22.01.2008

KUTSAL TUFAN'LAR...(1)

Çarşamba, Ekim 31, 2007
Tufan'a ilişkin, yalnızca MS. 7. asırdaki Kuran ve MÖ. 12. asırda Eski Ahit'te yazılanlara değil, önceki Babil ve Sümer Tufan anlatım biçimlerine de sahibiz.
İlk Sümer yerleşimleri insana ve tanrılara ad verip ayrıştırarak ‘yaratılış’ı gerçekleştirdikten daha sonra “beş kutsal kent”i; Eridu (Babil, ki-enki, ki-dingir), Bad-tabira (=Pantibibla), Larak (=Erek-Uruk-Varaka), Sippar (=Nippur-Niffer), Şuruppak (=Fara-Uruffak)’ı oluşturarak yeni bir ilişkiler düzeni kurdular.
Bu ‘beşli’ Sümer düzeni içinde yeni bir akit, yeni bir toplumsal düzenleniş olarak Tufan ile karşılaşıyoruz: Sümer tanrıları, Uruffak’ta toplanarak 6 (veya 7) gün sürecek bir Tufan yapmaya; Nuh kavmini başka bir coğrafik bölgeye sürgün etmeye ve artık bir daha da Tufan yapmamaya karar vermişlerdi. Tufan önce “ibadet merkezlerini, tapınakları silip süpürerek’’ başlayacaktı.
Bilge ve sabırlı tanrı EA, Tanrılar Meclisi’nin Tufan’la ilgili gizli kararına rağmen, Şuruppak'da, Eski Ahit'e göre o sırada 600 yaşında olan kıral Ziusuddu (Nuh)’yu rüyasında uyarmış; "insanlığın" bütünüyle yok edilmesini önlemeye çalışmıştı. Siuzudra-Ziusuddu, ölçüleri EA tanrı tarafından kendisine sıkıca tembih edilen üç katlı bir “gemi” yapacak; ailesi, ağıl ve yabandaki hayvanlarıyla ‘gemi’ye binip Tufan’ı bekleyecekti. Kendisine verilen bu "tanrısal ölümsüzlük" mükafatına karşılık da Sümer Nuh’u, ailesi ile birlikte, en Batıya, Maş dağının ardına, Dicle ve Fırat nehirlerinin "ağzına" yerleşecek, bir bakıma orada sürgün yaşayacaktı.
Bu Tufan anlatımında, Sümer yöneticileri, ‘kutsal beş kent’ arasında yeni bir yerleşim düzeni oluşturma ve bunun için bir kavmi, Dummuzi-Adam-Adem, “insan” soyunu sürgün etme, öteki kavimlerle yeni bir ilişki düzeni oluşturma kararı almış gibidirler.
6 (veya 7) gün sürecek Tufan seremonisi başladığında, Nuh ve ailesi ‘gemiye’ binmiş; Tanrılar, tanrıçalarla çiftleşmeye başlamış; kardeş kardeşi, insan kendini tanıyamaz hale gelmişti. Nuh ‘kurtulunca’ ilk iş olarak tanrılara bir sunak yapıp kurban kesmiş, tanrılar da kendi aralarında bir daha Tufan yapmama sözü vermişler; Nuh’u ‘ölümsüzlüğe kavusturup’ uzaklara, Batı’ya, nehirlerin doğduğu topraklara yerleştirmişlerdir.
‘Tanrıların köpekler gibi çiftleştiği’ eski Tufan anlatımlarında, insan kurbanı dahil en eski gelenekler temelindeki bu törensel düzenleniş o kadar belirgindir ki, bu durum, bay Woolley’in adeta iğrenerek:”Sümer Tufan’ında özel bir ahlaki değer olmadığı gibi, Yaratılış yalnızca doğrudan doğruya barbarlıktı” diye haykırmasına yol açar.
“Nuh Gemi”si Tufan'dan sonra, Kuran'a göre Cudi; Eski Ahit'e göre Ararat; Babil kayıtlarına göre Şadu- u Ni-şir-Ninzir Dağı üzerine oturacak; 'insanlık' da bu noktadan itibaren yeniden çoğalmaya başlayacaktır.
Eski Ahit, Tufan sırasında Nuh ve ailesi dışında ‘insanlığın’ yok edildiğini düşünse de, Tufan’ın tarihte herhangi bir kopukluk yarattığı Sümerlerin akıllarına bile gelmez. Ama, hiç olmazsa, 4000 yıl kadar önce, Sümer takvim değerlerinde Tufan’ın bir bitiş ve başlangıç yani Milat olarak kullanıldığını biliyoruz. Sümer Kiraliyet Listesi bu yüzden, “Lam Abubi-Arki Abubi’’, “Tufandan Önce, Tufandan Sonra” diye ikiye ayrılarak aktarılır. Sümerler, Tufan’ı ‘insanlığın toplu yokedilmesi’ olarak değil fakat, eski ilişkilerin bir bitiş ve bir yeniden başlangıcı, milat olarak kabul etmekte, tarih seceresini de buna göre düzenlemektedirler.
Eski Ahit yazıcıları da Tufan miladını, "Nuh'un 600. yılının 2. ayının 17. gününde" gerçekleşti kaydı ile sıkı bir biçimde izlemişlerdi; çünkü onlar Nuh soyu olarak Tufan’ın aktif bir tarafı’ydılar. Bu nedenle, Eski Ahit, Tufan’dan sonraki tarihi, Nuh soyundan Ab-ram’ı, Urfa’nın Harran ovasından yola çıkararak sürdürür:İsmi tarih içinde değişen Nuh’un tanrısı EA, YHWH-Yahve-Elohim, çöl yollarında Ab-ram'a başka bir isimle görünür ve şöyle der:
“Ben El Şadday-Dağlar Tanrısı’yım; bana bağlılıkla hareket et. Senin ile aramda bir akit yapacağım ve seni büyük bir halk kılacağım.
Ab-ram, alnını toprağa değirdi ve Tanrı ona şöyle dedi:
‘Seninle aktim şöyle: sen çok sayıda halkın babası olacaksın. Ve onlar sana artık Ab-ram demeyecekler, adın artık Ab-ra-ham’dır, çünkü seni sayısız halka baba kıldım. Sana ve soyuna, Kenan ülkesini veriyorum ve ben de sizin tanrınız olacağım’. ”
Mertebe yükselterek Ab-ra-ham olan Ab-ram’ın soyu İbraniler için, aynı zamanda, ‘Batıdakiler-Batılılar’ anlamında, ebrö, Hébreu, yevrey gibi sıfatlar da kullanılmıştır. Europe’un da isim kaynağı gibi görünen bu coğrafi ayraç, Tufan’la ortaya çıkan yeni düzenlemeye bağlıydı.
Sümer Tufanı'nın yapılma gerekçesi, gerçekleştirilme biçimi ve yeni bir ilişkiler düzeni kurulmasıyla sonuçlanması kadar; hatta onlardan daha önem taşıyan yanı, Tufan ile birlikte, tanrıların aralarında gerçekleşen ‘bir kez daha Tufan yapmama kararı’dır. Daha sonra bu antlaşma Kutsal kitaplara, tanrı ile insan arasındaki bir yeni akit, akt, alliance, ittifak olarak yansımıştır.
Eski Ahit'in tanrısı Yahve-Yehova-YHWH-Elohim, bir daha Tufan yapmama şartını çok kesin sözlerle ifade eder:
''Canlıları; ruhları yani kanları ile yemeyin!
Bu sözlerle sizin her birinizin kanını da kastediyorum.
Bununla, tüm hayvan ve insanları kastediyorum.
Ve insanlar arasında insan ruhu yani kanını kastediyorum.
İnsan kanı akıtan adamın kanı akacaktır!''
Tanrı Yahve'nin ağzından aktarılan bu sözler, toplum birimler arasındaki Tufan sonrası dönemin yeni 'ittifak şartı'ydı. Ea-Yahve, eğer insanlar bu kesin emre uyarlarsa, bir daha Tufan yapmayacağının sözünü vermiştir: Burada Sümer Tufan’ı doğrudan doğruya, barbarlıkla ilgili bir sayfa kapama anlaşmasına ilişkin görünmektedir ki, bu da Sümerlerin, Tufan’ı tarihte milat olarak kullanmalarını anlamlı kılmaktadır.
Eski toplumun günümüze devrettiği ilişki temellerini kavramada yol temizliği bakımından açıklanması gereken Tufan olayını bütün ana yönleriyle kavrama çalışması, kuşkusuz, üzerinde 5-6 bin yılın tarih yükünü taşıyan zor bir çalışma. Fakat bir yanıyla da insanlık serüveninin bu izlerini sürmek, Ağrı veya Cudi dağı tepesinde Nuh gemisi kalıntıları aramaktan daha ilginç, daha heyecanlı ve daha bilimsel.
Belli başlı Tufan metinlerini burada yanyana yayınlama amacım hiçbir şekilde, Eski Ahit veya Kuran'ın bir çok temel anlatımda ‘Sümer söylenceleri’ ve ‘hurafelerine’ dayandığını göstererek ‘din yanlışına’ karşı çıkmak isteyen dar-aydın arzusu değildir; Türkiye bu tarzı Turan Dursun’la tanımıştı. Benim çalışma hedefim, tersine, birey ile toplum birim arasında en 'ilkel' topluluklarda da kesin yasalara oturan geçmiş ilişkilerin din olarak evrimini, ’Sümer söylence ve hurafeleri’ diye aşağılanan kaynaklardaki asıl anlamlarıyla birlikte anlamak ve anlaşılabilmesini sağlamaktır. Ruhani dünyanın gerçek dünyadan ayrılma sürecini insanın bizzat kendisinin, neden ve nasıl örgütlediğini anlayabildiğimiz ölçüde, 'hayal' ve 'giz' gibi kelimelere başvurmadan eski toplumu, dolayısıyla yeni toplumu açıklayabilen bir insanbilime sahip olacağız; zor ama gerekli olan buydu.
Tarihçi, sümerolog, kazıt ve toplum bilimcilerimiz, genel olarak, ne yazık ki, Tufan konusunda, tıpkı din bilginleri gibi, üç kutsal kitabın çerçevesi dışına çıkmazlar. Sümer Tufan anlatımlarını bile “gemi” ve “sel” bağdaşıklığı içinde yorumlayan kazıt ve toplum bilimcilerimiz Nuh’un o tarihler için olağanüstü ölçülere sahip üç katlı "gemisini" bulmaktan artık büyük ölçüde ümit kesmiş olsalar da, bütün Sümer topraklarında ‘Tufan’ izi aramaktan pek vazgeçmediler. Onların en ilerileri bile Tufan'ı, Fırat ve Dicle'nin eksilmeyen sel afetleriyle-"explications naturelles"- açıklamaya çabalamıştır. Böylece, bahar ve güz aylarında Sümer topraklarında ortaya çıkmış sayısız ‘Tufan’ izi bulunmuş, kayıtlara geçirilmiş ve dünyaya bu keşiflerle ilgili, ilan üstüne ilan verilmeye devam edilmiştir. Eski Ahit’e göre, «uzunluğu 150; genişliği 25; yüksekliği 15 metre» olan « üç katlı » ve «üstünde çatısı ve bacası bulunan ‘gemi’»nin, 5500-6000 yıl kadar önce inşa edilen ilk Sümer tapınak ölçüleri olabileceğini akıllarına bile getirmemişler; ‘gemi’yi gemi olarak algılamayı sürdürmüşlerdir. Oysa kazıtlar, Sümer topraklarında bu ‘gemi’ ölçülerine çok uyan, en eski tapınak bulgularını çoktan ortaya çıkarmış durumdaydı.
Çeşitli yanlarıyla ele almadan önce, yeniden düzenleyip çevirdiğim Babil ve Sümer ilahisiyle birlikte, Tufan’a ilişkin en temel belgeleri topluca aktarmak yararlı olacaktır.