18.01.2008

Kuran'da 'Süs' Kavramının Yorumu..

Din kitaplarında yer alan kavramları doğru yorumlayabilmek, dolayısıyla dini kitapları eski toplumun ilişki tarzları ve-ya kurumları ile bağlantılı olarak kavrayabilmek eskiden beri ciddi bir sorun.

İlahiyatçılarımız bunu, genel olarak başaramıyorlar. Günümüzün İlahiyatçılığı, bir takım yorumlarla durumu idare etme sanatı olmaktan öteye gidemiyor. Bu, sadece Türkiye’de değil, İslam dünyası genelinde de böyle.

Yıllarını bu alanda incelemeye veren İlahiyatçılarımızın içinden sağlam yorumcuların çıkabilmesi, dini metinleri ancak, eski toplumun kutsal kavramları, uygulamaları, kurumları ve bunların nedenleri ile birlikte ele alabilenler arasından çıkabilir. Onlar, Akado sammarru topluluklarının, -4000’li yıllara varan gerçek ilişki tarzlarının anlatımlarına ‘efsane’ veya “tanrısal ilahi” gözüyle baktıkları sürece sığlıktan kurtulamayacakları kesindir.

Eski tablet anlatımlarına, Enuma Eliş’e ‘efsane’ olarak yaklaşmak, eski toplumun dinlerini tanımamakla sonuçlanacağı gibi, o toplumların neden o efsanelere inanıyor oldukları hakkında da sağlam bir fikir edinmeyi de olanaksızlaştırır.

Bu topolojik yaklaşım, “sonraki efsanelerin önceki efsanelere dayandığı”nı açıklayabilmiş olma “rahatlığı” edinse de, erken döneme doğru yaklaştıkça, bu ‘söylence’, ‘efsane’lerin eninde-sonunda, insan toplumunun yaratısı olduğunu kabul etmek zorunda kalırız ve tarihsel olarak da Aggade/Enki, Akad/Sammara, Babil/Kenan topluluklarının karşılıklı ilişkisi içindeki izleri sürerek Mezopotamya erken topluluklarına ulaşmak kaçınılmaz olur.

Gazetelerde her gün, İlahiyatçılarımız verdikleri ‘din dersleri’ndeki seviye zayıflığı, Kuran yorumcusu ulemanınkilerden daha yukarda değil.

Bugün yine M.Nuri Yılmaz, kösesinde, anlamı üzerinde pek düşünce sahibi olmadığı anlaşılan, bir konuda daha vaazlarına devam etmiş.

Durumun ne olduğunun görülmesi için bunları aşağıda aktarıyorum.

“Helal ve haram üzerine” başlığı taşıyan yazısında Mehmet Nuri YILMAZ, Kuran’da ‘helal-haram’ laflarının geçtiği yerlerden gelişigüzel alıntılar yaparak şöyle diyor:

“Yine başka bir ayette şöyle buyruluyor:

"De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı (yarattığı) süsü ve güzel rızkları kim haram kıldı? De ki: Onlar dünya hayatında inananlarındır. Kıyamet gününde ise yalnız müminlerindir. İşte bunlar için ayetleri böyle açıklıyoruz." (Araf, 32)

Haram ve helal konularında hükmü nalsa belirlenenlerin dışında kalan şeylerin mecellede de genel bir kural olarak ifade edilen "eşyada aslolan bahadır" (helal olmasıdır) prensibi gereğince helal ve mübah kabul edilmesi gerekir...” (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/5962893.asp?yazarid=101&gid=61)



Ne anlatıyor burada M.Nuri Yılmaz?

Okuduğu cümlede yer alan “Allah’ın kulları için çıkardığı (yarattığı) süsü” ne demektir?

Anlamı var mı, yok mu?

Bunlar Diyanet Başkanlığı yapmış bir insan için açıklanması gerekli olmayan noktalar mı?

Fakat ne ondan, ne de ötekilerden, bu noktalarda pek yanıt bulabiliriz! Çünkü onlar, Kuran’da ‘süs’ karşılığı geçen kavramı, onun eski toplumdaki rolünü, ne demek olduğunu bile, öyle anlaşılıyor ki bilmezler.

Daha kötüsü de bilmek için bir çaba sarf ettiklerine dair belirti olmamasıdır. Oysa İlahiyatçılarımızın bu noktalar üzerinde düşünmeleri gerekir.

TvT okurları bu ‘süs’ konusunu, hem “kurbanlıkların gerdanlıkları, süs’leri” bağıntısında, hem de kadının örtünmesi ile ilgili ‘ziynet-süs’ bağıntısında ele almış olduğumuzu anımsayacaklardır. ‘Süs’ demenin, eski toplumda, bireyin aidiyet belirlenimlerinin ortaya çıkarılması anlamında kullanıldığından da bahsetmiştik. Bu bakımdan, diyelim ki, “bayramlıklar”ın sandıktan çıkarılması, şimdi sandığımız gibi ‘yepyeni bir elbise’ giymek için değildi; kişinin bağlı olduğu topluluğun tarihteki “süslü-püslü” elbisesini giymesi idi. Ona şimdi folklorik giysi falan da diyorlar. Avrupalıların karnaval elbiseleri, giysisi de bu türdendir.

Eğer, ‘süs’ü kişinin “aidiyet belirlenim araçları” ,yani elbise, kuşak, saç biçimi, küpe, hızma, bilezik vb. olarak kavrarsak, Muhammed’in, Kuran’da, türban ve kurban bağıntısında söylediklerinin anlamlarını kolaylıkla çözümleriz. Muhammed, Kurban’ı kutsal gerdanlık ile birlikte ele almıştı ki, bize şimdi “kurbanın süslenmesi” haliyle ulaşan bu uygulamada, kurban sunucu, kendi belirleyicilerini kurbana aktarıyor ve böylece kurban ettiği hayvan yoluyla, sembolik olarak kendini kurban etmiş oluyordu.

Muhammed, kadınların örtünmesi bağıntısında ‘ziynet’lerin de örtülmesinden bahsediyordu. Çünkü “süs”, ‘ziynet’ kadının kabilesinin belirleyicisi idi ve kabilelerinin kadınlarının, karşılıklı olarak kabilelerinin erkekleri arasında evlendirildiği koşullarda, karşıdaki kabilenin bu yandaki kabilenin bütün kadınları üzerinde kocalık hakkı vardı ve bu cinsel hakkı o erkek kullanmak istediğinde, kadın bu isteği red etmemeliydi.

Gelişme içinde bu haklar sınırlanmış, kadının tek kocalığı sistemi gelişmişti. Muhammed döneminde dulla evliliğin yaygınlığı, bakireliğin şimdiki kadar önemsenmemesi, Muhammed’in oğulluğunun karısını alabilmesi gibi Kuran’da da yer alan bilgiler, Arap topluluklarda ancak o sıralarda, kadının tek koca ile evlilik ilişkisi doğrultusunda zorlanmaya başlandığını gösteriyor. Unutmamak gerekir ki, İsa döneminde bile Kudüs’te, kutsal kadın ve erkek fahişeliği hala yaygın olarak var olmaya devam ediyordu.

Kuran’da kadının ‘saçları’, ‘normal elbisesi’ ve 'ziynet'leri gizlensin istenirken, Muhammed için gizlenmesi gereken kadının eti-saç kılları vb. değil, kabile belirleyicisi aidiyetleri olduğu çok açıktır. Erkeğin cinsel ilişki iştahını kızdıran, o dönemde kadının ‘eti-saç kılları’ değil, kadının o erkeğe doğal eş-koca olduğunu bildiren aidiyet belirlenimleri olmalıydı. Bu zamanla günümüzdeki “garip” yorum noktalarına doğru ulaştırılmıştır.

Araf'taki cümleler gerçek anlamlarıyla ele alınırsa, orada iki noktaya karşı, Müslümanlara yöneltilen eleştirilere yanıt verilmeye çalışıldığı görünüyor. Birincisi, Mescide imanlıların 'süs’lenerek geliyor olması eleştirilmiş olmalıydı. Bildiğimiz gibi, Hıristiyanlıkta örneğin Kesiş, kişiyi baştan sona gizleyen pelerinlere bürünmek zorundaydı. Böylece onlar , 'süs’lerinden yani, aidi oldukları kabileleri belirleyen işaretlerden 'kurtuluyor' ve tanrı evinde ötekilerle olan ayrılıklarını ortaya sermemiş, gizlemiş oluyorlardı. Müslümanlar bunu sadece İhram sırasında yaparlar.

O sırada Muhammed'e bu yönde eleştiriler gelmiş olmalı. O da Müslüman erkeklerin, eski aidiyet belirleyicilerini ( o dönemde artık bunlar 'süs' olarak değerlendirilmeye başlanmış olmalı; Yüzük gibi...) takarak mescide gelmelerinin doğru olduğunu savunuyor. Hac sırasında ise İhrama bürünme uygulaması olduğunu biliyoruz.

Öte yönden,'haram-helal hayvanlar' konusu, bildiğimiz gibi farklı dinler tarafından değişik algılanıyordu. Musevilik Deveyi veya üzerine tanrı’ya ait olduğunu belirleyen işaret-damga konulmuş hayvanların yenilmesini yasaklıyorlardı. Veya hayvanın doğurduğu ilk yavru dişi ise, erkeklerce; erkek ise kadınlarca yenilmesinin yasak mı, yoksa helal mi olduğu yönünde tartışmalar vardı. Bu tartışmayı Kuran (pek anlaşılır olmayan bir tarzda) aktarmaktadır. İşte bu noktalar bağıntısında Muhammed, Müslümanlar için helal olanı tanımlamak istemektedir...

Tarihteki ‘süs’ kavramının, şimdiki Kuran tercüme edicileri tarafından ne kadar sığ ve ‘felsefi’ yorumlara dayandırılarak, birbiriyle alakasız tercümeler haliyle aktardığını görmek için, aşağıdaki alıntılara bakmak yetecektir.



**

ARAF

(Diyanet tercümesi)

31. Ey Âdemoğulları! Her mescitde ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez.

32. De ki: "Allah'ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında mü'minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz."

**

(31) EY ÂDEMOĞULLARI! (Allah'a) kulluk olsun diye yapıp-ettiğiniz her işte kendinize çekidüzen verin (23) ; [serbestçe] yiyin için, fakat saçıp savurmayın: (çünkü) kuşku yok ki, O savurganları sevmez!



(32) De ki: "Allah'ın kulları için yarattığı güzelliği, rızkın iyisini, temizini yasaklayan kim?" De ki: "Bunlar dünya hayatında imana erenler için [meşru]durlar; Kıyamet Günü'nde ise yalnızca onlara özgü olacaklardır." (24) anlama-kavrama yeteneği olan insanlar için bu mesajları Biz işte böyle açık açık dile getiriyoruz!

**

( Elmalılı tercumesi)


(31) Ey adem oğulları, her mescide gittiğinizde süsünüzü tutunun, yiyin, için; ancak israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.

(32) De ki: "Allah'ın kulları için yarattığı zineti ve temiz hoş rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Onlar, kıyamet gününde sadece kendilerinin olmak üzere, dünya hayatında iman edenler içindir." İşte bu şekilde ayetleri, ilim sahibi olanlar için ayrıntılarıyla açıklıyoruz.

**

(Yasar Nuri Öztürk tercümesi)


(31) Ey âdemoğulları! Tüm mescitlerde süslü, güzel giysilerinizi kuşanın. Yiyin, için fakat israf etmeyin. allah israf edenleri sevmez.

(32) De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı süsü, güzel, temiz ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "Dünya hayatında onlar, inananlar için de var. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindir onlar." Bilgiden nasipli bir topluluk için biz, ayetleri böyle ayrıntılı kılıyoruz.

**

(Suat Yıldırım Tercümesi)


(31) Ey Âdem'in evlatları! Her namaz vaktinde mescide giderken, süsünüz olan elbisenizi giyinin. Yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü allah israf edenleri asla sevmez.


(32) De ki: "Allah'ın, kulları için yaratıp ortaya çıkardığı zineti, temiz ve hoş rızıkları haram kılmak kimin haddine?"De ki: "Onlar, dünya hayatında (iman etmeyenlerle birlikte,) iman edenlerindir.Kıyamet günü ise yalnız müminlere mahsustur. İşte Biz, bilip anlayan kimseler için, âyetleri bu şekilde açıklıyoruz.

**

23 - Lafzen, "süslerinizi (zîneh) takının". Râğıb'a göre (Lane III, 1279 vd.'da da kaydedildiği gibi), zîneh sözcüğünün asıl anlamı: "... ister bu dünyada, ister öteki dünyada olsun, insanın itibar ve onuruna gölge düşürmeyen, ona yakışıksız, pejmürde bir görünüş vermeyen [tersine onu güzelleştiren, yalınlaştıran] şey". Demek ki terim, sözcüğün hem cismanî hem de ahlakî çağrışımları içinde, güzel olan şeyi ifade ediyor.

24 - Özellikle yasaklananlar dışında dünya hayatında iyi ve güzel olan şeylerin inananlara helal olduğunu bildirerek Kur'an, zımnen, hayatı reddeden çileciliğin, terk-i dünyâcı (dünyayı terk edici), kendine-eziyetçi eğilimlerin her çeşidini böylece yeriyor, mahkum ediyor. İyi ve güzel şeylerin dünya hayatında hem inananlar hem de inanmayanlara eşit şartlarda arzedildiği, ama ahirette inanmayanlar için bu kapının kapanacağı îma ediliyor (karş. bu surenin 50-51. ayetleri).

**

Opğ

'Saç-sakal' Ve Erkek-Kadın Türbanı

TÜRBAN VE ASUR YASALARI...

Kuran'da 'Süs' Kavramının Yorumu..

Erkek Başörtüsü 'Keyfiye'


Eski Toplumda 'Saç Kesme'..


"Ey anamın oğlu, saçımdan sakalımdan tutma!”
İncil'de Kutsal Baş Tıraşı Ritüeli

Kuran’da Saç Tıraşı

İslamda Kurban'da Baş Tıraşı Yasağı ve Nedenleri...


Saç Kesim Biçimleri Ve ‘Alın-kader yazısı’...

Eski Toplumda Alın Saçı Kesim Biçimi
“elinizde bir belirti ve alnınızda bir anma işareti”
: «Kel Oğlan» Motifleri Üzerine




saç-şapka-takı
Eski toplumda saç-şapka biçimleri
Hitit şapka biçimleri...
Saç Biçiminde Totem Etkileri...
Eski Toplumda Boynuzlu-Kulaklı Tanrılar..


Kıl Kültünün Kökenleri
Kıl Kültünün Kökenleri-2
Kıl Kültünün Kökenleri -3

Kıl Kültü ve Peygamber'in Sakal-ı Şerifleri..

'Saç-sakal' Ve Erkek-Kadın Türbanı
Bir Yas İşareti Olarak Saç-Sakal Kesme
Bir Yas İşareti Olarak Saç-Sakal Kesme-(Yorumlar)
Saç Tıraşı Ve Kâhin Giysisi Olarak ‘Başlık’-Takke..

Kızılbaş kavramı ve Erkek Başörtüsü 'Keyfiye'

'Saç-sakal' Ve Erkek-Kadın Türbanı

Muazzez İlmiye Çığ'ın Yargılanması

Muazzez İlmiye Çığ Yargılanmasın

“Başörtüsü İslam’dan önce de vardı”

ESKİ YAZILI YASALAR

"Kuran'da Başörtüsü Farz Değil"