tanrinin,kendi için seçtigi bu ustun kullarina, Musevi topluluguna bahsettigine dair hiç bir suphe birakmaz.

Fakat bu cografi tanim,ayni zamanda Musevi toplumunun her dini ayininin,her duasinin bir konusu olarak yasadigi ve yasatildigi için,bu cografi tanim içinde kalan topraklarda yasayan halklar bakimindan her zaman ciddi bir tehdit unsuru olarak kalabilecektir.Gerçekten de Musevilerin baska topraklarda gozleri yoktur ama,bu topraklar zaten onlara tanri tarafindan ,en azindan 3500 yil once verilmis durumdadir,bu gun orada bulunanlar Israilin topraklarinin isgalcileridir aslinda! Dini kitabin bu kismini baska turlu yorumlamak,ondan baska sonuçlar çikarmak,inançli bir musevi bakimindan,olanaksizdir!

Isin daha kotusu, sadece inançli musevileri,hiristiyanlari degil,inançli muslumanlari da çok zor durumda birakacak bir konudur bu.Eski Ahit’in ‘hak kitap’ olmasi,bu ideolojik hakimiyeti katmerler ve bu dusunsel hakimiyet her gun,her an kutsal bir vasiyet haliyle beyinlerde tazelenir.

14.7.2006

Musa donemi toplumu,Misir’dan çikip geldiklerinde,o anki guç oranlarina bagli olarak,bu genis cografi tanimi daraltmis,bu tanimin o gunun sartlarinda sadece bazi kisimlarini uygulanabilir bularak,kendilerini dar anlamiyla bir ’Kenan topraklari’ hedefi ile sinirlamis olsalar bile, tanrinin açikca vaad ettigi bu cografi sinirlar,kelimesi kelimesine,butun bir Eski Ahit boyunca yinelenip durmustur.

“Misir Irmagindan Firat Irmagina kadar butun akdeniz sahili! ”

Eski Sumer-Sami dinlerinin bir yorum turune gore ”sut ve bal akan cennet topraklari”nin bulundugu Urfa,Mardin ve Malatya’ya kadar olan bolumu de içeren bu cografi tanim,topraksiz,surgun bir kavmin,3000 yildan fazla bir zamandir ruh derinligine kazinmis bir hedef olarak bulunuyor.(5)

Abraham doneminde yasadigi anlasilan bu “vaad edilmis kutsal toprak”lar tanimini,simdi geriye donuk olarak,bulunmus ve çozumlenmis Sumer-Sami belgeleri temelinde bir kez daha incelemeye çalisalim.

Tufan’dan sonra,Sumer,Akkad veya Musevi Nuh’u derhal tanri (lar) ile bir ‘anlasma’ yapar.Eski toplumun ‘anlasma’lari ,dogal olarak,gunumuzdeki turden bir noter tasdikine sahip degildir.Oradaki her ‘anlasma’,dini çizginin yeni çerçevesini belirleme,taraflarin karsilikli uymasi gereken yukumlulukler anlamindadir.

O Tufan’i yapan,o Tufan’i Nuh’un kurban edildigi bir toren araciligiyla kutsayan o siradaki topluluklar ve onlar adina hareket eden tanrilar ( veya onlarin temsilcisi peygamberler),Nuh soyunu “gunesin dogdugu yerlere”,”nehirlerin agzina” yerlestirmeye karar vermislerdi.Nuh soyu,Ubar Tuttu’nun ogullari (Utu,bir bolum semit için gunes-ates kavrami ifade etmektedir ve tam olarak Samas veya Anu’nun bir baska toplum birimindeki karsiligidir) bulunduklari Uruffak veya Suruppak olarak okunan yerlesimden surmuslerdi.Bu Tufanin “surgun” kavim kilma ozelligi,musevi toplulugun tarihi ile dogrulaniyor zaten.

Burada,-3500 yillarinda, Nuh ve Tufan rituelinde,tanrilarin kararlastirdigi,Nuh soyuna verilmesini vaad ettikleri, “gunesin dogdugu”,”nehirlerin agzi”ndaki topraklar ifadesini yorumu onem tasiyor.Eski tabletlerin bu ifadeleri,bay S.N.Kramer gibi uzmanlarimiz tarafindan tamamiyle yanlis yorumlanmis;dolaysiyla ulasilmis sonuçlar,yasayan dini itikatlerde bulunan ozelliklerden tamamen farkli istikametlerde yol almistir.

Bay Kramer, “Gunesin dogdugu yer” ve “nehirlerin agzi” tanimlarini, Sumer topraklarinin dogu yonu ve nehirlerin Basraya dokuldugu delta bolgesi olarak yorumladigi için, Nuh’un gittigi yerin Bahreyn tarafi olmus olmasi gerektigi gibi bir sonuç ortaya çikmistir.Gelgelelim,dini kitaplar ve sozel itikatler, Nuh’un “gemisini” daima,Agri veya Cudi gibi daglarda gostermeye devam etmistir.

Bay Kramer,aslinda ,eski tanimlarin farkli bir sekilde yorumlanabilecegini hesaba katmaliydi.Cunku, Sumer-Sami erken ittifak toplumlari “gunes”ten bahsettiklerinde,bir çok halde,gokyuzundeki gunesi degil,ates-gunes kult toplumlarinin bulunduklari topraklari ve onlarin kult alanlarini kastederler..Bu topluluklarda Ay, Gunes ve Yildizlar anlamindaki gezegen tapinim donemi ,daha sonraki bir sureçte,dinsel inançlarin iyice soyutlanmasina bagli olarak gelismistir.Assur ve babil astronomisi,donemlerinin en geliskin duzeyini temsil etmis ise,bu,bu topluluklarin,ates-gunes-gok kultunun parçasi olduklari içindir ve inançlarini “sema”yla iyice esitleme sureci içinde ortaya çikmistir.Bu bakimdan “gunesin dogdugu yer”,Sumer topraklarina gore,Bati’yi,simdiki musevilerin de atasi olan Martu’lari,Nemrut’un baslangiçtaki okunus biçimi olan “mar utu”yu,simdiki haliyle Marduk/Nemrut bolgesini isaret ediyordu ki,bu kavram,simdi bile ‘atese-gunese tapan’ olarak degerlendirilen topluluklarin bulundugu cografi alandi.Martu kavrami,cografi terimlerle konusuldugunda da,”Bati” yonu kastetmek uzere kullaniliyordu.Bu belki “Evro” kavraminin da temelini olusturmus gibidir ve “Abra” yaziminin farkli alfabe ses degeriyle okunus tarzidir.Simdi bile,farkli Eski Ahit yazimlarinda,Abram’dan degil Avram’dan bahsedilir.Arami toplumu da bir yonuyle Musevi ataligi ozelligine sahiptir.

“Nehirlerin agzi” kavrami ise,eger burada gerçekten sozkonusu edilen Firat ve Dicle nehirler idi ise,ki oyle gorunuyor (tanri,Eski Ahit’te cennetin bulundugu yeri tarif ederken de ,garip bir biçimde, onu simdi anlasilan haliyle gokyuzunde degil de,basbayagi,Dicle,Firat nehirleri arasinda kalan yeryuzundeki bir bolgede tanimlar) ,bu tanim,nehirlerin denize dokuldugu yeri anlatmis olabilecegi gibi, ‘dogduklari kaynagi,agzi’ da ifade edebilirdi.Hatta ,bunu ifade etmis olmali idi. -3500 yillarindaki,Basra kiyisinin Enki tanrisinin bilgi birikimi,Dicle ve Firat’in ‘kaynaklari’ anlamindaki ‘agzi’ teriminden, genel olarak o sirada taninabilecek en uzak ‘bati’ yonunu anlatmak istemis ise,bunda sasirilacak bir yan bulunmasa gerekir.Eski Ahit’e gore ,zaten,Nuh, “gemi”sinden çikar çikmaz,once ,hiç gunahlari yok iken ,topraktan yaratilmis insanoglu gibi,yine ‘topraktan yaratilmis hayvanlardan’ elinde kalan bir kaç çifti kurban ederek tanrilara sukretmis ve derhal “uzum yetistiriciligi”ne baslayip sarap yapimina girismisti.Demek ki,Nuh soyunun gelip yerlestigi alan,uzum yetistiriciligine elverisli,onun yapildigi bir alandi.

Eski toplumda,”zeytin”,”incir”,”elma” veya “uzum” gibi urunler,ayni zamanda,farkli toplum birimleri ifade etme tarzi ve o urunun fazlaca yetistirildigi yerlerin de tanimi oldugu için, “uzum yetistiriciligi” bize,ayni zamanda bir cografi deger de verir.Adem ile Havva,’gozleri açilinca’ mahrem yerlerini ,bir baska meyve yapragi degil de,ille de ‘incir yapragi’ ile ortmuslerse; kiliselerde ‘zeytinyagi’ kutsal bir arindirma araci olarak kullaniliyorsa,’yaratilis’ sirasinda tanri(lar),ozel olarak “tohumu meyvesinde bulunan agaçlar” yaratip bunlari ozenle Adn bahçesine ekmis(ler)se,Hitit tanrisi “ben tohumu meyvesinde bulunan bir agacim” diye yaratilis sirasinda tanrilari yarattigi bir meyve turu olarak ortaya çikiyorsa,bunlar bize,baslangiçtaki dini inancin ,gelismesi içinde kutsal hayvan-bitki totemler olarak hangi cografi bolgelerde bir gezinti yapmis oldugunu da açiklar.

Musevi toplulugun atalari bakimindan ,eski Ahit’in Nuh’u ve soyunun ‘uzumculuk’ yapabilecegi alan,nehirlerinden “bal ve sut akan” topraklar,cennet bahçeleri,bize daha çok,Ibrahim peygamberin de oradan yola çiktigi rivayet edilen cografi bolgeyi,eski ates-gunes kult alaninin bulundugu,Nemrut-Malatya bolgesini isaret ediyor gibidir.Bu bakimdan da,Tanrinin Abraham ve soyuna vermeyi vaad ettigi topraklarin,Bahreyn’de degil de,”Nil’den Firat’a kadar olan” bolgede aranmasi,eski Sumer-Sami belgeleriyle de uyum gostermektedir..

Demek ki,karsimizda olan sorun,bir kaç ‘siyonistin’ ileri surdugu uydurulmus bir tez degildir.Burada,5000 yil kadar once, tanrilar araciligiyla Semitik ve Sumer topluluklar arasinda yapilmis gerçek bir anlasma ve buna bagli olarak gerçeklestirilmis bir yeniden duzenlenis bulunmaktadir .”Vaat edilmis topraklar”,boyle bir gerçek olayin,belki zamanla degismis,donusmus, anilarina dayanan bir istek halinde bulunmaktadir.

Boyle bir istegin Musevi toplumunca,bugunku dunyada bir gerçek haline donusturulmesi,”Nilden Firata butun akdeniz” cografyasina yerlesmeleri guç olmasina guçtur ama,unutmamak gerekir ki,Israel devletinin kurulmasi 50 yil oncesine kadar sadece bir ‘hayal’den ibaretti ve sabah aksam mirildanan musevi din adamlarinin dualari arasinda yer almaktan baska hiç bir deger ifade etmiyordu!

Genis içerigiyle “vaadedilmis” bu cografya tanimi,Eski Ahit’te yer almaya devam ettigi ve dua ayinlerinin vazgeçilmez sozcukleri olarak beyinlere naksedildigi surece,hiç olmazsa canli bir hedef olarak kalmaya ve dolayisiyla çevre topluluklar bakimindan bir bunalim kaynagi olmaya da devam edecektir.Yahudi toplumunun,sadece islami arap topluluklari arasinda degil,oteki topluluklar arasinda fazla sevilmeme nedenleri arasinda,onlarin iç yapilarini korumaya yonelik orgutlenme tarziyla yukumlenmis bir topluluk olmalari yaninda,bu bolgenin oteki topluluklarini,musevi topraklarini ellerinden almis dusmanlar olarak algilamaya yol açan bir dini inanca sahip olmalarinin da etkisi olmus olmalidir.Oyle ya,Tanrinin 5000 yil onceden beri onlara vermeyi vaad ettigi bu topraklar,bugun onlarin elinde degildir.Orada olanlar aslinda isgalcilerden baska bir sey degildir ve fakat,bir gun,tanrinin, butun oteki sozleri gibi,bu vaadini de yerine getirecegi gun gelecektir..

Eski Ahit,boyle bir algilamanin kaynagidir ve bu ise basli basina,potansiyel bir dusmanlik kaynagidir zaten..

Tarihte en uzun sure bakimindan,boyle bir tarz varolusu,herhalde sadece çingene toplumu ve musevi toplumu basarabilmistir. Bu ikisi de topraga bagli degil,goçer ozellikteydi.Bu ise,onlarin butun bir tarihe karsi dayanabilme guçlerini nasil muhafaza edebilmis olduklarini ciddi olarak incelemeyi gerektiriyor. Bu iki toplum da, sanki, dini nedenlerle taltif edilmis,yetkilendirilmis gibidir.Bize simdi ‘dilencilik’ bozulmus haliyle ulmasan uygulamanin kaynaginda,bir toplum birimin,dini kastin ‘vergi’ toplayicilik hak ve yukumu bulunur.Onlar,dislarindaki topluluklarin eski kurban edilme,etme yukumluluklerinden arinma araci olarak sekillenen “bagis toplayiciligi”na yonlendirilmis,bu anlamda ozel ve “ustun kilinmis” topluluklar gibi gorunmektedirler.Zekat veya sadaka kurumunu taniyip yucelten Islam’in bu ozelligi,eski toplumda ‘dilencilik’ kurumunun dini bir kategori oldugunu dogruluyor.Musa’nin,Misir’dan çikista,Misirlilari soyduklari,altin ve gumuslerini aldiklari uzerine anlatimi,bu toplulugun da,Misirlilarin altin ve gumuslerini Musevilere sadaka,zekat olarak vermis olduklarini dusunduruyor.Eski yazilarimizda,’dilencilik’,’yalancilik’ kultunun,simdiki degerlerin disinda,bu topluluklarda kutsal bir hak olarak kavranilmis oldugu uzerinde durmustuk.

Simdi oldugu gibi,geçmiste de bilgi toplumu,huzura sahip olan toplumlara hasti ve uygarlik,topraga yerlesiklik olmadan saglanamazdi.Bu bakimdan,yerlesik olmayan bir toplumun,dini bir kast haliyle ve fakat gezgin olarak,bilgilenim surecini yeni nesillere nasil aktarabilmis oldugu ve genel olarak yukselttigi ciddi bir arastirma konusudur.Bu yonuyle,Musevilik,benzer ortak eski bir kaynaga dayaniyor gibi gorunen aleviligin Ehli Beyt orgutlenmesi ile paralellikler tasiyan “Levitik”,dini kast orgutlenmesine gitmistir.Ehli beyt,bir dizi alanda yetiskin seriat,maharet erenleri yetistirdigi gibi gezgin kultune,dervislige,abdal’liga da ciddi bir yer vermektedir.

Musa toplumu,bu sirada hala onlara ates haliyle gorunen tanrilarinin araciligiyla Misir’dan çiktiklarinda,yine,eski vaad edilmis topraklari animsatmis;onlari,Abraham,Ishak ve Yakub’a soz verdigi topraklara goturecegi vaadinde bulunmustu.Bu vaadini de,Musa doneminden baslamak uzere,olanak ve guç olçusunde,yerine getirmeye baslamisti.Bu tarih,yaklasik olarak -12 y.y civari olmalidir.Bu vaad,açik bir fetih motifiyle dolu bir toplum yaratmaktan baska bir sonuç doguramazdi.Asagida,o topraklarin ele geçirilmesi sirasinda,musevi toplulugun,bu ‘vaad edilmis toprak’ temasi etrafinda,kaçinilmaz olarak nasil gaddarca bir fetihe dogru yonetildigini gosteren Musa direktiflerini gorecegiz.

Bir kez daha yineleyelim ki,burada ‘suçlu’ arayisi sozkonusu degildir. Temel dusuncelere bagli olarak sekillenmis bir toplumdan bahsettigimiz zaman,burada artik,sozkonusu olan bireyler veya bu bireylerin ait olduklari topluluklarin ‘dogustan ozellikleri’ degildir.Edinilmis ozelliklerdir ve dolayisiyla degistirili,donusturulebilirler.Ama bunun bilince çikarilmasi gereklidir.

Garip bir biçimde Musaciligin ‘tek tanrici’ bir din oldugu yonunde yaygin bir inanç bulunuyor.Boyle bir iddianin olusma nedenleri arasinda Musaciligin,Sumer-sami donemine uzanan buyuk otoriter gucunun varligi sozkonusu ise de,hepsi bu kadardir.Cunku,Musa toplumunun tanrisi,butun insanlarin tanrisi olarak degil,sadece,kendisine kutsal halk olarak seçtigi musevi toplumun tanrisi olarak belirir ve bu ozelligini de gunumuze degin korur.Butun insanlara yonelmis ve onlarin tumunun yaraticisi bir tanri kavrayisi,Musevilikte yoktur ve simdi bize bir ‘eksiklik’ gibi gorunen bu nokta,Sumer-sami doneminin kosullarina uyan,ayri tanriyi zorunlu kilan toplumsal orgutlenme biçimlerine uyar.Tek tanricilik yonundeki en ciddi gelisme,Hammurabi doneminde gerçeklesmisti,çunku,o topluluklar yerlesik bir duzen dahilinde,ticaretin ciddi olçulerde zorunlu kildigi bir toplumsal duzenleme istiyorlardi.Muhammed Islaminin,bir kaç yillik kisacik devrede butun arabistani kapsamasi,hiç de dogrudan dogruya Muhammedin ustunlugunden kaynaklanmis degildir.Uçbes yuz kislik bir iki savas disinda bir siddet bile kullanilmadan,ticaret sukun istegi,daginik toplumun butunlesme talebiyle çakisinca islam,once ticaret guvenliginden en çok zarar gorenler basta olmak uzere,butun halk arasinda yayilivermistir.

Musevilik,bir ticaret esraf dini degildi.Tersine,gezgin,çoban bir toplulugun,erimeden var olusunu surdurecek ve sadece onlara ait olan ve olmasi zorunlu olan bir tanriya sahipti.Baska halkar bu tanrinin gozunde,yarattigi varliklar degil,kendi seçilmis kutsal halkinin dusmani idi ve ilk uygun zamanda,onlari Musevilik lehine kahretmekten baska bir sey dusunmeyen,Musevilerin tamami bakimindan son derece kiskanç,rakip tanimayan bir tanri idi.Hammurabi doneminde,eski Yunan tanrisal duzeninde de tanrilar arasinda kiskançliklar vardir,zaman zaman birbirlerini oldurmeye bile kalkabilirler ama,o tanrisal adelet duzeninde genel olarak hepsine yer vardir,hatta,olmalidirlar.Cunku,her toplulugun kendine ait yukumleri olmadan,o topluluklar arasinda kurulmus,yetki ve yukumlerin paylastirilmis oldugugu bir duzen isleyemez.Sadece karsilikli evlenme kurali uygulamakta olan bir toplumsal ittifak duzeninde,birey aidiyeti onun sahibi olan tanri uzerinden surduruluyorsa,orada,kadinin tanrisi ile erkegin tanrisi ‘bir’ olamaz,ayri ayri olmak da zorundadirlar zaten.

Musa toplumunun onune,daha Nuh doneminde vermis oldugu “nehirlerinden sut ve bal akan”,Kenan ve Seria topraklari,Nil’den Firat’a butun Akdeniz,Filistin topraklarina yerlesme bayragini dalgalandiran bu tanri,ister istemez,goturup yerlestirecegi bu topraklarin sahibini dusman,isgalci,kendi ozel halki olan Musevilerin sahibi olduklari topraklari ele geçirmis olanlar biçimiyle degerlendirmek zorunda kalmis olacagi açiktir.

Boylece,Musa toplumu,baslangiçta kendilerinde saldiracak yeterli guç goremediklerinden,Tanrinin verecegi uygun zaman isaretini bekleyerek,bu arada kendi iç topluluk duzenlerini,bir dizi iç kiyimdan geçirerek ,butun Musa muhalefetini katlederek geçirecek,40 yil boyunca,Sina çollerinde dolanip duracaklardir.

Musevilerin tanrisi,her ne kadar ‘kutsal halki’,’kahinler toplulugu’,’seçilmis ulus’una,vaad ettigi topraklari vermekten vazgemis degilse de,o gunku dunya duzeninin guçlerini son derece gerçekci degerlendirmekte,sik sik,bu durumu Musa’ya aktarmaktaydi:

"Sinirlarinizi Kizildeniz'den Filist Denizi'ne(Akdeniz’e), çölden Firat Irmagi'na kadar genisletecegim. Ülke halkini elinize teslim edecegim. Onlarý önünüzden kovacaksiniz.

“(Fakat) Siz çogalincaya, topragi yurt edininceye dek onlari azar
azar kovacagim.”

....Sonra Musa ile Levili kâhinler bütün Israilliler'e,

"Ey Israil, sus ve kulak ver!"

diye seslendiler,

"Bugün Tanriniz RAB'bin halki oldunuz.”

Musa ve Levili rahip-kahinlerin kutsadigi Israil, yaklasik 3000 yil kadar sonra,yine dua ediyor, yine tanriyla eski anlasmasini tekrarliyor ve yeniden onayliyor:

Amen!”

(....Ve yeniden gunumuze gelir,savasin 'somut aktorleri' uzerine o sonu gelmez gevezeliklerin girdabinda bogularak,'aktuel' savasin 'aktuel' yorumlarini izleriz....)

Açiklayici Notlar......

(1) 20 yil kadar once,Cumhurbaskani Turgut Ozal adina A.Ocalan ile,danisman ve gazeteci olarak gorustugu soylenen Cengiz Çandar ile o sirada, kendi gibi genç,iyi niyetli Turk veya Kurt gençler, Bekaa’ya, ‘gerilla egitimi’ almak uzere gidiyorlardi hala ... “ABD usagi Israil’e karsi” Filistinlilerin safinda “enternasyonalist dayanisma”,bir çesit devrimcilikti o siralar...

(2) Ne yazik ki,basinimizin veya modern tanimiyla ‘medya’mizin internete baglanisi pek eski degil.Oyle olsaydi,o her derde deva açilim yazilarinin aslinda,ABD baskani ile Israil hukumet adlari ve tarihler disinda pek bir degisiklik içermemis olduklarini çabucak gorebilirdik.

Fakat,sukur ki,bazan, Cetin Altan gibi ‘usta kalemler’, yazisinin sonlarina geldigimizde “bu 32 yil once “ bilmem hangi gazetede “yayinlanmistir” notu dusuyorlar da,boylece bize,yenicilik ile yinelemecilik baglantisinin ne menem bir sey oldugunu gorme firsati veriyorlar.

30 yil onceki yazisi 30 yil sonraki duruma hala uyuyor ise,ve ustelik bu yazilar ‘gunluk’ yazilar ise,bu tur bir ustaligin,daha çok , yeniden pisirme ve yinelemeye dayandigi açiktir.

Toplum degismedigi için benzer seylerin yazildigini soylemesin kimse bana!

Guya toplum tahlil eden ve her yazinin sonuna “ne biçim bir toplum bu?” sorulari ekleyen Belgeler,Kongarlar turunden toplum bilimcilerin oldugu bir ortama da,zaten Kasimpasali Basbakanlar uygun duser.

Kose yazarlarimizin,gundelik olaylari takip etme zorunlulugunu biliyor ve bu durumu anliyorsam da,yine de onlarin,hiç olmazsa en iyi bolumunun,zaman zaman bu gundelik devrandan biraz daha uzak,biraz daha derinlestirilmis yazilar yazmalarini saglayabilecek malzeme ve ortama yonelmeleri gerektigini soylemek zorundayiz.



Basin,olumsuz yonuyle oldugu kadar,olumlu degerler tasiyicilik bakimindan da buyuk bir guçtur çunku.

(3) Kalp,yurek organinin,erken Sumer-Sami tanrilari arasinda en degerli kurban sunulari arasinda yer aldigini incelemistik.



Ote yandan,itikat veya iman ile oldugu kadar,kadin ile erkek arasindaki ask’i tanimlamak için de kalb kavrami kullanimdaki benzerligin kaynagi, (eski Yunan anlatiminda,bu Eros,veya Ask olarak kisisellestirilmis bir anlatim ozelligiyle yansitilir) eski toplumda ittifakin, kadin ve erkekler arasindaki karsilikli bir evlilik sistemi temelinde de ele alinmis olmasindandir.Bir toplum birimi,bu yandaki toplum birimin erkekleri bakimindan kendilerine kadin veren bir toplum oldugu için,onlarin gozunde,o toplum birimin kadinlari aidi olduklari totem hayvan ve bitki ile esitlenerek ele alinabiliyordu.



Eski toplumda ittifak,karsilikli evlilik,karsilikli urun mubadelesi ve karsilikli kutsal varliklarina saygi eksenleri uzerinde gelisir , birbirinin içine geçer.Orada,ittifak, karsilikli urun mubadelesini de (simdinin ‘hediye’si,eski mubadele karsilikli yukumunun bir kalintisidir..) ongordugu için,erkegin kadina olan sevgi ifadesi,ornegin tek basina bir ‘elma’ ile de sembolize edilebilmis;kadina,’fistik’,’tavuk’ vb. denilebilmistir,vb.

Hayvan veya bitki yiyecek veya iceceklerin bir çesit cinsiyeti varmis gibi kullanildigi,kadin veya erkek cinsiyet ayirimi veya cinsiyet organlariyla ifade edildigi her anlatim tarzinin gersinde,genel olarak,eski toplumun ittifak tarzinin o andaki ittifakini resmeden bir fotograf turunu buluruz.Goçler yoluyla veya dinlerin genellesmesine bagli olarak,benzer kavramlari çok farkli alanlarda bulabiliyor olsak bile,dikkatlice arastirdigimizda,cinsiyetle ilgili olarak kullanilan bir bolum kavramin,eski Sumer-Akad,Elam ve Assur bolgelerinin urun alanlariyla çok yakin baglara sahip oldugunu gorebilecegimizi saniyorum.



(4) Sumer-Sami erken doneminin ‘cennet’ ve ‘cehennem’ olgulari,simdiki anlamiyla ‘gokyuzu’ ve ‘yer alti’nin kavramlari degil,gerçek topluluklarin gerçek varlik tanimlaridir.

“Gokyuzu” kavrami,Semitik topluluklarin,Semitlerin ifade edilmesine de yol açan ‘sema’ ile ilgiliydi ve baslangiçta ‘gok’,’gunes’ anlami halinde evrilmeden once ‘ates’ kavramini tanimliyordu.Islamin dilinde ‘atese-gunese tapanlar’ genellemesinde de bu geçisim izlenir.

Buna karsilik,bu ‘ates’ temsilcisi Semitler ile ittifak kuran Sumerler,baslarina taktiklari kara ortuye bagli olarak,ilk siralardan itibaren ‘kara,siyah baslilar’ olarak tanimlanmistir ki,bunun kalici izlerini ‘kara’ ile ilgili butun dinsel giysilerde,’kara cubbe’li din adamlari geleneginde,butun modern yargi sisteminin kara renkli ozel giysi tarzlarinda izleriz.

Ates,giderek ‘gok’,sema biçiminde evrilirken,gelismesini izlemeye çalistigimiz bir sureç içinde,’kara’ renk,Sumer’lerin ‘toprak’la esitlenmesine dogru yol alir.



Bu asama,daha onceki ‘kutsal su’ ve ‘kutsal tuz’(veya kutsal tuzlu su=deniz) kavramlarinin kullanimindan hemen sonraki asamadir.

“Ates” ve “toprak”,eski Sumer-Sami erken donem kavramlari,bizzat bu topluluklarinin adlandirilma,tanimlama araçlari olarak kullanildigi için,Kutsal Kitaplar’in tanrilari,çok sonraki yazilimlari içinde,bu nedenle Seytan’i “ates”ten, Adem’i ise “toprak” tan ‘yaratmis’lardi.Eski Ahit,sadece,sonradan genel haliyle insan olarak yorumlanacak olan Sumer Dumuzi’si ‘Adem’i degil, ‘kus,hayvan ve surungen’ gibi canlilari da ,karsilikli ittifak yapisina bagli olarak,’ates’ten degil,’toprak’tan,yani o siradaki Sumer toplulugu arasindan,(hayvan toteme geçis donemi anlatimi olarak) ‘yaratmis’ti.

Eski Ahit’in ‘yaratilis’i,Islamin veya Incil’in ‘yaratilis’ ile ilgili yorumlarinda yer alan butun ‘gok’ ve ‘yer’ kavramlari,bu kavramlardan ‘Sumer’ ve ‘Sami’ topluluklari anlama biçimiyle okundugunda,aslinda,farkli yonleriyle yasanmis,dolayisiyla da farkli biçimlerde aktarilan,farkli tarihsel kesitleri ifade eden,bir dizi soyutlamaya ugramis haliyle,gerçek bir Sumer-Sami ittifak tarihi elde edilmis olur.Bunlara iliskin bir dizi yonu,incelemelerimde, olabildigince orta koymaya çalisiyorum,ama,eski hebro dilini veya arapçayi çozumleyebilecek bir tanri tanimaz ilahiyatçimiz,bundan çok daha basarilisini yapabilirdi aslinda..

Benzer biçimde ‘cehennem’ ve ‘cennet’ kavramlari da,Sumer-Sami topluluklarin,insan kurban torenleri ile,karsilikli evlenme ve karsilikli mubadele biçimleriyle içice gecerek,giderek soyutluk kazanmis kavramlardir ama,yine de ‘gok’ ve ‘yer’ kavramlarina o kadar baglidirlar ki,bunlardan biri “gokyuzunun 7. katinda’,oteki de “7 kat yer altinda” kalmaya devam etmistir.Bu,’gok’ ve ‘yer’ kavramlarini, eski degerleri temelinde ‘Semit’ ve ‘Sumerler’ olarak okudugumuzda, ’cennet’in neden Semitik topraklarda,Cehennem’in ise neden Sumer topraklarinda aranmasi gerektigini de gosterir.”Kaynar su”,”kazan”,”kan ve irin” içerikli Tufan’in Sumer topraklarinda “cehennem” halinde olusmasinin mantiki,teolojik gelisimini de gosterir...



Sumer ve Samiler arasinda eski ittifakin kurulmasiyla birlikte,ister istemez bu iki toplulugun içiçe geçis sureci ,bunu engellemek için olusturulmus butun kurumlara ragmen,baslamisti.Ortadogunun butun mezhep çekismelerinin gerisinde iste bu farkliliklari koruma kurumlari yer alir ve eski toplumun,uygarlik olusturma amaciyla yarattigi ve ittifakin devami için yasatmaya çalistigi farklilik koruma gudusu,din kurumunun bir baris olusturma çabasi olarak ortaya çikmasiyla paradoks olustursa da,bu boyledir.

Ittifakin,ilk sekillenisiyle birlikte,az çok el yordamiyla ve genel toplum yasalarinin yardimiyla ulasabilecegimiz sonuçlara gore,Sumer adi verilenler,ittifak kurduklari Semitleri temsil eden Atese tapmaya,atese (ve onceki biçimiyle Semitlerin bir diger tanimi ve kurban sunma araci olan nehirlere) saygi gostermeye;Semitler ise,Sumerleri temsil eden topraga (ve Sumerleri tanilayan daha onceki biçim haliyle ‘tuzlu su’,’kaynayan tuzlu su’ya ) tapmaya,saygi gostermeye baslamislardir.Sumer ve Sami’lerin kurban sunum biçim ve araçlarinin,onlarin dinlerinde “toprak”,”su”,”ates” ve ”tuz” ile “arinma”,ibadet biçimleri olarak devam etmesinin nedeni,’garip inançlar’a degil,bu eski,karsilikli kurban sunum biçimlerine baglanir.

Bu eski dinlerin,gunumuzdeki uzantilari saptanmaya çalisilirsa,ornegin bolge bile degistirmeden yerinde duran Irak siiliginin eski Sumer adi verilen toplulugun,nerede ise bire bir devami oldugu açiga çikar.

Erken donem semboleri,birbirleri içinde biraz karismis olsalar da,yine de,ana çizgileri bakimindan gunumuzun Sumer-Sami,Elam,Assur kaynakli din ve mezheplerinde, ’tuz’,’su’,’ates’,’toprak’ arinma (vaftiz,abdest,teyemmum vb.) kurumlari olarak yasamaya devam etmektedirler.

Simdiki Irak’in sunnilerinin isagal guçlerinden daha çok siileri hedefliyor olmasinin nedenlerini,onlarin cehaletlerinde kesfetmek çok yuzeysel bir yaklasima isaret eder.Gunumuz olçuleriyle bakildiginda gerçekten de,bu cehalet ornegidir.Ama,ona bakilisa,tanrimizin,sanki baska bir sey yokmus gibi, bir parça topraktan,bir kan pihtisindan Adem’i,Adem’in de ozellikle kaburga kemiginden alinmis bir parçasindan Havva anamizi yarattigina inanmaya devam eden hiristiyan dunyasi daha az bir cehalet mi sergilemis oluyor acaba ?



Erken Sumer-sami ayrilik kaynaklarini ve dolayisiyla bu ayriliklar uzerine kurulabilmis olan ittifak doneminin çelismelerini,”dusman ikizligi”,”dusman kardesligi” ,bu yapinin zorunlu kurumlarini ifade eden çekirdek çelismelerini anlamadan; o topluluklarin dinlerinin olusma surecini tanimadan,simdiki Irak çelismelerini de anlamak olanaksizdir.Ya da “bu ne biçim toplum?” sizlanislarina Justinyenci “ortadogu barbarligi” kavramiyla verip veristirmek gerekir. Daha iyisi, Ç.Altan ve evlatlari turunden yazar;M.Belge, ve E.Kongar turunden tarihci, toplumbilimci; C.Çandar turunden gazeteci,danisman ve ortadogu uzmani,Al Baraka veya Hoca Efendi uzerine iki uyduruk yazi yazinca “islam elestirmeni” payesi almakta duraksamayan fos bilgi sahibi olmak gerekir.

(5) : “Anti Semit” duygulari kiskirtabilecek oldugundan yola çikarak bu noktalari bilince çikarmamak yanlistir.Hem,Semitlik sadece Museviligin içinden çiktigi bir etnik kavram degildir ve hem de ben,herhangi bir “semantik” dini inanca sahip degilim.Ben sadece,yillardir uzerinde çalistigim bir konuyu açikliyor;gunumuzde,giderek daha çok one çikan ve çikmaya devam edecek olan ‘dinsel huviyet’ kavraminin temellerini ortaya koymaya çalisiyorum.Bunlar bilince çikarilmadan,her ne kadar din’lerin kokeninde toplum içi ve toplumlar arasi baris oznesi çok onemli bir yer tutuyor olsa da,idari yapiya yaklastigi olçude oldurmekten hiç çekinmeyen butun insani ozelligini yansitan dinlerin, “dinimiz insan oldurmeyi kabul etmez” gibi masum yalanlar altina gizlenerek,toplum ruhlarinin donusturulemeyecegi inanci tasiyorum.Eger,insanlik,baris ortamina dogru kulturel bir zenginlesmeyle ulasacaksa,ki 5000 yillik Sumer-sami din tarihi,dinlerin genel olarak tarihi,gelisme yonunun bu oldugunu gosteriyor,simdiki topluma dinlerin bu ozelliklerini açikca tanitmadan ve fakat bir insanlik kulturu kategorisi,insanligin butun baris egiliminin soyutlanmis kulturu olarak dini,bir bilimin ogrenilmesi gibi ogretilmesi gerekecektir.Bu kavrayis biçimi,bizi,kendisi dinlerin toplumsal derinlikteki koklerini bilmedigi halde,onu afyon ve ‘hashas’la esitleyerek bir asagilama unsuru olarak kullanmaya kalkisanlarin yuzeyselligine dusurmez.Ayrica yer geldiginde,uyusturucu kullaniminin, eski dinlerde (kalintisi Bektasilikte de goruldugu gibi) neden bir kutsal ayin parçasi olarak ele alinmis oldugunu,’ruhani din’ ile hashas içiciligin nasil bagdasabilmis oldugunu;baba yaninda ogulun sigara içiminin neden ‘saygisizlik’ addedilebildigi gibi,hiçbir sekilde anlami uzerine saglamca dusunulmemis konulari da açiklamaya çalisacagim.