Saturday, Ekim 28, 2006
Akado-sümer Zaman Ölçüm Değerleri
Ve Tarihin Yeniden Kurgulanması
Bir kaç gündür sayın Muazzez İlmiye Çığ’a ait bir çalışmayı yayınlıyorum.
Bu çalışma, kuskusuz eski toplumun dinlerine ait motifler ile günümüzün dinleri arasındaki ilişkilerin ortaya konulması bakımından son derece yararlı bilgiler içeriyor. Fakat Toplum Ve Tarih’in okuyucuları fark etmiş olmalılar ki, sayın Çığ’ın eski topluma ve onların dinlerine karşı yaklaşımı, genel olarak, bu alandaki Batı’lı uzmanlarımızın görüş açısını yansıtmaktadır ve benim görüşlerimle fazla uyum noktaları taşımaz.
Sayın Çığ’ın, çalışmasına yön veren yaklaşım, özünde « din karanlıktır» demekten daha öteye pek fazla geçememiş T.Dursun yaklaşımının*, Akado-sümer kaynaklarını bilen, daha bilgili bir biçimi olmaktan, ne yazık ki, kurtulamıyor.
Ayrıntılara girmeden, bu yaklaşımın, eski topluma ve onun işleyiş tarzına ait olarak, sayın Çığ’ın çalışması üzerinden, bazı temel ayrım noktalarını burada ortaya koymak yararlı olacak.
İlk konu olarak, zaman ölçüm değerlerini ele alıyorum.
Bu şu bakımdan önemli:
Gerek « Sümer Kıraliyet Listesi »,gerekse Eski Ahit gibi kaynaklarda, «Yer»in, «Gök»ün, «İnsan »ın yaratılması, « Gök’ten inen ilk kraliyetin» başlangıç tarihi, yuzbinlerce ‘yıllık’ değerler halinde; kıral, peygamber vb. yaşam süreleri ise, yüzlerce, binlerce « yıllık» ölçüler halinde aktarıldığı için, bu kayıtlara karşı bir güvensizlik oluşmuştur.
İncelemelerimiz içinde göreceğiz ki, bu "on binlerce yıllık" değerler, başlangıçtaki rakam yazım türlerinin içerik değişimine bağlı olarak, sonraki yazıcılar ve dini kast aracılığıyla, hatalı okuma tarzlarına bağlı olarak ortaya çıkmış olmalıydı. Eski toplumun, «mitolojisi», «hayalleri» ile çok ilgili olan uzmanlarımız tarafından, belgelerin bize ulaşmış halinde değişmiş farklı değerlerle yer alan bu «fantastik » rakamlar, eski toplumun dinlerinde olduğu gibi, tarihlerinde de «hayal ve uydurma»lara dayandığı ileri sürmek için de kullanılmıştır.
Aslında bu ara, sünnet ve kaynakları üzerinde devam etmek istiyordum ama, zorunlu olarak, bir süre için ara verelim ve, daha çok, sayın Çığ’ın yayınladığım yazısı çerçevesinde kalmak koşuluyla, eski topluma ait yaklaşımdaki farkları, biraz daha derinleştirilmiş tarzda, ortaya koymaya çalısalım…
***
Samuel Noah Kramer
SUMERLER
Kabalcı Yay.
Sayfa :126/129
İÖ birinci binyılın ikinci yarısında Sümerlerin kültürel mirasçıları olan Babillilerin en büyük bilimsel başarılarından biri haline gelmiş olan astronomi, eski Sümer'de hemen hiç bilinmiyordu; en azından şu an için elimizde Sümer'den kalma yalnızca yirmibeş yıldızlık bir listeden başka hiçbir şey yoktur. Sümer'de gök cisimleri gözlemi, başka amaçlarla olmasa bile takvim düzenleme amacıyla yapılmış olmalıdır; fakat bu gözlemlerin sonuçları kaydedilmişse bile korunmamıştır. Gelgelelim Gudea’nın düşüne (bkz. ileride s. 183186) bakılırsa, astroloji hayli revaçta olmalıydı. Bu düşte tanrıça Nidaba görünmüş, yıldızlı göğün çizilmiş olduğu bir tableti incelemiş ve böylece Gudea’nın "kutsal yıldızlara" uygun olarak Eninnu tapınağını inşa ettirmesi gerektiğine işaret etmiştir.
Sümerler yılı iki mevsime ayırıyordu: Şubat-Mart aylarında başlayan Emeş («yaz») ile Eylül-Ekim aylarında başlayan Enten («kış»). Yeni yılın herhalde Nisan-Mayıs aylarında bir zamana denk düştüğü kabul ediliyordu. Aylar kesinlikle aya dayalıydı; yeni ay akşamı başlayıp 29 ya da 30 gün sürüyordu. Genellikle tarımsal etkinliklerden ya da belirli tanrıların onuruna yapılan bayramlardan alınan ay adları kentten kente değişiyordu. Ay yılıyla güneş yılı arasındaki farkı gidermek için düzenli aralıklarla bir artik ay ekleniyordu. Gün, güneşin batışıyla başlıyor ve oniki tane iki saatten oluşuyordu. Gece her biri dört saatten oluşan üç dilime bölünmüştü. Zaman, bir silindir ya da prizma biçimindeki su saati ya da clepsydra'yla ölçülüyordu; gölge saati ya da çubuk saati de herhalde biliniyordu.
Sümer sayı sistemi altmışlık yapıdaydı, ama 6 faktörü kadar 10 faktörünü de kullandığı için kesin olarak altmışlık denemezdi: 1, 10, 60, 600, 3600, 36.000, vb. Yazıya geçirme açısından ise aslında iki sayı sistemi vardı; normalde kullanılan sistemde her birim hanesi için özel bir işaret bulunuyordu (bkz. Tablo 1, s.128) ve "öğrenilen" sistem, matematiksel metinlerde kullanılan sistemse tamamen 60’lıktı ve tıpkı bizim on’dalık sistemimizde olduğu gibi hanelerin yeri belirtiliyordu.
Tablo 1:Sümer Sayı İşaretleri
Nitekim, örneğin ondalık sistemde 439 olarak yazılan sayı
(4 x 10²) + (3 x 10) +9'un karşılığı [=(400+3+9 ] iken,
Altmışlık sistemde aynı sayı (4 x 60²) + (3 x 60) +9'un, yani
Sümerler sıfır bilmiyordu ve hanelerin mutlak değeri yazıda belirtilmiyordu.
Böylece 4–23–36 olarak harf çevirisini yapabileceğimiz şeklinde yazılan (bkz… s.127 ) sayı,
(4 x 60²) + (23 x 60) + 36 =15.816
ya da,
(4 x 603) + (23 x 60²) + (36 x 60) = 948.960, vb.;
veya (4 x 60) + 23 +(36/60) = 236 ²/3
ya da 4 + (23/60) + (36/3600) = (59/4150), vb.
olarak okunabilirdi.
Bu nedenle tıpkı bizim kullandığımız ondalık sistem gibi altmışlı sistem de sayıların yazılmasında, matematiğin gelişmesi için oldukça elverişli olan bir esneklik sağlamaktaydı.
Bize kadar ulaşmış olan matematiksel okul metinleri iki türdür:
Tablolar ve problemler. Tablolarda, değiş-tokuş çizelgeleri, çarpımlar, kare ve karekökleri, küp ve küp kökleri, belirli türde denklemlerin sayısal çözümü için gereken karelerin ve küplerin toplamları, üssel fonksiyonlar, pratik hesaplamalar için sayıları veren katsayılar (ömegin √’nin yaklaşık değeri gibi) ve üçgenlerin, dairelerin vb. alanlarını veren pek çok yöntemsel hesaplamalar yer alıyordu. Problem metinlerinde, Pisagor sayıları, küp kökler, denklemler ve kanal kazilmasive genişletilmesi, tuğlaların sayılması gibi pratik konular ele alınıyordu. Bugün için elimizde bulunan bütün problem metinleri Akadcadir; ama bunların büyük bölümü Sümer ilk örneklerinden kaynaklanıyor olmalıdır, çünkü kullanılan bütün teknik terimler Sümercedir.
(Tablo 2, Fara kazısında bulunan, İÖ 2500'den kalma, kare biçimli nesnelerin yüzölçümünün hesaplanmasında kullanılan bir tabloyu içeren Sümer tabletinin kopyasıdır, s. 130.)
***
(devam)
**
(*):D.Perinçek, geçenlerde, abdest almadan cenaze namazı kılmasını falan anlattığı bir görüşmede,"Turan Dursun yaklaşımı”nı da eleştiren ifadeler kullanmış. Bu bölüm şöyle:
[Perinçek:Hz. Muhammed de, Mao da Putları Yıktı
4 Eylül 2006
http://www.antiemperyalizm.org/gercek/gazete/article_1835.shtml
(...)
Turan Dursun’la İslamiyet Tartışması
Aydınlık: Hz. Muhammed için devrimci diyerek parti programınıza koydunuz. “Peygamberdir, yani Allah’ın resulüdür” dediniz. Peki efendim, Hz. Muhammed ve İslamiyet ile ilgili bugün söyledikleriniz ile Turan Dursun’un sizin dergilerinizde Hz. Muhammed hakkındaki yazıları çelişmiyor mu? Turan Dursun adına her yıl düzenlenmekte olan bir yarıştırmanın da düzenli seçici kurul üyesisiniz.
Perinçek: Hayır, herhangi bir çelişki yok. Turan Dursun, büyük bir aydınlanmacı ve Türk milletine İslamiyet’i öğreten bir yazardır. Çoğu insanın beynini açmış ve büyük bir eğitim yapmıştır. Turan Dursun’un eserleri yeniden yayınlanmaktadır, milyonlarca kitabı satmıştır. Çok değerli bir dostumdur. Onun yaptığı hizmeti, çok az insan yapmıştır. Aydınlanma hareketimizde böyle yazarlarımız olacaktır.
Turan Dursun ile her konuda aynı değildik. Bazı konularda görüş farklılıklarımız vardı. O İslamiyet’e tarihsel bakmıyordu. Yani Turan Dursun diyordu ki, “İslamiyet’in bu hükümleri bugün uygulanamaz.” Bugün açısından bir yere oturtup, tarihsel olarak da İslam’ın oynadığı rolü reddediyordu. Bizim görüşümüz ise o zaman –ki Turan Dursun ile ben bunu çok tartışmışımdır- İslamiyet’in tarihte devrimci ve ilerici bir rol oynadığıydı. Bu görüşümüz, benim 1970’lerde yazdığım Bozkurt Efsaneleri ve Gerçek, 1985’te yazdığım Toplum ve Devlet kitaplarımda da vardır. Turan Dursun, bunu kabul etmedi.
(...)]
D.Perinçek, yıllar boyunca, Turan Dursun'un yazılarını dergilerinde, eleştirisiz yayınlamış; yayınevlerinde kitaplarını bastırmış birisi... Adına, ödüller düzenletiyor. O zaman su soru geliyor: Perinçek, neden şimdi, T. Dursun'u açıkça eleştirme gereği duydu? Aralarında bir tartışma var olmuş olsa bile, bu açıkça yayınlanmış değildi ve okuyucular bunları bilemezdi.
Öyle görünüyor ki, D.Perinçek'te 'her şey var'.Donem neyi öne çıkarırsa, tezgâha o maldan koyuyor.
1970'lerde 'gerillacılık' revaçtaydı; o sırada Perinçek "ege dağları”nda kırmalarla gerillacılık yapar; Filistin’e "gerilla eğitimi" yapmaya adam gönderir. Kürt meselesi öne çıkınca A.Öcalan ile görüşür; onu yayınlar. Milliyetçilik revaçta ise, onun da en ön safında durmaya çalışır... Şimdi ise, derinden gelen bir din dalgası olduğunu keşfedince, bu sefer vitrine 'abdestli olmayan cenaze namazı’ nı; “Muhammed devrimciliği”ni falan çıkarıyor ve tam da bu noktada, bilimsel olmayan, provokatif çıkışlarını sonuna kadar desteklediği; trajik ölümünden de, bir bakıma doğal sorumlu olduğu Turan Dursun'la arasına mesafe koymak gereğini, işte bu nedenlerle, hissediyor olmalı.
Turan Dursun'da din, İslamla eşitlenir; İslam ise, bir takım uydurmaların toplamı olarak ele alınır. Bu tür görüşleri, geniş bir kesim içinde, yayınlandığı dönemde 'kolay' bir açıklama metodu olarak, hızla benimsenmiş ve okunmuştur. Fakat oralarda 'bilim' pek bulunmaz.
***
“Yaratılış Bilmecesi”ni Çözmek !
Kutsal rakamlar ve ölüm olgusunun gizlenmesi...
Sümer Oluşumu ve Larsa Kıraliyet Listesi...
Mezopotamya Erken Dönem Kırallar Listesi
“Tanrı kâinatı 6 günde yarattı”
«Adem’in Yaratılışı»nın ve «Tufan»ın Tarihleri
Erken Dönem Kırallar Listesi-2
Erken Dönem Kırallar Listesi-3
Erken Dönem Kırallar Listesi-4