22.02.2013

Üç Kutsal Dinin Toplumsal Kökenleri-1


Din denilince  bundan  doğaüstü bir yaratıcının, nasılsa kendisiyle birebir konuşma yeteneğindeki   peygamberler aracılığıyla ilettiği vahiyler demetini anlayan ilahiyatçı ne kadar bilim dışında duruyor  ise, bütün bu 'vahiy'lerin bir kutsal uydurmalar yığını olduğunu düşünen de o kadar bilim dışında duruyor demektir.

On binlerce yıllık insan toplumunun örgütlenme ve Uygarlaşma gidişinde, onu  kurallar, kurumlar yönetiyordu. Bu tür kuralların, kurumların erken biçimlerini,'kutsal me'ler  vb. olarak tanıdıkça, din fenomeninin, başlangıçtaki yapılanmasının eski toplumun kurallar düzeni olarak sekilenmeye başlamış olduğunu görüyoruz. Din fenomeninin  varoluş gerekçesi, erken dönemin barışçıl düzen  oluşturma çabası  içinde anlam bulur. Sonraki yapısı ve anlamı, bütün toplumsal kurumlar gibi, özellik değiştirecek olsa da, bugünkü yönetim  makamlarının, bugünkü  adalet kurumlarının, bugünkü tıbbın, bugünkü eczacılığın... Kısaca bugünkü  toplumsal düzenin  bütün şekilsel ve içeriksel özelliklerinde en eski dinsel  motiflerin renk, kavram ve yapısal olarak özelliklerinin  bulunuyor olmasının nedenleri bunlardır.

Aslında, sabah yatağından kalktığı andan itibaren, doğumundan ölümüne değin geçen süreyi  içinde  geçireceği şimdiki  modern topluma ait  her kişi, sadece genetik olarak değil, bütün bir toplumsal varoluşun her alandaki parçası olarak, davranış, duygu ve kavramlarıyla  kendisini atalarına yeniden bağlar. Şimdi ona basit bir kibarlık gibi görünen  'günaydın', 'selam', 'merhaba' sözcüğü, hiç olmazsa kaynak ve kayıtlarını inceleme olanağı bulduğumuz 6000 yıl kadar önceki erken Mezopotamya toplumlarının aralarında ittifak kurmak üzere 'barış' kurmaya yöneldikleri dönemlerin en yüce ilkesel sözcüğü olarak ortaya çıkmıştı. İnsanoğlunun, bütün  uygarlık çabasının  kısa tanımı, onun şiddet eğilimli doğal yapısını, yamyamsal özelliğini  sınırlama, geriletme çabasından başka bir şey değildir. Eğer eski ve onun uzantısı modern toplumun hücrelerinin en derinlerinde yer etmiş dinsel duygular  tarihte bu denli  etkili olmuş ise, kendisinin sabah vakti önüne gelene söylediği 'günaydın', 'selam' sözcüğünün, atalarının bir 'barış antlaşması' olarak yarattığı dinlerin de  en temel sözcüğünün 'barış' olmasından ötürüdür.

Eski toplumun özellikleri kavranılmadan, onun dinlerinin temelleri de kavranılamaz. Bir yaratıcı üstün varlık hiç bir zaman olmamıştır. Din, insanın bizzat yarattığı, tanrı ve tanrıçalarını oluşturduğu  bir düzenleniş anlatımıdır. Bu nokta çoktandır biliniyor zaten. Şimdi yapılması gereken, dinsel yazıların tam olarak nasıl şekillendiğini, kavramlarını, özelliklerini eski toplumun gerçek yapısı içinde tanımaktır. Bilim adamları bakımından Türkiye’de bulunmak, bu noktaların incelenmesinde çok büyük bir olanaktır. Çevresiyle birlikte, geniş ölçüleriyle Mezopotamya  kaynaklı dinlerin  şu veya bu dolaysızlıkta devamı olan  toplum ve dinlerin  kavramlarını, tutumlarını, yaşayan kalıntılarını bir arada tutan ve bütün bunları bilimsel bir şekilde ele alabilme birikimine sahip olan  çok az  ülke var.

Gelgelelim, din üzerine ortaya çıkan çalışmalar, şimdiki bilgi düzeyinin istemlerine yanıt vermekten çok uzakta durmaya devam ediyor hala.

Bilim dünyası, kendisini atasına bağlayan ağları, ister din adamı olsun, ister din düşmanı olsun, henüz parçalayabilmiş değildir. Maddeci olduğunu düşünen bilim adamlarımızın bile, bir ilahiyatçının ters çevrilmiş biçimi haliyle, dinin kaynaklarını, tanrılar dünyasındaki efsunlanmış beyinlerin hayal aleminde aramaya devam ediyor olmaları, büyük bir kayıptır. Bilginin kaybedildiği bu alan, simdi sahte 'gizleri, sansasyonu, Merihli katkısını, Marduk yıldızcılığı kalpazanlığını sürdürerek  dünyalık biriktirenlerin alanına terk edilmiştir.

Din denilen görüngü, tamamen toplumsal  ilişkilerin bir ifade ediş biçimidir. Eski toplumun  doğal yamyamlık anından başlamak üzere, adım adım yaratılmış kurumlarının, ister istemez bozulan, bozularak toplum dışına, isteyerek itilmeye çalışılan  bir kurallar  toplamıdır. Eski toplumun en kutsal kişisi, eski toplumun yamyamlık döneminden kalan yükümlülüklerini yerine getirmek üzere kurban olan, kurban edilen kişisidir ve  tanrı, sadece böylece ve bu kadar basit bir şekilde oluşmaya başlar. Tanrı kavramının oluşumu süreci bir toplumsal süreç konusudur ve kanat takarak uçma denemeleri  yapan insanoğlunun uçak teknolojisinde ulaştığı başarı sürecinden farklı değildir.

Sümer adı verilen ve bu topluluğun Akkad'larla olan  ilişkisini incelerken, eski topluma ilişkin çok önemli kurumları birer birer açığa çıkarmaya, bunların hem eski toplumdaki fonksiyonel değerlerini ve hem de  günümüze ulaşan izlerini saptamaya çalışmıştık. Bir kaç yıldır yazılı olarak ortaya konulan bu noktalar, değişik alt alanlarıyla   modern insanbilimin üzerinde yükseleceği  belli başlı noktalardır. Onlarsız, ne eski toplum ve dolayısıyla yeni toplum; ne eski din ve dolayısıyla yeni din  yeterince anlaşılabilir. Bugünkü IMF’i, hala,19.yüzyılın Duyun-u Umumiye'sini eleştiren Parvus Efendi'nin argümanları ile ele almak, ulusal sınırların her alanda bütünüyle yıkıldığı çağın şaşırılması demektir. Bugünkü çağ, üst yapıda, aşağıda yıkılmış sınırların üzerinde yükselecek kurumlara gerek duyuyor. Toplum, bunu yaratmanın sancılarını çekiyor. Dünyasal  din talebi, bugünkü gerçek dünyanın ihtiyacı olarak sesini yükseltiyor. Dinlerin gerçek özelliklerini  insan toplumun gerçek varlığında aramayan çalışmalar, konuyu 'al baraka' rüşvetleriyle vb. açıklayan bilimciler, aslında toplumun yeterince bilinçlenmemesinden yararlanan rüşvetçilerin  kendileridir. Rüşvet sadece maddi değildir. Makam, unvan vb.dir de. İnsanların bilgisizliğinden yararlanmanın farklı türlerini uygulayanlara en büyük ceza, onların bilgilerinin yanlışlığını, düzeysizliğini, nihilistliğini, darlığını ortaya koyma olacaktır.

Sabırla bunu yapmaya çalışmak gerek..


(devam edecek..)