Bektaşîlikte “Baba”ların Evlilik Yasağı
***
(Isparta SDU Ilahiyat Fakultesi ogretim uyesi
sayin Dr.A.Yilmaz Soyyer'in
bana verdigi ozel izne bagli olarak,
kitabindan bolumler yayinliyor ;bu degerli çalismayi
bana ilettigi için de,tesekkur ediyorum.S.Kaçmaz)
19. Yüzyılda BEKTAŞÎLİK
Dr. A. Yılmaz Soyyer
AKADEMİ KİTABEVİ -Ağustos, 2005
İstanbul
Büyük Şehir Belediyesi Atatürk Kitaplığındaki yazma eser de bu konuyu
müstakil bir bölüm halinde ele almış bulunmaktadır. Bektaşîliğin
“Babagân” koluna mensup olduğunu tahmin ettiğimiz ismi meçhul yazar
“Dedebabalık” başlığıyla konuya değinmektedir.
Yazarımız “baba”ları “mücerred” ve “müteehhil”
olmak üzere iki sınıfta ele almaktadır. “Dedebaba” olmak için de
“mücerredlik” erkânı vermenin şart olduğunu belirtmektedir. Bu sınıfı
kuranın ise pir-i sâni ismiyle de bilinen Balım Sultan olduğunu
belirtmektedir. Mücerred olmak için ise
hiç evlenmemiş olan bir baba, Pîr evindeki “Balım Sultan Kapısı” nın
eşiğine yatırılır. Kulağı delinerek altın ya da gümüşten bir halka özel
bir merasimle takılmaktadır.
Pîr evinde bulunan babaların tamamı mücerreddir. Babalar gündelik hayatlarında durumlarını belirten özel bir kıyafetle dolaşmaktadırlar.1 Yazar Bektaşî tekkelerinde hiç evlenmemiş kadınların da varlığından bahsetmektedir.
Bazı Bektaşî âileler çeşitli sebeplerle kızlarını dergâha “nezr”
etmektedirler. Bu tür kızlar da mücerredlik erkânı vermektedirler. Eğer
bunlar mücerredlik erkânı verirlerse “Bacı Sultan” adını alarak
vefatlarına kadar dergâhta kalmaktadırlar. Bu kızlar bütün âyin ve
merasimlerde bulunurlar ve büyük saygı görürler.2
****************************
1 Babaların
Kıyafetleri: İnanç kaynaklı sosyal gruplarda semboller son derce
önemlidir. Semboller, anlam ifade eden eşyalar, sözler ve olaylardır.
(Bkz. Çiftçi ve diğerleri, Din ve Modernlik, S. 61) Bu sembollere
kutsallık atfedildiği için de bu anlam daha da vurgulu bir biçimde
ortaya çıkmaktadır. Rudolf Otto’ya göre kutsal kendisini her zaman doğal
gerçeklerden tamamen farklı bir gerçek olarak göstermektedir.( Mircea
Eliade, Kutsal ve Dindışı, Çev. M. Ali Kılıçbay, Gece Yayınları, Ankara:
1991, s.vııı ) Bu bağlamda Bektaşîlik bir semboller topluluğu
içerisinde var olmaktadır. Bektaşî Babalarının kıyafeti de işte bu
kutsal sembollerle donatılmıştır.
Bektaşî
babalarının başlarına giydiği başlıklar beyaz keçedendir. Buna tac ya
da fahr denilmektedir. Tacın üst kısmı alt kısmından biraz geniştir.
Kenarlarında on iki dilim ve tepesinde bir kabartma vardır. On iki dilim
on iki imama, tepedeki kabartma ise “Allah- Muhammed- Ali” den mürekkep
vahdete işarettir. Tacın üzerine açık yeşil renkte bir sarık sarılır.
Sarık enli, fakat tacı üç kere dolanacak uzunluktadır. Sarık tacın
kenarını tamamen kapatmaz, sarığın alt kısmından tacın kenarı hafifçe
görünür. Tacın üst tarafında da iki parmak kadar açıklık kalır.
Bektaşîlerce kabul olunan renk beyazdır. Gerek aba denilen cebe ve gerek
hafifçe şalvara benzeyen pantolon yünlü ve beyaz bir kumaştan seçilir.
Gerek yolculukta ve gerek dergâhların dışında derviş ve babaların renkli
aba giydikleri de görülür. Bele altı parmak enliliğinde bir kemer
takılır. Bu kemer örmedir ve ince meşin küçük tokalarla önde birleşir.
Kemerde ya da yana sokulu iki tane bıçak bulunur. Bu
bıçakların kabzasının ucu tamamen baştaki taç şeklindedir. Bunlardan
başka babaların boyunlarında ince bir kayışla asılı küçük ve meşin
çantaları vardır. Üzerinde aynalı yâ Ali yazılıdır. Bu çantaya
icazetnâmeler ve tarîkate ait evraklar konulur. Babalar bu çantayı
yalnızca seyahatlerinde boyunlarına takmaktadırlar. (Bektaşîlik (yazma)
İBŞBAK nu: 443, tarihsiz, v:36)
Babaların
boyunlarında –dervişlerin de taktığı- teslim taşı da bulunmaktadır. Bu
taş yedi sekiz cm. çapında ve on iki köşeli bir yıldızdan ibârettir.
Teslim taşı dergâhların açık olduğu dönemde Kırşehir’de, Pirevi’nde imal
olunmaktadır. Söylenceye göre Hacı Bektaş Velî’ye zehir içirilir.
Zehrin belirtileri görülünce Kutlu Melek, Hacı Bektaş Velî’ye yumurta
akından yaptığı bir ilacı içirir. Hacı Bektaş Velî istifra eder ve
istifra ettiği zehir donarak bu taşı oluşturur. Taşın kırmızı damarları
zehire karışan Hacı Bektaş Velî’nin kanı olarak yorumlanmaktadır.
(Bektaşîlik (yazma) İBŞBAK nu: 443, tarihsiz, v:37)
**