“Sümer”
adı verilen topluluk dili ile Türkçe arasında kurulan ilişkiler yeni
değil. Bunu daha önceki bazı yazılarda kısmen de olsa açıklamış
olmalıyım. Bu konudaki bazı düşüncelerimi de, hazırladığım yazılar
arasında, 'olumlu haliyle', genel şekliyle, polemiklere girmeden,
vermiştim.
Burada,
iki dil arasında ilişki kurarken temel sorun, “Sümer” denilen
topluluğun dilinin ses değerleriyle birlikte tanınmasıdır. Sümer
tabletlerinin çözülmesi, Sümerce denilen dilin fonetik değerlerinin
bilinmesi anlamına gelmiyor. Fikir yazılı bir tableti, hiç bir ses
değeri tanımadan da, anlam bakımından çözümleyebilmek mümkündür.
“Sümer kavramları”nın ses değerleri, oldukça sorunlu olarak ortaya konmuştur ve uzmanlarımızın
çözümlemelerine
doğruluğu kesin çözümlemeler gözüyle bakamayız. Çalışmalarımızda, uzman
çözümlemelerinde verilen ses değerlerini 'doğru' varsayarak yola
çıkmak, her durumda doğru sonuçlara götürmeyebilir.
Ben uzman
bir Sümerolog değilim. Sümer dili konusundaki bilgi düzeyimin
zayıflığını da Urnammu ve Gudea tablet çözüm denemelerinde açıklamıştım.
Bununla birlikte, bu alanda yine de çalışmış sayılırım. Ben “Kiengir”
veya “Shumeru” sözcüklerinin, bu ses değerleriyle geçmişte kullanılmış
kavramlar olduğuna hiç ikna olamadım. Bu yüzden de, zaman zaman bu
kavramlar ile Eski Ahit'in “Kenan toprakları” ve “Şinnar ülkesi” gibi kavramlar arasında bağ kurmak gerektiği yönünde atıflarda bulundum.
Bana
öyle geliyor ki, Sümer uzmanları, “Sümer”lere ilişkin birçok kavramı
kendi aralarındaki sessiz anlaşmayla 'yaratmış’lardır. Bazı kavramların
geçmişteki anlam ve ses değerlerinin, onların söyledikleri gibi
olamayacağına ilişkin örnekler var. Bildiğim kadarıyla Ziggurat, bu
tür bir 'yaratılmış' kavramdır. “Ziggurat” tam olarak Ziyaret’in
karşılığı olmalı.
Benzer
bir durum Marduk için de geçerli. Marduk ve Nemrut okunuşları
arasındaki ilişkileri açıklamaya çalışmıştım. Eğer Ziggurat ve Marduk,
geçmişte, o topluluklar tarafından tam olarak bu ses değerleriyle
kullanılmamış ise, uzman düşüncelerini doğru kabul ederek yapılmış
“Ziggurat” ile Türkçe kelimeler arasında ilişki kurmanın bir temeli de
bulunmuyor olacaktır. Bu durumda, her şeyden önce, sağlam bir
kesinlikle ‘ziggurat’ın, anlam değeri ve ses değerlerinin tam bir
açıklıkla ortaya konulması gerekir.
İki
farklı dil arası ses dönüşümü temelindeki çevrimlerde, her iki dilin
sesi bilinmelidir. Buna rağmen bu tür çevrimlerin kolay olmadığı, Çin ve
Latin alfabeleri arası dönüştürme, tran******ion, örneklerinde
sabittir.
“Akad-Sümer”
tercümelerinde anlam çevrilerinde fazlaca sorun çıkmamış olması
normaldi. Buna karşılık, özel isimler, ya “Sümerce” olarak duyulan
sesleri, Akad diliyle yazıya geçirme biçiminde olmuş olmalıdır; ya
sözcüğün anlam çevirisi yapılmıştır ve ya da, sözcük, anlamı da
bilinmediği, Akadlarca karşılığının verilemediği durumlarda,
korunmuştur. Eski yazıcıların önünde bunlar dışında seçenekler yoktu.
Bu
koruma sırasında, sağdan-sola ve tersi biçimli yazı sistemlerin
kullanıldığına ilişkin bir dizi örnek bulabiliriz. Bunları daha önce
rahip Berose ile ilgili olarak da yazmıştım.
Şu
halde, “Sümer”lere göre geri bir topluluk olarak, “Sümer kelimeleri”nin
karşılığını bulamamış ve 'uydurmuşlar' ise, bu Akadlılar'ın kötü-iyi
niyeti ile ilgili değildi. Tarih ve toplum konuları söz konusu
olduğunda, niyet motifinden mümkün olduğunca uzak durmaya çalışmak,
araştırmalarımızı rahatlatır. Söylemek yerinde ise, şu anda, İngilizce
karşısında, karşılığını türetemediği zaman 'CEO' türü kısaltmalar
kullanan Türkçenin durumu, “Sümer”ler karşısında Akadların düştüğü
durumdan daha iyi değildir.
Sümer
adı verilen topluluğu, daha yakından tanıdıkça, onun dilini ve
kelimelerinin muhtemel ses değerlerini de daha iyi tanıyabileceğiz.
Sümerler üzerine daha başarılı çalışma potansiyelinin, Batılı uzmanlarımızdan çok, bölgenin dilleri, kültür ve gelenekleri içinde yaşayan kesimlerde daha fazla bulunduğuna inanıyorum.
23.04.05
Sümerler üzerine daha başarılı çalışma potansiyelinin, Batılı uzmanlarımızdan çok, bölgenin dilleri, kültür ve gelenekleri içinde yaşayan kesimlerde daha fazla bulunduğuna inanıyorum.
23.04.05