15.10.04
Safa Kaçmaz
Safa Kaçmaz
Erken
Sümer -Babil uygarlığı sırasında, ittifak halindeki iki toplum birim
arasında ortaya çıkan 'birleşik' yönetim yapısını, bunun ayrıntılarını
ve yönetimin nasıl el değiştirdiği konuları pek fazla ele alınmış
değil.(1)
Buna
karşılık, yönetimin “babadan oğula” geçmesi sisteminin yerleşmesi
sürecinde, Hanedanlığa giden yolun taşlarının, kardeş karı-kocalık
biçimindeki akrabalık ittifakının iki tarafınca, adım adım, döşenmesini
izlemekte daha rahatız. Merkezi, birleşik Hanedanlığa doğru gidilirken
geçirilmesi zorunlu bir evre olarak, yönetimin, iki toplum birim
arasında miras ve evlilik sistemleri aracılığıyla el değiştirmesi
olgusunu, tarih kayıtları üzerinden takip edebiliriz. Fakat burada da,
eski akrabalık ilişki düzenini; bunun biçimlenişini ve bu yapının
devamını sağlayabilmek için öngörülmüş akrabalık kavramlarının
içeriğini, modern toplumun değerleri üzerinden yargılayan tutumların
ortaya çıkardığı zorlukları aşmak gerekecektir.
Eski
toplumda yönetim düzeni, en az modern toplumlarda olduğu kadar
kurallara bağlıydı ve modern toplumsal düzen, eski toplumun doğal
gelişme evrelerinin bir sonucu olarak şekillenmiştir. Akrabalık ve
yönetim düzeni oluşturmada, eski toplumun gelişigüzel ve birbirinden
kopuk davranışları söz konusu değildir. Kurallara bağlılık, eski
toplumda, modern toplumda olduğundan daha fazla geçerlidir.
'Kardeşlik'
akrabalık ilişkisinin en olgun ve bilinen en eski şekli, Sümer -Babil
erken toplumlarının sonradan belki kısmen bozulmuş yazılı kayıtları
üzerinden günümüze ulaşmıştır. Bu ilişki, olağanüstü basitlikte, ama son
derece etkiliydi; taraflarca soy kütük bakımından takip edilebiliyor,
evlilik ve miras sistemi bakımından da somut bir sisteme dayanıyordu.
Eski
Ahit'te İshak ile iki oğulu Yakup ile Esat arasındaki ilişki anlatımı
tam olarak bu sistemi, nerede ise bütün yönleriyle, ifade ediyor.
Kurulmuş ve işlemekte olan bu akrabalık düzeni, en azından başlangıçta,
hiç bir tartışmaya mahal vermeden, doğrudan rotasyonel yönetimi
doğuruyordu ve giderek oluşan merkezi yönetim baba ve ana toplum
birimler arasında sırayla el değiştiriyordu. Yönetimin el değiştirmesini
sağlayabilmek için iki topluluk arasında, özellikle oluşturulmuş
fark'lar korunmaya çalışılarak bireylerin soy takibi, aidiyet çizgisi
hassasiyetle izlenmeye çalışılıyor olsa da, yine de, iki topluluğun
kaçınılmaz yakınlaşması sonunda, merkezi birleşik hanedanlığa
geçilecektir.
Eski Ahit'te İsak ve iki oğuluna ilişkin anlatımda, sadece baba-koca mirasçısı 'büyük oğul' ile ana-kadın toplum birim aidi 'küçük oğul' arasındaki çelişme anlatılmaz.Orada, kadın-ana toplum birimi, kendi temsilcisi “küçük oğul”un “baba mirasçısı” olması için ağırlığını koyar ve küçük oğul Yakup-İsrael, büyük Oğul Esat’ın “büyük oğulluk hakkı”nı ele geçirerek baba’nın yönetici mevkisini devir, miras olarak üzerine alır.(2)
Eski
Ahit'teki anlatımın önemi,'büyük oğul', 'küçük oğul' ayrımının,
doğrudan doğruya evlilik sistemi ile bağının da kurularak anlatılmış
olmasıyla daha da artmaktadır.
Kadın-Ana toplum birimin baskısı ile “küçük oğul”, babanın mirasçısı
haline getirilince, bu oğulların evlenecekleri kadınların aidiyeti de
yön değiştirmektedir. Küçük oğul Yakup, baba toplum birim aidi haline
getirilerek kutsandıktan hemen sonra, daha düne kadar kendisinin
aidi olduğu toplum birim kadınlarıyla, yani dayıkızları ( dün
‘kızkardeş’ saydıkları) ile evlenmeye mecbur bırakılır. Buna karşılık,
kutsanma dönemine kadar, baba toplum birimin temsilcisi sayılan büyük
oğul Esat, ana -dayıkızları ile evlenmesi gerekirken, 'büyük oğul’
vasfını, hukuki statüsünü yitirdiği andan itibaren, baba-amca toplum
birim aidi kızlarla evlenmek zorundadır artık...
Burada
böylece, ana-dayı toplum birim ile baba-amca toplum birim
temsilcilerinin, karşı yandan bir kadınla evlenmesi kuralı işletilmeye
devam ettirilmiştir. Fakat bu arada, ana toplum birimi, ağırlığını
koyarak ( anlatıma göre Rebekka'nın oyunlarıyla) kendi temsilcisini
yönetime atamış; rotasyonel yönetim gereğince, baba toplum birim
temsilcisi sayılan İsak'tan sonra, peygamberlik ve kıraliyet yetkisi,
Yakup üzerinden, ana toplum birimin, İsraeli’in, eline geçmişti.
Erken
ve orta Hitit döneminde, ana ve baba toplum birim arasında kurulan ve
bu bakımdan birleşik 'Hitit kraliyetinin' doğmasına yol açan 'karı koca
kardeşlik' akrabalığının, değerli araştırıcımız bay Akurgal tarafından
da, yeterince anlaşılmış olduğunu söyleyemeyiz. Eski Ahit'in Yakup-Esat
anlatımındaki bu temel motif ve temel hukuki kavramlara, Hitit
toplumunda da, rastlıyoruz. Eski Ahit'in Yakup peygamberi, kendisini
tanıtırken, bütün eski akrabalık kavramları hesaba katılırsa,
rahatlıkla, “ben, Rebekka’nın erkek kardeşinin oğluyum” diyebilirdi. Çünkü Rebekka, kocasının aynı zamanda 'kız kardeşi' olarak da niteleniyordu.
Kocalarına
'erkek kardeşim' diyen Hitit kıraliçelerini '…olsa olsa üvey kızkardeş
olabilir' anlayışıyla ele alan bay Akurgal ve diğer uzmanlarımız, Hitit
kıralının, kendisini, Kıraliçe, ana-dayı toplum birim aidi olduğunu
vurgulamak maksadıyla, "kıraliçenin erkek kardeşinin oğluyum" biçiminde
tanımlamasından da, enişte’ler, yeğen’ler gibi sonuçlar
çıkarmışlardır.Onların yaklaşımına göre, iktidarın, “Kıral ile
kıraliçenin oğlu” yerine, 'kıraliçenin yeğeni' tarafından alınması,
ister istemez, binbir faraziyeye kapı açmak zorundaydı.
I.Hattuşuli, Akatca ve Hititçe iki dilli bir yazıtta, şöyle tanıtılıyordu:
"Büyük Kıral, Kıraliçe’nin erkek kardeşinin oğlu, Hattuşa’da kıraldı" (Akadca metin)
"Büyük kıral, Hattuşa kıralı, Kussaralı adam, Kıral Hattuşili, Hattuşa’da kıraldı"(Hititçe metin)
'Yeğen’i
'oğul' akrabalık kavramı ile niteleyen eski toplum örneklerini
biliyoruz. Fakat burada, 'kıraliçenin erkek kardeşi' nitelemesi,
Sara’nın kocası Abraham için, Rebekka’nın da kocası İshak için 'erkek kardeş'
sayılması anlamında kullanılmış ise, Hattuşili, o dönemdeki kıral ile
kıraliçenin 'yeğen’i değil, doğrudan doğruya, “oğlu” idi. Eğer, Hitit
uygarlığında, bu sırada, Dayı’lar, 'baba' sayılmak özelliğini henüz
yitirmemiş iseler, Hattuşili, yine de kıral ile kıraliçenin evliliğinin
ürünü idi ve fakat bu oğul, “baba” akrabalık kavramı ile kıraliçe
anasının kocasını değil, kıraliçenin erkek kardeşi olan dayı’yı
tanımlıyor olabilirdi. Eski toplumun düzenlenişinde, bu iki hal
bakımından da 'baba’lık
akrabalık kavramının kullanılması mümkündü. Fakat bizim şu anki konumuz
bakımından öne çıkan yan, evlilik ittifakına dayanan bu birlikte,
Hattuşili’nin kendisini kıral yanlısı toplum birim aidi değil de, kıraliçe yanlısı toplum birim aidi kabul ettiğini vurgulamaya
özen göstermiş olmasıdır. Bu ise, Hitit toplumunun oluşumu sırasında,
rotasyonel yönetimin, bir süre, kıralın ait olduğu toplum birim elinde
tutulduktan sonra, kavga, savaş vb. olmadan, gayet doğal bir yolla,
görenekler uyarınca, bu kez kıraliçenin ait olduğu toplum birime,
'yeğen’i değil de, 'oğul’u aracılığıyla, geçtiğini göstermektedir.
Hattuşili’nin,'Kussaralı adam' olarak tanıtımı, aynı zamanda kıraliçenin aid olduğu toplum birimin adresidir de.
Hattuşili’nin tanıtım metni, tarih yazarların bu kez, olaylara, kıral
toplum birim penceresinden değil, kıraliçe toplum birim penceresinden
baktıklarını gösteriyor. Bu tanıtımda, kıraliçe merkezli akrabalık
kavramlarının kullanılması ile “Kussara'lı” vurgusu özünde aynı
değerdedir ve o dönemi yaşayan çevirmenlerimiz, bu iki noktanın aslında
aynı anlama geldiğini bildikleri için, tam bir anlam tercümesi ile "kıraliçenin erkek kardeşinin oğlu" açıklamasının tek gerçek karşılığı olan terimi, yani Hattuşili’nin ,'Hattuşalı adam' değil,"Kussaralı adam"
olduğunu yazmakta duraksamamışlardı. Hattuşa ülkesinde, Kussaralı
adam’ın kıral olabilmesi, büyük Hitit ittifakının oluşumunun nasıl
gerçekleştiğini ve erken Hitit döneminde rotasyonel yönetim düzeninin
nasıl işlemekte olduğunu da ortaya koymaktadır.
Demek
ki, eski tarihte, oğullardan hangisinin kıral, padişah, yönetici
olacağına karar verilme aşamasında ortaya çıkan çekişmelerin tarihsel
arka fonunda daima, 'dönen kişisel dalavereler' , 'kişisel ihtiraslar'
bulunmuyordu. Bu çelişmelerin gerisinde aidiyet olgusunun gücü; eski
toplumun, oğul ayrımına, evlilik düzenine bağlı olan ve bütün bunların
nesillerin alışkanlığına sinen hukuki ve hukuki olmayan gücü
bulunuyordu.
Bu
gücü oluşturan görenek kaynaklarına eğilmek, toplumsal tarihçiliğin,
komplo yazarlığından bütünüyle ayrışmasını da sağlayacaktır.
(1)Bu
döneme ilişkin ancak kimi çıkarsamalar ileri sürebilir. Dummuzi’nin 6
ay 'Yer üstünde', 6 ay da 'Yeraltında' yaşaması; 6 ayda bir 'ölmesi' ve
sonra 'dirilmesi' gibi motifler, yılın, yaz ve kış devrelerini
anlatabileceği kadar, iki toplum birim arasında 6 aylık devri yönetimle
de ilgili olabilir. Her iki toplum birimin de birer Dummuzi’si olduğuna
göre, buradan, daha sonra, her 6 ayda bir, 'aynı' Dummuzi’nin
ölüm-dirilim motifine ulaşılmış olabilir. Fıransızların pek ünlü '
(eski) kıral öldü, yaşasın (yeni) kıral' sözleri de, 'Dumuzi öldü ve
Dumuzi dirildi' motif ve anlamına pek uzak sayılmaz. 'Yaz' ve 'kış'
mevsimleri ile Çoban ve Çiftçi toplum birimleri arasında bir bağlantı
olduğu ise zaten açıktır.
Sümer-Babil eski tabletlerinde, kıralların “Enlil’in (koşu) şampiyonları” olarak da nitelenmesinden ve kıral ile 'koşu' ve
müsabaka motiflerinin yan yana kullanıldığı tablet yazıları
bulunmasından, 'atletizm' bağıntısında bahsetmiştik. Bir kıralın,
maraton koşusuna benzer bir koşu örneğine Sümer tabletlerinde
rastlıyoruz. Bu anlatımda, kıralın “bütün şehirleri fethetmesi” sembolik
olarak anlatılıyor gibiydi. Aristo’nun, geçmiş devlet yönetimlerine
ilişkin aktardığı bilgilerden, eski Sparta'da 'çift kıral’ın
bulunduğunu; eski Yunan topluluklarında kıralların 4, 6 veya 8 yıllığına
seçildiklerini; ordunun başında yer alıp alamayacaklarına ilişkin
dinçlik, güç müsabakası sınavına tabi tutulduklarını vb. öğreniyoruz.
Burada, yöneticilerin, yönetim sürelerinin, zamansal değerlerle sınırlı
olduğu ve henüz, kıralın doğal ölümü beklenmediğine göre, hanedanlık
oluşumunun gerçekleşmediği sonucuna ulaşıyoruz.
Fakat
yine de, iki toplum birim arasındaki ilişkiler bakımından, erken
dönemde, devlet çekirdeğinin, nasıl şekillendiği üzerine, kesin
hükümlere ulaştıracak bilgi eksikliği yerinde durmaya devam ediyor.
(2)
Yaratılış. 25:
İbrahim’in oğlu İshak’ın öyküsü:
İshak Aramlı Lavan'ın kızkardeşi, Paddan-Aramlı Betuel'in kızı Rebeka'yla evlendiğinde kırk yaşındaydı.
İshak
karısı için RAB'be yakardı, çünkü karısı kısırdı. RAB, İshak’ın
yakarısını yanıtladı, Rebekka hamile kaldı. Çocuklar karnında
itişiyordu. Rebekka, "Nedir bu başıma gelen?" diyerek RAB'be danışmaya
gitti.
RAB onu şöyle yanıtladı:
"Rahminde iki ulus var,
Senden iki ayrı halk doğacak,
Biri öbüründen güçlü olacak,
Büyüğü küçüğüne hizmet edecek."
Senden iki ayrı halk doğacak,
Biri öbüründen güçlü olacak,
Büyüğü küçüğüne hizmet edecek."
Doğum vakti gelince, Rebeka'nın ikiz oğulları oldu.
İlk doğan oğlu kıpkırmızı ve tüylüydü; kırmızı bir cüppeyi andırıyordu. Adını Esat-Esat (Tüylü, kıllı) koydular.
Sonra
kardeşi doğdu. Eliyle Esav'ın topuğunu tutuyordu. Bu yüzden İshak ona
Yakup (“Topuk tutan” ya da "Hileci") adını verdi. Rebekka doğum
yaptığında İshak altmış yaşındaydı.
Çocuklar büyüdü. Esav(t) kırları seven usta bir avcı oldu.
Yakup'sa hep çadırda oturan sakin bir adamdı.
Yakup'sa hep çadırda oturan sakin bir adamdı.
İshak, Esav'i daha çok severdi, çünkü onun getirdiği av etlerini yerdi.
Rebekka ise Yakup'u severdi.
Bir gün Yakup çorba pişirirken Esav avdan geldi. Aç ve
bitkindi. Yakup'a, "Lütfen şu kızıl çorbadan biraz ver de içeyim. Aç ve bitkinim" dedi. Bu nedenle ona Edom ("Kızıl" anlamına gelir) adı da verildi.
bitkindi. Yakup'a, "Lütfen şu kızıl çorbadan biraz ver de içeyim. Aç ve bitkinim" dedi. Bu nedenle ona Edom ("Kızıl" anlamına gelir) adı da verildi.
Yakup, "Önce sen ilk oğulluk hakkını bana ver" diye
karşılık verdi.
karşılık verdi.
Esav, "Baksana, açlıktan ölmek üzereyim" dedi, "İlk oğulluk hakkının bana ne yararı var?"
Yakup, "Önce ant iç" dedi. Esav ant içerek ilk oğulluk
hakkını Yakup'a sattı.
hakkını Yakup'a sattı.
Yakup Esav'a ekmekle mercimek çorbası verdi. Esav yiyip içtikten sonra kalkıp gitti. Böylece Esav ilk oğulluk hakkını küçümsemiş oldu.
....
Yar.27:
İshak
yaşlanmış, gözleri görmez olmuştu. Büyük oğlu Esav'ı çağırıp, "Oğlum!"
dedi. Esav, "Efendim!" diye yanıtladı. İshak, "Artık yaşlandım" dedi,
"Ne zaman öleceğimi bilmiyorum. Silahlarını -ok kılıfını, yayını- al, kırlara çıkıp benim için bir hayvan avla.
Sevdiğim lezzetli bir yemek yap, bana getir yiyeyim. Ölmeden önce seni kutsayayım."
İshak, oğlu Esat’la konuşurken Rebekka onları dinliyordu. Sav avlanmak için kıra çıkınca,
Rebekka oğlu Yakup'a şöyle dedi: "Dinle, babanın ağabeyin Esas’a söylediklerini duydum.
Baban ona, 'Bana bir hayvan avla getir' dedi, 'Lezzetli bir yemek yap, yiyeyim. Ölmeden önce seni RAB'bin huzurunda kutsayayım.'
Bak oğlum, sana söyleyeceklerimi iyi dinle: Git süründen bana iki seçme oğlak getir. Onlarla babanın
sevdiği lezzetli bir yemek yapayım.
sevdiği lezzetli bir yemek yapayım.
Yemesi için onu babana sen götüreceksin. Öyle ki, ölmeden önce seni kutsasın."
Yakup, "Ama kardeşim Esav'in bedeni kıllı, benimkiyse
kılsız" diye yanıtladı,
kılsız" diye yanıtladı,
"Ya babam bana dokunursa? O zaman kendisini aldattığımı anlar. Kutsama yerine üzerime lanet getirmiş olurum."
Annesi, "Sana gelecek lanet bana gelsin, oğlum" dedi, "Sen beni dinle, git oğlakları getir."
Yakup gidip oğlakları annesine getirdi. Annesi babasının
sevdiği lezzetli bir yemek yaptı.
sevdiği lezzetli bir yemek yaptı.
Büyük oğlu Esav'ın en güzel giysileri o anda evdeydi.
Rebekka onları küçük oğlu Yakup'a giydirdi.
Rebekka onları küçük oğlu Yakup'a giydirdi.
Ellerinin üstünü, ensesinin kılsız yerini oğlak derisiyle kapladı.
Yaptığı güzel yemekle ekmeği Yakup'un eline verdi.
Yakup babasının yanına varıp, "Baba!" diye seslendi.
Babası, "Evet, kimsin sen?" dedi.
Babası, "Evet, kimsin sen?" dedi.
Yakup, "Ben ilk oğlun Esav'ım" diye karşılık verdi,
"Söylediğini yaptım. Lütfen kalk, otur da getirdiğim av etini ye. Öyle ki, beni kutsayabilesin."
"Söylediğini yaptım. Lütfen kalk, otur da getirdiğim av etini ye. Öyle ki, beni kutsayabilesin."
İshak, "Nasıl böyle çabucak buldun, oğlum?" dedi.
Yakup, "Tanrın RAB bana yardım etti" diye yanıtladı.
Yakup, "Tanrın RAB bana yardım etti" diye yanıtladı.
İshak, "Yaklaş, oğlum" dedi, "Sana dokunayım, gerçekten oğlum Esav mısın, değil misin anlayayım."
Yakup babasına yaklaştı. Babası ona dokunarak, "Ses
Yakup'un sesi, ama eller Esav'ın elleri" dedi.
Yakup'un sesi, ama eller Esav'ın elleri" dedi.
Onu tanıyamadı. Çünkü Yakup'un elleri ağabeyi Esav'ın
elleri gibi kıllıydı. İshak onu kutsamak üzereyken,
elleri gibi kıllıydı. İshak onu kutsamak üzereyken,
bir daha sordu: "Sen gerçekten oğlum Esav mısın?"
Yakup, "Evet!" diye yanıtladı. İshak, "Oğlum, av etini getir yiyeyim de seni kutsayayım"
dedi. Yakup önce yemeği, sonra şarabı getirdi. İshak yedi, içti.
Yakup, "Evet!" diye yanıtladı. İshak, "Oğlum, av etini getir yiyeyim de seni kutsayayım"
dedi. Yakup önce yemeği, sonra şarabı getirdi. İshak yedi, içti.
"Yaklaş da beni öp, oğlum" dedi.
Yakup yaklaşıp babasını öptü. Babası onun giysilerini
kokladı ve kendisini kutsayarak şöyle dedi: "İşte oğlumun kokusu
Sanki RAB'bin kutsadığı kırların kokusu.
kokladı ve kendisini kutsayarak şöyle dedi: "İşte oğlumun kokusu
Sanki RAB'bin kutsadığı kırların kokusu.
Tanrı sana göklerin çiyinden Ve yerin verimli topraklarından Bol buğday ve yeni şarap versin.
Halklar sana kulluk etsin,
Uluslar boyun eğsin.
Uluslar boyun eğsin.
Kardeşlerine egemen ol,
Kardeşlerin sana boyun eğsin.
Kardeşlerin sana boyun eğsin.
Sana lanet edenlere lanet olsun,
Seni kutsayanlar kutsansın."
Seni kutsayanlar kutsansın."
Esav Kutsanma Hakkını Yitiriyor
İshak Yakup'u kutsadıktan ve Yakup babasının yanından
ayrıldıktan hemen sonra kardeşi Esas avdan döndü.
ayrıldıktan hemen sonra kardeşi Esas avdan döndü.
Esav da lezzetli bir yemek yaparak babasına götürdü. Ona,
"Baba, kalk, getirdiğim av etini ye" dedi, "Öyle ki, beni kutsayabilesin."
"Baba, kalk, getirdiğim av etini ye" dedi, "Öyle ki, beni kutsayabilesin."
Babası, "Sen kimsin?" diye sordu.
Esav, "Ben ilk oğlun Esav'ım" diye karşılık verdi.
Esav, "Ben ilk oğlun Esav'ım" diye karşılık verdi.
İshak’ı bir titreme sardı. Tir tir titreyerek, "Öyleyse
daha önce avlanıp bana yemek getiren kimdi?" diye sordu, "Sen gelmeden önce yemeğimi yiyip onu kutsadım. Artik o kutsanmış oldu."
daha önce avlanıp bana yemek getiren kimdi?" diye sordu, "Sen gelmeden önce yemeğimi yiyip onu kutsadım. Artik o kutsanmış oldu."
Esav babasının anlattıklarını duyunca, acı acı haykırdı.
"Beni de kutsa, baba, beni de!" dedi.
"Beni de kutsa, baba, beni de!" dedi.
İshak, "Kardeşin gelip beni kandırdı" diye karşılık verdi,
"Senin yerine o kutsandı."
"Senin yerine o kutsandı."
Esav,
"Ona boşuna mı Yakup diyorlar?" dedi, "İki kezdir beni aldatıyor. Önce
ilk oğulluk hakkımı aldı. Şimdi de benim yerime o kutsandı." Sonra,
"Kutsamak için bana bir hak ayırmadın mı?" diye sordu.
İshak, "Onu sana egemen kıldım"
diye yanıtladı, "Bütün kardeşlerini onun hizmetine verdim. Onu buğday
ve yeni şarapla besledim. Senin için ne yapabilirim ki, oğlum?"
Esav,
"Sen yalnız bir kişiyi mi kutsayabilirsin baba?" dedi, "Beni de kutsa,
baba, beni de!" Sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Babası söyle yanıtladı:
"Göklerin çiyinden,
Zengin topraklardan
Uzak yaşayacaksın.
"Göklerin çiyinden,
Zengin topraklardan
Uzak yaşayacaksın.
Kılıcınla yasayacak,
Kardeşine hizmet edeceksin.
Ama özgür olmak isteyince,
Onun boyunduruğunu kırıp atacaksın."
Kardeşine hizmet edeceksin.
Ama özgür olmak isteyince,
Onun boyunduruğunu kırıp atacaksın."
Yakup Lavan'in Yanına Kaçıyor
Babası(İshak) Yakup'u kutsadığı için Esav kardeşi Yakup'a kin bağladı. "Nasıl olsa babamın ölümü yaklaştı" diye düşünüyordu,
"O zaman kardeşim Yakup'u öldürürüm."
"O zaman kardeşim Yakup'u öldürürüm."
Büyük oğlu Esav'ın ne düşündüğü Rebeka'ya bildirilince
Rebekka küçük oğlu Yakup'u çağırttı. "Bak, ağabeyin Esav seni öldürmeyi düşünerek kendini avutuyor" dedi,
Rebekka küçük oğlu Yakup'u çağırttı. "Bak, ağabeyin Esav seni öldürmeyi düşünerek kendini avutuyor" dedi,
"Beni dinle, oğlum. Hemen Harran'a, kardeşim Lâvan’ın
yanına kaç.
yanına kaç.
Ağabeyinin öfkesi dinip sana kızgınlığı geçinceye, ona
yaptığını unutuncaya kadar orada kal. Birini gönderir, seni getirtirim. Niçin bir günde ikinizden de yoksun kalayım?"
yaptığını unutuncaya kadar orada kal. Birini gönderir, seni getirtirim. Niçin bir günde ikinizden de yoksun kalayım?"
Sonra
İshak’a, "Bu Hititli kadınlar yüzünden canımdan bezdim" dedi, "Eğer
Yakup da bu ülkenin kızlarıyla, Hitit kızlarıyla evlenirse, nasıl
yaşarım?"
BÖLÜM 28
İshak Yakup'u çağırdı, onu kutsayarak, "Kenanlı kızlarla evlenme" diye buyurdu,
"Hemen Paddan-Aram'a, annenin babası Betuel'in evine git.
Orada dayın Lavan'ın kızlarından biriyle evlen.
Orada dayın Lavan'ın kızlarından biriyle evlen.
Tanri seni kutsasın, verimli kılsın,
soyunu çoğaltsın; soyundan halklar türesin.
soyunu çoğaltsın; soyundan halklar türesin.
İbrahim’i kutsadığı gibi seni ve soyunu da kutsasın. Öyle ki, Tanrı’nın İbrahim’e verdiği topraklara -üzerinde yabancı olarak yaşadığın bu topraklara- sahip olasın."
İshak
Yakup'u böyle uğurladı. Yakup Paddan-Aram'a, kendisinin ve Esav'in
annesi Rebeka'nin kardeşi Aramli Betuel oğlu Lavan'in yanına gitmek
üzere yola çıktı.
Esav İshak’ın Yakup'u kutsadığını, evlenmek üzere
Paddan-Aram'a gönderdiğini öğrendi. Ayrıca Yakup'u kutsarken, babasının, "Kenanlı kızlarla evlenme" diye buyurduğunu, Yakup'un da annesiyle babasını dinleyip Paddan-Aram'a gittiğini öğrendi. Böylece babasının Kenanlı kızlardan hoşlanmadığını anladı.
Paddan-Aram'a gönderdiğini öğrendi. Ayrıca Yakup'u kutsarken, babasının, "Kenanlı kızlarla evlenme" diye buyurduğunu, Yakup'un da annesiyle babasını dinleyip Paddan-Aram'a gittiğini öğrendi. Böylece babasının Kenanlı kızlardan hoşlanmadığını anladı.
İsmail’in
yanına gitti. İbrahim(Abraham) oğlu İsmail’in kızı, Nevayot'un
kızkardeşi Mahalat'la evlenerek onu karılarının üzerine getirdi.