Pazartesi, Kasım 6, 2006
Sayın M.İ. Çığ, eski tabletlerde yer alan ve oradan Eski Ahit ve Kuran’a da geçen Tufan anlatımlarıyla ilgili yorumlarında daima, burada söz konusu edilen Tufan’ın, “doğal bir felaket”in belleklerdeki kalıntısı olduğundan yola çıkmayı sürdürür. Şimdi de, “bu doğal felaketi”, Avrupa kaynaklı “Karadeniz Tsunamisi” tezlerinde aramaya yönelmiş görünüyor. Onun bu yönde açıklamaları yayınlanıyor.
Burada, tarihte “doğal ve güçlü bir sel felaketi”, hatta felaketleri olup olmadığı şu anki konumuz değil. Muhtemelen olmuştur. Fakat eski yazıtlarda söz konusu edilen Tufan, “doğal bir felaket” anlamıyla bir “Tufan” değildi.
Orada söz konusu edilen Tufan, ne zaman yapılacağı tarihlere bağlı olan; nasıl yapılacağının ayrıntıları saptanmış olan; kaç gün süreceği önceden belli olan bir Tufan, dolayısıyla kutsal bir ritüeldi.
Bu ritüelde insan kurbanının söz konusu olduğu; Eski Ahit’teki biçimiyle tanıdığımız Tufan’dan sonra tanrının “insan kan ve eti yeme ve içmeyi yasaklaması”ndan ve bu yeni kuralı, kullarıyla yapacağı “yeni ittifak”ın temel şartı saymasından da bellidir.
Aslında, bizim ele aldığımız anlatımlardaki Tufan’ın bir ayinle ilgili, ‘kutsal Me’ler, “kutsal kurumlar”, “Medeniyet Kuralları” arasında yer alan bir ittifak ayin türü olduğunu sayın Çığ’ın bilmesi gerekirdi. Çünkü çevirip yayınladığı, bay Kramer kitaplarında da, “Tufan”, tıpkı “beylik”, “tanrılık”, “Kırallık”, “Kutsal Hanımlık”, “Hadımlık”, “maden veya tahta isçiliği sanatları” gibi, yaklaşık 68 adetlik kutsal yasa-kurallar arasında yer almaktaydı. (Bkz. Tarih Sümer’de Başlar, s.82)
Bunun ötesinde, eski tabletlerde daima ‘sel’, ‘yağmur’ ve hatta bizzat bay Kramer ve sayın Çığ’ın dönüştürme çevirilerine göre, sık sık ‘Tufan’ olayı ile karşılaşıyorduk. (Age, s.156,vb)
Dolayısıyla bize bir ‘sel’, “su taşkını” haliyle Tufan olarak ulaşmış olan olay, eski toplumda çok yaygın olan, farklı biçimlerde gerçekleştirilen ittifak ritüellerinden sadece birisi idi. Doğal olarak çok yaygın bir şekilde, ilkbahar ve son baharda, çoban ve çiftçi toplum birimleri tarafından ittifak yenileme toplantıları haliyle gerçekleştiriliyordu ve bu ritüeller insan kurbanı ile taçlanıyordu.
Bizim incelemekte olduğumuz ve Eski Ahit’te aktarılan olay, bu bir dizi Tufan’ın içinde, sonuncu ortak Tufan olarak görünmektedir ve bu somut Tufan, sonraki bütün dini gelişmelere damga vuracak olan, şimdiki Musevilerin atalarının sürgünü ile sonuçlanmış bir Tufan olduğu için, tarihte önemli bir yeniden düzenleniş noktası, Milat olarak kullanılmaya başlanmıştı: Tufan’dan Önce ve Tufan’dan Sonra.
Bu ayrımın, -2. binli yılların “Sümer kıraliyet listesi” olarak bilinen şecere listesinde çok açık bir şekilde kullanılmış olduğunu görüyoruz.
Bu listeye göre, “Adam” veya “Alulim”in “yaratılması”ndan itibaren toplam 5 kutsal şehirde 8 ‘kıral’ hüküm sürmüş ve sıra Suruppak’ta iken, bizim Nuh olarak tanıdığımız Siusudra, İsutros, Hasisutra (eski Yunan Zeus'u ve şimdiki Hıristiyanlığın İsus, İsa’sı) zamanında örgütlenmiş bir Tufan’la, bu düzen son bulmuştu.
Kıraliyet listesi'ndeki açıklamalara ve öteki bazı bulgulara bakılırsa, bu Tufan'dan sonra artık, “merkezi kıraliyet”in el değiştirme araçlarında bir değişiklik de başlamaktadır. Daha önce doğrudan 'Şar' gibi zaman ölçülerine göre olmuş görünen; giderek, bizim şimdi tanıdığımızdan daha değişik bir işleyişe sahip olan akrabalık-evlilik kurma yoluyla sağlanan doğal rotasyonel biçimleri kullanmış görünen bu topluluklar, giderek belirli zamanlarda “kura çekimi”; taraflar arasında temsilci yoluyla kavga etme (“düello”) gibi metotlar da kullanmış görünüyorlar. Listede, bir şehirin “yenilgi”si sözü gördüğümüzde, bundan sadece şimdiki modern toplumun tanıdığı bir “savaş” yoluyla “yenilgi”yi anlamak gelişmeleri çok dar bir açıdan ele almak olacaktır. Bu dönemdeki kıralların 'koşu' müsabakası yoluyla da seçildiğini gösteren işaretler de var. Bu noktaları yeri gelince daha geniş ele alacağız ama, şimdiden şurası bellidir ki, bulunduğumuz bu noktadaki ilişki biçimleri, giderek, eski barışçıl biçimlerin yerini “silahlı biçim”lerin alması yönünde gelişmekteydi.
Burada, arkeolojik veriler yoluyla, Şuruppak’ta gerçekleşen Tufan’ın yaklaşık tarihini saptamak, bu tarihe dayanan bir dizi farklı ‘Yaratılış’ ve ‘yok ediş’ (Kıyamet) anlarını saptamamıza, eski tarihi yeniden kurgulayabilmemize yardımcı olacaktır.
Çözümlenen bir dizi tarih aktarım tabletindeki farklı anlatımlar bu tarihsel süreçte farklı anlara ilişkin yapılanmayı anlatırlar. Eğer tarihsel gelişme hakkında, kabaca da olsa bir fikrimiz olursa, birbiri içine girmiş ilahi motiflerinden hangisinin önceki, hangisinin sonraki döneme ait aktarıma bağlı olduğu saptanamadığı için, karmaşık bir özelliğe bürünmüş anlatımlar, tarihsel sıraya konulabilecektir.
Bir dizi Tufan içinde Milat olarak kullanılan
Tufan, Ortadoğu toplulukları arasında büyük bir yeni düzenlemeyle sonuçlanmış görünüyor. Bu Tufan “doğal bir felaket” olarak yaşanmadığı için, bu Tufan’ın hemen ardından merkezi yönetim, daha sonra Babil, Akad olarak tanıyacağımız toplulukların eline geçmiş ve Musevi atalarının ise sürgünüyle sonuçlanmıştı.
Bu yeni düzenlenişin ilgili toplulukların tarihinde önemli olması bu nedenledir ve diyebiliriz ki, görüntüleri, argümanları değişse bile, şimdiki Yahudi-Müslüman çatışmalarının tarihsel boyutu, bu tür olgular tanınmadan yeterince anlaşılamaz.
Bu tarih şimdiki Musevilerin atalarının sürgünü ile de sonuçlanmış göründüğü için, Eski Ahit anlatımlarında bu somut Tufan’ın tarihsel izi belirgin bir şekilde izlenmeye çalışılmıştı. Orada şunları okuyoruz:
“Nuh'un 600.yaşının ikinci ayının onyedinci günü, işte o gün, bütün su kaynakları büyük deliklerden fışkırdı ve göklerin tüm pencereleri açıldı.
Sonra 40 gün boyunca Tufan yeryüzünü kapladı.
Sular her geçen gün yükseldi ve göklerin altındaki en yüksek dağlar suyla kaplandı.
Sular, yeryüzünde,150 gün yükselmeye devam etti.
Tanrı Nuh'u ve Nuh'la birlikte gemide bulunan evcil ve yabanıl canlıları anımsadı. Tanrı yeryüzüne rüzgârları üfledi ve suları indirdi.
Kaynak delikleri ve göklerin pencereleri kapandı.
150 gün boyunca sular çekilmeye başladı.
Ve Gemi,7.ayın 17.de Ararat dağının üzerinde durdu.
Sular 10.aya kadar çekilmeye devam etti. 10.ayın birinci gününde dağların tepeleri görünmeye başladı.
Nuh'un hayatının 601.yılında, birinci ayın birinci gününde, toprak kurumaya başladı.
İkinci ayın 21. günü toprak kurudu.”
(Eski Ahit)
Buradaki rakam değerlerinde, örneğin “Nuh’un hayatının 600 yılı” gibi, eski rakamların farklı okuma izleri bulunabilir. Ama şu kesindir ki, burada ay ve günlere bağlı bir takvim değerine büyük bir itibar gösterilmiş, bu olay, en azından Musevi atalarının yaşamında kesin bir dönüm noktası olarak özenle muhafaza edilmiştir. Bu anlatım aynı zamanda, burada anlatılan Tufan’ın takvime bağlı ayinsel özelliklerini de yeniden gösteriyor.
Şimdi Eski Ahit’in tarih vererek belirlediği bu olayın, “Sümer Kıraliyet Listesi”ndeki özelliklerine bakalım.
***
Tufan’dan Önce-Tufan’dan Sonra
Tufan’dan Önce-Tufan’dan Sonra–2
Tufan’dan Önce-Tufan’dan Sonra–3
Eski Toplumda 'Veba', 'Atsineği' ,'Sağanak Yağmur'(Tufan)...
Kuran ve Tevrat'ta 'Kutsal Tufan' anlatımı-2
Mezopotamya Erken Dönem Kırallar Listesi
Sümer Oluşumu ve Larsa Kıraliyet Listesi...
Mezopotamya'nın İktisadi Tarihi-4
Eski Toplumdan Kuran’a Ulaşan İzler