21.02.2013

Sümerce-Türkçe arası ilişki üzerine


“Sümer” adı verilen topluluk dili ile Türkçe arasında  kurulan ilişkiler yeni değil. Bunu daha önceki bazı yazılarda kısmen de olsa  açıklamış olmalıyım. Bu konudaki  bazı düşüncelerimi de, hazırladığım yazılar arasında, 'olumlu haliyle', genel şekliyle, polemiklere girmeden, vermiştim.

Burada, iki dil arasında ilişki kurarken temel sorun, “Sümer” denilen topluluğun dilinin ses değerleriyle birlikte tanınmasıdır. Sümer tabletlerinin çözülmesi, Sümerce denilen dilin fonetik değerlerinin bilinmesi anlamına gelmiyor. Fikir yazılı bir tableti, hiç bir ses değeri tanımadan da, anlam bakımından çözümleyebilmek mümkündür.

“Sümer kavramları”nın  ses değerleri, oldukça sorunlu olarak ortaya konmuştur ve uzmanlarımızın
çözümlemelerine  doğruluğu kesin çözümlemeler gözüyle bakamayız. Çalışmalarımızda, uzman çözümlemelerinde  verilen ses değerlerini  'doğru'  varsayarak  yola çıkmak, her durumda doğru sonuçlara götürmeyebilir.

Ben  uzman bir Sümerolog değilim. Sümer dili konusundaki bilgi düzeyimin zayıflığını da Urnammu ve Gudea tablet çözüm denemelerinde açıklamıştım. Bununla birlikte, bu alanda yine de çalışmış sayılırım. Ben “Kiengir” veya “Shumeru” sözcüklerinin, bu ses değerleriyle geçmişte kullanılmış kavramlar olduğuna hiç ikna olamadım. Bu yüzden de, zaman zaman bu kavramlar ile Eski Ahit'in  “Kenan toprakları” ve “Şinnar ülkesi” gibi  kavramlar arasında bağ kurmak gerektiği yönünde atıflarda bulundum.

Bana öyle geliyor ki, Sümer uzmanları, “Sümer”lere ilişkin birçok kavramı kendi aralarındaki sessiz anlaşmayla 'yaratmış’lardır. Bazı  kavramların geçmişteki anlam ve ses değerlerinin, onların söyledikleri gibi olamayacağına ilişkin  örnekler var. Bildiğim kadarıyla Ziggurat, bu tür  bir  'yaratılmış' kavramdır. “Ziggurat” tam olarak Ziyaret’in karşılığı  olmalı.

Benzer bir durum Marduk  için de geçerli. Marduk ve  Nemrut okunuşları arasındaki ilişkileri açıklamaya çalışmıştım. Eğer Ziggurat ve Marduk, geçmişte, o topluluklar tarafından  tam olarak bu ses değerleriyle kullanılmamış ise, uzman düşüncelerini doğru kabul ederek yapılmış “Ziggurat” ile Türkçe kelimeler arasında ilişki kurmanın  bir  temeli de bulunmuyor olacaktır. Bu durumda, her şeyden önce, sağlam bir kesinlikle ‘ziggurat’ın, anlam değeri ve  ses değerlerinin tam bir açıklıkla ortaya konulması gerekir. 

İki farklı dil arası ses dönüşümü temelindeki çevrimlerde, her iki dilin sesi bilinmelidir. Buna rağmen bu tür çevrimlerin kolay olmadığı, Çin ve Latin alfabeleri arası  dönüştürme, tran******ion, örneklerinde sabittir.

“Akad-Sümer” tercümelerinde anlam çevrilerinde fazlaca sorun çıkmamış olması normaldi. Buna karşılık, özel isimler, ya “Sümerce” olarak duyulan sesleri, Akad diliyle yazıya geçirme biçiminde olmuş olmalıdır; ya sözcüğün anlam çevirisi yapılmıştır ve ya da, sözcük, anlamı da bilinmediği, Akadlarca karşılığının verilemediği durumlarda, korunmuştur. Eski yazıcıların önünde bunlar dışında seçenekler yoktu.

Bu koruma sırasında, sağdan-sola ve tersi  biçimli  yazı sistemlerin kullanıldığına ilişkin bir dizi örnek bulabiliriz. Bunları daha önce rahip Berose ile ilgili olarak da yazmıştım.

Şu halde, “Sümer”lere göre geri bir topluluk olarak, “Sümer kelimeleri”nin karşılığını bulamamış ve 'uydurmuşlar' ise, bu Akadlılar'ın  kötü-iyi niyeti ile ilgili değildi. Tarih ve toplum konuları söz konusu olduğunda, niyet motifinden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışmak, araştırmalarımızı rahatlatır. Söylemek yerinde ise, şu anda, İngilizce karşısında,  karşılığını türetemediği  zaman 'CEO' türü kısaltmalar kullanan Türkçenin durumu, “Sümer”ler karşısında Akadların düştüğü durumdan daha iyi değildir.

Sümer adı verilen topluluğu, daha yakından tanıdıkça, onun dilini ve  kelimelerinin muhtemel ses değerlerini de daha iyi  tanıyabileceğiz.

Sümerler üzerine daha başarılı çalışma potansiyelinin, Batılı uzmanlarımızdan çok, bölgenin dilleri, kültür ve gelenekleri içinde yaşayan kesimlerde  daha fazla bulunduğuna inanıyorum.

23.04.05