28.04.2008

İslam ve Muhammed'in Evlilikleri

Safa Kaçmaz

http://toplumvetarih.blogcu.com/


Türkiye'de İslamizasyon ve dünya'da dinsel gelişmelere uygun olarak, Mezopotamya kaynaklı üç din ve mezheplerin geçmişteki uygulamaları giderek fazla boy gösteriyor. Evlilik ve kadın-erkek ilişkileri şu anda öne çıksa da, bildiğimiz gibi, bu konu, "banka faiz"lerinden eğitim durumuna; giyim-kuşamdan "cemaat tipi örgütlenme ve ilişki tarzları"na kadar, yaşamın farklı alanlarında zaten izlenmektedir.

Son günlerde İslami kesim arasında " 3 kadınla birlik" ; yaşlı bir İslami yazarın maddi menfaat karşılığı anasını ve 14 yaşındaki kızını aynı zamanda düzme iddiasıyla hapsedilmesi falan konuyu güncelleştirdi. Fakat devletin içi veya tepesindeki İslami kesimde bile 14'ünde,15'inde evliliklerin; "imam nikahlı" ikinci, üçüncü "hanım"ların giderek artmasına bağlı birer yansımalardır bunlar.

“Üç kadınla evli” bir İslam tacirine karşı dün, içinden çıktığı cemaatin sırlarına vakıf, dedikodu seven Ahmet Hakan, güya “güzel dinimizi” kurtarmak adına, “çağımız şartları” gerekçeleriyle, Kuran’a, “güzel İslam dinine” falan atıflar yaparak, toplumda “çok eşliliğin” güçlenmesini önlemeye çalışan bir çok din uleması gibi “reformatör” pozlar takındı.

“İki arada bir derede kalan” bu tür reformatörlerden birisi de Vatan gazetesinde “din bilginliği” yazan, eski Diyanet Başkanlarından Süleyman Ateş. Vatan gazetesi “Üç karımla yaşıyorum, kime ne?” diyen şahsa karşı yanıt veriyor diye tanıttığı Süleyman Ateş’in “Peygamberimizin evlilik gerekçesi” başlıklı bir yazını verdi.

Süleyman Ateş’in,Mehmet Nuri Yılmaz’ın, Lütfi Doğan’ın, Yaşar Nuri’nin falan çift yönlü reform çabaları belki iyi niyetli girişimlerdir ama, sağlam bir sonuç veremez. Çünkü onlar bir yandan, onu kabul edilemez bulan ateist veya “az imanlı” kesimler arasında Kuran ve hükümlerini yeni ve yumuşatılmış bir şekilde kabul ettirme çabası güdüyorlar. Diğer yandan da “Ortodoks İslam”i kesimin radikal çizgide alan kazanmasını önlemeye çalışıyorlar.

Fakat bu arada dayandıkları yine “yüce dinimiz”, “Peygamber efendimiz”, “güzel Allah”ımız falan olduğu için, ister istemez Kuran’ın “kelam”ını; Hadisleri temel almak zorunda kalıyorlar. Bu nedenle de,örneğin Süleyman Ateş, “imam nikahı ile alınmış ikinci eş dinimizce caizdir” falan demek zorunda kalınca, aynı gazetede köşe arkadaşı Ruhat Mengi’nin sinir krizleri geçirmesine yol açıyor. Hemen söyleyelim ki, hem “elhamdülillah Müslümanım” diyerek “iman”ıyla övünmeyi maharet sayan ve hem de Süleyman Ateş’in din hükümlerini aktarması karşısında krizler geçiren Ruhat Mengi, bu noktada haksızdır.

Kuran’a dayandığını ve “Elhamdüllah Müslüman” olduğunu söyleyenlerin kaçınılmaz çıkmazı, ya olguları olduğu gibi kabullenip Müslüman çizgi ve uygulamaya kayarak teslim olmakla sonuçlanacak veya nihilist Murat Belgeler gibi “Hıristiyanlık veya Uzakdoğu dinleri”nden birine kapak atarak “imansız” eleştirilerinden kurtulacaklar veya giderek sağlam bir ateist bir tutum alarak bütün din ve uygulamalara karşı eşit mesafede ve onların bütününe karşı olmak seçeneğiyle karşılaşacaklardır. Bunlar, bu tür sosyal süreçlerin yaşanılması kaçınılmaz bazı alternatifleridir.

Süleyman Ateş gibi uzmanlarımız, bu süreçte, hem çağımızın normal bir vatandaşı olarak “çok eşliği” falan kabul etmeyen ve fakat hem de “yüce dinimiz”den vazgeçmeyen tutumun çelişmesini yaşıyorlar. Aşağı tükürsen sakal; yukarı tükürsen bıyık!

Böylece de “Peygamber hazretlerinin evlilikleri” gibi bir konuyu anlatırken, Muhammed’in, belki 9 yaşında veya belki 14-15 yaşlarında bir kız iken, “Aişe validemizi” nasıl “bellemiş” olduğunu ; “diğer hanımları”nın bir düzineyi bulduğunu; oğulluğunun karısını boşatıp üzerine nasıl geçirdiğini; nikahlı “hanımları” yanında nikahsız “sağ elinin altındaki” esire-cariye’lerini falan, tam anlamıyla geçiştiren bir tarzı kullanmayı seçiyor.

Biz Muhammed’in, kendi dönemindeki bu evliliklerini, içinde bulunduğu koşullarda ele almalıyız. Günümüz değerleriyle yola çıkarak onda “sapıklık” bulan değerlendirmeler, 1500 yıl önceki toplumdan günümüz davranış normları bekleyen İlhan Arsellere özgü bir darlıktan kaynaklanır. Süleyman Ateş, bu evliliklerin “nedenleri”ni açıklarken, Muhammed’in akrabalık bağları yoluyla bir “İslam ümmeti” oluşturma politikasının varlığını görür ve onaylarken, gayet gerçekçi davranmaktadır.

S. Ateş şöyle devam ediyor: (Muhammed) “Manevi gücünü maddi hısımlık bağıyla artırmak, pekiştirmek için akrabalıklar kurmayı gerekli gördü.”

Bay Ateş’in bu yuvarlamacı laflarını Türkçeye çevirirsek, Muhammed o sıralarda, aslında oldukça güçsüzdü; Allah da onu Peygamber olarak gönderip Mekke’de orta yerde bırakmıştı; Muhammed de bunun üzerine, tıpkı atalarının yaptığı gibi, evlilikler yoluyla; “Harran cinleri”ne , “Şeytan”lara falan Kuran okuyup,onlara da onaylatarak; savaşıp, barış kurarak; kılıç gösterip tatlı diller dökerek falan yavaş yavaş otoritesini güçlendirmeye çalıştı.

Zaten, kendisinden sonra Halife olan kayınbabalarının dava arkadaşları Ebubekr ve Ömer olması da bunu gösteriyor. Padişah’ların harem uygulamasının da gerisinde, farklı toplum birimleriyle ittifak uygulaması bulunur. Osmanlı da bile, hangi kıral Osmanlı ile ittifak kuracaksa, bir kızını Padişah’a sunmalıydı.

Bunun somut örneklerini Hitit-Mısır “kardeşlemesi”nde de buluyoruz. Mısır ile “kardeşleşen” Hitit kıralları, kızkardeş veya kızlarını Firavunlara “eş” olarak gönderiyor; kendileri de Babilli, Hurri kıralların kızlarıyla evleniyorlardı.

Bu durumda S.Ateş’in yapması gereken, gerçek konuları “Elif Lam Mim.. Fakat bunların da anlamını Allah bilir” deyip konuları geçiştirmek yerine; güçlü aşiret reislerinin dul karılarını, kızlarını da alarak hısımlık yoluyla güç toplamak zorunda kalmış bir Peygamber’i böyle davranmak zorunda bırakan Allah’ı yargılamaktır!

Öyle ya…

Peygamber’i meydana salıp “güçsüz”ce ortada bırakmak Allah’lığa sığar mı?

Dinlerin Eleştirilmesinde Yöntem ve İçerik
Dinlerin Eleştirilmesinde Yöntem ve İçerik-2
Dinlerin Eleştirilmesinde Yöntem ve İçerik-3
Dinlerin Eleştirilmesinde Yöntem ve İçerik-4
Dinlerin Eleştirilmesinde Yöntem ve İçerik-5