Cuma, Şubat 2, 2007
« Bir yıldız resmidir; bu aslında Sumerce
an, "gök" sözcügünü simgeler.
Bununla birlikte aynı isaret dingir, ‘tanrı’
sözcügünü göstermek için de kullanılmıstır. »
(S.N.Kramer)
‘Tanrı-sal’ olanı ifade eden bu çizim hakkında bay Kramer tarafından yapılan ve üzerinde genel bir ittifak oluşmuş bu tür yorumları yeniden ele almamız gereklidir. Çünkü bu çizim hakkında ,‘Yıldız resmidir’ gibi genel bir kanı ortaya koymak, konumuzu farklı boyutlarıyla ele almayı olanaksız kılar.
Erken dönem tabletlerinden itibaren karsılaştığımız bu çizimi, uzmanlarımız “Dingir, Digir, An-Anu” ses değerleriyle okuyorlar ve onun ‘Tanrı’yı, ‘An-u’yu ifade ettiği kabul ediliyor.
Eski toplumda, tek bir ‘Tanrı’ olmadığı için bu şekil, kullanıldığı bağıntıya göre, ‘Tanrı’ olarak değerlendirileni, tanrısal olanı veya An-u’yu anlatmak için kullanılmış görünüyor.
« Anu »nun ilk anlamının «ateş » olarak ortaya çıkmış olması gereklidir. Şekil, giderek "Tanrı" ve "Tanrısal/ kutsal" olan varlıkların belirlenmesinde ilgili kelimenin önünde ‘determinatif’ olarak yer almaya başlamıştır.
Bu şekil, aynı zamanda daha sonra, ‘Güneş’, ‘Gökyüzü’, ‘Hava’ , ‘Gezegen-yıldız’ gibi giderek farklılaşan sözcüklerin tanımlanmasında da kullanılıyordu.
Bu çizimin, şimdiki anlamda, gökteki "yıldız”ın bir çizim biçimi olarak ortaya çıkmadığını, çıkamayacağını daha önce açıklamıştım.
(Yıldız,Dünya,Adam,http://toplumvetarih.blogcu.com/1282884/)
Ay veya güneş, “hilal” veya “daire” olarak, çıplak göze görünen sekliyle çizilmiş olabilir. Fakat « yıldız »ın çiziminin neden (*) seklinde olduğunu, “yıldızların çıplak gözle görünümünün çizimi” olarak açıklayamayız.
Bu noktada, önce, İsrael bayrağındaki yıldız çiziminin değerlendirilmesi, ‘yıldız’ çiziminin öncesine ilişkin bilgi vermektedir.
İsrael bayrağındaki ‘yıldız’, iki adet üçgenin üst üste gelmesi, ittifakı seklindedir. Üçgen çizimi ise, Sümer döneminde kadının cinsel organının ifadesi olarak (görünür haliyle, kıllarla birlikte aldığı biçim olarak) kullanılıyordu. Erken tanrıça idollerinde bu oldukça açıktır ve yine erken tablet çizimlerinde ‘kadın’ çizimi, kadın cinsel organı ‘delta’, ‘Dam’ biçimiyle zaten bellidir.
Fakat bu çizim, ancak, karşılıklı kadın tanımı, cinsel ilişkinin tam olarak yerine oturduğu, bunun yasal olarak taraflarca kabul edildiği, bu nedenle de tanrıçalar adına kutsal çiftleşme mekânlarının ortaya çıktığı bir dönemde kullanılabilirdi. Oysa eski toplum o noktaya bir anda gelememiştir.
Daha önceki döneme ait olarak ise, Tanrı veya tanrısallık, kutsiyet kavrayışının, “3 deste” (bunun yakmak üzere destelenmiş kamış ve-ya hasat urunu olarak destelenmiş tahıl olma olasılığını incelememiz gerekecektir) şekliyle de sembolize edilmekteydi. Oradaki her ‘deste’nin, eski doğal toplumun 3 kuşağının anlatımı olmuş olması gerektiğinden yola çıkabiliriz.
«3 deste » Dede, Baba, Ogul ve-ya Nene, Anne, Kız biçimli kuşakları anlatıyor olabilirdi. Eğer, bu topluluk daha o zamandan kuşaklara ayrıştırılmış durumda ise, böyle olmalıydı. Anadoluda kullanılan ve muhtemelen önceki kültürlerden miras ‘3 etek’ gibi motiflerin bu nokta ile bağı olmalıdır.
Eski toplumdaki ayrıştırmanın bir türünün de «erkek, kadın, çocuk » biçimiyle yapılmış olabileceğini düşündüren verilere de sahibiz. Eski yasalarda ‘kadın evi-toprağı’, ‘çocuk evi-toprağı’ ; ‘kadın sofrası’, ‘çocuk sofrası’ gibi ayrımlar, ‘erkek’ dışında, ‘kadın’ ve ‘çocuk’ ayrımı üzerine bir şekillenmenin de ifadesi gibi görünmektedir.
Yukarıdaki tipte kuşaklara ayrılmamış toplum birimlerde ise, bu ayrışma genel olarak iki cinsiyet üzerinden gerçekleşiyordu: Kadın cinsi ve erkek cinsi. Eğer tabletlerde bir Tanrı veya kıral tanıtımında, ‘ben doğuştan erkeğim’, ‘o doğuştan erkekti’ gibi bir niteleme var ise, anlıyoruz ki, o topluluk için, bir ‘çocuk-cinsiyetsizlik’ kategorisi bulunmuyordu. Çocuklar, ergenlik çağının geçiş ritüeline tabi olmadan, sözkonusu dişi bebek, ise ‘kadınlar’ kesimine, erkek bebek ise, ‘erkek’ler kategorisine dâhil oluyorlardı.
«Beşik kertmesi » tipi gelenekler; 3. kuşaktan insanların torun kuşağındaki kız çocuklarıyla evlilik olanakları, ancak bu, bir yanda ‘erkek’lerin öte yanda ‘kadın’ların bulunduğu ayrışma ortamında var olabilir.
Muhammed’in torunu çağında bir kız çocuğu ile evliliği, böyle bir eski geleneğe bağlı olmalıydı. Zaten, İslama geçen Arap topluluklarının öncellerinde bulunan, erkek çocukların « Abu… », kız çocuklarının ise « Umm… » ekiyle ifade edilmeleri, yani erkek çocuğun baba sanıyla, kız çocuklarının ise ana sanıyla ifade geleneği de bunu gösteriyor.
Orada yaş-kuşak kategorisine bağlı olmayan ‘erkek’ler ve ‘kadın’lar bulunur. Bu durumdaki toplulukların, henüz ‘şeytan ve âdem’, ‘iyi ve kötü’ biçimli kavrayışlara tam ulaşmamış oldukları çağlarda bile, kutsal ittifak rakamlarında, 2 ve katlarını kutlanmış olmaları, gayet mümkün görünüyor.
Daha geniş ele alacağız ama, burada eklemek gerekir ki, İştar sözcüğü, (kutsal fahişe tanrıça, İnanna, Venüs, Demeter vb. ), zaten günümüzdeki ‘yıldız’-yıldız, star sözcüğüne de kaynaklık etmiştir. Fakat bu, sonraki çağların giderek yaygınlaşan bir kavramı idi.
Erken dönemlerde, ‘büyük anne’ İştar ve İnanna’nın, Ay ile özdeşleştirilmesinin nedeni tamamen anlaşılır. Çünkü daha önce incelediğimiz gibi, orada ‘yabancı erkeğin’, karısının topraklarına gidebilmesi, başlangıçta sadece ‘gece, ay ışığında’ mümkün olabilmekteydi. Öteki türlüsü, karşılıklı ‘yabancı’ erkekler arasında savaş nedeni olabilirdi. Bu bakımdan ‘ay tapınması’ olarak gelişecek olan bu geleneğin ön kaynaklarında, erkeğin karşı topraklardaki kadının yanına, ‘ay’a bağlı olarak gidip gelme evlilik ilişki dönemi bulunur. Onlara bu olanağı ‘büyük-yaşlı kadın’ sağladığı için de, o kadın tapınmanın başlangıçtaki bir simgesi halini alır. Bu özdeşleştirme de, Akado sammaru topluluklarının bazılarında kullanılmaya devam edilmiştir. ‘Büyük kadın’ın “İnek” sembolü haline geldiği dönemde ise, ay’ın hilal hali, kolayca öküz-inek’in boynuzları biçimine evrilivermiş olmalıydı.
‘Yıldız’ olarak çizilen eski desenlerde, aynı zamanda, İsa’nın kurban olmaya giderken de sırtında taşıdığı çarmıh (+) çizimini de görürüz. Bu aynı zamanda, iki veya dört yöndeki (‘evrenin dört yönü’) toplum birimlerin ittifakı, toplamı, anlamındadır. Bu bakımdan şimdiki İsa’nın çarmıh’ında, ondan 4000 yıl kadar önceki topluluklara ait motifleri aramamız gereklidir.
Yıldız çizimleri, ittifak kuran toplum birimleri sembolize eden ‘asa’ veya ‘mızrak’ların toplamı halinde görünüyor. Bu pek aykırı da değildir. Barış durumunda, askerlerin silah çatmasına benziyor bu durum.
Her halükarda, ‘yıldız’ çizimi olarak yorumlanan ve Sümer’lerde ‘Tanrı’ veya ‘tanrısal’i da sembolize eden bu erken çizim, eski toplumun gökyüzüne bakarak gördüğünü ifade etmesi olarak ortaya çıkmış olamazdı. Toplamın, T’nin, +’nın, her toplum birimin sembolünün üst üste konulması biçimiyle, ittifakı anlatmak üzere oluşmuş görünüyor.
Eski tabletlerde 'Tanrı'-'Yıldız' çiziminin Anlamları...
Erken Resim-yazi çizimlerinde Gok,Yer,Adam Ve Kadin..
Summer,sümer,şumeru kavramları...
Dinsel Yazında ‘Yer’, ‘Gök’ :"Sümer ve Akad"
Araguaya Desenleri Ve Yildiz Ciziminde Tanri Anlami
Kızılbaş kavramı ve Erkek Başörtüsü 'Keyfiye'
Yıldız çiziminin ve "Somun" Ekmegin Kaynakları....
Renk'lerin Din Ve Bayraklardaki Yeri
Kutsal Kitaplarda ‘Gök’ Kavramı-1
Kutsal Kitaplarda ‘Gök’ Kavramı-2
Kutsal Kitaplarda ‘Gök’ Kavramı-3
Kutsal Kitaplarda ‘Gök’ Kavramı-4
‘Cin Topluluğu’ ve ‘İnsanoğlu Topluluğu’
‘Cin Topluluğu’ ve ‘İnsanoğlu Topluluğu’-2
“Yaratılış Bilmecesi”ni Çözmek!