22.11.2006

KUTSAL TUFAN ANLATIMLARI...


18.11.2003

Tufan'a ilişkin, yalnızca MS. 7. asırdaki Kuran ve MÖ. 12. asırda Eski Ahit'te yazılanlara değil, önceki Babil ve Sümer Tufan anlatım biçimlerine de sahibiz.

İlk Sümer yerleşimleri insana ve tanrılara ad verip ayrıştırarak ‘yaratılış’ı gerçekleştirdikten daha sonra “beş kutsal kent”i; Eridu (Babil, ki-enki, ki-dingir), Bad-tabira (=Pantibibla), Larak (=Erek-Uruk-Varaka), Sippar (=Nippur-Niffer), Şuruppak (=Fara-Uruffak)’ı oluşturarak yeni bir ilişkiler düzeni kurdular.

Bu ‘beşli’ Sümer düzeni içinde yeni bir akit, yeni bir toplumsal düzenleniş olarak Tufan ile karşılaşıyoruz: Sümer tanrıları, Uruffak’ta toplanarak 6 (veya 7) gün sürecek bir Tufan yapmaya; Nuh kavmini başka bir coğrafik bölgeye sürgün etmeye ve artık bir daha da Tufan yapmamaya karar vermişlerdi. Tufan önce “ibadet merkezlerini, tapınakları silip süpürerek’’ başlayacaktı.

Bilge ve sabırlı tanrı EA, Tanrılar Meclisi’nin Tufan’la ilgili gizli kararına rağmen, Şuruppak'da, Eski Ahit'e göre o sırada 600 yaşında olan kıral Ziusuddu (Nuh)’yu rüyasında uyarmış; "insanlığın" bütünüyle yok edilmesini önlemeye çalışmıştı. Siuzudra-Ziusuddu, ölçüleri EA tanrı tarafından kendisine sıkıca tembih edilen üç katlı bir “gemi” yapacak; ailesi, ağıl ve yabandaki hayvanlarıyla ‘gemi’ye binip Tufan’ı bekleyecekti. Kendisine verilen bu "tanrısal ölümsüzlük" mükafatına karşılık da Sümer Nuh’u, ailesi ile birlikte, en Batıya, Maş dağının ardına, Dicle ve Fırat nehirlerinin "ağzına" yerleşecek, bir bakıma orada sürgün yaşayacaktı.

Bu Tufan anlatımında, Sümer yöneticileri, ‘kutsal beş kent’ arasında yeni bir yerleşim düzeni oluşturma ve bunun için bir kavmi, Dummuzi-Adam-Adem, “insan” soyunu sürgün etme, öteki kavimlerle yeni bir ilişki düzeni oluşturma kararı almış gibidirler.

6 (veya 7) gün sürecek Tufan seremonisi başladığında, Nuh ve ailesi ‘gemiye’ binmiş; Tanrılar, tanrıçalarla çiftleşmeye başlamış; kardeş kardeşi, insan kendini tanıyamaz hale gelmişti. Nuh ‘kurtulunca’ ilk iş olarak tanrılara bir sunak yapıp kurban kesmiş, tanrılar da kendi aralarında bir daha Tufan yapmama sözü vermişler; Nuh’u ‘ölümsüzlüğe kavusturup’ uzaklara, Batı’ya, nehirlerin doğduğu topraklara yerleştirmişlerdir.

‘Tanrıların köpekler gibi çiftleştiği’ eski Tufan anlatımlarında, insan kurbanı dahil en eski gelenekler temelindeki bu törensel düzenleniş o kadar belirgindir ki, bu durum, bay Woolley’in adeta iğrenerek:”Sümer Tufan’ında özel bir ahlaki değer olmadığı gibi, Yaratılış yalnızca doğrudan doğruya barbarlıktı” diye haykırmasına yol açar.

“Nuh Gemi”si Tufan'dan sonra, Kuran'a göre Cudi; Eski Ahit'e göre Ararat; Babil kayıtlarına göre Şadu- u Ni-şir-Ninzir Dağı üzerine oturacak; 'insanlık' da bu noktadan itibaren yeniden çoğalmaya başlayacaktır.

Eski Ahit, Tufan sırasında Nuh ve ailesi dışında ‘insanlığın’ yok edildiğini düşünse de, Tufan’ın tarihte herhangi bir kopukluk yarattığı Sümerlerin akıllarına bile gelmez. Ama, hiç olmazsa, 4000 yıl kadar önce, Sümer takvim değerlerinde Tufan’ın bir bitiş ve başlangıç yani Milat olarak kullanıldığını biliyoruz. Sümer Kiraliyet Listesi bu yüzden, “Lam Abubi-Arki Abubi’’, “Tufandan Önce, Tufandan Sonra” diye ikiye ayrılarak aktarılır. Sümerler, Tufan’ı ‘insanlığın toplu yokedilmesi’ olarak değil fakat, eski ilişkilerin bir bitiş ve bir yeniden başlangıcı, milat olarak kabul etmekte, tarih seceresini de buna göre düzenlemektedirler.

Eski Ahit yazıcıları da Tufan miladını, "Nuh'un 600. yılının 2. ayının 17. gününde" gerçekleşti kaydı ile sıkı bir biçimde izlemişlerdi; çünkü onlar Nuh soyu olarak Tufan’ın aktif bir tarafı’ydılar. Bu nedenle, Eski Ahit, Tufan’dan sonraki tarihi, Nuh soyundan Ab-ram’ı, Urfa’nın Harran ovasından yola çıkararak sürdürür:İsmi tarih içinde değişen Nuh’un tanrısı EA, YHWH-Yahve-Elohim, çöl yollarında Ab-ram'a başka bir isimle görünür ve şöyle der:“Ben El Şadday-Dağlar Tanrısı’yım; bana bağlılıkla hareket et. Senin ile aramda bir akit yapacağım ve seni büyük bir halk kılacağım.

Ab-ram, alnını toprağa değirdi ve Tanrı ona şöyle dedi:

‘Seninle aktim şöyle: sen çok sayıda halkın babası olacaksın. Ve onlar sana artık Ab-ram demeyecekler, adın artık Ab-ra-ham’dır, çünkü seni sayısız halka baba kıldım. Sana ve soyuna, Kenan ülkesini veriyorum ve ben de sizin tanrınız olacağım’. ”

Mertebe yükselterek Ab-ra-ham olan Ab-ram’ın soyu İbraniler için, aynı zamanda, ‘Batıdakiler-Batılılar’ anlamında, ebrö, ébreu, yevrey gibi sıfatlar da kullanılmıştır. Europe’un da isim kaynağı gibi görünen bu coğrafi ayraç, Tufan’la ortaya çıkan yeni düzenlemeye bağlıydı.

Sümer Tufanı'nın yapılma gerekçesi, gerçekleştirilme biçimi ve yeni bir ilişkiler düzeni kurulmasıyla sonuçlanması kadar; hatta onlardan daha önem taşıyan yanı, Tufan ile birlikte, tanrıların aralarında gerçekleşen ‘bir kez daha Tufan yapmama kararı’dır. Daha sonra bu antlaşma Kutsal kitaplara, tanrı ile insan arasındaki bir yeni akit, akt, alliance, ittifak olarak yansımıştır.

Eski Ahit'in tanrısı Yahve-Yehova-YHWH-Elohim, bir daha Tufan yapmama şartını çok kesin sözlerle ifade eder:

''Canlıları; ruhları yani kanları ile yemeyin!
Bu sözlerle sizin her birinizin kanını da kastediyorum.
Bununla, tüm hayvan ve insanları kastediyorum.
Ve insanlar arasında insan ruhu yani kanını kastediyorum.
İnsan kanı akıtan adamın kanı akacaktır!''

Tanrı Yahve'nin ağzından aktarılan bu sözler, toplum birimler arasındaki Tufan sonrası dönemin yeni 'ittifak şartı'ydı. Ea-Yahve, eğer insanlar bu kesin emre uyarlarsa, bir daha Tufan yapmayacağının sözünü vermiştir:Burada Sümer Tufan’ı doğrudan doğruya, barbarlıkla ilgili bir sayfa kapama anlaşmasına ilişkin görünmektedir ki, bu da Sümerlerin, Tufan’ı tarihte milat olarak kullanmalarını anlamlı kılmaktadır.

Eski toplumun günümüze devrettiği ilişki temellerini kavramada yol temizliği bakımından açıklanması gereken Tufan olayını bütün ana yönleriyle kavrama çalışması, kuşkusuz, üzerinde 5-6 bin yılın tarih yükünü taşıyan zor bir çalışma. Fakat bir yanıyla da insanlık serüveninin bu izlerini sürmek, Ağrı veya Cudi dağı tepesinde Nuh gemisi kalıntıları aramaktan daha ilginç, daha heyecanlı ve daha bilimsel.

Belli başlı Tufan metinlerini burada yanyana yayınlama amacım hiçbir şekilde, Eski Ahit veya Kuran'ın bir çok temel anlatımda ‘Sümer söylenceleri’ ve ‘hurafelerine’ dayandığını göstererek ‘din yanlışına’ karşı çıkmak isteyen dar-aydın arzusu değildir; Türkiye bu tarzı T. Dursun’la tanımıştı. Benim çalışma hedefim, tersine, birey ile toplum birim arasında en 'ilkel' topluluklarda da kesin yasalara oturan geçmiş ilişkilerin din olarak evrimini, ’Sümer söylence ve hurafeleri’ diye aşağılanan kaynaklardaki asıl anlamlarıyla birlikte anlamak ve anlaşılabilmesini sağlamaktır. Ruhani dünyanın gerçek dünyadan ayrılma sürecini insanın bizzat kendisinin, neden ve nasıl örgütlediğini anlayabildiğimiz ölçüde, 'hayal' ve 'giz' gibi kelimelere başvurmadan eski toplumu, dolayısıyla yeni toplumu açıklayabilen bir insanbilime sahip olacağız; zor ama gerekli olan buydu.

Tarihçi, sümerolog, kazıt ve toplum bilimcilerimiz, genel olarak, ne yazık ki, Tufan konusunda, tıpkı din bilginleri gibi, üç kutsal kitabın çerçevesi dışına çıkmazlar. Sümer Tufan anlatımlarını bile “gemi” ve “sel” bağdaşıklığı içinde yorumlayan kazıt ve toplum bilimcilerimiz Nuh’un o tarihler için olağanüstü ölçülere sahip üç katlı "gemisini" bulmaktan artık büyük ölçüde ümit kesmiş olsalar da, bütün Sümer topraklarında ‘Tufan’ izi aramaktan pek vazgeçmediler. Onların en ilerileri bile Tufan'ı, Fırat ve Dicle'nin eksilmeyen sel afetleriyle-"explications naturelles"- açıklamaya çabalamıştır. Böylece, bahar ve güz aylarında Sümer topraklarında ortaya çıkmış sayısız ‘Tufan’ izi bulunmuş, kayıtlara geçirilmiş ve dünyaya bu keşiflerle ilgili, ilan üstüne ilan verilmeye devam edilmiştir. Eski Ahit’e göre, «uzunluğu 150; genişliği 25; yüksekliği 15 metre» olan « üç katlı » ve «üstünde çatısı bulunan ‘gemi’»nin, 5500-6000 yıl kadar önce inşa edilen ilk Sümer tapınak ölçüleri olabileceğini akıllarına bile getirmemişler; ‘gemi’yi gemi olarak algılamayı sürdürmüşlerdir. Oysa kazıtlar, Sümer topraklarında bu ‘gemi’ ölçülerine çok uyan, en eski tapınak bulgularını çoktan ortaya çıkarmış durumdaydı.

Çeşitli yanlarıyla ele almadan önce, yeniden düzenleyip çevirdiğim Babil ve Sümer ilahisiyle birlikte, Tufan’a ilişkin en temel belgeleri topluca aktarmak yararlı olacaktır.

TUFAN ANLATIMLARI

1- KURAN:

Haberiniz olsun ki, Biz Nuh'u: ‘Kendilerine elim bir azap gelmeden önce uyar!’ diye kavmine gönderdik.

Nuh'u kavmine gönderdik de içlerinde, elli eksik bin (Dokuz yüz elli) yıl kaldı.

Nuh dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Hala sakınmayacak mısınız?

Dedi ki: "Ey kavmim, haberiniz olsun, ben size açık bir uyarıcıyım!

Allah'a kulluk edin, O'ndan korkun ve bana itaat edin!

Nuh kavmi, gönderilen peygamberleri yalanladı:

"A! Senin ardına hep o reziller düşmüşken, biz sana hiç inanır mıyız?" dediler.

(Nuh) "Benim onların yaptıklarına dair ne bilgim olabilir?

Sizin şuurunuz olsa onların hesabının ancak Rabbime ait olduğunu bilirdiniz.

Hem ben iman edenleri kovmaya me'mur değilim.

Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım" dedi.

Dediler ki: "Ey Nuh, eğer vazgeçmezsen, kesinlikle taşlanmışlardan olacaksın!"

Bunun üzerine kavminden küfreden kodaman güruh: "Bu, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir, üstünüze geçmek istiyor. Eğer Allah dileseydi, elbette bir takım melekler gönderirdi. Biz eski atalarımız içinde bunu işitmedik.

Bu, yalnızca kendisinde delilik bulunan bir adamdır; Onun için bunu bir süreye kadar gözetleyin!" dediler.

Nuh: "Ey Rabbim, bana yalancı demelerine karşı yardım et bana!" dedi.

Dedi ki: "Ey Rabbim, ben kavmimi gece gündüz davet ettim.

Sonra ben onları yüksek sesle çağırdım.

Sonra hem ilan ederek söyledim onlara, hem gizli gizli söyledim.

"Gelin, Rabbinizin bağışlamasını isteyin, çünkü O, bağışlaması çok bir bağışlayandır!" dedim.

Nuh dedi ki: "Ey Rabbim! Biliyorsun onlar, bana isyan ettiler, malı ve çocuğu kendisine hasardan başka bir şey arttırmayan kimsenin ardınca gittiler.

Büyük büyük hilelere giriştiler.

"Sakın ilahlarınızı bırakmayın; ne Vedd'i ne Suva'ı, ne Yağus'u, ne Yeuk'u ve ne de Nesr'i" dediler.

Çoklarını şaşırttılar. Sen de zalimlerin ancak şaşkınlıklarını artır!"

(Nuh): "Ey Rabbim, anlaşıldı ki, kavmim beni yalanladı.

Artık benimle onların arasını nasıl ayırt edeceksen et de, beni ve beraberimdeki müminleri kurtar!" dedi.

"Ben yenik düştüm, bana yardım et!" dedi.

"Ey Rabbim, yeryüzünde (yurt sahibi) hiç bir kimse bırakma!"

Çünkü Sen, onları bırakırsan, kullarını yoldan çıkarıyorlar ve nankör facirden başkasını doğurmuyorlar.

Ey Rabbim, beni, babamı, annemi, mümin olarak evime gireni, bütün inanan erkekleri ve inanan kadınları bağışla! Zalimlerin ise ancak helakını artır!"

Biz de Nuh'a şöyle vahyettik: "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap sonra emrimiz gelip de tandır (kazan) kaynayınca hemen ona topundan bir iki çifti ve aleyhinde önceden hüküm verilmiş olanların dışında aileni bindir ve o zulmedenler hakkında bana yakarışta bulunma; çünkü onlar kesinlikle boğulacaklardır!

Sen yanındakilerle birlikte geminin üzerine çıktığında: "Hamd o Allah'a ki, bizi o zalim topluluktan kurtardı" de.

Ve de ki: "Ey Rabbim, beni mübarek bir yere kondur; Sen konuklayanların en hayırlısısın."

Denildi ki: "Ey Nuh, sana ve beraberindeki kimselerden birçok ümmetlere tarafımızdan bir selam ve birçok bereketlerle in! Daha birçok ümmetleri de ileride faydalandıracağız. Sonra Bizden onlara acı bir azap dokunacaktır.

O, gemiyi yapıyordu ve kavminden herhangi bir güruh da yanından geçtikçe onunla eğleniyorlardı. Nuh: " Eğer bizimle eğleniyorsanız, biz de sizin eğlendiğiniz gibi eğleneceğiz sizinle!

İleride rüsvay edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı ahiret azabının da kimin başına ineceğini bileceksiniz!" dedi.

Nihayet emrimiz gelip de tennür (geminin kazanı) kaynayınca Nuh'a: " Her birinden ikişer çift alıp, aleyhinde hüküm geçmiş olanların dışında aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" dedik. Zaten onunla birlikte pek azı dışında kimse iman etmemişti.

Nuh: " Binin içine, yürümesi de durması da Allah' ın adıyladır. şüphe yok ki, Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir." dedi.

Bunun üzerine göğün kapılarını şakır şakır dökülen bir su ile açtık.

Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular önceden takdir edilmiş bir iş için birleşti.

Ve onu elvahlı ve kenetli (tahta ve çivilerden yapılı) bir gemi üzerinde taşıdık, gözetimimiz altında yürüyüp yol alıyordu, inkar ve nankörlüğe uğramış kimseye mükafat olmak üzere.

Gemi, içindekilerle birlikte dağlar gibi dalgalar içinde akıp gidiyordu ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna: " Ay oğlum, gel bizimle beraber bin, kafirlerle beraber olma!" diye seslendi.

O: " Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım." dedi. Nuh: " Bugün Allah'ın emrinden koruyacak yok; meğer ki O rahmet ede!" dedi, derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan oldu."

Nuh Rabbine seslenip: "Ey Rabbim, " elbette oğlum benim ailemdendir, Senin va'din de kesinlikle haktır ve Sen hakimlerin en iyi hükmedenisin!" dedi.

Allah: "Ey Nuh, O, asla senin ailenden değildir. O, doğru olmayan bir iştir. O halde bilmediğin bir şeyi benden isteme! Ben, seni cahillerden olmaktan men ederim." buyurdu.

Nuh: " Ey Rabbim, senden bilmediğim şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen hüsrana düşenlerden olurum!" dedi.

Bir de: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de suyunu tut!" denildi ; su çekildi, iş bitirildi, gemi Cudi üzerinde durdu ve bu zalim topluluğa: "Defolun!" denilmişti.

Biz de onu, gemide kendisiyle beraber olanları kurtarıp, yeryüzünün halifeleri yaptık; ayetlerimizi inkar edenleri ise suda boğduk. Bak işte uyarılanların akibeti nasıl oldu?

Bir çok günahları yüzünden suda boğuldular da ateşe atıldılar ve kendilerine Allah'tan başka yardımcılar bulamadılar.


2- ESKİ AHİT:

Noé (Nuh), birlikte yaşadıklarıyla uyumlu, temiz birisiydi ve Tanrı yolunda yürüyordu.

Beşyüz yaşına geldiğinde Nuh'un üç oğlu oldu: Sem, Şam, Cafet.

Yeryüzü Tanrı nezdinde hilebazlıkla, cinayetle dolmuştu.

Ve Tanrı, Nuh'a dedi:

"Bütün yaratılmışların sonları yaklaşmıştır,..şimdi artık yeryüzünden hepsini yokedeceğim.

Kendine ağaçtan bir Gemi (‘Arche’) yap.Onu bölmelere ayıracaksın ve içini-dışını ziftle kaplayacaksın.

Gemi’nin uzunluğu 300 (150 m.) genişliği 50 (25m), yüksekliği de 30 (15 m) dirsek olacak.

Gemi'de (Arche) 0,5 m. yüksekliğinde bir baca yapacaksın.İki yanına kapılar koyacaksın, bunu birinci, ikinci ve üçüncü katlarda yapacaksın.

Bana gelince, göğün altında yaşam soluyan bütün canlıların sonunu getirmek için, yeryüzünü sularla kaplayan bir Tufan yapacağım.

Yeryüzünde ne varsa yok olacak. Fakat seninle bir ittifak (akit-aht) yapmak istiyorum, karın, oğulların, gelinlerinle birlikte Gemi'ye bineceksin.

Seninle birlikte yaşatmak için,bütün canlı ve hayvanların her cinsinden birer çifti Gemi'ye bindireceksin.

Nuh, Tanrının dediği her şeye uydu ve aynı şekilde yaptı.

Ve Yahve kapıyı Nuh'un üstüne kapattı.

Tufan yeryüzünü kapladığında Nuh 600 Yaşındaydı.

Nuh'un 600.yaşının ikinci ayının onyedinci günü, işte o gün, bütün su kaynakları büyük deliklerden fışkırdı ve göklerin tüm pencereleri açıldı.

Sonra 40 gün boyunca Tufan yeryüzünü kapladı.

Sular her geçen gün yükseldi ve göklerin altındaki en yüksek dağlar suyla kaplandı.

Sular,yeryüzünde,150 gün yükselmeye devam etti.

Tanrı Nuh'u ve Nuh'la birlikte gemide bulunan evcil ve yabanıl canlıları anımsadı. Tanrı yeryüzüne rüzgarları üfledi ve suları indirdi.

Kaynak delikleri ve göklerin pencereleri kapandı.

150 gün boyunca sular çekilmeye başladı.

Ve Gemi,7.ayın 17.de Ararat dağının üzerinde durdu.

Sular 10.aya kadar çekilmeye devam etti. 10.ayın birinci gününde dağların tepeleri görünmeye başladı.

Nuh'un hayatının 601.yılında, birinci ayın birinci gününde, toprak kurumaya başladı.

İkinci ayın 21. günü toprak kurudu.

Tanrı Nuh'la konuştu ve dedi:

Karın, oğulların ve oğullarının karılarıyla birlikte gemiden çık.

Nuh, Yahve için bir sunak yaptı ve helal hayvan ve kuşları ona kurban etti.

Yahve bu nefis kokuyu içine çekti ve kendi kendine şöyle dedi:

Artık, insandan dolayı dünyayı bir daha lanetlemeyeceğim, yaptığım gibi bir daha canlıları yoketmeyeceğim, çünkü insanın kalbi doğuştan kötüdür.

Tanrı, Nuh ve oğullarını kutsadı ve dedi :

-..Fakat, canlıları, ruhları yani kanları ile yemeyiniz!

Bu sözlerle sizin her birinizin kanını da kastediyorum.

Bununla, tüm hayvan ve insanları kastediyorum ve insanlar arasında insan ruhunu (yani kanını) kast ediyorum.

İnsan kanı akıtan adamın kanı akacaktır!

Size ahdediyorm; artık hiçbir canlı Tufan ile yokedilmeyecek ve yeryüzünü silen Tufan bir daha olmayacak!'

Nuh ve üç oğulu, Sem, Kenan'ın babası Şam ve Cafet Gemi'den çıkmışlar ve çalışmaya ve çoğalmaya başlamışlardı.

Nuh, üzüm yetiştirmeye başladı. Şarap içince sarhoş oldu ve çadırında soyundu.

Kenan'nın babası Şam, babası Nuh'un çıplak olduğunu gördü ve dışarıdaki iki kardeşini uyardı.Fakat, Sem ile Cafet (Nuh'un) mantosunu-pelerinini aldılar, kendi omuzlarına geçirdiler ve geri geri yürüyerek babalarını örttüler; başları arkaya dönüktü ve babalarının çıplaklığını görmediler. Nuh sarhoşluğundan ayılınca kendine bu işi yapanın, en küçük oğulu olduğunu öğrendi.Ve dedi ki;

'Lanetlensin Kenan!
Köle olsun kardeşlerine!'

Ve yine dedi ki;

'Yahve, Sem'in tanrısı, kutsansın, ve Kenan kölesi olsun onun!

Tanrı, Yafet'i dışarıda koysun,

Sem'in çadırlarında yaşasın Tanrı,

ve Kenan kölesi olsun Onun!

Tufandan sonra Nuh 350 yıl yaşadı. Nuh'un toplam hayatı 950 yıl oldu, sonra öldü.


3 - BABİL–GILGAMIŞ DESTANI:

Gılgamış uzaktan Utnapiştim'e (Nuh) seslenip dedi ki:

"Sana bakıyorum da Ut-Napiştim,
kendimden farklı bir şey görmüyorum sende.
Savaşa atılmak için güçlü bir yürek var sende de benim yüreğim gibi,
ve sırt üstü yatıp dinleniyorsun sen de benim gibi!
Öyleyse,nasıl çıkabildin Tanrılar Meclisi huzuruna,
ölümsüzlük dilemeye?"

Ut-napiştim, dedi ki Gılgamış'a:

"- Bu sırrı açıklayacağım sana Gılgamış,
Aktaracağım sana Tanrılar Meclisi Kararını;
Şuruppak'ı bilirsin,
bilirsin Fırat üstünde kurulu bu şehri,
Eski bir şehirdir bu;
orada yaşıyorlardı tanrıların hepsi.
Yürekleri, Tufan yapmaya zorladı Ulu Tanrıları ,
orada ulu tanrıların babaları Anu
şevkatli bilge Bel (Enlil)
Taht taşıyıcısı Ninib(Ninurta)
Savaş yöneticileri Ennugi,Ninigiazag,
EA birlikte oturuyorlardı.

Hem de bilge olan parlak gözlü EA, onların kararlarını tekrarladı tapınak duvarına:

-"Duvar,duvar!
Kamış çit!
Kamış çit!
Dinle kamış çit!
Ey duvar anla!
Şuruppak'lı adam
Ubar-Tutu'nun oğlu,
değiştir yurdunu!

Bir gemi yap!
Zenginlikleri bırak,
kurtar yaşamını!
İnşa edeceğin bir gemiye
yükle tüm yaşam tohumlarını!

- Geminin ölçüleri ne olsun?

- İnşa edeceğin geminin tam olsun ölçüleri!
Denk olsun genişliği uzunluğuna!
Ört üstünü de bir çatıyla!
Okyanus üzerine yerleştir onu!
Bu gemi bir yarış gemisi,
Adı da 'Hayat kurtaran!' olacak!
Öyle olsun ki…

(kırık)

Alt kısmı da üst kısmı da kuvvetli olsun.

…zamanı sana bildirdiğimde,
….gireceksin gemiye,
örteceksin kapısını,
Yerleştir içine tohumlarını, eşyalarını,
zenginliklerini,
karını, çocuklarını, akrabalarını, zanaatkarları,
hayvanları,yabani yaratıkları ve ova bitkilerini"

Açtı ağzını bilge Um-napişti
Tanrısı EA’ya dedi ki;
'Ben hiç gemi yapmadım ki,
Bilmem nasıl inşa edileceğini..
Toprağa çiz de şeklini,
şekile bakarak yapayım gemiyi..'

(kırık)

'Baktım o şekile ve
Tanrım, sahibim EA'ya dedim ki:

-….sahibim,sözlerini yerine getireceğim, yapacağım ben,onu

(kırık)

Fakat bana sorarlarsa ne diyeyim şehirdekilere, zanaatkarlara, yaşlılara?"

EA, açıp ağzını, hizmetkarı olan bana dedi ki:

"… şöyle söyleyeceksin sen onlara:
- Biliyorum ki, Bel(Enlil) kötü gözle baktı bana,
nefret etti benden,
barınamam artık şehrinizde,
Alnımı sürmeyeceğim artık Bel (Enlil)'in topraklarına Okyanus'a (APSU'ya) doğru gideceğim
Benim tanrım EA ile yaşayacağım orada
O, sizin üstünüze seller salacak;
Kuşların, balıkların, hasadın üstüne..
Üstünüze Kuk-ku yağdıracak,
Kib-tu yağdıracak üstünüze
…karanlıklar şefi,
….karayağmurlar yağdıracak size!"

(kırık)

Güneş şafakta çıkınca ortaya

(7 satır kırık)……

Zayıf insanlar zift taşımaya başladı,
Güçlüler de ne lazımsa onu..
Beşinci gün,
Onun şeklini-pilanını çizdim,
Çevre duvarları 60 metreden(120 dirsek) daha yüksekti
Çatısının etrafı da 60 metreydi.
Çevresini belirledim, şeklini çizdim
Çizdim şeklini,
biçimlendirdim
6 kere yeniden ölçtüm(çaktım) onu
7 bölüme ayırdım,
9 parçaya ayırdım içini,
Altlarını sağlamlaştırdım,
gözden geçirdim bölümlerini,
koydum oralara gerekli her şeyi,
6 Sar'lık zifti içeriye döktüm
3 Sar'lık asfaltı içerisine yaydım.
3 Sar'lık yağı seleciler götürdüler,
1 Sar'lık yağ kurbanlara gitti,
2 Sarlık yağı Yapımcı koydu bir yana.
İnekler kesiyordum yenilsin diye,
Koyunlar kestim her gün,
Küplere nehirler gibi
Bira, hurmaşarabı, yağ dolduruyordum.

Bir günü Bayram ilan ettim
Yeni yılın ilk günü gibi
Ellerimle taşıyordum ot ilaçları,dermanları
(…) günü ,güneş batmadan
Gemi hazırlanmıştı.
….zordu.

Yapımcılar geminin giru’ sunu taşıyorlardı
Aşağıdan yukarı kadar.
…..üçte ikisi,..

Neyim varsa yükledim ona
Yükledim tüm gümüşleri
Tüm altınları yükledim
Neyim varsa yükledim,
tüm yaşam tohumlarını,
Bindirdim tüm ailemi, yakınlarımı
Evcil ve yabanıl hayvanları, zanaatkarları.
Bindirdim hepsini gemiye,

Şamaş(Güneş) zamanı saptamıştı:
"-Sabah Kukku yağacak..
Akşam Kibtu yağacak..
Karanlıklar sahibi, akşam, karayağmurlar yağdıracak.
Gir gemiye
kapa kapısını!"

Vakit gelmişti.
Karanlıklar sahibi, akşam,
karayağmurlar yağdırdı,
Gündüz göğe bakıyordum,
Görünce havanın halini
Bir korku sardı beni.
Girdim gemiye ve kapadım kapısını.
Gemiyi Puzur-Kurgal'a doğru götürmek için
İçindeki tüm eşyalarla evi Yapımcıya teslim ettim.
şafak vurunca
Kara bir bulut çıktı göğün sonunda
Tanrı Adad parlamaya başlıyordu orada
Nabu ile Sarru eşlik ediyorlardı ona.

Kahramanlar dağlardan, ovadan tahtlarıyla geliyorlardı.
Nergal (İrra) sabahı parçaladı
Ninip (Ninurta) saldırıya geçti
Annunaki'ler meşaleler taşıyorlardı
Her taraf aydınlanıyordu onların ışığıyla,
doldurdu Adad'ın hışmı, gökyüzünü
Görünmez oldu hiçbir şey
...ülke sanki…
Birinci gün …
Zincirinden boşanır gibi…ülke..
Sanki bir ani saldırı gibi,… getirdiler insanların üzerine
Kardeş görmüyordu artık kardeşini,
Kendini tanıyamıyordu artık kişi.

Tufan'ın korkusu
Kapladı gökteki tanrıları
Tanrılar çekindiler Tufan'dan.
Anu'nun göklerine kaçıştılar,
Köpekler gibi çiftleşiyorlardı Tanrılar,
Duvarların üstünde yatıyorlardı.

İştar(Inanna) başladı sızlanıp bağırmaya ,
- Herşey çamura-hamura dönüşüyor bugün,
O vakit,Tanrılar Toplantısında kem sözler mi etmiştim,
Niye söyledim ki Tanrılar Toplantısında o kem sözleri?
Niye kullarımı yok etme kararı aldım ki?
Denizleri dolduran küçük balıklar gibi bu
İnsanları ben doğurmadım mı sanki?
Annunaki'ler, Tanrılar başladılar onunla birlikte ağlaşmaya.
Ağlaşıp durdu Tanrılar dudakları kapalı,titrediler(?)
6 gün, 6 gece
Ülkeyi yokeden Tufan'ın kasırgaları, rüzgarları esip durdu.
7.günün başında kesildi Tufan'ın kasırgası.
Denizler duraldı, fırtına dindi, Tufan sona erdi.

Havaya (Denize?) baktım, gürültü dinmişti,
Fakat tüm insanlık çamura dönmüştü,
Sel artıkları evleri çatısına kadar örtmüştü.

Açtım pencereyi
Işık düştü yanağıma
Ağlayarak durup kaldım
Yaşlar akıyordu yanaklarıma

Baktım her yana
dünyaya denizden,
12 x? yüksekliğinde bir ada yükseliyordu.
Gemi Nizir Dağı'na ulaşmıştı,
Nizir Dağı yapıştı gemiye
Bırakmıyordu başka yere gitmeye
Birinci gün
İkinci gün ….
Nizir Dağı yapıştı gemiye,
Bırakmıyordu başka yere gitmeye
Üçüncü gün
Dördüncü gün….
Nizir Dağı yapıştı gemiye,
Bırakmıyordu başka yere gitmeye
Beşinci gün
Altıcı gün….
Nizir Dağı yapıştı gemiye
Bırakmıyordu başka yere gitmeye

Yedinci günün başında
Çıkardım bir güvercini uçurdum,
Güvercin gitti, döndü geldi geriye,
Konacak yer bulamamıştı kendine
Çıkardım bir kırlangıcı uçurdum,
Kırlangıç gitti, döndü geldi geriye,
Konacak yer bulamamıştı kendine
Çıkardım bir kargayı uçurdum,
Karga gitti,gördü suların çekilişini,
Yedi, eşindi, dönüp gelmedi geriye.
Çıkardım Dört Rüzgarı,
sundum bir kurban,
bir sunak hazırladım dağın tepesine.
7+7 kazan adaguru yerleştirdim oraya,
Dağın eteğine kamış ektim,ağaçlar diktim.
Kokular ulaştı tanrılara
Toplandı Tanrılar sinekler gibi sunaklara,
Ama ulaşınca Tanrıların yaratıcısı oraya,
Nasıl istiyorsa öyle yaratmıştı öteki tanrıları Anu,
Bir neşe kapladı ortalığı.

Tanrıların yöneticisi Anu dedi ki,
- Ey burada toplanmış Tanrılar,
Geçti artık Tufan günleri,
Nasıl hiç unutmayacaksam
Boynumda taşıdığım Lapis Lazuli (Mavi taş) kolyemi Unutmayacağım hiç o günleri de!,

Paylaşın Tanrılar Kurban paylarınızı!
Fakat Bel (Enlil) kurbanlara doğru gelmesin!
Çünkü düşüncesizce bir Tufan yaptı O!
Yoketti İnsanlarımı!"

Çıkıp geldiğinde Bel,
Gördü gemiyi ve sinirlendi,
İgigi'lere karşı kızgınlıkla doldu:

"- Kurtulmuş demek bazıları?
Tufan'dan bir teki bile kurtulmamalıydı oysa!"
Ninip (Ninurta) açtı ağzını,
Kahraman Bel(Enlil)'e seslendi:

" - EA'dan başka kim yapabilir ki bunu?
Herşeyi bilen bir o!"

EA açtı ağzını,
Seslendi kahraman Bel (Enlil)'e:

-" Sen,tüm tanrıların en akıllısı, en kahramanı!
Nasıl düşüncesizce yol açtın Tufan'a?
Günahı olana yükle günahını!
Suçu olana suçunu yükle !
Fakat yokolmadan hepsi, serbest bırak kurtulanları!
Çek elini yokolmadan hepsi!
Niye Tufan yaptın ki?

(Am-ma-ki taş-ku-nu a-bu-bi)

Gönderseydin bir aslan, azaltırdı insan sayısını,
Niye Tufan yaptın ki?
Gönderseydin bir panter azaltırdı insan sayısını,
Niye Tufan yaptın ki?
Gönderseydin bir açlık kırıp geçirirdi ülkeyi!
Niye Tufan yaptın ki?
Gönderseydin bir salgın siler süpürürdü ülkeyi!
Bana gelince, ulu tanrıların kararını ifşa etmedim ben,

Ey bilgeler bilgesi,
Ben sadece bir düş gönderdim Utna-Piştim'e,
Anladı o da böylece ulu tanrıların kararlarını !"

Enlil (Bel) gelip çıktı gemiye,
Elimi tutu ve kaldırdı beni havaya,
Karımı çıkarttı sonra, getirip diz çökertti yanıma,

Dokundu alınlarımıza,
Tam ortamızda duruyordu ayakta,
Kutsadı bizi şu sözlerle sonra:

-"Eskiden Utnapiştim bir insandı,
şimdi Utnapiştim ve karısı,bizlere,tanrılara benzeyecekler,
Utnapiştim çok uzaklarda,nehirlerin ağzındaki topraklara
yerleşecek, yaşayacak artık orada!"

Ve getirdiler Tanrılar beni bu uzaklara,
yerleştirdiler nehirlerin ağzına.


4- SÜMER İLAHİSİ

(Kolon III)


Tanrılar Toplantısında
Nintu ağlayıp sızlanıyordu,
İnliyordu doğuran kadınlar gibi.
Parlak İştar(İnanna) dualar
okuyordu yarattıklarına.


EA-Enki düşüncedeydi kendi kendine.
Anu, Enlil, Ea ve Ninhurşag
Yer’in ve Göğ’ün tanrıları
Tekbir getiriyorlardı
Anu ve Enlil adına

Ziusuddu(Nuh),
Şuruppak’ın Rahibi,
kıralı,
eğiliyordu acıyla yerlere,
tapınıyordu.
Hazırdı her an uymaya Tanrıların emrine.

Daha önce hiç görmediği bir rüya girdi Ziusuddu'nun düşüne,
Açıklanıyordu Yer’in ve Göğ’ün yargıları.

(Kolon IV)

Ziusuddu işitti yanıbaşında duran EA'nın sesini ;

"Solumda,
duvarın orada dur,
Ey duvar,
sana, senin için bir lafım var.
Önem ver sözlerime.
Bir Tufan olacak emrimiz üzre,
Silip süpürecek Tufan tapınakları,
kurutacak insanın tohumunu,

Karar böyle,
Tanrılar Toplantısı’nın kararı bu.
An ve Enlil'in arzusuyla…
..kırallığı,
sona erdirilecek kanunları.

(KIRIK)

Güçlü kasırgalar esti birlikte,
bir olup saldırdılar,
kapladı Tufan aynı anda tüm Tapınakları.
Başladı kasıp kavurmaya Tufan.

6 gün, 6 gece boyunca,
kapladığında Tufan her yanı,
Azgın sular üzerinde yüzdürüyordu Yarış Gemisini (?)Tufan.

Şamaş göründü,
ışıklarıyla Yer’i ve Göğ’ü aydınlatan.
Ziusuddu açtı penceresini (Yarış?) Gemisinin,
Şamaş'ın ışıkları girdi Gemiye,
Ziusuddu, kıral,
eğildi Şamaş'ın önünde,
Kurban etti bir ineği ona kıral Ziusuddu,
bir kuzu kurban etti ona.

(KIRIK)

KOLON VI

Ziusuddu onlara tapsın diye,
Gök (Anu) tarafından
Yer (Enlil) tarafından
lanet vardı, ceza vardı ortada.

Ey Anu,
Ey Enlil,
Göğ’ün hükmü,
Yer’in hükmü tarafından
lanet vardı, ceza vardı ortada,
Ziusuddu yanınızda yer alsın, size tapsın diye lanet vardı, ceza vardı ortada.

Toprağın kaderi NIG-GIL-MA,
kader olmuştu Ziusuddu'ya.

An ile Enlil'in,
'göğün soluğu',
'yerin soluğu' yayıldı her yana.
Bitkiler boy attılar toprakta.

Kıral Ziusudra,
kapandı An ve Enlil'in önünde yerlere,
An ile Enlil bastılar bağırlarına
Ziusudra'yı.

An ile Enlil Tanrı yaşamı gibi bir yaşam verdiler ona.
An ile Enlil,tanrı yaşamı gibi sonsuz bir yaşam
bahşettiler ona.

Ziusudra,kıral, böylece
NIG-GIL-MA adını aldı,
Adı da oldu "bitkiler ve insanlığın tohumu".

(KIRIK)

***

Şimdi artık Tufan anlatımlarını değerlendirmeye geçebiliriz...
(
Sürecek)

Safa Kaçmaz, Paris
18.11.2003