'Dost Başa Düşman Ayağa (Neden) Bakar…
Tanrı Musa'nın yaklastığını görünce,
çalının içinden, "Musa, Musa!" diye seslendi.
Musa, "Buyur!" diye yanıtladı.
Ve Tanrı dedi ki, "Sakın buraya yaklaşma,
(önce) ayaklarından (sandalları) çarıkları çıkar.
Çünkü durduğun yer kutsal bir topraktır.
Eski Ahit
Mısırdan Cıkış
Bölüm 3, Sure 4-5
'Giysi',
olimpiyat ruhuna ve doğasına aykırı... diye yazan Bay Charles Burress,
Kaliforniya Üniversitesi'nden arkeolog Bay Stephen Miller'in, bundan 30
yıl önce Yunanistan’da, Atina’ya 80 mil uzaktaki küçük Nemea köyü
bitişiğindeki bir tepede, yöre halkının alaycı bakışları arasında
yürüttüğü çalışmalarla ortaya çıkardığı Nemea olimpiyat sitesi ile
ilgili olarak, şu bilgiyi vermektedir:
"Sözü
geçen site, koşu pistine açılan giriş tüneli ve bozulmamış durumdaki
'kilitli oda’nın yanısıra Zeus Tapınağı kalıntılarını da içeriyor.
Kilitli
odanın en eski dünyasal gerçek olduğuna inanılıyor. Bir boru sesiyle
koşucular tüneli geçip, üzeri deliklerle kaplı bir kayayla kapatılmış
başlama yerine geliyor.
Katılımcılar, 2.300 yıl önceki atletlerin yaptığı gibi yine önce bu deliklere ayak parmaklarını koyacak, sonra aynı pistte, Olimpik etkinlik tarihine kendi ayak izlerini de ekleyerek koşmaya başlayacak..."
Katılımcılar, 2.300 yıl önceki atletlerin yaptığı gibi yine önce bu deliklere ayak parmaklarını koyacak, sonra aynı pistte, Olimpik etkinlik tarihine kendi ayak izlerini de ekleyerek koşmaya başlayacak..."
Bu
bilgilerden anlaşıldığına göre, koşucular çıplak ayakla koşacaklardı ve
koşu öncesinde de ayak parmaklarını, ayak parmaklarının gireceği
şekilde üzerinde delikleri bulunan bir kayaya sokmaktaydılar.
Makalede
geçerken aktarılan bu bilgilere göre, anlaşılıyor ki, “delikli kaya”,
atletin ayaklarında sandalet olmadığını garantiye bağlayan bir güvence
imiş gibi görünmektedir. Ayağında sandalet olan bir koşucunun ayak
parmaklarını bu deliklere geçirmesi böylece olanaksız kılınıyor
olmalıydı.
“Ayakkabı kültürü”,
evlere veya kutsal alanlara girilirken “ayakkabı çıkarma” geleneği;
Ruslarda kirli ayakkabı ile asla gezmeme biçimini almış olan aşırı
titizlik; Türklerde “dost başa, düşman ayağa bakar” biçimindeki atasözü;
evin ana kapılarına kilden
yapılmış ayakkabı modelli saksılar yerleştirme modern uygulaması; uğur
getirsin diye insan ayakkabısının yerine geçmiş olan “at nalı” asma
tutumları…ortaya çıkış gerekçeleri bakımından, eski Olimpiyat
koşucularının sandalet-çarık giymeden koşmaları
ile her halde aynı temel çizgide buluşuyordu. Bu “sandalet”-çarıklar,
eski dönemde savaşçıların donanım parçalarından birisi olan savaş aracı
sayılarak, barışçıl amaçlı alanlardan uzak tutulması hedefine bağlı olmalıydı.
Konuya
bir kez bu açıdan bakınca ve eski toplum insanı bakımından çarık veya
sandaletin, tıpkı bir mızrak, tolga veya ok gibi savaş araçlarından biri
olduğu hesaba katılınca, ziyaretçi erkeğin, bir yabancı eve girerken,
silahlarını ve bu arada ayak koruyucularını “kapı eşiği”nde bırakması
uygulaması anlam kazanmaktadır. İlyada’nın ziyaretçi erkekleri, bir
konukluğa gittiklerinde, bütün “savaş araçları”nı kapının eşiğine,
girişteki özel bölümlere bırakıp, eve öyle girebiliyorlardı.
Eski Ahit'in anlatımına göre de, ateş
haliyle, sönmeyen meşe-çalı ateşi olarak Tanrı, çöl yollarında, Musa
ile karşılaştığında, ona derhal sandallarını çıkarmasını emretmişti. Din
adamlarımız, Musa’nın tanrı önünde sandaletini çıkarmış olmasını,
"Ortadoğulular,
Hıristiyan veya Müslüman olsunlar, eskiden ve hatta şimdi bile, kutsal
alanlara girmeden önce, yolun tozunu-toprağını kutsal toprağa
bulaştırmamak için, ayakkabılarını çıkarma geleneğine sahiptirler"
diye yorumluyorlar. Buna göre, tuvaletleri bile olmayan, fakat bir ev veya hatta çadıra girerken ayakkabılarını mutlaka çıkaran
göçer veya yarı-göçer toplulukların, “sağlık” gerekçelerine
dayandıkları bile ileri sürülebilir!Bu tür ilahiyatçılar, Pesah-Fısıh
ayinlerinde,Tanrı’nın, kurban etini kızartarak ve tamamen “giyinik
olarak”, çarıklar-sandaletler ayakta olma koşuluyla yeme kuralını
formüle ettiğinde, bu tanrının “temizliğe” pek dikkat etmediği sonucuna
varmalıdırlar!
Eski toplum, bireyin savaş araç-gereçlerinden arındırılmasının yollarını, kendi varlık
koşulları
çerçevesindeki çözüm biçimlerinde bulabilmiştir. Bireyin, vücudunu veya
başını kimi taş yarıklarından içeri sokmayı başarırsa günahsız
olduğunun anlaşılacağı biçimindeki yorumlar da, eski toplumun bireyin,
tolgasız, zırhsız, mızraksız... olduğunu kontrol etme geleneğine
dayanır.
Çeşitli
kayalar arasından sürünerek zorlukla geçen ve böylece hacı olan Budist
uygulamaların mantığı da, bireyin kutsal edimler sırasında silahsızlandırılmasına ve bunun kontrolüne dayanmaktadır. Tarsus’un Cennet ve Cehennem’in de de bu tür, “günahsız” olup olmamayı kontrol kayaları bulunuyor.
Kapı
eşiğine asılan ayakkabı veya at nalı, ev sahibinin bir savaş seferinde
olmadığının, barışçıl olarak evinde oturduğunun anlatımını veriyor ise,
çöl çadırlarına giren erkeğin ayakkabısını çıkarmasında temizlik motifi
aramak, safça bir davranış olacaktır. Tanrısal alanlara
girerken
çıkarılan ayakkabı, İslamda takunyacılık, Hacı olmak için giyilen
ihram, kiliseye veya camiye kadının başörtüsü takarak ve fakat erkeğin
başındaki şapkasını
çıkararak
girmek zorunda oluşu, aynı temel güdünün parçalarıdır: Bireyin, aidi
olduğu toplum birim simgelerinden arındırılması ve
silahsızlandırılması...
Eski
Olimpiyat geleneğinin erkek atletlere yönelik bu tür 'garip'
uygulamaları, herhalde bu çerçevede gerçek anlamlarına kavuşacaktır.