22.11.2006

Öküz ve Eşek'ten Petrol'e...


Eski toplumdan... Günümüze...

17.03.2003

Teknoloji üstünü ABD, dünyayı yeniden pay etme ve petrol alanlarına tam olarak sahip olma hedefi doğrultusunda Irak'a karşı uzun bir zamandır saldırı hazırlığı içinde.

Şimdiki ABD yönetiminin bu barbar hedefe aracı kılmaya çalıştığı Türkiye'nin parlamentosundaki tezkere oylaması bir noktayı berrak bir şekilde yeniden ortaya çıkardı: Teknolojik üstünlüğün de göstergesi olan maddi zenginlik ve kimi ekonomik çıkar bir yana; insan haysiyeti ve onun yurt düzeyindeki toplamı olan ulusal onur bir yana!

Tezkere'nin reddini, insan kanı akıtma ve savaşı reddetmek olarak kavrayanlar; insan haysiyetine ve onuruna sahip çıkanlar, şimdi artık küçümsenmeyecek bir güç oluşturmaktadır.

Türkiye'nin mutluluğunu, "Avrupa ülkelerindeki ulusal gelir düzeyine çıkabilme" hedefine endekslenmiş yazılarla formüle eden ve dolayısıyla savaşın bile getirilerini kuyumcu terazisinde tartmaya çalışan yazarlar, birey ve topluluk mutluluğunun, yalnızca maddi servetler ve teknolojik üstünlüklerde değil, her şeyden önce, insana özgü öteki değerlerde zemin bulduğunu göremiyor veya göstermek istemiyorlar.

Unutmayalım ki kişi başına düşen gelir düzeyi bakımından örnek alınan Avrupa ülkeleri ve ABD yurttaşlarının, dünyanın en mutlu insanları oldukları henüz ispatlanmış değildir!

İspatlanacak gibi de görünmüyor!

Küresel dönemin yeni peygamberlerinden Bay Hardt ve Bay Negri de, başka noktalardan yola çıkarak benzer 'maddiyatçı' sonucu çok yineledikleri "muazzam servetler'' gibi sözlerle gerekçelendirmektedirler.

Kendisinden politik sonuçlar da çıkarılan bu 'muazzam servet' sözlerinin içinde gizli olduğuna inanılan değerler, gerçekte, toplum tarihinde yalnızca görece özellikleri bakımından anlam taşımaktadırlar.

Aslına bakılırsa, birey olarak insanın tarihi, onun ana rahmine düşme koşullarının yaratılması öncesinden itibaren, aidi olacağı ve olamayacağı önceden saptanmış olan toplum birimlerine karşı hak ve yükümlülüklerden oluşmuş belirleyici ilişkilerin yeniden ve yeniden düzenlenmesi bileşik süreci toplamından oluşur. Bu toplam süreçte durmaksızın konumlanışını değiştiren "birey", topluluğun bir parçası olduğuna göre, toplumsal tarih, bireyin aidi olduğu toplum birim ile aidi olmadığı toplum birim arasındaki (dolayısıyla bir öteki birey arasında ki), özünde, yiyecek ve cinselliğe ilişkin temel paylaşım ilişkilerinin düzenlenmesi sürecinin toplamından başka bir şey değildir.

Bu tarihsel süreçte, paylaşımın biçimi öne çıkar. Bir asır önceki insanın 'yiyecek' ve 'cinsellik' doyum kavramlarından anladığı ile şimdiki torunlarının bu olguları algılayış ve yaşayış derinliği çok farklı olmakla birlikte, üleştirilme isteği bakımından ana çizgilerde en küçük bir değişiklik yaşanmaz.

Toplumsal düzenlenişin yeni baştan şekillenmesi sürecinin, her şeyden önce, toplumun ekonomik üretim biçimlenişinin irdelenmesiyle tanımlanabileceği savından yola çıkan çabalar başarısız olmuştur. En büyük teorileri ortaya çıkardığını sanan yakın tarihin bu yanılgısı, Sovyetler Birliği sisteminin çöküşüyle de tam olarak noktalanmıştır.

Şimdiki 'küresel' görüntüye ilişkin tanıtıcı bilgiler sunulurken dayanılan ve öteki bütün değer kavramları gibi ancak görece özelliğiyle anlam kazanan 'muazzam' ve 'servet' kelimeleri, toplum tarihi içine yayılarak ele alındığında, son derece yavan ve güçlü kabuk altında zayıf yineleme sözcükleri haline dönüşürler. İfade edişin anlatım vurgusuna karşın, bu kavramlar, tarihsel boyutta güçsüz geçici sığıntılar ve soyut retorikler olmak ötesine gidemezler; kullanıcılarına da, bu özelliklerinin analizdeki darlaştıcı sıkıntılarını her an yaşatırlar; tarih boyutları açısından analizin tanımlayıcı etmenleri olmak özelliğini yitirmiş, zayıf sıfatlar halini alırlar: Altı bin yıl önceki eski Sümer toplumunda, verimli bir tarla ile bakır çapa, üç ağaç parçasından yapılı bir saban, bakımlı bir öküz ile güçlü bir eşek, ne muazzam servetler olarak değerlendirilmişti!

Toprak - öküz ve eşek reformu

Sümer yerleşim birimi Uruk'un yöneticisi Urukagina'nın, topluluğunun desteğini de alarak eski kurallara geri dönen ve konusu daha çok "toprak, öküz, eşek" olan reformlarını tarih yazıcıları 4000 yıl önceki kil tablet kayıtlarında büyük bir zevkle şöyle anlatıyorlardı:

“Canının istediği en verimli tarlaları kendisine ayıran Yönetici (Ensi)'nin topraklarını sürmek için tanrılara ait tapınak öküzleri kullanılıyordu. Papazlar, eşek ve öküzlerin en iyilerini alıyorlardı. Papazlar buğdayları, Ensi’nin adamlarına dağıtıyorlardı; herhangi bir köyde, yoksul bir kadının bahçesindeki ağaçları kesiyor, meyvelerini topluyorlardı. Bir ölüyü mezarına koyduğumuzda, papaz, yedi fıçı bira, 420 ekmek, 120 ölçü buğday, bir elbise, bir yatak, bir yastık alıyordu.”

Birkaç asır sonra, bu kez Urnammu, adalet namına ''bir şekel'lik insan, bir mana'lık insana teslim edilmedi, 250 gramlık gümüşü olan 500 gram gümüşü olanın egemenliğine bırakılmadı" derken toplumsal dağılım bakımından ne muazzam bir övünç duymaktaydı!

6000 yıl kadar önce, kil kalıp içerisine dökülen ilk bakır kazma ve çapa, toprağın kullanımında ne muazzam bir teknik gelişme yaratmıştı!

Öküzün sabana koşulması, kil kap-kacak imalatını aniden beş katına çıkaran döner kasnağın ortaya çıkarılması da muazzamdır!

Sümer insanı, bu nedenle olsa gerek, 'kazma', 'çapa' ve 'saban'ın yaratıcısı tanrılara asırlar boyunca ilahilerle şükretmiş, bu buluşların yaratıcısı Enlil, Enki, İnanna isimli tanrı ve tanrıçaların sunaklarını kurbanlardan eksik etmemiştir.

Yalnızca iki asır önce buhar kazanının endüstriye ulanması; ilk buhar kazanlı gemi, ilk lokomotif de Avrupa'da "sanayi devrimi"ne yol açmıştı.
Bütün bunlar günümüzün "iletişim ve teknoloji" toplumu bakımından şimdi ne kadar gerilerde kalmış, ne muazzam anlamsız değerlerler olarak görünmektedir!

Bu nedenle, insan toplumuna ilişkin yargıların şekilleneceği asıl alan, gidilebilen en eski biçimiyle toplumun üleşim ilişkileri olmalıdır.

Henüz üretim tanımayan ve sadece taş kullanabilen ve ancak taş yontabilen eski toplum, avcılık ve yamyamlık döneminde de üleşim kurallarına sahipti. 4000 yıl önceki yazılı yasalar bu bakımdan, eski toplumun iç paylaşım ilişkilerinin anlaşılmasını sağlayan önemli belgelerdir.

Eski toplumun ve onun temel değerlerinin günümüzden uzak olduğu düşüncesi bir yanılgıdır. Modern toplumunun bütün temel direkleri, eski toplumdan devralınmış, dönüşmüş yeni toplumun mihenk taşları olarak varlığını korur.

Toplumsal süreçte görece hızlı yıpranan birey – toplum birim ve birey ile bir öteki birey arasındaki verili ilişkilere karşı; bu ilişkilerin hukuki düzenleyicisi olan yasaların ve yasa tanımını ifade eden anlatım dilinin görece ağır dönüşen fenomenlerden biri olmasının doğurduğu paradoksal görüntüyü, tüm azametli ayrıntılarıyla devletler arası diplomatik ilişki yaptırımlarında da izlemeye devam ederiz.

Günümüzden 5000 yıl önce, kerpiç surların çevrelediği bir Sümer yerleşimindeki doğu ve batı kapılarının gerçek kilitlerinin gerçek anahtarını, 'şehri' birkaç yüz yurttaşı ile muhasaraya almış gal-lu-gal (büyük-adam-büyük)'e uzatıp vermek kan dökülmeden teslim olmanın ve bu şekildeki bir zoraki barışın devamının şart göstergesiydi.

Şimdi o, günümüzün modern seremonilerinde, gümüş tepsi içinde sunulan şehrin altın anahtarı olarak kendini sürdürmeye devam eder.

Toprağını çiğnetmeyen, düşmanını evinin eşiğine bastırmayan eski toplum, şimdi konuk cumhurbaşkanının uçak kapı eşiğine değin uzatılan kırmızı diplomatik halıyla kendisini bize bağlar.

Kanun dilinin uzmanlık gerektiren ağdalı yapısı ve onun genel olarak toplumsal gelişmeyi geriden, yaşlı adımlarıyla takip etmeye çalışırken tutunduğu baston sözcükleri hala koruyan bugünkü hukuk dili, günümüz ile eski toplum arasında uzanan yolda yürümemize yardımcı olan geçiş merdiveni görevi üstlenir.

Modern dünyanın devralıp sürdürdüğü, dili ve çerçevesiyle, kanun düzeneğinin ilk yazılı biçimlerinin yaratıcıları, elimizdeki kil tablet çözümlemelerine göre Sümerler olmuştu. Bu tabletler, bir yandan, kanun yazıcılığının biçimsel form mirasının adım adım izlenmesini olanaklı kılarlar. Öte yandan da, hak ve ödev ilişkilerinin paylaşım kısmının kayıt altına alınması olan yazılı eski yasalar, toplum birimin iç ayrışmasını, bireyin andaki hak ve yükümlülük görüntülerini en iyi şekliyle bize sunarlar.

Yasa koyucu, yasa koyma gerekçesi olan gerçek çelişmelerin adını anmış olduğu için, tarihsel gelişme süreci içinde verili insan topluluğunun bütünlük ve parçalanışını ve sonra yeniden şekillenişini yasalar kadar gerçekçi anlatan çok az metin bulunur.

Urukagina yasaları

Günümüzden 4350 yıl kadar önce yazılmış ve elimize ulaşıp çözümlenebilmiş ilk yazılı yasa tableti olma özelliğini koruyan Urukagina yasalarıdır. Urukagina'nin 4350 yıl önceki toplumunun gerçek sorunlarını; iç ayrışmasını ve Urukagina'nın gerçekleştirdiği değişiklikleri, daha doğrusu eskiye geri dönerken karşılaştığı yeni yapılanmanın görüntülerini yasa-koyucunun duygularıyla ve o toplumda yaşarcasına incelemek, çelişme kaynaklarının anlaşılabilmesi yönünden de değer taşır.
Yasanın bir bölümü şöyledir:
''Kral'ın altında bulunan (yurttaşlardan) bir kişinin iyi bir eşeği doğarsa,
onun yöneticisi ona 'eşeği alacağım' derse,
yönetici eşeği almak üzere iken,
o (yurttaş) kişi, (yöneticiye) gönlümü hoşnut edecek kadar gümüşü tart, derse;
veya son gün, 'eşeği vermeyeceğim' derse,
yönetici, canı istediği gibi onu dövmesin!
Bir büyük (zengin) adamın evi,
bir adamın (yurttaşın) evi ile bitişikse,
o büyük (güçlü, zengin) adam onu (satın) alayım derse,
o (yurttaş) kişi, gönlümün istediği kadar gümüş tart,
benim evimin değeri kadar bana arpa (ver), derse,
veya evi vermez ise,
o zaman büyük adam (amir) kralın altındakini (küçük adamı) zorlamayacaktır.''

Buharlı lokomotifi, şimdi taş balta, saban, kazmanın yanında müzelere yerleştirmiş olan modern toplum, gerçekten de 5000 yılda 'muazzam servet'ler yaratmış durumdadır.

Modern toplumun paylaşım ilişkileri bakımından aldığı muazzam yola gelince, bu bir arpa boyunu geçmez!

İnanmayan, 'eşek' ve 'ev' kelimeleri yerine 'petrol' koyup Urukagina kanun metnini yeniden okusun!

17.03.2003

Safa Kaçmaz, Moskova