BAŞLIK PARASINDA ‘DAYI HAKKI’
BAŞLIK PARASINDA ‘DAYI HAKKI’
NE DEMEKTİR ?
Kadının Erkeğin Önünde Yürümesi
Neden Ayıptır?
Aşağıda
iki gazete haberi yer alıyor. Birisi, bir genç kızın başlık parası
içerisinde ‘dayı hakkı’ biçiminde bir kavramın geçtiği haber. Öteki ise,
bir gelinin kayınbabasının ‘önünde yürümesi’ ile ilgili...
Türkiye’de,
eski topluma ait düzen kalıntıları günlük yaşamın bir parçası
aslında. Bu toplumsal görüntüler, sadece, bunlar ‘ortaçağ töresi’,
‘gericilik’, ‘ilkellik’ denilmekle, dönüştürülemez.
Bunların tanınması, anlamlarının ortaya konulması gereklidir.
Önce bu konulardaki iki (eski) haberi okuyalım:
BAŞLIK PARASINDA ‘DAYI HAKKI’
13 Nisan 2006 / Perşembe
Bünyamin YIL/ADANA, (DHA)
ADANA’nın merkez Yüreğir İlçesi’nde oturanlar, başlık parasının kaldırılması için harekete geçti.
Şanlıurfa’dan göç edenlerin yoğunlukla olduğu Yeşilbağlar Mahallesi Muhtarı Ahmet Kırtay, bir grup vatandaşla birlikte Yüreğir Belediye Başkanı AKP’li Ömer Topçu’yu ziyaret ederek, başlık parasının kaldırılmasına yönelik girişimde bulunması için dilekçe verdi. (...)
DAYI HAKKI
Kız babalarının istediği başlık parasının yüzde 20’si oranında da, kızın dayılarına ‘dayı hakkı’ ödendiğini bildiren Muhtar Kırtay, “Şanlıurfa’da Hazreti İbrahim Peygamber’den bu yana bu gelenek sürüyor. Ama artık biz bu geleneğin günümüzde insanlara mutluluk getirmediğini biliyoruz.”dedi.
Bünyamin YIL/ADANA, (DHA)
ADANA’nın merkez Yüreğir İlçesi’nde oturanlar, başlık parasının kaldırılması için harekete geçti.
Şanlıurfa’dan göç edenlerin yoğunlukla olduğu Yeşilbağlar Mahallesi Muhtarı Ahmet Kırtay, bir grup vatandaşla birlikte Yüreğir Belediye Başkanı AKP’li Ömer Topçu’yu ziyaret ederek, başlık parasının kaldırılmasına yönelik girişimde bulunması için dilekçe verdi. (...)
DAYI HAKKI
Kız babalarının istediği başlık parasının yüzde 20’si oranında da, kızın dayılarına ‘dayı hakkı’ ödendiğini bildiren Muhtar Kırtay, “Şanlıurfa’da Hazreti İbrahim Peygamber’den bu yana bu gelenek sürüyor. Ama artık biz bu geleneğin günümüzde insanlara mutluluk getirmediğini biliyoruz.”dedi.
**** Kadının Erkeğin Önünde Yürümesi Ayıp!
18 Mart 2006 / Cumartesi
Hilal YÜKSEL/SİVAS, (DHA)
SİVAS’ın Şarkışla İlçesi’nde Mustafa Karakuş, “Neden benim önümde yürüdün'' diye kızdığı gelini 36 yaşındaki Fatma Karakuş'u sopayla dövdü. Karakuş gözaltına alınırken, başına aldığı sopa darbeleriyle görme kaybı yaşayan Fatma Karakuş'un tedavisi sürüyor.
Bugün sabah saatlerinde meydana gelen olayda, iki çocuk annesi Fatma Karakuş, evde sobayı yakmak için odaya girerken iddiaya göre arkasından gelen kayınpederi Mustafa Karakuş'u farketmeyerek kapıyı kapattı. Öfkeyle kapıyı açıp odaya giren Mustafa Karakuş, “Neden benim önümden yürüdün. Ayıp olduğunu bilmiyor musun?'' diyerek elindeki sopayla gelini Fatma Karakuş'u dövmeye başladı.
(...)
Hilal YÜKSEL/SİVAS, (DHA)
SİVAS’ın Şarkışla İlçesi’nde Mustafa Karakuş, “Neden benim önümde yürüdün'' diye kızdığı gelini 36 yaşındaki Fatma Karakuş'u sopayla dövdü. Karakuş gözaltına alınırken, başına aldığı sopa darbeleriyle görme kaybı yaşayan Fatma Karakuş'un tedavisi sürüyor.
Bugün sabah saatlerinde meydana gelen olayda, iki çocuk annesi Fatma Karakuş, evde sobayı yakmak için odaya girerken iddiaya göre arkasından gelen kayınpederi Mustafa Karakuş'u farketmeyerek kapıyı kapattı. Öfkeyle kapıyı açıp odaya giren Mustafa Karakuş, “Neden benim önümden yürüdün. Ayıp olduğunu bilmiyor musun?'' diyerek elindeki sopayla gelini Fatma Karakuş'u dövmeye başladı.
(...)
Fatma
Karakuş polise verdiği ifadede, “Kayınpeder beni sürekli dövüyor. Her
defasında beni dövmek için mutlaka bir bahane buluyor. Bu kez de onun önünden yürüdüm diye dövdü'' diye konuştu.
Bu habere yorum yazan bir kişi de aşağıdaki görüşlerini habere yorum olarak eklemiş:
İlkelizm!
“Anadoluda
kadınların erkeklerin önünden geçmesi uğursuzluk sayılıyor. Köylerde
erkekler geçerken kadınlar beklerler, erkekler geçtikten sonra yollarına
devam ederler.
Bu ilkelliğin adı örf adet, gelenek ve töre oluyor. Hala kadınlara bakış açımızda büyük bir gericilik var. Bu kadınlarımızı türbana hapsetmek isteyen zihniyetle aynı zihniyet.”
Bu ilkelliğin adı örf adet, gelenek ve töre oluyor. Hala kadınlara bakış açımızda büyük bir gericilik var. Bu kadınlarımızı türbana hapsetmek isteyen zihniyetle aynı zihniyet.”
Toplumbilimciler,
bütün toplum önünde, bu tür toplumsal davranışların tarihteki gerçek
anlamını bilimsel olarak ortaya koymak suretiyle, rollerini
oynayabilirler. Yoksa herhangi bir gazete okurundan farkları kalmaz.
Töresel
davranışları, genel sözcüklerle yermek bir noktaya kadar yeterli
olabilir ama, unutmamak gerekir ki, toplumun yasadığı ekonomik şartlar
değişse bile, töreler ondan çok daha uzun süre içinde varlık
sürdürmektedirler. Zaten haberde yer alan muhtar, daha eskisini
bilemeyeceği için, bu törenin Hazreti İbrahimden bu yana sürdüğünü
söylemektedir.
Sonradan
töre olarak, gelecekteki topluma aktarılan bütün davranışlar, bu
davranışları var eden toplum turunun kendi iç ve diş örgütlenme
ilişkilerinde anlam bulur. Bu ilişkiler anlaşılmadığı surece, törelerin
gerçek kaynakları ve anlamları saptanamaz ve onlara karşı durabilme
gücü de bulunamaz.
Eski Türk yazıtlarında,
“küçük kardeş büyük kardeş gibi yaratılmadığından (ve) oğul babası gibi yaratılmadığından bilgisiz hakanlar tahta oturmuş”
(Eski Türk Yazıtları, H.N.Orkun. TDK Yay. S.31)
“küçük kardeşler büyük kardeşlerin aleyhine kıyam etmişler….”
gibi
ifadeler yinelenmekteydi. Eski toplumda, erkek ve kız çocukların, hem
bir cinsiyet halinde ve hem de daha sonra, “büyük” ve “küçük” kız ve
erkek çocuklar olarak, ana ve baba toplum birimleri arasında, aidiyet
bakımından pay edilmiş olduğu
eğer bilinmez ise, bütün bu anlatımların gerisindeki toplumsal
örgütlenme ve anlatımların yönelimi değerlendirilemez. Nitekim eski
yazılı Türk belgelerini, insanbilim kuralları bakımından ele alan pek
eser yoktur. Türk sözcüğünün anlam değerini bile, bilimsel bir tarzda
ortaya koymadan Türk tarihçiliği yaptıklarını düşünen bazı ünlü
araştırıcılarımızın, Osmanlı’da en küçük şehzadelerin neden önemli
bulunduğu ve başlangıç döneminde tahta neden onların çıkarılmış
oldukları sorusuna verdikleri yanıt ‘töre böyleydi’ biçimindeki derin
tahlil olmaktan öteye geçemez.
Hazreti
İbrahim bölgesinde "kız evlatların dayısı"nın öne çıkmış olmasının,
konu biraz incelenince, aynı bölgedeki baba’ların kız çocukları evlat sayısı içinde saymayan davranışlarıyla birleştiği, tamamlandığı görülecektir. Çünkü kalıntıları bu şekilde yansıyan bir göreneğin gerisinde kızların ana-dayı toplum birimine ait sayıldığı bir dönemin varlığı bulunuyordu.
Bu
dönemin farklı aşamalarına ait anlatımların değerlendirmelerini
Abraham’ın oğlu İsak’ın oğulları Yakup ve Esat arasındaki
‘büyük’,’küçük’ oğul ayrımı bağıntısında da ele almıştık.
Bir
kadının erkeğin önünde yürüme geleneğini, artık birçok yönünü tanımış
olduğumuz kutsal fahişelik döneminde görüyoruz. Yerli kadının, yabancı
erkeğin önüne düşerek onu tapınağa kadar götürüp (İlyada da bu, yabancı
erkeğin önüne düşüp evine götürmesi; Gılgamış’ta ise Uruk’un kutsal
fahişesinin Enkidu’nun önüne düşüp Uruk’a girmesi biçimlerini alıyor..) orada
onunla sevişmesi sistemine ilişkin anlatımı Gılgamış tabletlerinden bu
yana tanıyoruz. Benzer anlatıma Odisseia'da da rastlarız. Kadın, kendi
şehrinde, kendi topraklarında, yabancı erkeğin hem can güvencesi ve hem
de yol göstericisi olarak önde’dir, yol gösterendir. Erkek onu takip
eder. Bu, anlaşılıyor ki kutsal fahişelik döneminin bir uygulama
biçimiydi; Belki kısmen de, “iç güveylik” sisteminin bir
kalıntısı…”Önüne düşüp eve götürme” motifi, Musa anlatımlarında da, Musa’nın karısı olacak kadının davranış biçimi haliyle de rastlıyoruz.
Eski
toplumda, şimdiki akrabalık kavramlarımızla,'gelin' ile 'Kayın' ve
'kayın baba’lar arasında cinsel ilişki uygulamalarının bulunduğu toplum
biçimleri vardı. Kuşak ayrımına tabi olmamış bu topluluklarda, iki
toplum birimin karşılıklı tüm kadınları ile tüm
erkekleri arasındaki evlilik türünün kalıntılarını Cermenik
topluluklar ile bazı Arap topluluklarında, eski Musevi toplumunda
buluyoruz.Bunları Eski Yasalarda ele almıştık.
'Kadına
şiddet uygulanması' gibi değerlendirmelerde ise, konunun sadece
cinsiyet yönüyle ele alınarak açıklanması sorunludur. Birçok halde,
kendi kızkardeşine şiddet uygulamayan veya hatta bu şiddeti uygulayan
kayın’ına büyük tepki gösterebilen bir erkeğin evinde karısını
dövmesini 'kadına şiddet' genel başlığı altında toparlamak, hiç
kuskusuz, sosyolojik değerlerin sağlam bir kullanımına örnek teşkil
edemezler.
Assur
topluluğunda, yabancı erkekle birleşen fahişe kadına ilişkin
saptamalar, yayınladığımız eski yazılı yasalarda da yer almaktadır.
Fahişe olmayan kadına, şimdi çok tartıştığımız türbanı ( belki de o
şekliyle ilk ) giydiren de bu topluluktu.
Bu
topluluk bu sırada, kendi kadınlarını kapatırken, yabancı erkeklerin
sadece Assur kutsal fahişelerine yönelmelerini sağlamaya çalışıyordu.
Bunun ayrıntıları için ilgili makalelere bakılabilir.