Bütün Dinlere Karşı Aydınlanma Konferansına...
Aziz Nesin’in moral öncülüğünde, o öldükten sonra, Mart 1997'de gerçekleşen “ Köktendinciliğe karşı Aydınlanma Konferansı”mız var.
Bu bir ilk adım olarak değerlendirilebilir, ve herhalde öyle ele alınması, ilerletilmesi gereken içeriği bakımından doğru olacaktır.
Bu I. Aydınlanma Konferansı ateist bir konferans değildi. O zaman Cumhurbaşkanı olan sayın Demirel’in davet edildiği, onun bu Konferansın toplanmasına destek olduğu ve fakat iç siyaset nedeniyle son anda katılmaktan vazgeçtiği yönünde, Konferans açılış konuşmalarında verilen bilgiler bile, bu Konferansın ateist temelde gerçekleşemez olmak zorunda olduğunu gösteriyor. Sayın Demirel, genel özelliğine uygun olarak, son andaki vücut çalımlarıyla, o sırada yükselmekte olan radikal islama ve onun Hükümetteki uzantılarına karşı bir destek arayışı olarak ele almış olmalı. Çünkü, onun geçmişinde de, rakiplerini birbirine kırdırma ( siyaset alanındaki deyimleriyle ‘iti ite kırdırma’) gibi bir vazgeçilmez tutumu var. Yakın zamanda, “Nerde bu odtü’lüler?” çağrısında da aynı kurnazlığı okumuştuk. Bu Blog sayfalarına Sayın Demirel’in kendisinin veya görevlilerinin zaman zaman girdiğini biliyoruz. Fakat bundan ötürü lafımızı çekecek değiliz. Şimdi “şeriat tehlikesi”ne dikkat çekmesi için epey geç kalmıştır ve Türkiye’nin “İslami Cumhuriyet”e dönüşmesinde hatırı sayılır payının vicdan muhasebesini yapmasında yarar var.
Böyle bir Konferans’a Cumhurbaşkanı olarak Demirel’in katılacağını duyan ANAP başkanı Yılmaz , bazı bürokratlar bile, hiç olmazsa kutlama mesajı çekmişler. Katılımcılar arasında Lütfü Doğan, Zekeriya Beyaz gibi, İslami şahsiyetler de var. Diyanet İşleri eski başkanlarından L. Doğan gibi şahsiyetlerin, Konferansta aradıkları ateizmin temellerini öğrenme arzusu değildi elbette. Türker Alkan’a sorduğu ve onun da gayet usturuplu bir şekilde yanıtladığı gibi, İslamın aşırı kesimlerini nasıl edip yapıp engelleme, daha kontrol altında bir İslamı Türkiye’ye devlet dini olarak yerleştirebilme çabasıydı.
Yabancı platformlardan gelen birkaç Avrupalı katılımcı da, konuşmalarına bakılırsa, daha çok Salman Rüşti savunucusu, görünüyorlar. Sadece bazıları, Türkiye veya kendi ülkelerinde ateizmi, laisizmi savunma içinde konuşma yapmışlar.
Türkiye’den konuşan Oral Çalışlar gibi şahıslar, şimdi AB demokrasisini İslami AKP’nin savunduğu ve getirdiğini anlatmakla meşguller. Ali Nesin’in 10 yıl içinde “Aydınlanma” çağrısından ve “onlar Karanlık” kükreyişlerinden, nerelere geldiğini zaten bütün Türkiye izledi.
Katılımcı Bedri Baykamlar, Prof. Sina Akşin’lerin ise CHP , SHP propagandalarını yapmaktan; Diyanet kurumu gibi çok ciddi laiklik sorunlarını taşıyan devletin bu özelliğini anlaşılır kılmaya, kabul edilebilir göstermeye çalışan konuşmalar dışına pek çıkmamışlar.
Bununla birlikte, bazılarının konuşmalarını yayınladığımız, katılımcılar arasında dinlerin kökenlerini ateizm temellerine oturtarak öğrenmek ve açıklamaya çalışmak isteyenler olduğu bir olgudur. Bu Konferansta en başta dikkate alınması ve ilerletilmesi gereken yanı da bu husus oluşturuyor zaten.
Çok açıkca görülüyor ki,bugünün Türkiye’sinde, siyasetin, ekonominin konuları çok kısa bir konuşmanın hemen peşinde Laikliğe, demokrasiye, şeriat karşıtlığına gelip bağlanıyor. Çünkü şu anın sürecini Türkiye, toplumun islamizasyonu olarak yaşamaktadır ve bizzat bu süreç şeriatın gelme sürecinden başka bir şey değildir. Bu, hızla gelebilir, kansız gelebilir, kanlı gelebilir; anayasal çizgide “sivil darbelerle” desteklenerek, o yetmezse, kadayıfın altını üste getirerek olabilir. Bu süreci izliyoruz zaten. Fakat kesin olan şudur ki, yaşanmakta olan süreç, ekonomiden sosyal alanlara, eğitimden sağlığa,her alanda islamize edilmiş Türkiye oluşumudur. Öyle ki, bugün artık İslam, Türkiye’de genel olarak etnik konularda, özel olarak Kürt meselesinde çözüm olarak kendini ortaya koymuş durumdadır. “Ümmet toplumu, İslami kardeşlik” etnik ayrımcılığın ve bu ayrımcılıktan doğan kavganın çözüm anahtarı, anahtarlarından biri, olarak kapı kilidine sokulmuş durumdadır.
Bizim konumuz özel olarak din tarihi ve din tarihçiliği değil. Yukarda anlattığımız hususlar da zaten, dinlerin günümüzdeki dünyanın asıl politik aktörü olduğunu veya olmakta olduğunu gösterdiğine göre, laisizmin savunusu doğrudan doğruya demokrasinin savunusu halini almaktadır.
Dinlerin temellerinin açığa çıkarılması, sadece bu çatışmada ateizmin, laisizmin ve dolayısıyla demokrasinin yanında yer alanların güçlendirilmesi içindir. Eğer, Erdoğan Aydın’ı, Erol Sever’i, Türker Alkan’ı, o konferanstaki konuşmaları bakımından ağırlıkla ele alıyor isek, başka bir argümandan ötürü değil, bizzat onların da güçlendirilmesi içindir. İlhan Selçuk’un bayat, kuru yazısını yayınladıysak, orada öğrenilmesi gereken çok şey olduğu için değildir.
Dileyelim ki, laik kamuoyu, daha ileri bir içeriğe sahip bir 2. Aydınlanma Konferansını, bu kez Süleyman Demirel himayesinde olmayacak şekilde, becerebilme arzusu göstersin.
Hem de geç kalmadan...
Ateizme, Laikliğe, Demokrasiye karşı ittifak çağrısı anlamına gelen Suud kıralı Abdullah'ın çağrısı, öteki Abdullahlara yetişmeden...
Ateizmin Bilimsel Temellerde Güçlendirilmesi * Ateizme karşı ittifak çağrısı, Ateizmi Güçlendirme Çağrısıdır* I. Uluslararası Aydınlanma Konferansı Sonuç Bildirgesi * "Aydınlanma"cılık Konferansı- Özet ve Katılımcılar* Fundemantalizm'in Kökenleri-1* Fundemantalizm'in Kökenleri-2* Aydınlanma Konferansı'nda Erol Sever* Aydınlanma Konferansı'nda Oral Çalışlar* Aydınlanma Konferansı'nda İlhan Selçuk* Türker Alkan: Aydınlanma Konferansı Konuşması( Mart 1997)* Oral Çalışlar: Aydınlanma Konferans'ından Riyad AB'sine!* Aydınlanma Konferansı'nda Erdoğan Aydın-1* Aydınlanma Konferansı'nda Erdoğan Aydın-2