19.09.2013

Eski Toplumda Ayrıştırarak Birlik Kurma Düzeni!

                                                   

Günümüzün Mezopotamya kaynaklı dinleri ve mezhepleri arasındaki çelişmelerin derinliği, bu dinlerin oluşmaya başladığı dönemlerdeki toplumsal sistemle bağlantı içindedir.

Eski Mezopotamya toplulukları, çok detaylı bir şekilde ayrıştırılmışlar ve onların ayrıştırılmasına bağlı bir düzen kurulmuştu.

Bu temel nedenle, onların birisi için kutsal olan renk "ak" ise, öteki için "kara" idi.

Birisi için kutsal yön "Yukarı-Kuzey" ise, öteki için "Aşağı-Güney" idi.

Birisini "Kuzey rüzgarı" temsil ediyorsa, ötekini "Güney rüzgarı" temsil ediyordu.

Birisi, kurbanını mutlaka "gündüz" saatlerinde sunacak ise, öteki mutlaka "gece" saatlerinde sunacaktı.

Birisi kurbanını mutlaka "ateş"te kızartarak pişirecekse, bir diğeri mutlaka "haşlayacak"tı!

Birisi "marul, fasulye, mercimek, börülce, kabak" yemeyi günah addediyor ise, bir diğeri için bütün bunların yenilmesi sevap idi.

Birisi dualarını kurbanlarının sağ kulağına okursa, öteki mutlaka sol kulağına mırıldanacaktı.

Birisi için "tükürmek" büyük bir günah iken, öteki için "istiğfar" dinsel bir zorunluluktu.

Birisi için bir hayvan kurban sunumu gerekli iken, öteki için bitki-sebze-tahıl sunumu gerekli idi.

Bu toplum birimlerinin birisi için günah-mekruh-haram olan, adeta öteki için otomatik bir tarzda sevap-vacip-helal oluyordu.

Eski toplumun, bu son derece detaylandırılmış yapısal düzenlenmesinin görüntüsel yanlarını "Totem hayvan"lar ile "Totem bitkiler" ve "Totem renkler", "Totem Yönler" vb. oluşturuyordu. Öne çıkan belirgin yanlar aracılığıyla, toplum birimler ayrıştırılarak, karşılıklı hak ve yükümlülükler belirleniyor; yeme-içme ve evlilik-cinsel ilişki bağları şekillendiriliyordu.

İslami yazında karşımıza çıkan "kırmızı köpek iyi" - "Kara köpek kötü" ikileminin temellerinde bile, eski köpek totemli toplum birimlerin, köpek cinsleri ve köpek renkleri temelinde birbirinden ayrıştırılmış olduğunu görüyoruz. "Avesta yazını" ve "Enlil'in Köpekleri" tablet yazımları, bu noktalarda oldukça ayrıntılar yansıtır.

Eski toplumun bu yapısı kavranmadan, Mezopotamya'da "aynı Allah"a , "aynı tanrı"ya tapan "aynı din"in farklı mezhepleri arasındaki düşmanlığı anlayamayız. Şii-Alevi öldüren Sünniliğin; Ortodoks öldüren Katolikliğin gerisinde, on binlerce yıllık Mezopotamya toplumlarının birbirlerine zıt kılınarak yapılandırılmış toplumsal tarihi bulunuyor.

Bütün bunlardan tek kelime etmeden ve bütün bu konular hakkında bir inceleme yapmadan "din eleştirisi" yapanların, örneğin Richard Dawkins'in "mezhep çatışmaları"nın tarihsel-toplumsal arka planı hakkında "cehalet", "dogmatizm" vb. gibi bayat laflar dışında doyurucu açıklamaları olabilir mi?


Bütün Ortodoks Hristiyanlar... yılansız yapamazlar...
İkişer, dörder... yılan taşıyorlar...

Çünkü, yılan, Adem'i yoldan çıkaran Havva'nın soyunun kutsal ilahı, tanrısı, totemi idi.



Eski Ahit

1 RAB Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, "Tanrı gerçekten, 'Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi mi?" diye sordu.

2 Kadın, "Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz" diye yanıtladı,

3 "Ama Tanrı, 'Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz' dedi."

4 Yılan, "Kesinlikle ölmezsiniz" dedi,

5 "Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız."

6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.

7 İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.


Yezidiler'de temel haram yiyecek, maruldur. Buna börülce, salatalık, lahana gibi sebzeler ile balık, geyik ve horoz eti de eklenebilir.


 Marul, Yezidiler için büsbütün yasak bir sebze iken, görüyoruz ki Rum/Ermeni kiliselerinin bazı özel günlerinde Marul, bilhassa yenilmesi gereken bir sebze olarak yer alıyor.


Enki'nin «sekiz bitki’yi yaratması» aslında, onları «yemesi» ile mümkün olmaktaydı ve tıpkı, Eski Ahit veya Kuran’da, tanrı bir takım şeyler “yaratıp” da, onlara «ad verme» görevini Adem’e vermesi işlemi gibi bir “yaratış” ortaya koymaktaydı.

***

Enki kamışlıkta etrafına bakındı,

Bakındı etrafına,

Habercisi İsimud'a dedi ki:

"O bitkilerin kaderini vermeliyim",

Kalb’Ierini bilmeliyim,

Nedir, lütfen (bu) bitki?

Nedir, lütfen bu (bitki)?"

İsimud karşılık verdi ona:

-'Kıralım, ağaç bitkisi' dedi ona,

Onun için kesti onu, yedi (Enki).

"Kıralım bal-bitkisidir" dedi ona,

Onun için onu kesti, yedi (Enki).

"Kıralım yol otudur" dedi ona,

Onun için kesti onu, yedi (Enki).

"Kıralım su-bitkisidir" dedi ona,

Onun için yoldu onu, yedi (Enki).

"Kıralım, diken bitkisi" dedi ona,

Onun için kesti onu, yedi (Enki).

"Kıralım gebreotu bitkisidir" dedi ona,

Onun için kopardı onu, yedi (Enki).

"Kıralım… otu", dedi ona,

Onun için kesti onu, yedi (Enki).

"Kıralım, tarçın bitkisi'? dedi ona,

Kopardı onun için, (Enki) yedi onu.

Enki bitkilerin,“kaderini verdi“,

bildi (?) onların kalbini.

Bunun üzerine Ninhurşag

Lanetledi Enki'nin adını:

"o ölünceye kadar, yaşam gözü ile bakmayacağım ona ".

[Burada ‘yaratılmak’ için yenilip tadına bakılan ‘bitkiler’,örneğin Yezidilik'de Fasulye veya Bal kabağı bitkisinin neden ‘mekruh’ görüldüğünü anlattığı gibi, Eski Ahit’teki ‘yaratılış’ anlatımında, Tanrının, Adem’i cezalandırırken , “yaban otu, çalı-diken yiyeceksin!” biçimindeki emrine konu olan “yaban otu ve diken”lerin neler olmuş olabileceğini de açıklar. Tanrı zaten, “yağmur-göklerin çiğ’i ile, yaban ot’larını ‘yaratmayı’ da ilk ‘yaratılış’ta unutmuştu !)

[Aslında bu ‘bitki’lerin çok önemli olduğu ve muhtemelen tarımcı Asur topluluklarından bazılarının doğrudan doğruya bu bitkileri yetiştirmeye ve bu bitkilerle özdeşleşmeye yönlendirildikleri anlaşılıyor. Tahıllar dışında, Marul, Fasulye, Üzüm, Mercimek, Hurma, Zeytin, İncir, Elma’ya ilişkin somut verilere sahibiz. Bunun ötesinde ateşle eşitlenmiş olarak Nar, Gül, acı Biber motiflerini de biliyoruz.


Yezidilerin Kutsal Mekanı Laleş'in kapısında kara yılan... Adem ile Havva'ya cennette "meyve yasağını" deldiren ve Cennetten atılmalarına yol açan hınzır Yılan! Hatta Şahmeran! Göbekli Tepe kabartmalarından günümüze, dinsel metin ve tapınımların merkezinde durmaya devam ediyor!

Tıptan Eczacılığa, o alanların sembolü de olan Yılan, bir yanıyla kurtarıcı; öte yanıyla da, "ilk insan"ın, "ilk günah"ının kışkırtıcısı durumunda...

Eğer, bu "sürüngenlerin ve genel olarak hayvanların en sinsi ve en akıllısı" Yılan, İnsan'ın Cennet'ten kovulmasına yol açmasaydı, insanlar şimdi sabah-akşam dua ve tapınım ile Cennet'e gitme çabası içinde çırpınmayacaklardı! Fakat gel de bunu, tapınma alanlarının kapısına Yılan sembolü dikmiş Yezidi yurttaşlara anlat!
                                                       ***
Yezidi topluluğu, Adem ile Havva soyundan değil Cebbar bin Sehid adlı başka bir yüce varlıktan türemiştir. Yezidiler her çağda yeni bir peygamber gönderileceğine, her yerde bulunan Melek Tavus'un bütün Yezidileri koruyacağına ve kurtaracağına inanmaktadırlar.

Yezidiler'de temel haram yiyecek, maruldur. Buna börülce, salatalık, lahana gibi sebzeler ile balık, geyik ve horoz eti de eklenebilir.