26.02.2013

'Küresel' Dünya 'Küresel' Din İstiyor!

 

Din’leri ve dinin kökenlerini anlamaksızın;  eski Mezopotamya çevrelerinde , MÖ. 4. binli yıllardan itibaren, adım adım  evrimler geçirerek oluşan dinlerin etnik ve kültürel temellerini tanımaksızın, onların bugünkü konumunu ve geleceğin din’lerini de anlamak  mümkün değil.

Din savaşı hiç bitmemişti ki, şimdi ortaya çıkıyor olsun... 

Dünyanın küreselleştiğini saptayacaksınız;
küreselliği 'liberalizm' adına alkışlayacaksınız;
bütün ‘ulusal sınır’ ve ‘ulusal değer’lerin adım adım zorla yıkılmasını destekleyeceksiniz...

ama öte yandan her türlü etnik değerini, ulusal sınırlarını yitirmiş toplulukların , çok güçlü bir  “üst birleştireni olarak din”ler etrafında toparlanıyor ve toparlanmaya devam ediyor olmasına şaşıracaksınız…

Taha Akyol'un durumu biraz böyle.
  
Aslında, insan toplumlarının davranışlarına şaşırılamaz. Çünkü o,nasıl olması gerekiyorsa öyle hareket eder.

Bütün bunları yazmayı canım hiç çekmiyor  ama , “Papa’nın dedikleri” üzerine bazı gazete ‘köşe’lerinde yazılanları görünce, biraz zorunlu hissediyor kendini insan.

Taha Akyol, bugün, Papa’nın “dinler arası gerilimi körüklemiş, ‘medeniyetler çatışması’na benzin dökmüş” olduğunu yazmış.
Türker Alkan ise   Papa’nın  söyleminin  “senelerdir ‘dinler arası diyalog’ çağrısında bulunanların da ne kadar boş işlerle uğraştığının bir kanıtı”  olduğunu, hatta biraz eski yazılarına hayıflanmış gibi, yazmış.

Derya Sazak’ın sözleri ise  daha  özlü bir anlatım gibi. Şöyle diyor D.Sazak:

“Huntington’un  ‘medeniyetler çatışması’  tezini haklı çıkarmak için 11 Eylül’den bu yana sergilenen  ‘akıl dışı’ çabalara Papa 16’ncı Benedictus da, İslam dünyasını ayağa kaldıran ‘Hz Muhammed söylemi’ ile katıldı.”

Demek ki dünyamız , bütün işini gücünü bırakmış, “Huntington’un ‘medeniyetler çatışması’ tezini haklı çıkarmak”  için, elinden ne gelirse yapıyor... ABD yönetimi, İsrael, Ben Ladin…  Şimdiki Papa da Vatikan’dan katılmış bu çabaya...

Bu tür değerlendirmelerde, sebep-sonuç ilişkileri alt üst  durmaktadır hep. Oysa dünyayı teoriler yönetmiyor. Tılsım tek başına  “yazılı teori”lerde olsaydı, dünyada fırtına estiren  düşüncelerin şimdi neden bir yaprak kıpırdatma gücüne bile sahip olmadıklarını açıklayamazdık. Teorisyenlerin, insanları peşlerinden koşturdukları tezine çok fazla inanmamak gerek. Tersine;  teoriler ve onun yaratıcıları, insan toplumunun  peşinden koşarlar ve eğer yürüyüş kolunun başına doğru yaklaşır, nereye doğru gidildiğini ve gidilmesi gerektiğini söyleyebilirlerse, teorisyen olurlar. O anki durumu az çok derli toplu bir  program haline de getirmişlerdir, hepsi bu.

Dünya şimdi, sosyal alanda, küresel sermayenin taleplerine uygun, “ulus üstü” birleştiren olarak  “küresel din”ler etrafında yeniden şekillenme sancıları çekiyor.

Sınırı kalkmış topraklar üzerine, ‘ulusal’ gömleğinden iyice arınmış küresel sermayenin egemen olduğu “küre”miz, tam olarak buna uygun bir dünya, tam anlamıyla  kendine ait küresel bir din istiyor. Sadece Türkiye veya öteki  “geri Doğu”  toplumlarında değil, “ileri Batı”da da yaşanmakta ve olacak olan “dinsel sosyal devletler”in yeniden biçimlenmesi sürecidir.

Bu süreç, işler zamana bırakılarak fazla kanlı olmadan da gerçekleşebilir. Tamamen  şiddet politikalarıyla  da...
Şu anda, bomba ve ateş politikası yürürlükte.

“Haklı-haksız” ; “temiz-kirli” gibi  “etiket tasnifleri”ni bir yana bırakarak şiddetin, terörün   her türüne karşı çıkmadan ve  dinlerin gerçek  toplumsal kaynaklarını tanımadan bu alanda fazla  ilerlenemez.

Şimdi övünüp-dövünmek pek bir çözüm değil ..
Daha sonra ise oldukça geç kalınmış olacak zaten.


***