Enuma Eliş'in yazılı olduğu tabletlerden birisi..
Eski Ahit'in "Yaratılış"
anlatımını, özü bakımından yaşadığımız Mezopotamya'nın eski toplumsal tarihinin
anlatımı olarak ele alabilmeyi başarmak, bize bilimsel ateizmin metodunu verir!
Eski Ahit'in "Yaratılış" anlatımını, günümüzün anlam ve algılama biçimleriyle okuduğumuzda, karşımıza çıkacak olan tam bir mantıksızlıklar ve ucubeler yığınıdır!
Buna göre, önce "ışık" yaratılır!
Gündüz ve Gece bile "Yer ve Gök" ten önce var edilir..
Tanrı ne zaman bir şey yaratmak istese, "Yeryüzü"ne emir verir, Adem'i bile "Yeryüzü"nden, bu anlamda "Toprak"tan yarattırır!
"Yaratılış" , hiç de, sanıldığı gibi "Yok"luktan değil, Su'ların varlığı noktasından itibaren başlatılır ve bu yüzden de Tanrı-lar veya Allah, Su'yu yaratmayı hiç aklına bile getirmez!
Bizim dar ve kaba ateistlerimiz, Aydınlanma çağından beri, bilgelerimizin "düz okuma"yla "Yaratılış" aktarımına yönelttikleri bu tür noktalardaki eleştirileri "bilim" adına sıralamaktan bir adım öteye geçebilmiş değildirler.
Oysa Eski Ahit'in "Yaratılış" anlatımı, Museviliğin takviminin başlangıcı olan İsa'dan Evvel 3500 yıllarının işaret ettiği Akado-sammaru döneminin gerçek tarihi üzerine bir kez oturularak okunmaya başlandığında, Eski Ahit'in "Gökyüzü" kavramı, Mezopotamya'nın "yukarı kısmı"na ; "Yeryüzü" kavramı, "Mezopotam'yanın aşağı"sına, yani erken Assur topraklarına dönüşür ve bütün o yaldızlı kutsal kavramlar, Mezopotamya toplum birimlerinin Ateş kült tapınımından hayvan-bitki totem tapınımına kadar geçirdikleri sürecin, çok kaba, genel ve fakat o ölçüde de gerçek bir tarih anlatımı halini alıverir.
Bilim dünyamızın dini metinleri artık sosyal tarihin gözüyle okuyarak ateizmin konumunu güçlendirmeyi giderek daha çok sağlayacağına inanıyorum.
Göbekli Tepe buluntuları, Eski Ahit'in bize aktardığı yaklaşık 6000 yıl önceki tarihi bir kalemde, 12000 yıl öncesine taşıyarak olağan üstü bir derinlik sağlamaktadır.
Bay Kramer'in "Sümer ilk...leri"ni, bay Klaus Schmidt'in "Göbekli Tepe ilk....leri"yle değiştirme denemeleri gibi hatalara düşmeden, eski tarihe kesintisiz bir var oluş ve yok oluş süreci olarak bakabilmek ve toplumsal eğriyi yeni baştan yazabilmek.... zor bir işi başarmak olacak.
Daha şimdiden önemli bölümü yerine getirilmiş bu ödevin üstesinden gelineceğini umalım.
Belki de bunun başlangıç noktası, Eski Ahit'in ilk satırlarında aktarılan "Yaratılış" anlatımını, yaşadığımız coğrafyanın, Mezopotamya'nın eski tarihinin anlatımı olarak "okumaya" başlamak olacaktır.
Bu nedenle de ateistler, bu anlatımı, en az bir Musevi, en az bir Hıristiyan ve en az bir Müslüman kadar okumuş ve tanımış olmalıdır. Çünkü onun eleştirisi bir başka yerde değil, bizzat metnin kendisindedir !
Tevrat “Yaratılış”ı veya Mezopotamya
Tarihçesi...
Tevrat'taki veya Enuma Eliş'teki farklı “Yaratılış” anlatımları, Mezopotamya’nın erken dönemlerdeki düzenleniş ve toplum birimlerin karşılıklı ittifak ilişkilerinin bir tarihçesidir!
Tevrat'taki veya Enuma Eliş'teki farklı “Yaratılış” anlatımları, Mezopotamya’nın erken dönemlerdeki düzenleniş ve toplum birimlerin karşılıklı ittifak ilişkilerinin bir tarihçesidir!
Eski Ahit'teki Tanrı, “soluk alıp veren bütün hayvanlara” yiyecek olarak neden sadece yeşil otları vermiş?
Su'ları neden yaratmamış ?
"Yer"i , "Gök"ü yaratmadan Işık'ı, Gece'yi, Gündüz'ü nasıl ve neden yaratmış? vb. vb..
Tevrat'ın Yaratılış anlatımı, "düz okuma"yla hem bu tür soruları sordurur ve hem de "düz yanıt" alanında ya "cehalet" suçlaması, ya da "tanrısal tercih" sınırları içine sokar!
Oysa gerçekte bizim önümüzde, artık Göbekli Tepe'ye kadar ulaşan elle tutulabilir bir "toplum ve tarih" birikimi var!
2012'deki randevularını ne yapacaklarını şaşırmış Mardukçu kalpazanların uzaycılığı ile "Yaratılışçı"ların tanrıcılığı, toplumu ve onun gerçek insan elleriyle adım adım örülmüş ve günümüze taşınmış tarihini; örgütlenmesini ve kurumlarını anlayamaz ve anlatamaz.
Mardukçu şürekanın, eski toplumun ilişki ve üretim tarzlarına, yasalarına, onların anlamlarına dair bir tek göndermeleri bile bulunamaz...
Yaratılışçı ulema bakımından ise, Tanrı sadece "büyük yaratıcı" değil, "Yaratılış süreci"nde açıklayamadıkları her şeyin sorumluluğunun kolaylıkla onun üzerine atıldığı bir "günah keçisi"dir de adeta !
Bütün bunları yerli yerine koyarak anlatma ve açıklayabilme kapasitesini bağrında taşıyan, sadece insan bilim ve onun sosyal bilim temelleridir.
"Aydınlanma çağı"ndan bu yana gördüğü ve duyduğu bütün eski anlatımlara sadece "hurafe", "cehalet", "kurgu" demenin ötesine bir türlü geçememiş olan kaba, dar, sıradan bir ateizm ise, kendi eleştiri alanını toplumsal bilim alanına doğru genişletemediği oranda tükenip yok olacaktır!
Bugün yaşanmakta olan ve yaşanmaya devam eden işte bu süreçtir!
'Nuh Tufan'ı Anlatımı, Mezopotamya Toplu Ritüellerinden Birisinin Anlatımıdır!
Sanıldığının tersine, Mezopotamya toplulukların tarihlerinde, ilahilerin veya dini metinlerin anlattığı ‘tek’ bir ‘Tufan’ yoktur.
‘Tufan’, ‘Kıyamet’, ‘Afet’, ‘salgın hastalık’lar vb. biçimlerine girmiş olarak tanıdığımız bu tür ritüeller, farklı boyutlarda yinelenen, kutsal ittifak toplantıları ve bu toplantılar için ve anısına hazırlanmış insan kurban törenleriydi.
Törenlerde kullanılan insan kurban sunum biçimlerine bağlı olarak da,
«sel-su »lar baskını ; ‘kar-kış, kıyamet’, ‘yangın’, ‘salgın hastalık’ halini alarak, bize aktarılmışlardı. Gerek ‘sel-su’, ‘deniz taşkını’, veya gerek başka tür yıkım biçimleri olsun, bunların son derece somut tarihlerde başlayan ve somut bir süre devam eden ve yine çok somut tarihlerde son bulan özellikler göstermesi bile, bu anlatımların açık takvimsel değerleri, sadece bu nokta bile, anlamsız, 'doğal su taşkını olan Tufan’ yorumlarının yanlışlığı üzerinde düşünmeyi gerektirirdi. Ve aynı zamanda, bir değil, tarihte sayısız 'Tufan'lar gerçekleşmiş olacağının saptanmasını gerektirirdi.
Musevi geleneğinin anlattığı Tufan, bunlardan sadece birisidir ve o anlatıma göre, Nuh, bu somut 'Tufan'dan sonraki yeni döneme, "üzüm yetiştiriciliği" ve "şarap üreticiliği" ile işe başlıyor ise, bu tür motifler bizi, ister istemez, ayinlerinde "Üzüm kutsayıcılığı"nı hala sürdüren dini eğilimlerle ve onların tarihteki ataları ile buluşturacaktır.
Musevilerin, anlattığı işte bu erken toplulukların ‘Tufan’ıdır. Ve onların Tufan’ının ‘gemisi’nin 'Cudi Dağı’na gelip oturmuş olması,« üzüm yetiştiricisi » topluluk toprakları bakımından hiç de şaşırtıcı olmaz. Bir başka 'Tufan' anlatımında ise 'gemi' Ararat 'dağı’na gelip demir atar, vb.
Eski Ahit'te aktarılan bu somut 'Tufan' için Musevi kaynaklarında ifade edilen gerçekleşme tarihi, MÖ 2100 yılları, Akado-Sammaru tarihinde,çok somut olarak (2104+2007=) 4111 yıl öncesidir.
Musevi geleneğinin anlattığı Tufan, bunlardan sadece birisidir ve o anlatıma göre, Nuh, bu somut 'Tufan'dan sonraki yeni döneme, "üzüm yetiştiriciliği" ve "şarap üreticiliği" ile işe başlıyor ise, bu tür motifler bizi, ister istemez, ayinlerinde "Üzüm kutsayıcılığı"nı hala sürdüren dini eğilimlerle ve onların tarihteki ataları ile buluşturacaktır.
Musevilerin, anlattığı işte bu erken toplulukların ‘Tufan’ıdır. Ve onların Tufan’ının ‘gemisi’nin 'Cudi Dağı’na gelip oturmuş olması,« üzüm yetiştiricisi » topluluk toprakları bakımından hiç de şaşırtıcı olmaz. Bir başka 'Tufan' anlatımında ise 'gemi' Ararat 'dağı’na gelip demir atar, vb.
Eski Ahit'te aktarılan bu somut 'Tufan' için Musevi kaynaklarında ifade edilen gerçekleşme tarihi, MÖ 2100 yılları, Akado-Sammaru tarihinde,çok somut olarak (2104+2007=) 4111 yıl öncesidir.