Avesta’da
‘Köpek’ Çeşitleri...
İsa’dan evvel 2350’li yıllara denk düşen tablet çözümlerinde :
“Enlil’in azgın köpeği” ,
“Tanrıların besili köpeği”
“Nindinug’un kapan köpeği”,
“Nindinug’un kan içici köpeği”,
“Ea’nin, ısıran köpeği”
“Enki’nin uluyan köpeği”
“Ninsin’in (kana) susamış,kan içen köpeği”,
“Utu’nun.... köpeği ”
“Sin’in .... köpeği ”
“Ninazu’nun.... köpeği ”
Gibi, farklı özelliklere ve farklı tanrılara sahip oldukları anlaşılan bir ‘köpek kast düzeni’ bulunduğunu görüyoruz.(1)
Bu ‘köpek’lerin bir ‘hayvan’ olarak ‘ köpek’ haliyle algılanmaya başlanması daha sonraki bir gelişimdir. Eski toplum, Totem hayvan-bitki geçişmesine bağlı olarak, kendini yani ‘insan toplulukları’nı, onların çeşitli sosyal hizmet bölümlerini, hayvan ve-ya bitki adlarına göre de düzenlenmişti. Ve bu hayvan –bitki adları kendilerini ifade etmek için de kullanılıyordu. Bugün dilimizde kadın veya erkeğe karşı, son derece ayrıntılı olarak, övmek veya yermek için, sayısız hayvan ve-ya bitki namı takılabiliyorsa, nedeni budur.
İsa’nın ‘kuzu’ olarak da adlandırılmasında; Musevilerin ‘dana’ tapınmasında, ‘insandan hayvan toteme geçiş’,ne ölçüde etkili ise, Assur topluluklarında da insan’dan ‘köpek’e geçiş aynı ölçüde etkili olmuş görünüyor.
Yeniden Avesta’ya döndüğümüzde...
Orada şöyle sorulur :
“ Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri!
Üstünden bir köpeğin leşi veya bir insanın cesedi geçirilmiş olan bir yoldan yeniden; davar ve sığır sürüleri, erkekler ve kadınlar, Ahura Mazda’nın oğlu; Ateş, kutsanmış baresma demeti veya müminler geçebilir mi?”
“Maddi Dünyanın Yaratıcısı” bu soruyu şöyle yanıtlar:
“ O (yolun) üstünden; davar ve sığır sürüleri, erkek ve kadınlar, Ahura Mazda’nın oğlu; Ateş, kutsanmış baresma demeti ve imanlılar bir daha geçemez.
Bundan dolayı siz, dört gözlü bir sarı köpeğin veya sarı kulaklı bir beyaz köpeğin bu yoldan üç kez geçmesini sağlayacaksınız . Ya dört gözlü sarı bir köpek ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır.
Eğer köpek gönülsüzce yürürse, (o zaman) onlar dört gözlü sarı köpeğin veya sarı kulaklı beyaz köpeğin (bu kez) altı defa bu yoldan geçmesini sağlayacaklardır. Ya dört gözlü sarı köpek, ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan altı defa geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde (6) olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır.
Eğer köpek gönülsüzce yürürse, (o zaman) onlar dört gözlü sarı köpeğin veya sarı kulaklı beyaz köpeğin (bu kez) dokuz defa bu yoldan geçmesini sağlayacaklardır.
Ya dört gözlü beyaz köpek ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan dokuz defa geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır. ”
Avesta’nın bu yanıtındaki “dört gözlü sarı köpek” veya “sarı kulaklı beyaz köpek” tanımlarının tercümeye ait sorunlarla da ilgili olup olmadığını şu anda bilemiyorum. Ama, ‘renk’ler eski Mezopotamya toplumlarının ayrıştırıcı belirlenimlerinden birisi idi ve burada da kullanılmış olması ihtimali varsayılabilir.
İsa’dan evvel 2350’li yıllara denk düşen tablet çözümlerinde :
“Enlil’in azgın köpeği” ,
“Tanrıların besili köpeği”
“Nindinug’un kapan köpeği”,
“Nindinug’un kan içici köpeği”,
“Ea’nin, ısıran köpeği”
“Enki’nin uluyan köpeği”
“Ninsin’in (kana) susamış,kan içen köpeği”,
“Utu’nun.... köpeği ”
“Sin’in .... köpeği ”
“Ninazu’nun.... köpeği ”
Gibi, farklı özelliklere ve farklı tanrılara sahip oldukları anlaşılan bir ‘köpek kast düzeni’ bulunduğunu görüyoruz.(1)
Bu ‘köpek’lerin bir ‘hayvan’ olarak ‘ köpek’ haliyle algılanmaya başlanması daha sonraki bir gelişimdir. Eski toplum, Totem hayvan-bitki geçişmesine bağlı olarak, kendini yani ‘insan toplulukları’nı, onların çeşitli sosyal hizmet bölümlerini, hayvan ve-ya bitki adlarına göre de düzenlenmişti. Ve bu hayvan –bitki adları kendilerini ifade etmek için de kullanılıyordu. Bugün dilimizde kadın veya erkeğe karşı, son derece ayrıntılı olarak, övmek veya yermek için, sayısız hayvan ve-ya bitki namı takılabiliyorsa, nedeni budur.
İsa’nın ‘kuzu’ olarak da adlandırılmasında; Musevilerin ‘dana’ tapınmasında, ‘insandan hayvan toteme geçiş’,ne ölçüde etkili ise, Assur topluluklarında da insan’dan ‘köpek’e geçiş aynı ölçüde etkili olmuş görünüyor.
Yeniden Avesta’ya döndüğümüzde...
Orada şöyle sorulur :
“ Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri!
Üstünden bir köpeğin leşi veya bir insanın cesedi geçirilmiş olan bir yoldan yeniden; davar ve sığır sürüleri, erkekler ve kadınlar, Ahura Mazda’nın oğlu; Ateş, kutsanmış baresma demeti veya müminler geçebilir mi?”
“Maddi Dünyanın Yaratıcısı” bu soruyu şöyle yanıtlar:
“ O (yolun) üstünden; davar ve sığır sürüleri, erkek ve kadınlar, Ahura Mazda’nın oğlu; Ateş, kutsanmış baresma demeti ve imanlılar bir daha geçemez.
Bundan dolayı siz, dört gözlü bir sarı köpeğin veya sarı kulaklı bir beyaz köpeğin bu yoldan üç kez geçmesini sağlayacaksınız . Ya dört gözlü sarı bir köpek ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır.
Eğer köpek gönülsüzce yürürse, (o zaman) onlar dört gözlü sarı köpeğin veya sarı kulaklı beyaz köpeğin (bu kez) altı defa bu yoldan geçmesini sağlayacaklardır. Ya dört gözlü sarı köpek, ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan altı defa geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde (6) olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır.
Eğer köpek gönülsüzce yürürse, (o zaman) onlar dört gözlü sarı köpeğin veya sarı kulaklı beyaz köpeğin (bu kez) dokuz defa bu yoldan geçmesini sağlayacaklardır.
Ya dört gözlü beyaz köpek ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan dokuz defa geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır. ”
Avesta’nın bu yanıtındaki “dört gözlü sarı köpek” veya “sarı kulaklı beyaz köpek” tanımlarının tercümeye ait sorunlarla da ilgili olup olmadığını şu anda bilemiyorum. Ama, ‘renk’ler eski Mezopotamya toplumlarının ayrıştırıcı belirlenimlerinden birisi idi ve burada da kullanılmış olması ihtimali varsayılabilir.
Yeni Yıl
Şenliğinde “Köpek”, “Sinek”...
(Dumuzi, elleri ve ayakları yılan gibi görüntüde, sürünerek bulunduğu yerden kaçar.
Sahne değişir. Dumuzi kırlık bir yerde yatmaktadır. )
….
Geştinanna:
(Dumuzi, elleri ve ayakları yılan gibi görüntüde, sürünerek bulunduğu yerden kaçar.
Sahne değişir. Dumuzi kırlık bir yerde yatmaktadır. )
….
Geştinanna:
Eğer onlara yerini söylersem,
köpeğin yesin beni,
Soylu köpek,
kralın köpeği yesin beni!*
köpeğin yesin beni,
Soylu köpek,
kralın köpeği yesin beni!*
Mısır
Firavunu II. Antef'in mezar taşındaki köpek kabartmaları (yaklaşık M.Ö 3.
bin yılın sonu). Antik Mısır'da köpekler kutsal sayılır, sadece kraliyet
ailesinin saf kan köpek edinmesine izin verilirdi.
Turan Dursun, Avesta'da "Köpek Hakları"nı Nasıl Keşfeder...?
Avesta gibi oldukça "sert ceza ve yaptırım"lara sahip erken dönem dinsel metinlerinde, başka hayvanlara ait değil de, özellikle "köpek"lere ilişkin "haklar" saptar ve bunu "islam eleştirisi" bağıntısında anlatırken, Turan Dursun, çoğunluğumuz gibi, burada da yanılmaktaydı. Eski Avestacılık dininde ve şimdiki Yezidilik inancında,kutsal-haram "Köpek Totemi"nin, erken Mezopotamya tarihinde "insan" ile eşitlenme süreci yaşamış bir kategori olduğunu fark edememişti..
Aşağıda, önce Turan Dursun'un bu konudaki yazısını aktarıyoruz...
Sonra da kısaca Turan Dursun'un;
- Avesta gibi tamamen dini bir metinde kullanılan "köpek" kavramı ile Yezidi totemi (Köpeğe dokunma yasağı) arasında en küçük bir bağ kurmadan;
- "Köpek" kavramı ile "kalp" ve "insan" sözcüğü arasındaki geçişmenin nedenlerini düşünmeden ;
- Avesta'nın öteki hayvan veya "normal insan"lara göstermediği alicenaplığı neden "köpek"e göstermiş olabileceği gibi bir soruyu bile kendine sormadan...
"islam eleştirisi" diye veryansın etme çizgisinin sağlam bir ateizm ve sağlam bir toplum bilim çizgisi bakımından pek "işe yarar" olmadığını göstermeye çalışıyoruz.
Aslında Turan Dursun'a yapılabilecek en güzel katkı , onun ateizm talebine sahip çıkarken teorik hatalarını aşmaya çalışmaktır...
Sonra da kısaca Turan Dursun'un;
- Avesta gibi tamamen dini bir metinde kullanılan "köpek" kavramı ile Yezidi totemi (Köpeğe dokunma yasağı) arasında en küçük bir bağ kurmadan;
- "Köpek" kavramı ile "kalp" ve "insan" sözcüğü arasındaki geçişmenin nedenlerini düşünmeden ;
- Avesta'nın öteki hayvan veya "normal insan"lara göstermediği alicenaplığı neden "köpek"e göstermiş olabileceği gibi bir soruyu bile kendine sormadan...
"islam eleştirisi" diye veryansın etme çizgisinin sağlam bir ateizm ve sağlam bir toplum bilim çizgisi bakımından pek "işe yarar" olmadığını göstermeye çalışıyoruz.
Aslında Turan Dursun'a yapılabilecek en güzel katkı , onun ateizm talebine sahip çıkarken teorik hatalarını aşmaya çalışmaktır...
***
Avesta'da
Köpek Hakları Konusunda Turan Dursun'un da Yanıldığı temeller
Turan Dursun'un da hepimiz gibi, yanıldığı nokta, eski Avestacılık'ta ve şimdiki Yezidilikte kutsal-haram Köpek Toteminin, "insan" ile eşitlenme süreci yaşamış olduğunu fark edememekti.
Bu hususu Muhammed'in de bilmiyor olması gayet doğaldır.O, eski geleneklerin sözel, yazınsal değerlerinin bozulmuş anlamlarına dayanarak Avesta'nın Kutsal "Sinek-Arı"sını bayağı bir "arı-sinek" ; Kutsal köpeğini de bayağı bir köpek olarak değerlendirmiş ise, burada yapılması gereken, eski toplumun totem hayvan-bitki döneminden günümüze uzanan çizgiyi açığa çıkararak, İslamın bu basit değerlendirmesinin temelsizliğini göstermek olmalıydı.
Çok açık bir şekilde "din" dediğinde bunu, İslamla bire bir eşitleme eğilimindeki Turan Dursun [(... Karanlık ortadan kaldırılıncaya, yani 'din'in, 'İslam'ın aslında ne olduğu ve ne olmadığı kitlelerce iyice anlaşılıncaya dek sürecektir.." (T.Dursun, Din Bu, III. Kitap, s. 140)], bu hatalı temelde hareketinden ötürü,bu kez de İslam'dan çok daha eski ve yamyamlık dönemi din'lerinden olan Avesta'cılıkta "Köpek hakların Korunduğu" yönünde bir anlayışa kadar savrulabilmiştir...
Çünkü o özsel nokta aramak yerine "köpek" sözünü gördüğü zaman ondan sadece "köpeği" anlamak gibi genel hatamızın takip ettirilmesi çizgisini izlemişti.. Oysa aynı Turan Dursun, İslam bakımından "Hurma (meyvesi) bizim halamızdır" gibi anlayışlar bulunduğunu ; eski Arap şairlerinde "koyun" denilince bundan "insan kadın"ın anlaşıldığını biliyor fakat bunların anlamı üzerine düşünme yolunu seçmiyordu..
http://toplumvetarih.blogcu.com/.../3034481
Yeni Yıl
Şenliğinde “Köpek”, “Sinek”...
http://toplumvetarih.blogcu.com/.../892201
http://toplumvetarih.blogcu.com/.../892201
ESKİ
ANADOLU'DA KÖLELİK MÜESSESESİ-2
"Rabi Kalbatim" nitelemesinin "saray köpekleri",
"saray köle ve koruyucuları" anlamındaki "köpekler" olduğu
anlaşılınca, C. Günbattı'nın doğru bir değerlendirme yapmadığı görülmektedir..
Rabi kalbatim, "köpekler amiri"
Unvan kt v/k 65 metninde (Sever, no.7) geçer. Bu unvan, C. Günbattı (6)
tarafından muhtemelen "Sarayın köpeklerine bakmakla yükümlü görevlilerin
başı" olduğu ifade edilmiştir. Şahit olarak geçen bu şahsın idari bir
fonksiyonu yoktur.
Avesta’da
‘Köpek’ Çeşitleri / 1
İsa’dan evvel 2350’li yıllara denk düşen tablet çözümlerinde :
“Enlil’in azgın köpeği” ,
“Tanrıların besili köpeği”
“Nindinug’un kapan köpeği”,
“Nindinug’un kan içici köpeği”,
“Ea’nın, ısıran köpeği”
“Enki’nin uluyan köpeği”
“Ninsin’in (kana) susamış, kan içen köpeği”,
“Utu’nun.... köpeği ”
“Sin’in .... köpeği ”
“Ninazu’nun.... köpeği ”
....gibi, farklı özelliklere ve farklı tanrılara ait oldukları anlaşılan, adeta bir ‘köpek kast düzeni’ bulunduğunu görüyoruz.(1)
Burada adı geçen ‘Köpek’ türlerinin, basitçe bir ‘hayvan’ olarak, yani bilinen anlamıyla bir ‘köpek’ haliyle algılanmaya başlanması, tarihte daha sonraki bir gelişimdir. Eski toplum, Totem hayvan-bitki geçişmesine bağlı olarak, kendini yani ‘insan toplulukları’nı, onların çeşitli sosyal hizmet bölümlerini, hayvan ve-ya bitki adlarına göre de düzenlenmişti. Ve bu hayvan –bitki adlarını, kendilerini yani farklı insan toplum birimlerini ifade etmek, tanımlamak için de kullanılıyordu.
Bugün dilimizde kadın veya erkeğe karşı, son derece ayrıntılı olarak, övmek veya yermek için, sayısız hayvan ve-ya bitki namı (adı) takılabiliyorsa, nedeni budur.
İsa’nın ‘kuzu’ , "küçük güvercin" vb. olarak da adlandırılmasında; Musevilerin ‘dana’ tapınmasında, ‘insandan hayvan toteme geçiş’, ne ölçüde etkili ise, erken proto Assur topluluklarında da insan’dan ‘köpek’e geçiş aynı ölçüde etkili olmuş görünüyor.
Dikkatli olarak incelendiğinde, eski toplumun erken dönem Tanrılarının ‘insan biçimli’, 'insan gibi yaşayan’ , ‘insan toplumunun tam bir benzeri’ olmasının bir ‘tasarlama” konusu olmadığı, ilk tanrıların doğrudan insan yönetici olduğu artık kabul edilecektir.( 2)
Fakat tanrıların ‘insan gibi!’ olmaları, karşılıklı anlaşmalarını kendilerinden sundukları kurbanlarla sağlayan ‘insan’ların cahilliğinden değil, olağanüstü yetkin çözümleyici güçlerinden ötürü, onların ‘hayvan’laşma, ‘bitkileşme’yi kabullenmeleri sonucunda aşılmıştır. (3)
Şimdi İslam’ın kurban’da boğazladığı koyun veya kulunun ‘ilk oğul’ yerine boğazlanıyor olarak ortaya çıkması insanlık tarihinin en büyük devrimlerinden birisine bağlıdır. Bu nedenle ‘insan gibi!’ değil bizzat insan olan ilk kurban tanrıların ( İsa’ya şimdi bile, özel anlamıyla bir topluluk olan "İnsaniyet" namına ‘kurban’ olduğu için tanrılaşan özelliğiyle tapılır) yerine geçen ‘öküz’, ‘inek’, eşek, koyun, kuzu, keçi...
Bütün bunlar, genel anlamıyla insan topluluklarının (ve doğal olarak tanrı dünyasının ) birdenbire hayvan ve bitki dünyasına isteyerek , gönüllü geçiş yaptıklarını gösteriyor. Hayvan-bitki tapınımının ‘cehaletten’ ortaya çıktığı tezleri ile, Akado-Sammaru kaynaklarındaki erken tanrıların ‘insan gibi!’ oluşlarının nedenini hiç açıklayamayız.
İnsan dünyasının hayvan-bitki toteme geçişleri zamanla sağlanmış olsa ve insan toplumunun yönetim gereksinimlerinin örgütlenmesine bağlı olarak hayvan-bitkiler dünyası da örgütlenmiş ve ayrıştırılmış olsa da, bu geçiş süreci her yerde birden bire son bulmamıştır.
Bir köpeğin kurban edilmesi insan kurban ediminin yerine zamanla geçmiştir. Gerçekte köpeği kurban eden, belki yiyen topluluklar bu davranışlarıyla eski köpek totemli toplum birimin bir aidini kurban etmekte, yemekteydiler.(4)
İsa’dan evvel 2350’li yıllara denk düşen tablet çözümlerinde :
“Enlil’in azgın köpeği” ,
“Tanrıların besili köpeği”
“Nindinug’un kapan köpeği”,
“Nindinug’un kan içici köpeği”,
“Ea’nın, ısıran köpeği”
“Enki’nin uluyan köpeği”
“Ninsin’in (kana) susamış, kan içen köpeği”,
“Utu’nun.... köpeği ”
“Sin’in .... köpeği ”
“Ninazu’nun.... köpeği ”
....gibi, farklı özelliklere ve farklı tanrılara ait oldukları anlaşılan, adeta bir ‘köpek kast düzeni’ bulunduğunu görüyoruz.(1)
Burada adı geçen ‘Köpek’ türlerinin, basitçe bir ‘hayvan’ olarak, yani bilinen anlamıyla bir ‘köpek’ haliyle algılanmaya başlanması, tarihte daha sonraki bir gelişimdir. Eski toplum, Totem hayvan-bitki geçişmesine bağlı olarak, kendini yani ‘insan toplulukları’nı, onların çeşitli sosyal hizmet bölümlerini, hayvan ve-ya bitki adlarına göre de düzenlenmişti. Ve bu hayvan –bitki adlarını, kendilerini yani farklı insan toplum birimlerini ifade etmek, tanımlamak için de kullanılıyordu.
Bugün dilimizde kadın veya erkeğe karşı, son derece ayrıntılı olarak, övmek veya yermek için, sayısız hayvan ve-ya bitki namı (adı) takılabiliyorsa, nedeni budur.
İsa’nın ‘kuzu’ , "küçük güvercin" vb. olarak da adlandırılmasında; Musevilerin ‘dana’ tapınmasında, ‘insandan hayvan toteme geçiş’, ne ölçüde etkili ise, erken proto Assur topluluklarında da insan’dan ‘köpek’e geçiş aynı ölçüde etkili olmuş görünüyor.
Dikkatli olarak incelendiğinde, eski toplumun erken dönem Tanrılarının ‘insan biçimli’, 'insan gibi yaşayan’ , ‘insan toplumunun tam bir benzeri’ olmasının bir ‘tasarlama” konusu olmadığı, ilk tanrıların doğrudan insan yönetici olduğu artık kabul edilecektir.( 2)
Fakat tanrıların ‘insan gibi!’ olmaları, karşılıklı anlaşmalarını kendilerinden sundukları kurbanlarla sağlayan ‘insan’ların cahilliğinden değil, olağanüstü yetkin çözümleyici güçlerinden ötürü, onların ‘hayvan’laşma, ‘bitkileşme’yi kabullenmeleri sonucunda aşılmıştır. (3)
Şimdi İslam’ın kurban’da boğazladığı koyun veya kulunun ‘ilk oğul’ yerine boğazlanıyor olarak ortaya çıkması insanlık tarihinin en büyük devrimlerinden birisine bağlıdır. Bu nedenle ‘insan gibi!’ değil bizzat insan olan ilk kurban tanrıların ( İsa’ya şimdi bile, özel anlamıyla bir topluluk olan "İnsaniyet" namına ‘kurban’ olduğu için tanrılaşan özelliğiyle tapılır) yerine geçen ‘öküz’, ‘inek’, eşek, koyun, kuzu, keçi...
Bütün bunlar, genel anlamıyla insan topluluklarının (ve doğal olarak tanrı dünyasının ) birdenbire hayvan ve bitki dünyasına isteyerek , gönüllü geçiş yaptıklarını gösteriyor. Hayvan-bitki tapınımının ‘cehaletten’ ortaya çıktığı tezleri ile, Akado-Sammaru kaynaklarındaki erken tanrıların ‘insan gibi!’ oluşlarının nedenini hiç açıklayamayız.
İnsan dünyasının hayvan-bitki toteme geçişleri zamanla sağlanmış olsa ve insan toplumunun yönetim gereksinimlerinin örgütlenmesine bağlı olarak hayvan-bitkiler dünyası da örgütlenmiş ve ayrıştırılmış olsa da, bu geçiş süreci her yerde birden bire son bulmamıştır.
Bir köpeğin kurban edilmesi insan kurban ediminin yerine zamanla geçmiştir. Gerçekte köpeği kurban eden, belki yiyen topluluklar bu davranışlarıyla eski köpek totemli toplum birimin bir aidini kurban etmekte, yemekteydiler.(4)
***
Eski Hitit,
Assur geleneklerini sürdüren, o toplulukların parçası olan Lydia’ya ilişkin
olarak Heredot döneminde bile köpek kurban törenlerinin yapılmaya devam
edildiğini biliyoruz. (5)
Uzak Asya’da 12 hayvan yıllı takvimlerden birisine sahipolan eski Türk ve Moğol topluluklarında da Köpek kurban ritueli bulunmaktadır.
Yeniden Avesta’ya döndüğümüzde...
Orada şöyle sorulur :
“ Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri!
Üstünden bir köpeğin leşi veya bir insanın cesedi geçirilmiş olan bir yoldan yeniden; davar ve sığır sürüleri, erkekler ve kadınlar, Ahura Mazda’nın oğlu; Ateş, kutsanmış baresma demeti veya müminler geçebilir mi?”
“Maddi Dünyanın Yaratıcısı” bu soruyu şöyle yanıtlar:
“ O (yolun) üstünden; davar ve sığır sürüleri, erkek ve kadınlar, Ahura Mazda’nın oğlu; Ateş, kutsanmış baresma demeti ve imanlılar bir daha geçemez.
Bundan dolayı siz, dört gözlü bir sarı köpeğin veya sarı kulaklı bir beyaz köpeğin bu yoldan üç kez geçmesini sağlayacaksınız . Ya dört gözlü sarı bir köpek, ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır.
Eğer köpek gönülsüzce yürürse, (o zaman) onlar dört gözlü sarı köpeğin veya sarı kulaklı beyaz köpeğin (bu kez) altı defa bu yoldan geçmesini sağlayacaklardır. Ya dört gözlü sarı köpek, ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan altı defa geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde (6) olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır.
Eğer köpek gönülsüzce yürürse, (o zaman) onlar dört gözlü sarı köpeğin veya sarı kulaklı beyaz köpeğin (bu kez) dokuz defa bu yoldan geçmesini sağlayacaklardır.
Ya dört gözlü beyaz köpek, ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan dokuz defa geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır. ”
Avesta’nın bu yanıtındaki “dört gözlü sarı köpek” veya “sarı kulaklı beyaz köpek” tanımlarının tercümeye ait sorunlarla da ilgili olup olmadığını şu anda bilemiyorum. Ama, ‘renk’ler eski Mezopotamya toplumlarının ayrıştırıcı belirlenimlerinden birisi idi ve burada da kullanılmış olması ihtimali varsayılabilir.
“Dört gözlü”lük, “dört kulaklılık”, çift başlı kartalı bayrak yapan Almanya’nın semalarında bile var olmaya devam ediyorsa, eski toplumun kullanımında yer alması yadırganamaz. Bu, aynı toteme bağlı ikili yapının yönetiminin tek elde toplandığı bir dönemin tanımı, simgesidir.
Yukarıdaki kural, yapılan bir hata ki, bu Avesta’da ilgili topluluğun, ‘bir köpeğin veya bir insanın cesedi’nden uzak durmasını sağlayan kuralın ihlal edilmesi olarak ifade edilir ile ilgiliydi.
Verilen yanıt, bu ‘hata’nın tanımlanan ‘kopek’lerin gönlünün edilinceye kadar ortadan kalkamayacağını anlatmaktadır. Bu ‘köpek’lerin gönlünün edilmesinin ise, onlara sunulacak sunularla olabileceği, bütün yazı dikkate alındığında anlaşılacaktır.
****
1) Conjuration Ancienne Contre Samana
2) Daha önce, Sayın Y.S.Tezel’in yayınladığım çalışmasında şöyle deniliyordu: “Hem erkek hem dişi tanrılar, insan biçimli, insanların bütün ihtiyaçları, ihtirasları, arzuları kaprislerine sahip olarak 'insan gibi yaşayan’ varlıklardı.
Tanrılar topluluğu, insan toplumunun tam bir benzeri gibi tasarlanmıştı.” (Prof.Dr.Yahya Sezai TEZEL)(Mezopotamya'nın İktisadi Tarihi-1)
Eski toplumun dinlerinin erken temellerinin bir ‘tasarıya’ dayandığı dogması, ne yazık ki Sayın Tezel tarafından da Kramer’lere, Lloyd’lara dayanarak savunulmaya devam ediliyor. Batılı bilim adamlarımızın bu alandaki çalışmalarına daima müteşekkiriz.
Fakat onların, eski toplumun yapısına ilişkin kurgusal din temeline oturttukları düşüncelerin artık asılması gereklidir. Onlar Din’lerin kaynaklarını yaşayan, gerçek, barbar ve kültür yaratan toplumların ilişki düzeninde değil, gök’lerde, hayallerde aramışlardır. Fakat ”Gök”ün “yer”den ayrılışı ile ilgili anlatıma sayfalarca ‘kozmonojik’ açılım getirmeye çalışan Bay Kramer, yeterince insan bilim temellerine sahip olabilseydi, bu ‘ayrıştırma’nın ‘kutsal ekmek’ pişirerek nasıl gerçekleşmiş olabileceği noktasını fark edebilirdi... O fark edememiştir.
Sayın Tezel’in sadece bu noktayı da yeniden gözden geçirmesi halinde bile, yukarıdaki görüşlerini değiştirmesi gerektiği sonucuna ulaşabileceğini düşünüyor, kendisinden de bu yönde çaba umuyorum...
3) Aslında kaynakları eskiye dayanan dinler ve onların anlatımları, doğru ele alınırlarsa, yaşanılan tarihin ana çizgilerini, soyutlanmış haliyle bile olsa, saptamak olanaklıdır.
Çalışmasından yararlandığımız sayın Dr. A. Yılmaz Soyyer’in eserinde, Bektaşilikte çok rastlanan ‘devir’ kavramına ilişkin söyle deniliyor:
“Devir, maddi olarak görünen âleme düşen canlının önce cemad / cansız, sonra bitki, sonra hayvan ve en sonunda insan şeklinde görünüşüdür. İnsan-ı Kâmil oluşla sonuçlanan bu devre “kavs-ı uruc” da denir.”
...
5) Köpek kurbanın Lydia’da var olduğunu Herodot’tan biliyoruz.
Ayrıca, akademisyen bir dostumun verdiği bilgilere göre de;
“Prof.Dr G. M. A. Hanfmann, Sardesi'de 1967-1968'li yıllarda yaptığı kazılar sırasında ... Lydia Krallığın'nın erken Krallarından Kandaules (Köpek Boğan Lakaplı)'in adetlerine tam uyan "Köpek Kurban" sunusundan 60 kadar köpek iskeleti ve çeşitli P.T. vazolarıyla köpeklerin kesildiği bıçakları buldu. Bu kurban adetini daha sonra Pr.Dr. C.H.jr. Greenewalt "Rituel Dinners" adı altında bir kitapta yayınladı.”
http://toplumvetarih.blogcu.com/.../874521
Uzak Asya’da 12 hayvan yıllı takvimlerden birisine sahipolan eski Türk ve Moğol topluluklarında da Köpek kurban ritueli bulunmaktadır.
Yeniden Avesta’ya döndüğümüzde...
Orada şöyle sorulur :
“ Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri!
Üstünden bir köpeğin leşi veya bir insanın cesedi geçirilmiş olan bir yoldan yeniden; davar ve sığır sürüleri, erkekler ve kadınlar, Ahura Mazda’nın oğlu; Ateş, kutsanmış baresma demeti veya müminler geçebilir mi?”
“Maddi Dünyanın Yaratıcısı” bu soruyu şöyle yanıtlar:
“ O (yolun) üstünden; davar ve sığır sürüleri, erkek ve kadınlar, Ahura Mazda’nın oğlu; Ateş, kutsanmış baresma demeti ve imanlılar bir daha geçemez.
Bundan dolayı siz, dört gözlü bir sarı köpeğin veya sarı kulaklı bir beyaz köpeğin bu yoldan üç kez geçmesini sağlayacaksınız . Ya dört gözlü sarı bir köpek, ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır.
Eğer köpek gönülsüzce yürürse, (o zaman) onlar dört gözlü sarı köpeğin veya sarı kulaklı beyaz köpeğin (bu kez) altı defa bu yoldan geçmesini sağlayacaklardır. Ya dört gözlü sarı köpek, ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan altı defa geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde (6) olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır.
Eğer köpek gönülsüzce yürürse, (o zaman) onlar dört gözlü sarı köpeğin veya sarı kulaklı beyaz köpeğin (bu kez) dokuz defa bu yoldan geçmesini sağlayacaklardır.
Ya dört gözlü beyaz köpek, ya da sarı kulaklı beyaz köpek oradan dokuz defa geçtikten sonra; çok öfkeli bir sinek biçiminde olan, dizleri ve kuyruğunun şekli çıkıntılı, her tarafı kire bulanmış ve en kötü xrafstralara benzeyen Drug Nasu, kuzey bölgelerine doğru kaçacaktır. ”
Avesta’nın bu yanıtındaki “dört gözlü sarı köpek” veya “sarı kulaklı beyaz köpek” tanımlarının tercümeye ait sorunlarla da ilgili olup olmadığını şu anda bilemiyorum. Ama, ‘renk’ler eski Mezopotamya toplumlarının ayrıştırıcı belirlenimlerinden birisi idi ve burada da kullanılmış olması ihtimali varsayılabilir.
“Dört gözlü”lük, “dört kulaklılık”, çift başlı kartalı bayrak yapan Almanya’nın semalarında bile var olmaya devam ediyorsa, eski toplumun kullanımında yer alması yadırganamaz. Bu, aynı toteme bağlı ikili yapının yönetiminin tek elde toplandığı bir dönemin tanımı, simgesidir.
Yukarıdaki kural, yapılan bir hata ki, bu Avesta’da ilgili topluluğun, ‘bir köpeğin veya bir insanın cesedi’nden uzak durmasını sağlayan kuralın ihlal edilmesi olarak ifade edilir ile ilgiliydi.
Verilen yanıt, bu ‘hata’nın tanımlanan ‘kopek’lerin gönlünün edilinceye kadar ortadan kalkamayacağını anlatmaktadır. Bu ‘köpek’lerin gönlünün edilmesinin ise, onlara sunulacak sunularla olabileceği, bütün yazı dikkate alındığında anlaşılacaktır.
****
1) Conjuration Ancienne Contre Samana
2) Daha önce, Sayın Y.S.Tezel’in yayınladığım çalışmasında şöyle deniliyordu: “Hem erkek hem dişi tanrılar, insan biçimli, insanların bütün ihtiyaçları, ihtirasları, arzuları kaprislerine sahip olarak 'insan gibi yaşayan’ varlıklardı.
Tanrılar topluluğu, insan toplumunun tam bir benzeri gibi tasarlanmıştı.” (Prof.Dr.Yahya Sezai TEZEL)(Mezopotamya'nın İktisadi Tarihi-1)
Eski toplumun dinlerinin erken temellerinin bir ‘tasarıya’ dayandığı dogması, ne yazık ki Sayın Tezel tarafından da Kramer’lere, Lloyd’lara dayanarak savunulmaya devam ediliyor. Batılı bilim adamlarımızın bu alandaki çalışmalarına daima müteşekkiriz.
Fakat onların, eski toplumun yapısına ilişkin kurgusal din temeline oturttukları düşüncelerin artık asılması gereklidir. Onlar Din’lerin kaynaklarını yaşayan, gerçek, barbar ve kültür yaratan toplumların ilişki düzeninde değil, gök’lerde, hayallerde aramışlardır. Fakat ”Gök”ün “yer”den ayrılışı ile ilgili anlatıma sayfalarca ‘kozmonojik’ açılım getirmeye çalışan Bay Kramer, yeterince insan bilim temellerine sahip olabilseydi, bu ‘ayrıştırma’nın ‘kutsal ekmek’ pişirerek nasıl gerçekleşmiş olabileceği noktasını fark edebilirdi... O fark edememiştir.
Sayın Tezel’in sadece bu noktayı da yeniden gözden geçirmesi halinde bile, yukarıdaki görüşlerini değiştirmesi gerektiği sonucuna ulaşabileceğini düşünüyor, kendisinden de bu yönde çaba umuyorum...
3) Aslında kaynakları eskiye dayanan dinler ve onların anlatımları, doğru ele alınırlarsa, yaşanılan tarihin ana çizgilerini, soyutlanmış haliyle bile olsa, saptamak olanaklıdır.
Çalışmasından yararlandığımız sayın Dr. A. Yılmaz Soyyer’in eserinde, Bektaşilikte çok rastlanan ‘devir’ kavramına ilişkin söyle deniliyor:
“Devir, maddi olarak görünen âleme düşen canlının önce cemad / cansız, sonra bitki, sonra hayvan ve en sonunda insan şeklinde görünüşüdür. İnsan-ı Kâmil oluşla sonuçlanan bu devre “kavs-ı uruc” da denir.”
...
5) Köpek kurbanın Lydia’da var olduğunu Herodot’tan biliyoruz.
Ayrıca, akademisyen bir dostumun verdiği bilgilere göre de;
“Prof.Dr G. M. A. Hanfmann, Sardesi'de 1967-1968'li yıllarda yaptığı kazılar sırasında ... Lydia Krallığın'nın erken Krallarından Kandaules (Köpek Boğan Lakaplı)'in adetlerine tam uyan "Köpek Kurban" sunusundan 60 kadar köpek iskeleti ve çeşitli P.T. vazolarıyla köpeklerin kesildiği bıçakları buldu. Bu kurban adetini daha sonra Pr.Dr. C.H.jr. Greenewalt "Rituel Dinners" adı altında bir kitapta yayınladı.”
http://toplumvetarih.blogcu.com/.../874521
Eski
Ahit’te ‘İnsanoğlu ve Göksel (ilahisel/Tanrısal) varlık oğulları’ veya
İslam’daki biçimiyle ‘İnsan topluluğu ve Cinler topluluğu’ ayırımı ne kadar
belirgin ise, Ahura Mazda’cılıkta, Zerdüşt dininde de, ‘İnsan ve Köpek’ ikilemi
bütün yazınsal temelde o kadar belirgin bir şekilde yer alır.
Mesela Avesta’da Ahura Mazda’ya,
“12. Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri!
Dünyayı en büyük sevince (gark eden) insanların başında kim gelir?”
diye sorulduğu zaman, onun verdiği ilk ayrımsal yanıt şöyle olur:
“...O insan ki, insanların ve köpeklerin cesetlerini gömülü oldukları yerden kazıp çıkarandır (...odur dünyayı en fazla memnun eden)."
Şimdiye kadar ki çalışmalarımızda gördüğümüz gibi, “İnsan ve Melek”, “Yer ve Gök” aslında, birbirleriyle karşılıklı evlenme yoluyla akrabalık ittifakı kurma yolunu seçen erken dönem Mezopotamya gerçek topluluklarının karşılıklı yapısının adlandırılmasından başka bir şey değildi.
İslam’ın cenneti de bu nedenle aslında , ‘Gök’ topluluğunun bir diğer anlatımıdır. Gök topluluğunun Malik / Melekleri bakımından ise, İnsanoğlu; tam tamına kendilerinden başka bir topluluk değildi ve bir yazıda, ilahide kendine ‘İnsanoğlu’ diyen ‘Toprak topluluğu’, ‘kara başlı’lar aslında ‘şeytan soyu’nun kendisiydi…
Avesta’da da bu ikili yapıyı görürüz. Gerçi Avesta, erken Ateş kültü olarak Anu dönemine doğrudan dayanıyor olduğu ve en eski ilişki ve inanç biçimlerini de içerdiği için, bu ilk kaynağa bağlı toplulukların zamanla ayrışmasına ve yeni özellikler kazanmasına ve bu kökenden gelen toplum birimlerin yeni ittifak türlerine ait motif ve ilişki biçimlerini de içeriyor olsa da (örneğin Aşure’nin bütün tahıl ürünleri de Avesta’nın ‘en kutsal varlıkları’ arasına girmiştir; tarımsal üretimde bulunan bir topluluk olarak), yine de ‘insan ve köpek’ ayrımı veya bir başka ifadeyle, ‘insan ve köpek’ ilişkisi bu yazıtların, denebilir ki bel kemiğini oluşturur.
“İnsan”ın karşısında, kendileri de insan olan öteki toplulukların ‘köpek’ totemi etrafında örgütlenmeleri o kadar ayrıntılı ele alınmıştır ki, bunun kalıntılarını, daha sonra “Conjuration ancienne contre Samana: Par Jean Nougayrol, Paris” ile ilgili çalışmada da izleyeceğiz.
Mesela Avesta’da Ahura Mazda’ya,
“12. Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri!
Dünyayı en büyük sevince (gark eden) insanların başında kim gelir?”
diye sorulduğu zaman, onun verdiği ilk ayrımsal yanıt şöyle olur:
“...O insan ki, insanların ve köpeklerin cesetlerini gömülü oldukları yerden kazıp çıkarandır (...odur dünyayı en fazla memnun eden)."
Şimdiye kadar ki çalışmalarımızda gördüğümüz gibi, “İnsan ve Melek”, “Yer ve Gök” aslında, birbirleriyle karşılıklı evlenme yoluyla akrabalık ittifakı kurma yolunu seçen erken dönem Mezopotamya gerçek topluluklarının karşılıklı yapısının adlandırılmasından başka bir şey değildi.
İslam’ın cenneti de bu nedenle aslında , ‘Gök’ topluluğunun bir diğer anlatımıdır. Gök topluluğunun Malik / Melekleri bakımından ise, İnsanoğlu; tam tamına kendilerinden başka bir topluluk değildi ve bir yazıda, ilahide kendine ‘İnsanoğlu’ diyen ‘Toprak topluluğu’, ‘kara başlı’lar aslında ‘şeytan soyu’nun kendisiydi…
Avesta’da da bu ikili yapıyı görürüz. Gerçi Avesta, erken Ateş kültü olarak Anu dönemine doğrudan dayanıyor olduğu ve en eski ilişki ve inanç biçimlerini de içerdiği için, bu ilk kaynağa bağlı toplulukların zamanla ayrışmasına ve yeni özellikler kazanmasına ve bu kökenden gelen toplum birimlerin yeni ittifak türlerine ait motif ve ilişki biçimlerini de içeriyor olsa da (örneğin Aşure’nin bütün tahıl ürünleri de Avesta’nın ‘en kutsal varlıkları’ arasına girmiştir; tarımsal üretimde bulunan bir topluluk olarak), yine de ‘insan ve köpek’ ayrımı veya bir başka ifadeyle, ‘insan ve köpek’ ilişkisi bu yazıtların, denebilir ki bel kemiğini oluşturur.
“İnsan”ın karşısında, kendileri de insan olan öteki toplulukların ‘köpek’ totemi etrafında örgütlenmeleri o kadar ayrıntılı ele alınmıştır ki, bunun kalıntılarını, daha sonra “Conjuration ancienne contre Samana: Par Jean Nougayrol, Paris” ile ilgili çalışmada da izleyeceğiz.
***
Avesta’nın
tercümeleri veya bu tür dini eserler, eski Akad ve Sammaru tablet kayıtları ile
bağ içinde ele alınmadıkları için; buralarda kaçınılmaz bir soyutlanma,
belirsizleşme eğilimi ortaya çıkmaktadır. Zaten Avestaları ele alan eserler, bu
nedenle sağlam bir çözümleme gücünden hep yoksun kalmışlardır. Bununla
birlikte, yine de, Avestalarda somut olguların veya tanımların üzerleri oldukça
kapanmış olsa bile, orada ‘köpek’ totemi etrafında örgütlenmiş gerçek bir
topluluğun, eski yapısının, yine de belirgin yapısı saptanabilmeliydi.
Avesta’dan ‘köpek’ kavramı veya olgusu etrafında yaratılmış bir kast ilişkileri bulunuyordu. Yani orada tek bir köpek değil, farklı fonksiyon ve özellikleri olan farklı ‘köpek’ totemli topluluk ve bireyleri anlatan bölümler vardı..:
“28. Ahura Mazda (şöyle) cevapladı:
”Ey Spitama Zarathuştra! Eğer ölü bir rahip (Pehlevice’de; asravan veya eski dilde athravan) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer onbirinci (kişiye) ulaşmışsa onuncu kişiyi lekeler.”
“Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir savaşçı (Pehlevice’de; aratestar) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer onuncu (kişiye) ulaşırsa dokuzuncu kişiyi lekeler.”
“Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir çiftçi (vastryos) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer dokuzuncu (kişiye) ulaşırsa sekizinci kişiyi lekeler.”
29. 'Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir çoban köpeği (pasuş-haurva) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer sekizinci (kişiye) ulaşırsa yedinci kişiyi lekeler.”
”Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir ev köpeği (viş-haurva) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer yedinci (kişiye) ulaşırsa altıncı kişiyi lekeler.”
30. ”Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir tazı (vohunazga) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer altıncı (kişiye) ulaşırsa beşinci kişiyi lekeler.”
”Ey Spitama Zarthuştra!
Eğer ölü bir genç köpek (tauruna) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer beşinci (kişiye) ulaşırsa dördüncü kişiyi lekeler.
31. 'Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir karakulak köpek (sukuruna veya Peh; siya-goş) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer dördüncü (kişiye) ulaşırsa üçüncü kişiyi lekeler.”
”Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir Gazu köpeği (anlamı belirsizdir) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer üçüncü (kişiye) ulaşırsa ikinci kişiyi lekeler.”
32. ”Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir aiwizu köpeği (anlamı belirsizdir) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer ikinci (kişiye) ulaşırsa ilk adamı lekeler.”
”Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir vizu köpeği (anlamı belirsizdir) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) ilk adamın üstüne atılır ve onu lekeler.'
33. Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri!
Eğer ölü bir Urupi köpeği (1) ise, ölümünde Spenta Mainyu’nun (2) yaratıklarından kaç kişiyi direkt, kaç kişiyi indirekt olarak lekeler?
34. Ahura Mazda (şöyle) cevapladı:
”Bir Urupi köpeği; Spenta Mainyu’nun yaratıklarından (1) hiç birini ne direkt, ne de indirekt olarak lekelemez, fakat kendisini vuranlar veya öldürenler için kirlilik ebedi bir (yoldaştır).”.... ..”
Gördüğümüz gibi buradaki tanımlamalarda, ‘insan’ denildiğinde bundan ‘rahip’in, ‘savaşçı’nın ve ‘çiftçi’nin bulunduğu bir topluluk anlaşılıyor... Buna benzer temelde ayrıştırılmış bir topluluğa, fakat artık daha çok yerleşik yaşamı temel alan, - 2000’li yılların Hammurabi yasalarında da, aşağı yukarı, rastlıyoruz.
Hammurabi döneminde çiftçi yerine ‘şehirli’ daha ağır bastığına göre, Avesta, aşağı yukarı, artık ‘meslekleri’ askerlik olan düzenli, yarı-düzenli bir ‘ordu’ sisteminin kurulmuş olduğu ve fakat hala ağırlıkla çiftçi olan veya temel özelliği hala ‘toprakla’ geçinme olan bir topluluğun varlığı dönemine işaret ediyor olmalı...
Öte yandan Avesta’da ,
1- “Çoban köpeği”, 2- “Ev köpeği”, 3-“ Tazı”, 4-“ Genç köpek”,5 -“Karakulak köpek”, 6-“Gazu köpeği”, 7-“Aiwizu köpeği”, 8-“Vizu köpeği” , ve 9-“Urupi köpeği”
olarak ayrıştırılan “köpek”leri” , daha doğrusu insan topluluklarının kimler olduklarını, konuya egemen oldukça, daha iyi tanıyabileceğiz.
Bitirirken bir kez daha anımsatalım ki, ‘köpek’ deyimi Eski Ahit’te ‘kutsal erkek (ve kadın) fahişeleri’ anlatan bir deyim olarak da kullanılmaktaydı.
Kültepe kayıtlarında “köle köpek” deyimi Kıralın yetkili bir görevlisinin de tanımını veriyordu.
Bu 9 tür ‘köpek’-insan’ın farklı özelliklerinin, erken ‘yaratılış’ anlatımlarından birisi olan ‘Enuma Eliş’e kadar dayandığını da daha önce belirtmiştim zaten..
http://toplumvetarih.blogcu.com/.../2739680
Avesta’dan ‘köpek’ kavramı veya olgusu etrafında yaratılmış bir kast ilişkileri bulunuyordu. Yani orada tek bir köpek değil, farklı fonksiyon ve özellikleri olan farklı ‘köpek’ totemli topluluk ve bireyleri anlatan bölümler vardı..:
“28. Ahura Mazda (şöyle) cevapladı:
”Ey Spitama Zarathuştra! Eğer ölü bir rahip (Pehlevice’de; asravan veya eski dilde athravan) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer onbirinci (kişiye) ulaşmışsa onuncu kişiyi lekeler.”
“Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir savaşçı (Pehlevice’de; aratestar) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer onuncu (kişiye) ulaşırsa dokuzuncu kişiyi lekeler.”
“Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir çiftçi (vastryos) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer dokuzuncu (kişiye) ulaşırsa sekizinci kişiyi lekeler.”
29. 'Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir çoban köpeği (pasuş-haurva) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer sekizinci (kişiye) ulaşırsa yedinci kişiyi lekeler.”
”Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir ev köpeği (viş-haurva) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer yedinci (kişiye) ulaşırsa altıncı kişiyi lekeler.”
30. ”Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir tazı (vohunazga) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer altıncı (kişiye) ulaşırsa beşinci kişiyi lekeler.”
”Ey Spitama Zarthuştra!
Eğer ölü bir genç köpek (tauruna) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer beşinci (kişiye) ulaşırsa dördüncü kişiyi lekeler.
31. 'Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir karakulak köpek (sukuruna veya Peh; siya-goş) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer dördüncü (kişiye) ulaşırsa üçüncü kişiyi lekeler.”
”Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir Gazu köpeği (anlamı belirsizdir) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer üçüncü (kişiye) ulaşırsa ikinci kişiyi lekeler.”
32. ”Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir aiwizu köpeği (anlamı belirsizdir) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) eğer ikinci (kişiye) ulaşırsa ilk adamı lekeler.”
”Ey Spitama Zarathuştra!
Eğer ölü bir vizu köpeği (anlamı belirsizdir) ise, Drug Nasu çabucak ileriye atılır (saldırıya geçer). (Bu saldırıda) ilk adamın üstüne atılır ve onu lekeler.'
33. Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri!
Eğer ölü bir Urupi köpeği (1) ise, ölümünde Spenta Mainyu’nun (2) yaratıklarından kaç kişiyi direkt, kaç kişiyi indirekt olarak lekeler?
34. Ahura Mazda (şöyle) cevapladı:
”Bir Urupi köpeği; Spenta Mainyu’nun yaratıklarından (1) hiç birini ne direkt, ne de indirekt olarak lekelemez, fakat kendisini vuranlar veya öldürenler için kirlilik ebedi bir (yoldaştır).”.... ..”
Gördüğümüz gibi buradaki tanımlamalarda, ‘insan’ denildiğinde bundan ‘rahip’in, ‘savaşçı’nın ve ‘çiftçi’nin bulunduğu bir topluluk anlaşılıyor... Buna benzer temelde ayrıştırılmış bir topluluğa, fakat artık daha çok yerleşik yaşamı temel alan, - 2000’li yılların Hammurabi yasalarında da, aşağı yukarı, rastlıyoruz.
Hammurabi döneminde çiftçi yerine ‘şehirli’ daha ağır bastığına göre, Avesta, aşağı yukarı, artık ‘meslekleri’ askerlik olan düzenli, yarı-düzenli bir ‘ordu’ sisteminin kurulmuş olduğu ve fakat hala ağırlıkla çiftçi olan veya temel özelliği hala ‘toprakla’ geçinme olan bir topluluğun varlığı dönemine işaret ediyor olmalı...
Öte yandan Avesta’da ,
1- “Çoban köpeği”, 2- “Ev köpeği”, 3-“ Tazı”, 4-“ Genç köpek”,5 -“Karakulak köpek”, 6-“Gazu köpeği”, 7-“Aiwizu köpeği”, 8-“Vizu köpeği” , ve 9-“Urupi köpeği”
olarak ayrıştırılan “köpek”leri” , daha doğrusu insan topluluklarının kimler olduklarını, konuya egemen oldukça, daha iyi tanıyabileceğiz.
Bitirirken bir kez daha anımsatalım ki, ‘köpek’ deyimi Eski Ahit’te ‘kutsal erkek (ve kadın) fahişeleri’ anlatan bir deyim olarak da kullanılmaktaydı.
Kültepe kayıtlarında “köle köpek” deyimi Kıralın yetkili bir görevlisinin de tanımını veriyordu.
Bu 9 tür ‘köpek’-insan’ın farklı özelliklerinin, erken ‘yaratılış’ anlatımlarından birisi olan ‘Enuma Eliş’e kadar dayandığını da daha önce belirtmiştim zaten..
http://toplumvetarih.blogcu.com/.../2739680
Burada
«Köpek» kavramının içerik dönüşümü üzerinde ise şunları söyleyebiliriz:
Erken tabletlerde «Köpek» kavramı « Kalbu » ile «Kalp » kavramı arasında,
Erken tabletlerde «Köpek» kavramı « Kalbu » ile «Kalp » kavramı arasında,
«
Kalp » anlamından «Köpek» anlamına doğru bir geçişme yaşandığı da
anlaşılmaktadır. Eski fal bakma motiflerinde ‘Kalb’in
"bölgelerine" ayrılmış yapısının kullanıldığını biliyoruz. Böyle
ayrıntılı bir ‘kalp’ fal bakma deseninin yer aldığı tablet kazılarda bulunmuştu.
« Kalp » aynı zamanda ‘iman’ anlamıyla eşdeğer kullanıma da sahipti ve erken döneminin “Kalp” organının adak sunumu ile anlaşma simgesi olarak-iman etme, Akidu, ahid- kullanılıyor olmalıydı. Eski toplum doğrudan insan ve onun organlarının kurban edilmesi, sunulması geleneğini kaldırmaya çalışırken, insan yerine totem hayvan-bitkileri geçiren çözümü sırasında «kalb»in de köpek anlamıyla yer değiştirmiş olduğu anlaşılıyor.
‘Koruyuculuk’, ‘merkezi özellik taşıma’ gibi anlamlarıyla da ‘kalp’ ve köpek’ arasında bir geçişme olmuş gibidir.
« Kalp » aynı zamanda ‘iman’ anlamıyla eşdeğer kullanıma da sahipti ve erken döneminin “Kalp” organının adak sunumu ile anlaşma simgesi olarak-iman etme, Akidu, ahid- kullanılıyor olmalıydı. Eski toplum doğrudan insan ve onun organlarının kurban edilmesi, sunulması geleneğini kaldırmaya çalışırken, insan yerine totem hayvan-bitkileri geçiren çözümü sırasında «kalb»in de köpek anlamıyla yer değiştirmiş olduğu anlaşılıyor.
‘Koruyuculuk’, ‘merkezi özellik taşıma’ gibi anlamlarıyla da ‘kalp’ ve köpek’ arasında bir geçişme olmuş gibidir.
***
Ur: Bu kavram «erkek, adam, kahraman» anlamı taşıyor. Fakat ilginç olan, Akadca’da bu kelime, genel olarak «Kalbum» kelimesiyle eşdeğer kullanılıyor.
«Kalbum» kelimesi ise, üzerinde çok durmamız gereken bir kavramdır. Bu kavram bir yanıyla, bize de ulaşmış biçimiyle «Kalp» kelimesinin temelidir ki, bunun «dini iman »,«inanç» ile bağlantılı olduğunu görüyoruz.
«Yürek, kalp » hem eski toplumda en önemli sunu organı idi, üzerinde fal bakılıyordu ve hem de « dini inanç»ları ifade etmek üzere kullanılıyordu. Bu bakımdan, eski insan kurbanların «kalp ve yürek»lerinin anlaşma-ittifak toplantılarının en önemli organlarından olmuş olması gerektiğini çıkarsayabiliriz.
[Bu noktada, bu organlarla İslami ve Hıristiyan dini deyimlerin yoğunluğuna ve «kalp-yürek yeme» üzerine düşmanlık sözlerine ve kadın-erkek ilişkilerinin, sevgi, aşk, bağlılık ve cesaret gibi kavramlarının da bunlarla olan yakin ilgisine dikkat çekmekle yetiniyorum.)
Öte yandan, «Kalbum » kavramı, Akadça’da aynı zamanda «köpek, it» anlamı da taşıyor görünmektedir. Bu pek şaşırtıcı görünmüyor. Çünkü Enuma Eliş yaratılış anlatımında, bir dizi farklı (renk ve özellik olarak) «köpek çeşidi »nin «yaratılmış» olduğunu görmüştük.
Köpek tabusu ve tapınmasını sürdüren topluluk ve dini inançlar üzerinde ilerlenildiği zaman, dikkatlerimiz, Yezidiliğe, Ahura Mazdacılığa ve onlarla ilişkili olan ön Hıristiyanlığın bazı kollarına yönelmek zorunda ki, bu hususlarda zaman zaman yazmıştım.
«Kalbum » kavramında bilinmesi çok önemli bir diğer özellik ise, yine Akadca’da «Awilum» olarak tanıdığımız ve «insan, adam, kahraman» anlamında kullanılan kelime ile de eşit değerde olarak kullanılmasıdır.
Demek ki, “köpek= insan” ve “köpek insan” değerlerindeki kaynaklarımız buralardır.
Muhammed’in kadın ile eşek ve köpeği eşitleme davranışı, Muhammed’den çok önceki dönemin totem topluluklarının hafızalarda kalmış kalıntılarına dayanıyor olmalıydı.
Namaz’da, imanlının önünden başka hayvanlar değil de özellikle eşek ve köpek, bir de kadın, geçtiğinde namazı bozuluyor ise, bunun anlamı, İslam içinde birleşen topluluklarda bir dizi başka hayvan, bitki totem olduğu için, kedi veya deve değil de bilhassa, bu toplulukların evlilik için kadın aldıkları toplulukların totemlerinin‚ “eşek” ve “köpek” olduğu anlamı ortaya çıkmaktadır. Bu da İslami ağızlarda,“eşek sıpası” (ki, bu da İsa’nın bir tanım türüdür) veya “it(in) kızı”nın vb. neden belirgin bir şekilde yer etmiş olduğunun açıklamalarını verir.
[Erkeğin kendi çocuğunu, karşısındakine, “it'in olsun” gibi tanıtım formatları, Türkiye’de Kürt topluluğunun bu eski,"it-köpek totem" gelenekle olan eski bağlara işaret ediyor olmalı.]
http://toplumvetarih.blogcu.com/.../873050
© Photo RMN - Les frères
Chuzeville
Mısır-Gebel el-Arak
Bıçağının fildişi oyma kolunun bir yüzünde aslanın altında iki köpek motifi...
MÖ. 3450 yıllarına tarihlenmiş çakmak taşından bir bıçağın fildişi sapı...
Bir ritüel bıçağı olmalı...
Louvre Müzesinde...
Pazuzu genellikle bir
erkeğin vücudu ve bir köpek kafasıyla tasvir edilmiş Assur heykeli...
Ayak yerine pençeleri, bir çift kanadı ve bir akrebin kuyruğuna sahiptir.
Ayrıca, sağ eli yukarı, sol eli ise aşağı doğru sarkar.
Pazuzu, kıtlık ve kuraklık dönemlerinde yağmur, yağmurlu dönemlerde ise çekirge
getiren Güney-batı rüzgarının ciniydi.
Doğum sırasında anne ve bebeğe zarar verdiğine inanılan kötü niyetli tanrıça
Lamaştu'dan korunmak için Pazuzu muskaları takılırdı.
Her ne kadar kötü bir ruh olsa da, Pazuzu'nun
insanları salgınlara ve diğer şeytani ruhlara karşı koruduğuna inanılır.
Pazuzu genellikle bir
erkeğin vücudu ve bir köpek kafasıyla tasvir edilmiş olan Assur heykelciği...
Ayak yerine pençeleri, bir çift kanadı ve bir akrebin kuyruğuna sahiptir.
Londres - British museum...
Bronzdan dökülme Pazuzu
kafası..., MÖ. 911-609 yıllarına ait... Nimrud'da bulunduğu sanılıyor...Londra
British Museum'da...
Denizli'deki Hierapolis
antik kentinde, "Cehennem Kapısı" olarak adlandırılan alanda geçen ay
kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan üç başlı köpek heykelinin kangal olduğu
ortaya çıktı. Kazı heyeti başkanı olan İtalya Lecce Salento Üniversitesi'nden
Prof. Dr. Francesco D'Andria, bazı küçük heykellerle 1,5 metre yüksekliğindeki
Kerberos heykelinin dünyada eşsiz olduğunu ve şimdiye kadar benzeri
bulunamadığını söylüyor. D'Andria, mitolojiye göre dev zincirlerle bağlı,
vazifesi yer altına giren ölülerin yeryüzüne geri dönmesini önlemek olan
köpeğin kangal olmasının, arkeolojik açıdan çok önemli olduğunu ifade ediyor.
Hierapolis'de geçen yıl Pagan inanışına göre cehennem girişini bulduklarını
ifade eden Prof. Dr. D'Andria, ancak buradaki taşların Bizans döneminde
sütunlar ve mermer bloklarıyla kapatıldığını, bu blokları alınca termal suyu
bulduklarını anlatıyor:
'EŞSİZ BİR ÖRNEK'
"Termal suya ulaşmak için mermer blokları bir yılan, bir de köpek heykeli çıktı. Özellikle 1.5 metrelik, üç başlı köpek heykeli eşsiz bir örnek. Bu üç başlı Kerberos, cehennem girişini koruyordu. Yunan mitolojisine göre Herakles Kerberos'u , ilaçlı pastayla yakalamıştı. Türk arkadaşlar Sivas'ın kangal köpeği diyor ve bu çok önemli. Çünkü kangallar bu bölgede çoban köpeği olarak kullanılıyordu. Heykeltıraş da model olarak bir kangal köpeği kullandı, bundan eminim" diye konuşuyor.
'EŞSİZ BİR ÖRNEK'
"Termal suya ulaşmak için mermer blokları bir yılan, bir de köpek heykeli çıktı. Özellikle 1.5 metrelik, üç başlı köpek heykeli eşsiz bir örnek. Bu üç başlı Kerberos, cehennem girişini koruyordu. Yunan mitolojisine göre Herakles Kerberos'u , ilaçlı pastayla yakalamıştı. Türk arkadaşlar Sivas'ın kangal köpeği diyor ve bu çok önemli. Çünkü kangallar bu bölgede çoban köpeği olarak kullanılıyordu. Heykeltıraş da model olarak bir kangal köpeği kullandı, bundan eminim" diye konuşuyor.
AW000066
DENİZLİ’DEKİ HİERAPOLİS ANTİK KENTİNDE SÜRDÜRÜLEN KAZILARDA, ÖLÜLER ÜLKESİNİN GİRİŞİNDE BEKLEDİĞİNE İNANILAN ÜÇ BAŞLI KÖPEK HEYKELİ BULUNDU. (EMRAH VAROL/DENİZLİ-İHA)
DENİZLİ’DEKİ HİERAPOLİS ANTİK KENTİNDE SÜRDÜRÜLEN KAZILARDA, ÖLÜLER ÜLKESİNİN GİRİŞİNDE BEKLEDİĞİNE İNANILAN ÜÇ BAŞLI KÖPEK HEYKELİ BULUNDU. (EMRAH VAROL/DENİZLİ-İHA)
Tufan’larda ‘Köpek’ler, ‘Sinek’ler
Akado-Sammaru topluluklarının ‘Tufan’larını, insan kurbanların farklı tür öldürme biçimleriyle karşılıklı sunulduğu anlaşma ayinleri olarak buluyoruz.
Onların her ittifak toplantısında, bu bakımdan ‘Tufan’lar oluyordu. Bu Tufan’ların ‘su’ aracılığıyla olanları olduğu gibi,’veba salgını’, "yangın" veya ‘fırtına’ biçimli olanlarına da rastlıyoruz elbette.
Tufan’ların bir tek ‘sel-su’ biçimli "su taşkın"ı olanını saptamak ve bunu da sadece Kutsal anlatımlardan bize ulaşmış olan biçimiyle sınırlamak, eski toplumun insan kurbanlı ayinlerinin genel özelliğini görmeyi engellemiştir.
Dikkatlice baktığımız zaman, bütün eski Tufan anlatımlarının belirli bir takvimsel değer taşıdığını (başlama anı, sürme süresi ve bitiş anı belirli olan...) görüyoruz.
Tiamat’ın Tufan’ı da bu nedenle sembolik kavgaların ve ertesinde insan-tanrı kurbanlarının sunumu ve karşılıklı ittifak topluluklarının yeni yapısal düzenlenişleriyle son buluyordu. Tiamat, bu sırada 11 farklı türde ‘Canavar’ yaratmış ise, bu demektir ki, bu ilahi bize, Tiamat tarafındaki topluluk tarafından değil, Marduk’çu topluluk tarafından aktarılmıştı ve bu yüzden Tiamat'ın yarattığı varlıklar, Mardukçu topluluklar tarafından "canavar" olarak algılanıyordu... Zaten bu nokta, ilahinin Marduk’u yücelten yanıyla da tamamen belirgindir.
Tiamat’ın (burada bu kelimenin okunuş biçimi çok önemli değil !) yarattığı canavarların tanımları* içinde şunları buluyoruz:
—Kırmızı solucan » ( belki,‘sülük’, ‘deniz canavar’ları ?, kabuksuz deniz ürünleri?)
—Azgın Masmahu
—Çift başlı Kartal Usumgallu (ejderha)
—Boynuzlu Başhmu
—Ejderha Mushkhushu
—Uzun saçlı ejderha Lakhamu/l alimu (Lahmu-lahamu ?)
-Ejderha Aslan Ugallu
- Aslan insan Uridummu
-Köpüren (azgın?) Köpek
-Ürküten Köpek
-Akrep insan Girtablullu
-Balık insan (Kulili / Kulullu / Kubrillû.)
-Oğlak
Dikkatimizi çekeceği gibi, burada yer alan ejderha / hayvan ve hayvan - insan sembollerinin önemli bir bölümünü, şimdiki burçlara değin uzanan eski totem sembol - tanrılar oluşturmaktadır. Burada sadece, erken dönem “yaratılış“ anlatımlarında "köpek“ motifinin de kullanılıyor olduğunu yeniden saptayalım.
http://toplumvetarih.blogcu.com/.../891657