Pazartesi, Ekim 30, 2006
İncelediğimiz dönem bakımından eski toplumda, “zaman değer”leri çok önemli bir konu olarak öne çıkıyor.
Enuma Eliş anlatımında, daha henüz tanrılar bile ‘var edilmemiş’, tanrılara bile ‘ad konulmamış’ iken, “zaman” konusunun çözülmüş olduğunu görüyoruz. Orada başlangıçta “var edilen” Ki-Şar ve An-Şar, aynı zamanda “6 aylık” iki “devr-i zaman”ın da sorumlularıydı. “Sar”, “Şar” kavramı, hem bir yöneticiyi ve hem de “6 aylık” devri, ‘çark-i felek’ düzenini anlatıyordu. Dummuzi’nin ölüp yerine Enkidum’un; Enkidu’nun ölüp yerine Dummuzi’nin veya eşdeğer ötekilerin geçtiği (“canlandığı”) devr-i daim yönetim düzeni, bir bakıma rotasyonel yönetim düzeninin de başlangıcı sayılabilir.
Yönetim düzeninin, ‘tek elde’ toplanması sürecinin ‘ikiz kardeşlik’ kavram ve olgularından geçtiğinden bahsetmiştik. Bu durum giderek tek bir Dummuzi’nin veya eşdeğerinin ölmesi ve dirilmesi biçiminde kavranmaya başlanmış olmalıydı. Gerek Fıransızların ‘kıral öldü-yaşasın kıral’ sözleri, gerekse şimdi yeni yıl törenlerinde ‘eski yılın ölmesi’ ve ‘yeni yılın doğması’ gibi kalıntılar, bu çok eski “devr-i düzen”e ait olmalıydı.
Mezopotamya kültürünü oluşturan bu erken dönem toplulukları, zaman konusunda hassas ölçüler de kullanıyor olduklarını “Sümer Kıraliyet Listesi” tarihlemesinde görüyoruz. Gerçi orada “on binlerce yıl”lık sürelerden bahsedilmektedir ama, bir parça dikkat edilince, bu “uzun, fantastik” sürelerin ‘Sar’ ve ‘Ner’ biçiminde; 10 ve 60 rakamlarının katlarına göre hesaplanmış olduğu görülmektedir. Farklı okumaya elverişli bu rakam yazım düzeneğinin, arkeolojik bulgularla sabitlenmiş gerçek tarihlere göre yorumlanarak çözümlenmesi olanaklı olmalıdır.
“Sümer Kıraliyet Listesi”nde “Tufan Öncesi” (Lam Abubi) ne ait soy kütük çizelgesinde,
10 Sar= 36 000 yıl,
5 Sar+5 Ner= 21 000 yıl
biçiminde yazımı görüyoruz. Buna göre 1 Sar= 3600 ‘yıl’ ; 1 Ner ise = 600 ‘yıl’ gibi hesaplanmış veya sonraki yazıcılar tarafından böyle okunmuş görünüyor. Daha önce söylediğimiz gibi, burada 10 ve 60 rakam katları bulunuyor ve rakam okunma yanlışı güçlü bir olasılıktır.
Tufan’dan sonraki (“Arki Abubi”) ye ait olarak, “Birinci Kiş Hanedanlığı” denilen döneme ait “tarihleme”de ise, oldukça ayrıntılı bir döküm verilmekteydi:
«23 Kıral, 24. 510 sene + 3 ay + 3,5 gün
Hüküm sürdü. Kiş yenildi (ve) kırallığı
Eanna (Uruk)’ya taşındı.»
Eski tablet çözümlerine göre, ‘çift saat’ biçiminde saat ölçülerini de kullanan Akado-Sammaru topluluklarında, gün, ay ve saat temelli ölçü değerleri, belki, sonraki tapınak yazıcıları tarafından, farklı bir şekilde okunmuş ve belki, ‘yıl olarak’ hesaplanmıştı. Bu ciddi bir olasılıktır, çünkü Musevi din adamlarının çok sıkı bir şekilde takip ettikleri takvim değerine göre, şu anda, “yaratılış günü”nden bu yana, yaklaşık olarak, ( Musevi din adamları aralarında bazı uyuşmazlıklar olduğu için yaklaşık diyoruz ) 5576 veya 5591 yıl geçmiş durumdadır.
Musevi dini kastı, bu eski kayıtları çok önemseyerek tutmuş ve nesilden nesile sürdürmüş görünüyor. Bu rakam, Mezopotamya erken toplulukları arasındaki “ittifak”ı anlatıyor olan “Yaratılış” anı anlamında, tarihsel gerçeklere çok aykırı değildir. İsa’dan sonraki 2007 yılını çıkarırsak, geriye tam olarak 3500 yıl kalıyor ki, bu rakam “Sümer” adı verilenler ile Akadlılar arasındaki ilk ittifak dönemlerine denk düşmekte ve “Sümer Kıraliyet Listesi”nin arkeolojik verilerle doğrulanmış yapısıyla da büyük bir uyum göstermektedir.
Öyle anlaşılıyor ki, bu rakam, kapsamlı bir “erken ittifak tören tarihi”ni, önemli bir ayini, kendisine “Yaratılış” anı olarak çıkış noktası almaktaydı. Eski anlatımlara göre, “yaratılış”, karşılıklı olarak “ad verilmek”, “tanımlanmak” ve “tanınmak”, “sınıfla(n)mak” haliyle kavranılıyordu ve topluluklar o anı, ilgili kesimlerin “yaratılması”, “var edilmesi” olarak ele alıyor olmalıydı.
Eski Ahit’in aktardığı “bir haftalık yaratılış” süreci, 7 gün süren böyle bir ittifak töreninin bozulmuş bir anlatımı olmalıdır. Ve fakat bu anlatım, Enuma Eliş’in aktardığı çok daha önceki “yaratılış” motiflerini [(“Su”ları zaten var kabul eden bir ‘başlangıç’tan yola çıkmak… “Ateş” tapınımın ortaya çıkmasını, “güneş ve aydan” daha önce “Işık”ın yaratılması olarak ele almak…gibi. Erdoğan Aydın’lar, Akado-Sammaru tarihine pek çalışmadıkları için, aradaki motifsel paralellikleri bilmezler ve “akıl ve bilim”in “ışığı”nda, Işık’ın Ateş tapınımıyla olan bağ anlatımını “hurafe” diye, iç bunaltacak kitaplar üzerinden yazarlar..)] bir anlamda “ittifak süresi” içindeki günler üzerinden “özetlemişler”di.
Musevi din adamları bakımından,tarihleme yapılırken dayanılan ikinci önemli reper noktası, milat, atalarının tarihteki sürgünlerinin başlangıcını ifade eden ve bizlere şimdi, “sel baskını” haliyle bir Tufan olarak anlatılan, geniş katılımlı bir “toplu insan kurban ve yamyamlık edimi” olarak da yaşanmış bir başka olay oluşturmaktaydı. Bu somut Tufan, bütün eski kayıtlardan anlaşıldığına göre, Nuh kavminin ‘sürgün edilme kararının’ da alındığı; onlara ‘Kenan toprakları' sözü verildiği bir anlaşma toplantısı olmalıydı. Tanrıların bu eski sözü, Museviler tarafından hiç unutulmamıştır. Bu anımsayışta, onların ‘sürgün’ edilmiş olmalarının herhalde büyük bir rolü olmuştur. Bu topluluk “Kenan toprakları”na “yerleşmek”ten çok, gezgin dini kast olarak, Abdal, Keşiş, Pir… türü , ruhani görevliler olarak örgütlenmişe benzemektedirler. “Sürgün” motifi, Eski Ahit’te, Adem’in Cennet’ten sürülmesi ; kardeş katili Kabil-Cain’in sürülmesi ; Abraham’ın baba topraklarından sürülmesi; Musa’nın Mısır’dan sürülmesi vb. haliyle önemli dönüm noktalarının hepsinde kullanılır. “Sürgün” olamk, tarihteki Museviliğin bir çeşit “kaderi” ve “topraksız” gezgin dini topluluk olarak örgütlenmelerinin doğal sonucudur.
Aşağıda yer alan “ay”lara ilişkin liste incelenirken, dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta da, eski toplumda, çiftçi ve çoban toplumlara bağlı olarak, ‘yeni yıl’ın, ya İlkbaharda ya da Son baharda başlatılıyor olmasıydı. Eski toplumun “Yeni Yılı”nın mutlaka “Mart-Nisan”da veya daha sonraki sentezleşme döneminden itibaren ise “Ocak-Şubat”ta başladığına olan inancın sağlam bir temeli bulunmuyor.
Yukardaki örneklere karşılık, Sonbahar ayinleri güçlü olan topluluklarda, Yeni yıl, Eylül-Ekim aylarında başlatılmışa benzemektedir. Musevi atalarının “Dünya ve Evrenin Yaratılma ayı” olarak Eylül-Ekim’i göstermiş olmaları (Museviliğin tarihçe kavrayışına, bkz..) , en azından onların dayandıkları topluluklarca, “zaman”ın “başlangıc”ını Sonbahar’a göre ayarlamış olduklarına işaret ediyor.
Dinsel jargonda “vakti saat” çok yaygın bir kullanıma sahiptir. Musevilik ve İsacılık, onların tarı ve peyfgamberleri, hep, “müjde” ve “kıyamet”in “vakti”, “zamanı” ile ilgilidirler. “Müjde” Göksel kıraliyetin Yeryüzü’nde hakimiyetinin geldiği anı muştulamak ; Kıyamet ise, kendi topluluklarının karşı topluluğa vereceği insan kurbanları Törenleriyle (Tufan’larla) ilgiliydi. Ateş tapınımcısı topluluklar için Tufan’ların gerçekleşme biçimi, “Su taşkını” haliyle değil de, “yangınlar”, “Tuz-buz olmak” halleriyle gerçekleşiyor görünmektedir ki, hem “Tuz”, hem de “Ateş”in, bugunkü kiliselerdeki ( ve Bektaşi, Alevi,Şii topluluklardaki) önemnine işaret etmiştik.
Rotasyonel yönetim döneminde, iktidarın “Çiftçi Toplum birim”den “Çoban toplum birim”e veya bu ittifaka zamanla dahil olan, avcı, balıkçı vb. toplum birimlerden bir diğerine ne zaman geçeceği, taşa veya Asa’ya çentik atan, tespih tanesi çeken dini hiyerarşi tarafından çok büyük bir özenle hesaplanıyor olmasının kalıntılarını, bu “vakt-i saat” söyleminde izliyor olmalıyız.
İsa’nın “doğduğu” ve “Gök’lere çekildiği”, Azize Meryem’in öldüğü ; Muhammed’in “doğduğu” ve Miraç ettiği, Hıdır ve İlyas peygamberlerin birbirleriyle buluştuğu vb. vb. olay tarihlerinin , daima, eski toplumun bu “yeni yıl başlangıç veya sonu”ndaki tarihlerine denk gelmesi, basit “tesadüfler”den ötürü değildir; önceki topumların farklı ‘yeni yıl’ tarihlerinin bu sonraki kahramanlara uyarlanmasından ötürü olmalıydı.
Enuma Eliş, Babail’de, ‘yeni yıl’ kabul edilen Nisan ayının 1’de (veya ilk haftasında) ,ilahilerle kutlanıyor, bir Marduk’un ölümü ve öteki Marduk’un dirilimesi, bir ayin olarak gerçekleştiriliyordu. Zaten, Enuma Eliş’de tanımlanan Marduk, 4 Gözlü, 4 Kulaklı yani, sentezleşmiş toplulukların “tek vücut”lu ve fakat “iki yüzlü” olan tanrısıydı. Tarihsel olarak bu kavrayış biçimine ulaşıldığı dönem, “İkiz kardeşlik” aşamasından daha üstün bir düzeye denk düşmekteydi. Ali’nin “tek kılıcı”nın çift başlı; “tek kartal” vücudunun “iki başlı” olması vb., bu dönemlerin bir kalıntısıdır.
Marduk’un Nisan kutlaması Balık totemiyle de ilgili olmalıydı ki, günümüzde bile, “1 Nisan şakaları”, sırta balık çizimi yapıştırma tarzıyla devam ediyor.Fransızlar bu günü “Balık Nisan’ı” olarak hala kutlarlar.
“Nisan ayı” ,muhtemelen “İnsan”ın “yaratıldığı” ayin ile ilgisi bulunmaktadır.
Bunlara karşılık, Dummuzi-Tammuz’un ölüm töreninin, Kudüs tapınağında, daha çok “hasat bayramı” olarak, son baharda gerçekleştiğini anlıyoruz. Eski Ahit, Hasat Bayramını tanımlamakta ve uygulamaktaydı.
Eski toplumda “ilk ve son yaz” şenliklerinin kalıntıları, karnaval yapısı, bunların “evlilik” ve “ürün değişimi-sunumu” ile ilgili temel özellikleri, günümüz toplumlarında hala yaşamakta, yaşatılmaktadır…
Aşağıdaki listede yer alan “ay”ları tanımlayan “kavramlar”, bize şimdi kaynağı belirsiz ve birleşik, bir “isim” olarak ulaşmış olsalar da, eski anlamları tanıma olanağı da sunmaktadır. Eski toplumun ‘isim’ üretmek gibi bir saplantısı bulunmuyordu. Onlar, sadece “olayı tanımlıyor” olmalıydılar. Dolayısıyla, bize ulaşmış bu “ay”ların içeriği, eski tanımlardan oluşmaktaydı. Bu kavramların anlamlarını çözümledikçe, büyük olasılıkla, hem bazı toplulukların erken totemlerini ve üretim tarzlarını tanımış olacağız; hem de “sunum” veya “oruç” gibi dönemlerin onlarda hangi aylara denk düştüğünü ve bu ritüellerin gerçek anlamlarını keşfedebileceğiz.
Bu liste ay’ların “ses değer” dönüşümlerinin takip edilmesi yönüyle de, önem taşımaktadır.
Karşılaştırmalı liste şöyledir:
SÜMER | BABiL | ASSUR | iSRAEL | TÜRK | LATiN |
Bar-zag-ga | Nisanu | Mana | Nissan | Nisan | Aprilis |
Gu-si-sa | Ayaru | Aiarum | Mayıs | Maius | |
Sig-ga | Simanu | Makranum | Sivan | Haziran | Junius |
Su-nummun | Du'uzu | Dumuzi | Tammuz | Temmuz | Julius |
Ne-ne-gar | Abu | Abum | Ağustos | Augustus | |
Kin-Ninni | Ululu | Tirum | Eylül | September | |
Du | Tashritu | Niqmum | Ekim | October | |
(S)Apin-du-a | Arakh-samma | Kinunum | Hesvan | Kasım | November |
Gan-gan | Kislimu | Thamkhirum | Aralık | December | |
Ziz | Shabatu | Nabrum | Tevet | Ocak | Januarius |
Ab-ba-e | Tebetu | Mamitum | Şubat | Februarius | |
Se-gur-ku | Adaru | Adarum | Adar | Mart | Martius |
***
Yukardaki “ay isimleri” ile ilgili olarak şunları da eklemek gerek:
Değişik kazılara ait arşivlerdeki bu “ay isimleri”
oldukça çok sayıdadır. Bu da normaldi. Çünkü birbiriyle ittifak halinde olan topluluklar, yakın çevrelerindeki topluluklarla olan ilişkilerine göre ‘ay isimleri’ saptamış olmalıydılar. Giderek merkezi yapılara doğru ulaşıldıkça, bu farklı ay isimleri arasında da bir sistemleşme yaşanmış olmalı.
Yılın “12 ay” olarak kabul edilmesi noktasına gelinceye değin, en azından Mö. 2000’li yıllarda da, bir de “13. ay”ın varlığını biliyoruz. Bu husus, çeşitli tabletlerde atılan tarihlerde “ ...yılının 13. ayı” biçimindeki yazımlardan anlaşılmaktadır. Bu, kullanılan sisteme göre, ‘artık günlerden oluşan’ bir ‘artık ay’ olmalıydı.
Ay’ların eski toplumdaki fonksiyona ait bir özelliği de, Musa ve takipçilerinin tapınak düzenlemesinde görüyoruz. Orada, her topluluk bir ay boyunca, tapınağın bütün yiyecek-içecek ihtiyacını karşılamakla yükümlü kılınıyordu. Bu bakımdan, daha önce de, bu “ay isimleri”nin, toplulukların totem isimlerine göre de düzenlenmiş olabileceği fikrini veriyor. Günümüzde de kullanılan ‘ay burçları’nın, bunlar ‘yıldız falı’ olarak nitelenmesine rağmen, totem hayvan/bitki desenleri ve isimlerinden oluşması, bu kanıyı güçlendiricidir.
Aylar’da dikkat çeken bir özellik de, genel olarak ay isimlerinin ‘ezen’ sözcüğüyle başlamasıdır.
İslamın "ezen”i, ezanı, herhalde, Hitit sözlüğünde de gördüğümüz gibi, ‘bayram’ sözcüğünün de karşılığıydı.
Tabletlerde karışık olarak saptanan ay isimlerinin bir bolumu şöyleydi:
ezen-a
ezen-a-sig2
ezen-an-na
ezen-d.Li9-si4
ezen-mal
ezen-d.Šul-gi
gi-sig-ga
gis-apin
kir-si-ak
nig2-e-ga
nig2-d.En-lil2-la2
še-KIN-ku5
Ses-da-gu7
Su-gar-ra
tam2-Li-ru
Bu topluluklarda, en az iki toplu, genel ‘ezen’in bulunmuş olması gerektiğini düşünülebilir. Bunlar İlkyaz ve Sonyaz ortak kutlamalarına ilişkin olmalıydı. Bu kutlamalar, şimdi de olduğu gibi, toplu 'bayram’lardı. “Bayram”ların her zaman sevinç değil, üzüntü ve yad törenleri de olması, toplulukların sentezleşme sürecine bağlı olarak ; iki yan bakımından, üzüntü ve sevincin iç içe geçmesine bağlı olmuş olmalı.Örneğim İsa’nın “Doğumunun kutlanması”, Kiliselerde sevincin değil, elem ve kederin anımsanması haliyle yaşanmaktadır.
Daha sonra, bir dizi farklı türde “bayram”lar halini alacak olan Tufan’lar da, bu toplu ‘bayram’ların içinde yer alıyor olmalıdır. Tufan sözcüğüne ve içeriğine ilişkin incelemeyi derinleştirdiğimizde, bunların hangileri olabileceğini, belki, saptayabiliecegiz.
Aktarılan 'bayram'lara ilişkin ifadeler arasında, zaten, şimdiden,
“Su” ile ilgili olarak , “ezen-a”
“gök,ateş veya kadınla” ilgili olarak “ezen-an-na”
“Toprağın sabanla sürülmesiyle “ ilgili olarak “gis-apin”
“Tahıl veya özel olarak arpa ile” ilgili olarak
“şeş-da-gu7”
gibi “ezen”leri saptamak olanaklı.
İslami Ezan’lar ile ; bu Ezan’ların “Beş vakit” farklı “makamlarda” okunması konusuna ayrıca dönmeliyiz.
http://cdli.ucla.edu/pubs/cdlj/2003/002.html
(http://cdli.ucla.edu/tools/abbrev.html).
Kutsal Rakamlar ve Ölüm Olgusunun Gizlenmesi
'Yaratılış'ın Sümer Kaynakları...
Kuran'da Adem Neden Farklı Maddeler'den Yaratılmıştı?
Kuran'da Adem Neden Farklı Maddeler'den Yaratılmıştı?-2
«Yaratılış»tan Tufan’a Kadar Geçen Süre
Üç Kutsal Dinin Toplumsal Kökenleri-2
Kutsal Kitaplarda ‘Yer-dunya’ Kavramı-2
Kutsal 'yaratılış'ta 'kara' yer, 'mavi' gök...
Enuma Eliş...'Yaratılış'ın Sümer anlatımı...