22.11.2006

Sümer Oluşumu ve Larsa Kıraliyet Listesi...


Eski toplumda birey, yetki ve sorumluluklarını aidi bulunduğu toplum biriminden, o toplum birimi de ‘soy’undan devralarak sürdürür. ‘Birey’ ile toplum birim arasında burada söz konusu olan, genel anlamıyla 'kan bağı'ndan daha geniş bir aidiyet ilişkisidir.

Toplum birimlerin kendi içlerinde ve aralarında kurulmuş ilişkilere göre evlilik, dolayısıyla akrabalık ve yiyecek paylaşım ilişkileri saptanmış böyle bir düzende erkeğin, kadının ve çocukların hangi toplum birimine ait olacakları yani kamusal hak ve yükümlülükleri, daha onlar doğmadan sıkı kurallarla belirlenmişti. Eski toplum, bu bakımdan bir ‘kader’ toplumudur.

Birey, ya doğum öncesinden böyle bir toplum biriminin aididir; veya (kader) toplum birimlerine aidiyet, farklı yaş guruplarında, iniciation-kutsal geçiş törenleri eşliğinde sağlanır.

Bir çeşit iç güveyi olarak damadın kayın babasına ve oğluna 'baba' dediği ve dolayısıyla damadın, 'babasının beşiğini sallayabildiği' topluluk modellerinde izlenen dede-adaş torun ilişkisinde, erkek torun, dedenin adı dahil bütün yetki ve ödevlerinin sonraki nesil olarak taşıyıcısıydı; bu tür toplum birim modeli, dededen-toruna aynı ‘isim’ ve yetkilerle kesintisiz sürüp gitmeyi sağlar.

Kraliyet Listesi ve Eski Ahit’te ‘binlerce yıl yaşayan şahıslar’ bulunmasının gerisinde, tarih rakamlarının yanlış okunması olasılığı yanı sıra bu nokta da hatırda tutulmalıdır. Çünkü oradaki ‘ad’ bugün olduğu gibi, tek bir bireyin tanımlayıcısı değildir.

Eski toplum, barışçıl paylaşım kurallarını egemen kıldığı ölçüde uygarlık yoluna giriyordu; fakat özellikle o toplumda, kurallar ancak ayrıştırılmış parçalar arası düzende işleyebilir. Barbar toplum birimler, bitki ve hayvanlar dünyası ile yer değiştirmeye, yani hayvan ve bitki adları almaya başlayarak, toplum birimlerin karşılıklı ilişkilerinde olduğu kadar, iç ilişkilerinde de paylaşımı barışçıl bir temele oturtmaya çabalamışlardır;
kutsal, haram ve ata olan bitki ile hayvan subtition-geçişlerinin gerisinde eski toplumun barışçıl paylaşım dürtüsü yatar.

 Sümer kültür gelişmesinin toprağa yerleşiklik başlangıcında, kutsal bitki ve hayvan ayraçlarına, yeni şehirsel gruplaşmayı daha toparlayıcı olan, kutsal renklerin de eklenmiş olduğunu görüyoruz.

Böylece, ‘birey’in kimlik tanıtımının, gidilebildiği kadar eski soy ağaç dizgesi ile anlam kazanabildiği; soy kütük düzenine ve bu bakımdan ‘tarih’ine bağlı olmak zorunda olan bir toplum düzeniyle karşılaşırız. Havarileri tarafından aynı zamanda tanrı da olarak da değerlendirilen Oğul İsa için bile, bu nedenle, tanrısal nitelik yeterli bulunmaz; kutsal kitap İncil’de bir tüm sayfa boyunca İsa'nın soy kütüğü sıralanıp ataları anımsatılır: Çünkü, Bakire Meryem’in oğlu bu soy kütüğün zorunlu sonucu olarak, daha ana rahmine düşmeden beklenen Mesih idi ve tapınak tarafından da bu nedenle, İsa olması için eğitilmiş gibi görünmektedir.

Bir çeşit soy kütüğü olarak, burada aktardığımız Sümer yönetim listesi, eski toplumsal işleyişin anlaşılabilmesi bakımından önem taşıyor.
Ellerinde, kendilerinden en az 15-20 asır kadar önceden kalan ve artık iyice kutsallaşmış eski tabletler bulunan Sümer tapınak görevlileri, günümüzden 4000 yıl kadar önce Larsa’da, bu Sümer Kraliyet Listesini düzenlerken ciddi güçlüklerle karşılaşmış olmalıdırlar; çünkü her şeyden önce, ilk Sümer oluşum döneminde yazı henüz yoktu.

Sümerler, yeni nesillerin eğitimini ve böylece törelerin, verili ilişkilerin devamını sağlamak amacıyla, bütün eski toplum örneklerinde görüldüğü gibi sözlü tarih aktarım biçimlerine başvuruyorlardı.

Sonradan soyutlanmış kavramlar olarak idealize edilecek ve din ruhsal zemini haline gelecek olan ilahi, şarkı, destan, ağıt, atışma biçimleriyle, Sümer atalarının, yaşadıkları tarihsel gelişmeleri mümkün olan en gerçekçi haliyle torunlarına aktarmayı istemiş olmaları kadar doğal ve o toplum türü işleyişi bakımından daha zorunlu bir şey yoktur.

Sümer torunları, asırlar sonra başlangıçtaki sözlü ilahileri, anımsanan biçimleriyle –yazının kullanılabilir özellik kazanmasına bağlı olarak—taş ve kil tabletlere, önce fikir-çizim olarak, kaydetmeye başladıklarında, kavramların zamana bağlı olarak artık değişmiş ve giderek metafizikleşmekte olan yeni anlamlarını temel almak durumundaydılar.

Daha sonra kutsal din yasaları halini alacak olan bu gerçek tarihsel soyutlanma sürecinde, kişi veya toplulukların, hayalleri, kötü ve aldatıcı niyetleri üzerine konuşmanın açıklayıcı ve bilimsel bir önemi yoktur.
Bütün bu gelişmeleri belli ölçüler içinde, yalnızca Sümer yazıtları üzerinden değil, kazıt bulguların yardımıyla da izleyebiliyoruz.

İlk Sümer oluşumu sırasında durum,
“Adı yokken göğün daha
Yerin daha adı yokken”.
. . . . .

“Gök, yerden ayrıldıktan sonra
Yer, gökten ayrıldıktan sonra
İnsanın adı konduktan sonra
An, göğü alıp götürdükten sonra
Enlil, yeri alıp götürdükten sonra. . ’ diye aktarılıyordu.

‘Yer’-kara’nın, Gök-mavi’nin ve insanın zaten var oluşundan yola çıkan eski ilahiler, sonradan, ‘yoktan var edilme’; “önce söz vardı. . . ‘ol’ denildi ve oldu. . ” tarzında yorumlanmaya başlanacaktır. Olgulara ‘ad verip’ ayrıştıran Sümer ataları, daha sonra ‘kutsal beş yerleşim’ yerini kurmuşlardır.
Sümer yazıcılar, Liste’nin ilk başlangıcına;
"Eridu'nun Alulim'i zamanında,
Kraliyet gökten gönderildiğinde,
Eridu'da kraliyet vardı "
diye özel bir not düşmeyi de gerekli görmüşler.

Kazıt bilim ve Sümerologlar da, en eski Sümer kutsal yerleşiminin Eridu, Enki, ki-dingir olduğundan neredeyse emindirler. Zaten Babillilerin Sümer diye okuyup adlandırdıkları kelime başlangıçta, “Toprak. Önder. Kamış” çizimlerinden oluşuyordu ve Sümerologlar bunu Ki. en. gi, Kengir sesi ile okurlar. 

Demek ki Eridu-Enki’nin zaten var olduğu koşullarda, yeni bir ilişki düzeni olarak, beşli düzen’e geçilir:

“Yüce taç ve krallık tahtı gökten indirildikten sonra,
O, ayinleri ve yüce tanrısal yasaları uyguladı,
Kutsanmış yerde beş kent kurdu,
Onlara ad verdi,
İbadet merkezlerini aralarında bölüştürdü
Bu kentlerden birincisini, Eridu'yu, Nudimmud'a, öndere verdi.
İkincisini, Badtibira'yı, . . . . 'ya verdi.
Üçüncüsünü, Larak'ı, Endurbilhursag'a verdi.
Dördüncüsünü, Sippar'ı, yiğit Utu'ya verdi.
Beşincisini, Şuruppak'ı, Sud'a verdi.
Kentlere adlarını verdi,
İbadet merkezlerini bölüştürdü…”
Larsa Kraliyet listesi, tarih çizgisini işte bu noktadan itibaren düzenlemeye başlamıştır.

Tufan Öncesi (Lam Abubi)
Krallar
Şehir
Yıl
A-lu-lim
Nun-ki (Eridu)
8 sar=
28 800
A-la(l)-gar
Nun-ki
10 sar=
36 000
En-me-en-lu-an-na
Bad-tabira
12 sar=
43 200
En-me-en-gal-an-na
Bad -tabira
8 sar= 28 800
Dumuzi
Bad -tabira
10 sar=
36 000
En-Sib-zi-an-na
Larak (Uruk) (Varaka)
8 sar=
28 800
En-me-en-dur-an-na
Sippar (Nippur) (Niffer)
5 sar+5 ner=
21 000
Ubar du du
Şuruppak(Uruffak)
5 sar+1 ner=
18 600

"Toplam 8 Kral, 5 şehir, 241 000 sene.
Tufan oldu, Tufan'dan sonra kraliyet gökten yeniden gönderildi."

Larsa tapınak kayıtları geçtiğimiz yüzyıl kazıtları sırasında bulunmuş ve çözümlenmişti. Fakat aynı listenin Rahip Berose tarafından 4. yy'da, Büyük İskender döneminde hazırlanmış bir varyantı, eskiden bu yana vardı; demek ki, Rahip Berose'un dayandığı tapınak kayıtları 1500 yıl boyunca, sonradan toprak altından çıkarılmış Larsa tabletleriyle temelde uyum içinde, tapınaklar aracılığıyla korunup, yaşatılmıştı. Elindeki tapınak kayıtlarını eski Yunan yazısına dönüştürerek hazırlayan Rahip Berose listesi de şöyledir: 

Rahip Berose Listesi

Krallar
Şehir
Yıl
Aloros
Babil
36. 000
Alaparos
Babil
10. 800
Amelon
Pantibibla
46. 800
Ammenon
Pantibibla
43. 200
Megalaros
Pantibibla
64. 800
Daonos
Pantibibla
36. 000
Euedorachos
Pantibibla
64. 800
Amempsinos
Larak
36. 000
Opartes
Larak
28. 800
Xisuthros (Sisithus, Sisutros)
Supuppak
64. 800
(Toplam 10 kral, 432. 000 yıl. )

Bu tarih kayıtları için Tufan, kesin olarak bir milat kabul edilmektedir. Fakat Sümer yazıcılar; Nuh, ailesi ve birer çift hayvan dışında ‘bütün canlıların yok edildiği’ yorumunu benimseyen Eski Ahit'in tersine, Tufan'dan ötürü tarihte herhangi bir kopukluk yaşandığını akıllarına bile getirmezler; «Tufan oldu. Tufan’dan sonra kraliyet yine gökten gönderildi » şeklindeki bir kayıtla listeyi kesintiye uğratmadan sıralamaya devam ederler.

Çünkü tarihteki gerçek haliyle Tufan, Sümer toplum birimleri arasında yeni bir akit ve düzenleniş; sonuçları da yeni toplumsal ilişkiler sistemi kurmakla sonuçlanan; insan kurbanının yasaklandığı bir şenlikti.
Tufan'ı tarihte bu denli önemli kılan da zaten onun bu yanı olmuş olmalıdır.

Kraliyet Listesi kayıtlarına göre, Tufan'a gelinceye kadar toplam 64 Sar ve 6 Ner ölçümlük bir zaman geçmişti; bunun yıl olarak değeri 241. 200, veya 432 000  veya 456 000 gibi farklı süreler olarak aktarılmaktadır.
Din bilginlerinin tanrı lütfu; bazı uzmanların da ‘astronomik fantazi’ olarak ele aldıkları bu binlerce yıllık ‘yaşam süresi ve hükümranlık dönemine’ daha başka türlü yaklaşmak gerekliydi.

Sümer yazıcılar Tufan'a kadar geçen süreyi 241. 200 yıl vb. olarak aktarsalar da aynı listede « 23 Kral, 24. 510 sene+3 ay + 3, 5 gün » gibi ayrıntıları işlediklerine göre  bu tarih değerlerini aktarmada aslında son derece ciddi davranmaya çalışmış görünüyorlar; burada bir hesaplama farkı olmalıdır.

Her şeyden önce tarih çetelesi tutmak, eski toplumsal düzenleniş bakımından, onun nasıl işlediği düşünülürse, bir zorunluluktu. Kutsal Tapınaklar aynı zamanda eski kayıt ve tarih çetelelerinin korunduğu yerlerdi ve öyle anlaşılıyor ki geçmiş tarihin yeni baştan yazılı hale getirilmesi döneminde, tapınak görevlilerinin elinde, eski değerlerle yazılmış ve fakat başka türlü hesaplanıp farklı okunması gerekli olan daha eski yazım örnekleri bulunmaktaydı. Yazıcılar, Kraliyet listesinin ‘Tufandan Sonra’ki bölümünde, yakın geçmişi yazmaya başladıklarında, zamandaş kral ve dönemleri, karşılaştırmalı-paralel kolonlar halinde; kral yaşam sürelerini de bizim şimdiki takvim ölçülerimize uygun olarak vermektedirler; verilen bu tarihler kazıt bulgularla da genel olarak doğrulanmıştır.

Sümerlerin ölçüm değerleri 10 ve 60 rakamları temelinde düzenlenmişti ve 60, 360 ve 3600 rakamlarını kendisine baz almaktaydı; modern Dünya’ya Sümerlerden miras bu uygulama, bir aksamaya yer vermeden bugün de kullanılmaya devam edilmektedir. Üstelik Sümer ağırlık ve ölçü birimlerinin birçok kez yeniden gözden geçirildiğini yazan tablet ve yasaların var olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla, tapınak görevlilerinin geçmiş tarihleri yanlış okudukları nerede ise kesin gibidir.

Tufan Öncesi ve Tufan Sonrası olmak üzere düzenlenen listede, ilk dönem kayıtlarında ‘Sar ve Ner’ değerleri kullanılıyor. Orada, 1Sar=3600yıl, 1Ner'de 600 yıl olarak hesaplanmıştır. Fakat yıl olarak yorumlanan Sar ve Ner’in hangi takvim değerlerine dayandığını bilemiyoruz. Sar, aynı zamanda bir yöneticilik sıfatıydı ve Sar-an ve Sar-ki (an-sar, ki-sar) sözlerinde bölgesel ayrımın yanı sıra sanki 6 aylık iki mevsim ayrılış anlamı da buluruz. Sar aynı zamanda ağırlık birimi olarak da kullanılmıştır. Üstelik, 1 ve 60 rakamları Sümer sisteminde aynı işaret ile gösteriliyor ve bunun yorumu okuyucu insiyatifinde bulunuyordu.

Kraliyet listesindeki bütün rakamların 60’ın katları olarak yer alıyor olması, yanlışın bu noktalarda düğümlendiğine işaret etmektedir.
Eski Sümer tarihinde gün ile ay kelimeleri arasında da bir eşitlenme ortaya çıkmış olabilir; ilahilerde, ‘bir gün Tanrıçaya bir aydır, dokuz gün tanrıçaya dokuz aydır’ deniliyordu. 12 hayvanlı Çin-Türk takviminde, takvim hem her yıl ve hem de 12 yılda bir kapanır.

 Maya kültüründe de benzer bir takvim bulunuyor ; bütün eski takvimler gece veya gündüzü veya 24 saat olarak tam günü çıkış alan değerlere otururlar. Zaman içinde değişikliğe uğraması çok mümkün eski Sümer takviminin de gün veya yarım-gün ölçümünü baz alıp almadığını da bilemiyoruz.

Listede dikkat çeken bir diğer yanda, Sümerologların veya eski Sümer yazıcıların, kelimeleri farklı okuyup yazmış olmalarıdır.

Beros'un hazırladığı liste, ana metinlerin tercüme ile nasıl değişerek yaygınlaşabileceğine güzel bir örnektir: Eski metinler farklı dillere tercüme edilirken bazen anlam çevirisi ile tamamen yeni bir kelime üretilmekteydi. Bazen de aynı kelimedeki harf çizimlerinin farklı ses değeri ile okunduktan sonra bu sesler, tercüme edenin kendi farklı alfabe harfleri ile yazılmaktadır.

Larsa ve Berose kayıtları karşılaştırıldığında anlaşılıyor ki, P, R, F, H, G, N, M gibi harfler yazım ve okunmada bu tür değişikliklere yol açmışlardır. Bazı Sümerologların, kelimeyi tersinden İsummud diye okudukları, Sümer Dummuzi'si Beros tarafından Daos olarak aktarılmıştır. Sümer Tufan anlatım tabletlerinde “Şuruppak'lı adam, Ubar –Tutu'nun oğlu” olarak geçen Sümer Nuh'u Ziusudra, Rahip Berose tarafından Xisutros, Sisutros, Sisitus olarak tercüme edilmiştir: Zeus, Isus, Jesus, İsa gibi ‘isim’-sıfat’ların kaynağı da eski Sümer kayıtlarının tarihteki bozulması gibi görünmektedir.

Rahip Berose, listesinde, (Nunki)-Eridu'yu Babil olarak tanıtmaktadır; yani Eridu, En-ki, doğrudan anlam çevirisiyle Tanrı Kapısı, Babil, Tanrı şehri olarak adlandırılmıştır.

Berose'un yıl ölçümleri de Larsa kayıtlarından farklı olmakla birlikte; tıpkı Larsa kayıtları gibi Sümer zaman ve matematik değer temeli olan 60 ve katlarına göre hesaplanmıştır.

Safa KAÇMAZ - Paris
13.11.2003