Kendini “sahici solcu” sayan ve günümüzde bunu, bugünkü yazısında da olduğu gibi, AKP’ye destek vermek olarak kavrayan Murat Belge, “ İnanç ve düşünce” ( http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=223021)
üzerine şunları yazmış:
“Din, son analizde, insanın evreni nasıl kavrayacağına dair verdiği kararla ilgili bir düşünce tarzıdır. İnsanın ölüm olgusu karşısında benimsediği tavırla da yakın ilişkisi vardır. Bu oldukça yüksek genelleme/soyutlama düzeyinde baktığımızda...”
Bay Belge, şu sıra, herkesin kendine göre bir ‘merkez’ ve bir ‘çevre’ tanımı yaparak kullandığı düşünce kalıbı aracılığıyla, bugünkü Türkiye’deki yeniden şekillenişi açıklamaya (veya ‘gizleme’ de diyebiliriz) çalıştığı formülün savunucularından sadece biri olan İdris Küçükömer bağıntısında da şunu ekliyor:
“İdris Küçükömer de, 'Sağ, bu ülkede soldur' vb. önermelerini söylerken, bunların bilincindeydi. 80'lerde, Müslüman bir dostum onunla tanışmak istedi. Üçümüz birlikte bir öğle yemeğine gittik.
Uzun bir süre, başka vesilelerle de birkaç kere değindiğim İbni Sina-Gazalî-İbn Rüşd tartışması üstüne konuştuk. Kocaman bir genelleme yapacak olursak, Batı, bu tartışmada İbn Rüşd'ün tarafını seçtiği için Batı oldu. Osmanlı dahil, büyük İslami devletler hep Gazalî'yi seçtiler.”
Gördüğümüz gibi, bay Belge, ‘kocaman bir genellemekler, “oldukça yüksek genelleme/soyutlamaklar” ardına gizlenerek ( böyle ‘kocaman’ genellemeler yapılırsa, felsefi veya sosyolojik alanda, “her şeyi, her şey” olarak tanımlamak bile mümkündür! Bu bakımdan da herhangi bir tanım yapılmış olmaz…) din’e ilişkin bir tanım denemesinde bulunuyor.
Buna “tanım denemesi” dememiz bile yanlış gerçekte. ‘Aydınlanma’cılığın eski ‘tanım’ kalıplarını değişik ifadelerle yineliyor.
Daha önce de, vakit ölçüsünde, bu noktalarda izlemeye çalıştığımız Murat Belge’nin, ‘imanlılara Hıristiyanlık seçimini’ önermesinin; toplulukları ‘iyi toplum, kötü toplum’ diye tasnif etmesinin hiç bir şekilde tesadüf olmadığını görüyoruz. O, din’lerin ve dini seçimlerin, dolayısıyla toplumsal şekillenişin bir tercih konusu olduğundan yola çıkmaktadır.
Din olarak tanıdığımız toplumsal görüngü, hiçbir ‘kocaman genelleme’ye falan başvurmadan ,somut olarak, diyebiliriz ki, eski toplum birimlerin, karşılıklı ilişki ve düzenleniş tarzlarının kurallarından başka hiçbir şey değildir. Dinsel kökenleri, bir takım insan veya tanrıların düşünce alanında, onların tercihleri doğrultusunda şekillenmiş fikirler olarak ele almak, din’lerin kökenleri hakkında hiçbir şey bilmiyor olmak demektir. Zaten, bu konuyu bir ‘tercih’, bir ‘seçim’ biçimi olarak ele alanların da, başka bir şey söylemeleri olanaklı değildir.
Bay Belge’lerin entellektüel birikimlerinin sınırlarının ne denli dar olduğunu, onun ‘eski toplum’, ‘kişiye tapınma’ gibi kavramları ele aldığında verebildiği ender örnekler olan ‘ta Mısır firavunları’ gibi sınırlardan da anlıyoruz. O ve benzeri entellektüellerin fikri sınırları, eski Mısır’dan öteye, bu da yine Avrupa aydınlanmacılığı üzerinden, edinilmiş bilgilere dayanır, geçemez.
Keşke geçebilseydi!
Üzerinde yasadıkları toprakların, hemen yanı başımızdaki Akad, Samarru, Asur, Hurri kültürleri hakkında bir parça bilgi edinebilmiş olsalardı!
Şimdiki “üç din”in bütün temellerinin eski Mezopotamya topraklarında, şu ya da bu kişinin, şu veya bu tanrının ‘fikri seçimine’ bağlı olmadığını; farklı toplum birimler arasında karşılıklı düzenleniş sırasında, bu düzenleniş tarzlarının zorunlu sonuçları olarak şekillendiğini, belki, görebilirlerdi.
Son dönemlerde incelediğimiz örneklere dayanarak, söyleyebiliriz ki, diyelim ki Yezidilikte “marul yeme yasağı” ile Hıristiyanlığın bir kolunun ayininde mutlaka “marul yeme gereği” birbirlerini tamamlayan eski bir ilişki biçimini tanımlar ve oradaki ‘marul’un şimdi bildiğimiz “marul” haline dönüşümünden önce, daha sonra ‘marul’ adını alacak olan bir toplum birime ait insan kurban sunumuna karıı, bu insan kurban etinden “yeme veya yememe kuralı”nı ifade eder. Bu bakımdan o dinin buradaki tutumu, gerçekte, bildiğimiz ‘marul’ karşısındaki bir tercih sorunu olarak ortaya çıkmış değildi.
Orada bir topluluk, Fasulye veya Mercimek’i yememeyi dinsel kural olarak şekillendirmiş ise, onun hemen yanı başında olan öteki toplum birimler, Aşure veya Paskalya ayinlerinde, mutlaka ‘Fasulye’ veya ‘Mercimeği’ yemeliydiler.
Hayvansal sunularda, sonradan bir takım ‘yeni’ gerekçelendirmeler üretilebilmiş bile olsa, görürüz ki, eski toplum, totem hayvan-bitki’leşme sürecindeki bu davranışlara, anlamsız, garip sebze-meyve seçimi olarak ulaşmamışlardı. Bu kurallar, karşılıklı ilişki tarzının kaçınılmaz sonuçlarına dayanıyordu. Bu bakımdan da, insan kurban sunan-veren ve bu insan kurbanı yiyen eski topluluklar bakımından, kendilerini hayvan-bitki totemlerle kaynaştırmak, insan kurbanı yerine, bu totem hayvan-bitkiler geçirilebildiği için, ileri bir kültürel adım oluşturuyordu.
Eski toplumu incelerken karsımıza çıkan, Üzüm, İncir, Hurma, Nar, Zeytin, Buğday-Arpa, Palmiye, Fasulye, Mercimek, Marul gibi ‘ürün’ler, onlar bir topluluğun (insanlarının) yerine geçerek, insan kurban ve insan yamyamlığını engellediği için kutsallık kazanırlar; eski toplumun cehaletinden, kavrayışsızlığından değil!
Bay Belge’lerin ‘sahici solculuk’larına referans aldıkları ‘sağcı’, ‘solcu’ kavramları da, ‘aydınlanmacı’ Avrupa’nın ürettiği kavramlar olarak tanınmadan çok önce, eski Mezopotamya toplulukları arasında, toplulukların ayrıştırılması ve ayrıştırılarak aralarında birlik oluşturulması erken ittifak döneminden bu yana vardı. Kuran’da da yer alan ‘kutsal sağ yön’ (cennetlikler) ve ‘kötü sol yön (cehennemlikler)’ ayırımı, Yeni Ahit’te, ondan önce de Eski Ahit’te ve bunların hepsinin göreneklerini devraldığı -3000’li yılların erken ‘Yaratılış’ dönem anlatımlarında bulunuyordu.
Dolayısıyla, din, eski toplumun bağrında, bir “düşünce tercihi” olarak değil, onlardan bağımsız kurulmuş zorunlu ilişki biçimleri olarak doğar. Oluşup şekillendikleri erken dönemde varlıklarının, yaşam biçimlerinin en derin hücrelerine değin işleyen bu kurallar, zamanla söylem biçimlerinde, algılama tarzlarında dönüşüme uğramış olsa da, varlık şekillendiricisi olarak temel izlerini, günümüze değin taşıyıp gelirler. Dinlerin bu şekillendirici özelliği, bu nedenle de, değiştirilmesi mümkün bir politik tercihten daha köklü temellere sahiptir.
Dinler eski toplumun ekonomik ve politik sekillenişinin de kuralları olduğu için, dünyadaki her yeni dönemde, insan toplumunun yeniden biçimlenişi sırasında, geçirilmekte olan bu dönüşüm dönemine göre kendini bir kez daha biçimlendirmektedir. İnsan kurban ediminden kurtulma dönemindeki barışçıl takas dönemi, bize, bitki-hayvan totem dini inancını verirken, barışçıl ticaret dönemi, toplum birimleri ayrıştırma üzerine kurulu totem dinini, putları yıkmayı hedefleyen “tek tanrı”cılığı öne çıkarır. Ulusal sermaye ve ulus devlet dönemi, “ulusal din” vurgularına yönelirken, küresel sermaye döneminde ulus devlet erimeye başlar ve dinlerin ulusaşırı özelliği üzerinde taşınması güç bir ağırlık halini almaya başlar. Dünyanın bugünkü yapısı, bu nedenle toplulukları ulus üstü bir din kavrayışına fiilen zorlamaktadır. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada; sadece İslami değil, aynı zamanda Hıristiyan topluluklarda, dini parti ve kurumların objektif başarısının sırrı, engellenemez gelişimi veya gücü burada yatmaktadır. Şu veya bu kişi ile partinin veya Tayyip Erdoğan’ların bireysel yeteneklerinde hiç değil! Her yeni düzen, varoluşunu yerleştirmek için eğer, doğal sürecin sonuçlarını bekleme yolunu seçmemiş ise, yıkarak kurucu olacağı için, dünyamız bugün, eskiden olmadığı kadar gerçek bir parçalanma ve yeniden şekillenme yaşamaktadır. Ulus sınırlarını aşarak enternasyonel yapısını kurumsal olarak yerleştirmek isteyen dinler, ulus devletlere yaşam şansı bırakmayan küresel sermaye ile iç içe, son derece kanlı bir bilançoyla bayrağını göndere çekmeye çalışmaktadırlar. Türkiye’de bir din devleti, büyük ölçüde kaçınılmaz görünen kanlı bir dönemin habercisi olacaktır. Dileriz ve umarız ki böyle olmaz.
Ama dilekler, eğer olguların gerçek yapısına uyarsa, gerçekleşiyor.
Günümüzde akademisyenlerimiz, düşün adamlarımız, medya mensuplarımız, dinleri ve dinlerin kökenlerini ne kadar güçlü bir kavrayışla ele alabilirlerse, dünya ve Türkiye’deki muhtemel ekonomik, siyasi, dinsel gelişmelere, fikirsel bakımdan o kadar hazır olabilecekler ve yığınları da o ölçüde düşünsel bakımdan hazırlayabileceklerdir.
Eğer değilse, sonuç bir Tufan!
Hem de bu kez sadece Ağrı dağındaki, sadece Eski Ahit’in anlattığı türünden olan değil!
Parasetamol İnanç ve Fikirler
Marul Yeme Yasak veya Gereği ...
İnsan Kurban’dan Hayvan-Bitki sunulara-1
İnsan Kurban’dan Hayvan-Bitki sunulara-2
Töre ve Tören Kaynakları...
Sümer Tanrılarına Farklı Kurban Sunumu... 'İlk Ürün' Örnekleri... Kutsal 'İlk Ürün...' Erkek ve Kadın Sofrası Farkı... Eski Toplumda Totem ve Yiyecek Ayrımı...
... bazı kutsal/yasak yiyecekler-2
KUTSAL KAVRAMLARIN ANLAMLARI
antropolojik analize ilişkin
"Antropoloji":Kurban-Sunu ve İnsanbilim
"Antropoloji":Kurban-Sunu ve İnsanbilim -2
"Antropoloji":Kurban-Sunu ve İnsanbilim -3
Hayvan-Bitki totem adları ile Tanrı-ça adları arasındaki ilişkiler
TOTEM-HAYVAN BİTKILER İLE YİYECEK-İÇECEK İLİŞKİSİ
Erkek ve Kadın Sofrası Farkı...
'Kurban'ın Kökeni ve ... “Eski Harran’da...Kurban"
Ritüeller:Diş Kırma,Kurban....
ÖLDÜRME BİÇİMLERI VE KURBAN TÖRENLERİ-1
ÖLDÜRME BİÇİMLERI VE KURBAN TÖRENLERİ-2
Hayvan Kurban ve Bitki Sunu'lardan 'İnsanlık'a-1
Hayvan Kurban ve Bitki Sunu'lardan 'insanlık'a-2
Hayvan Kurban ve Bitki Sunu'lardan 'insanlık'a-3
Hayvan Kurban ve Bitki Sunu'lardan 'insanlık'a-5
Hayvan Kurban ve Bitki Sunu'lardan 'İnsanlık'a-6
Hayvan Kurban ve Bitki Sunu'lardan 'insanlık'a-7
Totem Hayvan-Bitki'den Burçlara...
Murat Belge Nasıl Bir Ateist ?!Murat Belgelerin Hiristiyanist ‘Ateizm’i ..Felsefenin SerüveniBelge'ler, Eski Toplum ve DinlerBelge'nin Hıristiyanlık Kavrayışı...
Murat Belge,Hiristiyanlik ve Yuhanna
“Kötü Toplum”-“ İyi Toplum”
Belge'ler...ve Eski Toplumu Tanımanın Önemi
Din Kuralları ile Toplumsal Yapılanma Arasındaki Ilişkiler