17.09.2013

"Yer İle Gök"... Enlil İle Kazma


"Gök", "Yer" Ve "Kazma"nın İlişkisi

Erken ilahilerde, ‘Yeryüzü’ ve ‘Gökyüzü’ kavramları da öylesine somut, elle tutulan ve doğal bir şekilde ele alınır ve anlatılır ki o anlatımlarda, Gökyüzü’nden bahsederken birden bire “Kazma” kavramına geçmek hiç bir anormallik yaratmaz.

Oysa, bu kavramların bugünkü değerleri temel alınırsa, “Gökyüzü” ile “Kazma”nın bir “yaratılış” anlatımında yan yana geçmesi halinde, ilgili tanrıların akıllarından zorları olduğu düşünülürdü. Oysa, hem o tanrıların akıllarından zorları yoktur; oldukça akıllıdırlar… Hem de, ilahi anlatımında, o tanrıların “yaratış” işlemleri büyük bir doğallık ve uyum içinde “Gökyüzü”nden “kazma”nın “yaratılışı”na doğru iner gelir...

"Enlil ve Kazmanın Yaratılışı"


"Efendi, verdiği nimetlerin gerçek yaratıcı olan
kararları değiştirilemeyen efendi,
topraktan ülkenin tohumunu filizlendiren enlil,
Yer'den Göğ'ü ayırmayı düşündü,
Gök'ten Yer'i ayırmayı düşündü
ortaya çıkan varlıkların büyümesi için,
"gök ile yerin kemiği"nde (nippur) ... yaydı.

kazmayı var etti, "gün"ü yarattı,
emeği gösterdi, yazgıyı belirledi,
kazmaya ve sepete "kudret" yükledi.
enlil, kazmasını yüceltti,
başı lacivert taşından olan altın kazmasını,
gümüş ve altın ..., evinin kazmasını,
lacivert taşından ...,
geniş bir duvara çıkan tek boynuzlu bir öküzden çıkıntısı olan kazmasını.

efendi kazmayı çağırdı, yazgısını belirledi,
kutsal taç kindu'yu başına koydu,
çamurdan insanın başını biçimledi,
enlil'in önünde o (insan?) ülkesini kapladı,
kara-kafalı halkının üstünde sebatla durdu.

yanında duran anunnakilerin,
armağan olarak ellerine onu (kazma?) koydu,
enlil'i duayla yatıştırdılar,
kazmayı tutmaları için kara-kafalı halka verdiler.

kazma ve sepet kentler kurar,
sağlam evi kazma yapar, sağlam evi kazma kurar,
sağlam eve bereket gelmesini sağlar,

kralına karşı çıkan eve,
kralına boyun eğmeyen eve,
kazma boyun eğdirir.

kötü ... bitkilerin başını o ezer,
köklerini çeker çıkarır, başlarını koparır,
... bitkileri kazma kurtarır;
kazmanın yazgısını enlil baba belirledi,
kazma yüceltildi." 

Bu ilahide Enlil’in, “Gök” ve “Yer”i “yaratan” olarak değil; onları birleştiren-ayrıştıran olarak bulunduğuna dikkat edelim.

“Gök” ve “Yer” ile uğraşan Enlil, birden bire “Kazma’yı var etme”ye yönelir… Ve bunlar anlatımdaki ciddiyeti asla sarsmaz; anlatıcılarımız kusursuz bir düzenlemeyi anlatmaya devam ederler. Çünkü gerçekten de, burada bahsedilenler, sanılan anlamıyla “Gök” ve “Yer” değildir; “Yukarı Mezopotamya” ile “Aşağı Mezopotamya” dır. “Kazma” denilenler de "Aşağı"daki Toprağı çapalayan, kazma ile kazan topraksız, cahil, “kazma” köylülerdi.

Burada kullanılan “Gök” ve “Yer” kelimeleri yerine şöyle yazabiliriz:

"enlil,
Mezopotamya'nın
Aşağısı'nı, Alt kısımını Yukardan-Üst kısmından ayırmayı düşündü,
Yukarı'yı Aşağı'dan ayırmayı düşündü"

Muhtemelen, coğrafi tanımlarda günümüzde bile kullanılan "Aşağı"-"Yukarı" ülke, bölge, tarla vb. ayırımı, zaman içinde "Yukarı=Gök" ve"Aşağı=Yer=Toprak" halinde yorumlanmaya başlanmıştı.

Dolayısıyla ilahilerimiz, evren ile ilgili değil, o dönemde bu topluluklar için "evren"("An-Ki") kabul edilen “Yukarı Mezopotamya” + “Aşağı Mezopotamya” topluluklarının karşılıklı ilişkilerinin düzenlenmesiyle ilgiliydi.

Bu bakımdan, Mezopotamya'nın en verimli tarım alanlarının bulunduğu kısımların düzenlendiği, yeni bir yapılandırmaya geçildiği sırada, tarım için, ev-köy inşası için tayin edici unsurlar olan, "çapa"nın, "sepet"in, "saban"ın, sebze ve meyvelerin "yaratılması"nın gündeme gelmesi kadar doğal bir süreç olamaz.

‘Kazma’, Türkiye’de şimdi bile eğitilmemiş bir kişiyi tanımlama deyimi olarak kullanılır; dolayısıyla 'kazma', Gılgameş’in ikizi, rakibi, ittifakdaşı Çiftçi-köylü Enkidum’un diğer bir anlatım biçimi, Adem'in çiftçi olan varyantı, yani eğitilmemiş olan “tarımcı insan toplumu” tanımıydı.

Hatta bu nedenle, buradaki “yaratılış”larda anlatılan Adem’in başlangıçta “gözü kapalı”ydı; yani henüz cahildi; bir ritüel yoluyla ("Ağacın ürününü-meyvesini yiyerek") “bilgelik” kazanmış ve “gözleri açılmış” değildi.

Buradaki “kazma” sözcüğü ile gözü kapalı, cahil, kaba-saba birisinin tanımı zamanla anlamdaş hale gelmiş gibi görünüyor.

Günümüzde “çapa-kazma” işi yapmaya devam eden Mardin - Ş.Urfa yöresinin “çapa”cılık işi, demek ki, binlerce yıllık tanrısal bir mirastır.




          "Tilki Ve Çapa", ilahilerin Enlil ve Enki'sine çok yakın olan iki motiftir...



Göbekli Tepe'de karşımıza çıkan bu semboller, eğer "Kazma"yı ifade ediyor ise, Enlil'in Kazma'yı var etme tarihini epey geri çekmemiz gerekebilir.

Sayın Prof. Dr. Klaus Schmidt, "Göbekli Tepe" kitabında "Kazma" olduğuna ihtimal verdiğimiz bu sembolle ilgili bir şey söylememektedir. (En azından biz fark edemedik..)

Belki, bu tür vurgularımızla, konu hakkında biraz daha ilerleme kaydedebiliriz.

Eğer, bu sembol bir Kazma'nın ifadesi ise (ki, öyle görünüyor) Kutsanan Enlil Kazma'sının, Çapa'cılığın hala bulunduğu Şanlıurfa'nın Göbekli Tepe'sinde 12 bin yıllık bir geçmiş taşıyarak bulunması, zaten pek şaşırtıcı da olmaz!



                                        Göbekli Tepe'de Kazma mı?