14.04.2008

Turan Dursun: " Kuran’daki İlk Yahudi 'Maval'ı"-1

Kuran’daki İlk Yahudi “Maval”ı:
Yaratılış Söylencesi-1

Turan Dursun
Din Bu-2

[ Turan Dursun'un Eski Ahit'teki "Yaratılış Söylencesi" üzerine değerlendirmeleri, sağlam ateist insan ve tarih bilimciliğine uygun değil. Fakat yine de, ele almakta ve derinleştirmekte fayda olan yazılardır. Eski Mezopotamya tarih iskeletine geçirilmeden ele alınarak "maval" haline getirilmiş bu aktarım tarzlarına daha yakından baktığımız zaman, kendimize soracağımız ilk soru şu olur: Peki, eski toplumlar neden ille de, bu şekilde bir "tarihsel, takvimsel maval uydurmuş" olabilirler?

Bu "maval"lardaki motiflerin her birinin, oradaki temel kavramların eski toplumlardaki yerini tanıdıkça, "Yer" ve "Gök"ün ; "aşağılık Şeytan" ile "Yüce Tanrı"nın, Yukarı ile Aşağı'nın, Kuzey Mezopotamya ve Güney Mezopotamya gerçek toplulukları arasındaki ilişkilerin ifade tarzından başka bir şey olmadığını görmeye başlarız. "Maval" anlatımı, bu noktadan itibaren, bozulmuş bir tarih anlatımı halini alır ve biz bu tarih hakkında bir miktar bilgiliysek, o zaman "yasak ağaç", "gözlerin açılması", "meyve" gibi kavramlar, onlara şimdi verilen anlamların ötesinde, 6 bin yıl kadar önceki içerik ve kullanım değerleriyle başka toplumsal ilişki ve kurumların ifade edilişleri olarak biçimlenirler.

Turan Dursun da, bu eski tarihi, örnek aldığı Voltaire'lerden yola çıkarak, "Gök"e, Gök; Yer'e Yer, Ağaca Ağaç, "aşağılık"a aşağılık falan anlamları vererek okuduğu için, sadece "maval" sonucuna ulaşabilmiş; orada eski toplumların gerçek ilişkilerini görebilme olanağını kendi elleriyle yok etmiştir.

Biz, özellikle ateist çevrelere, eski tarihin bozulmuş bir anlatım biçimi olarak eski dinsel aktarımların yeni bir okuma türünün ana hatlarını kazandırıyor ve toplumsal tarihe kendi gerçek derinliği içinde yaklaşabilme olanağını sunuyoruz.

Bu çabanın derinleştirilmesi, ateizmin ve insanbilimin de derinleştirilmesi demektir. Safa Kaçmaz]

****

"Başlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı.
Yer ıssız ve boştu. En­ginin yüzü üzerinde karanlık vardı; Tanrı'nın ruhu suların üzerinde hareket ediyordu. Ve Tanrı 'Işık olsun!' dedi; ışık oldu.,." (Tevrat, Tekvin: 1: 1–3.)

Tevrat, Tevfik Fikret'in deyişiyle "Tarih-i Kadim "i böyle anlatır gider. Her şeyin, "Tanrı"nın "ol!" demesiyle nasıl olduğunu, "gökleri ve yeri", tüm canlıları ve cansızları "altı günde" nasıl yarattığını bir bir anlatır. (Bkz. Tevrat, Tekvin, Bap: 1–2.) Bunların asıl kaynakları­nın eski çağ toplumlarının söylenceleri olduğunu bu dizinin (“Kutsal Kitapların Kaynakları” dizisinin) Tevrat bölümünde, birlikte görece­ğiz.

Bunlar, şöyle ya da böyle Kuran’a da geçmiş durumda:
Kuran’ın açıklamasına göre de, her şey, Tanrı'nın "ol!" demesine bağlı. Tanrı: "Ol!" deyince olur her şey. (Bkz. Bakara: 117; Ali İmran: 47, 59; En'am: 73; Nahl: 40; Meryem: 35; Yasin: 82; Mü'min: 68.)
Kur'an'a göre de Tanrı, "gökleri ve yeri altı günde yaratmış" tır: (A'raf: 54; Yunus: 3; Hud: 7; Furkan: 59; Secde: 4; Fussilet: 9–12; Kar: 38; Hadid: 4.) Kur'an'ın açıklamasına göre, Tanrı, yaratmayı ger­çekleştirdiği "altı gün"den dördünü, YER'i (dünyayı) yaratmaya, iki günü de gökleri yaratmaya" harcamış' bulunuyor. Neden? Çünkü çıp­lak gözle bakıldığında "gökler", Ay'ıyla, Güneş'iyle, yıldızlarıyla "YER"den (dünyadan) daha küçük görülür.

Dini, bilim karşısında savunma çabasında olanlar, buradaki "gün"lerle amaçlananın, bildiğimiz haftanın günleri olmadığını ileri sürerler. Oysa Muhammed'in açıklaması var ve çok açık. Bu açıkla­maya göre, buradaki günler, "pazartesi, salı, çarşamba... " gibi hafta­nın günleridir. Ve Muhammed, Tanrı’nın, haftanın hangi gününde ne­leri yarattığını açık seçik anlatıyor. Müslimin'in e's-Sahih'inde de yer alan hadise göre: .
— YER 'i (dümdüz biçimiyle) cumartesi,
— Dağları Pazar,
— Ağaçları Pazartesi,
—"Mekruh"u (?) "kötü"yü, "kötülüğü" anlatıyor olmalı) salı,

—Nur”u (ışığı) çarşamba,
—Hayvanları perşembe,
—Adem”i cuma günü "yaratmıştır Tanrı". (Bkz. Müslim, e's- Sabih, Kitabu Sıfatı'I-Munafıkin/27, hadis no: 2789; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 2/227.)

Tevrat'ta Tanrı'nın' "yedinci gün dinlendiği" yazılı. (Bkz. Tevrat, Tekvin, 2,2)

Kuran’da, Tanrı'nın "yedinci gün dinlendiği" yolunda açık bir an­latım yok: Ancak, "gökleri ve yeri altı günde yarattıktan sonra Tanrı'nın ARŞ’A istiva ettiği" bildirilir.

"İstiva", İslam kelamında çok tartışılan bir sözcüktür. Kelamcılar, Kuran'ın anlatımını akla uydur­mak için "istiva”ya kendi anlamından başlıca türlü anlamlar vermeye' çabalarlar: Bu sözcük sözlük anlamıyla "doğrulma, dayanma, bir dü­zeye gelme" anlamlarını içerir. Tanrı'nın "Arş'a istiva etmesi", bir çeşit "dinlenme amacıyla dayanma" biçiminde yorumlanabilir. Ne var ki, Sünnet ehli bunu kabul etmez. Kuran’ın "Tanrı"sı da şöyle der:
"And olsun ki gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattık ve Biz, bir yorgunluk duymadık" (Kaf: 38.)

Bununla birlikte Muhammed’in şu açıklaması ilginç:
—Yüce tanrı, yaratıkları yaratma işini bitirince, sırt üstü uzandı.

O sırada bir ayağını, öbür ayağının üstüne koymuştu. Bunun benzerini yapmak hiç kimseye uygun değildir." (Bkz. Hafız Ebu Bekr Muhammed İbnü'l Hasan İbn Fürek, Müşkili'l-Hadis, tahkik: Dr. Abdul'mu'ti, s.42.)

"Ayak ayak üstüne atmak", Tanrı'ya özgü sayıldığı için, insanların bunu yapmaları yasaklanır. (Bkz. Müslim, e's­Sahih, Kitabu'I-Libas/ 72-74, hadis nô: 2099; Ebu Davud, Sünen, Kita­bu'I-Edeb/35; hadis no: 2767.)

"Tanrı, yaratıkları yaratma işini bitirince niçin sırt üstü uzanmış ve ayak ayak üstüne atmış"tı? Bunda, Tevrat'ta anlatılan "dinlenme" anlamı yok mu?

Kaldı ki, Kur'an'ın "Tanrı"sı da Yahudilik'teki "SEBT" gününe çok önem veriyor. Bu yasağa uymayanları, "aşağılık maymunlara dö­nüştürdüğünü" açıklıyor. (Bkz. A'raf: 163-166.) Sebt ise, bilindiği gibi, Tevrat'ta anlatılan, Tanrı'nın dinlendiği "yedinci gün"dür (Cu­martesi).


Yaratılış efsanesinde, "Adem, Havva" ve bunların cennette bulundurulup sonra kovulmaları:

"Yaratılış mavalı"nın önemli bir kesitini oluşturuyor bu. Tev­rat'tan yer yer değiştirilerek Kuran'a geçirilmiş olduğu görülüyor.

"Melek"ler, Kuran'ın "Efendi Tanrı"sının (Rabb) danışmanları­dır: Bu nedenle "Adem'in yaratılışı" konusunda da "melek"lere danı­şıldığı, ama ‘melek’lerin bu işe karşı çıktıkları, bununla birlikte "Tanrı"nın kararlaştırdığı işi gerçekleştirdiği, yani Adem’i yarattığı anlatılır:

Öyküyü, Bakara Suresinden izlemeye başlayalım (Diyanet'in çevi­risinden):
"Rabbin meleklere: 'Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim' demişti.

Melekler: 'Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz seni överek yüceltiyor ve seni takdis etmekte bulunuyoruz.' dediler. Allah: 'Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bili­rim' dedi." (Bakara: 30.)

Anlatılanlara göre: "Rabb", yani "Efendi Tanrı", "Halife" diye ni­telediği Adem'in yaratılmaya değer ve üstün nitelikli olduğunu kanıt­lama yoluna gider. Bunun için bir sınav düzenler. Adem'e de, melek­lere de bir soru sorup, cevabını isteyecektir. Ne var ki Adem'e, sorulacak sorunun cevabını öğretir. Konu: "Tüm adlar". Adem'e bun­ları önceden öğrettikten sonra sınavı başlatır: Adem’e öğrettiklerini meleklere sorar: "Eğer doğru söyleyenlerdenseniz haydi bunları bilin bakalım, bana bunların adlarını söyleyin" der. (Bkz. Ayet: 31.) Me­lekler o konuda bir bilgileri olmadığını, kendisinin öğrettiklerinden başka bir şeyi de bilemeyeceklerini söylerler. (Bkz. Ayet: 32.) Sonra soruyu Adem'e yöneltir Tanrı. Daha önce kendisine öğretildiği için, Adem istenen adları bir bir söyler. Bunun üzerine Tanrı, "Ben size de­medim mi ki, göklerin ve yerin gizliliklerini ben daha iyi bilirim. Sizin açıkladıklarınızı, gizlediklerini en iyi ben bilirim" diye konuşur. (Bkz. Ayet: 33.) Böylece sınavı Adem, daha doğrusu "Tanrı" kazanmış olur.

Burada sözü edilen "adlar"la anlatılmak istenen nedir? Bunu Kur'an yorumcuları araştıradursunlar; biz asıl kaynağa, Tevrat'a baktığımız zaman ne olduğunu görebiliyoruz.

"Ve Rab Allah, her kır hayvanını ve göklerin her kuşunu toprak­tan yaptı ve onlara ne ad koyacağım görmek için Adem’e getirdi. . Adem, her birinin adını ne koyduysa, canlı yaratıkların adı o oldu. Ve Adem, bütün sığırlara, göklerin kuşlarına ve her kır hayvanına ad koydu." (Tevrat, Tekvin, 2: 19-20.)

Görülüyor ki söylence (efsane, Tevrat'takinden biraz değişik ola­rak Kur'an'a geçirilmiştir.
Peki Tanrı, Adem’i nasıl yapmıştı?

Adem’in yaratılışı

Efsaneye göre "toprak (çamur)" ve "üfürük", Adem'in yaratılması­na yetmiştir:

"Ve Rab, Allah, yerin toprağından Adem'i yaptı. Onun burnuna hayat üfürüğünü üfürdü. Ve Adem yaşayan can oldu." (Tevrat, Tek­vin,2:7.)

Bu, Tevrat'taki anlatış. Kur'an'daki de bu doğrultuda:
- Adem "toprak"tan yaratılmıştır. (Bkz. Alu İmran: 59.)
- Bu "toprak, çamur durumuna" getirilmiştir. (Bunun anlatıldığım görmek için örneğin bkz. A'raf: 1,2; Mü'minun: 12; Secde: 7; Sad: 71, 76.)
- Tanrı, bu çamura bir biçim (insan biçimi) vermiştir. (Bunun anlatıldığını görmek için örneğin bkz. Hicr: 29; Secde: 9; Sad: 72.)
- Tanrı "kendi canından üfürünce", Adem insan olarak meydana gelmiştir. (Bkz. Hicr: 29; Secde: 9; Sad: 72.)

Demek ki özet olarak anlatılan şu:

"Tanrı", önce bir "toprak" alıyor. Sonra "çamur" yapıyor. Sonra "bir insan biçimi (insan heykeli)" meydana getiriyor bundan. Ve sonra bu" çamurdan insan"a (insan heykeline) "üfürüyor". İşte o zaman "canlı bir insan" oluveriyor. Bu insan, Adem'dir.

Muhammed'in anlattığına göre, Adem'in yapılması için gerekli olan "toprak", yeryüzünden "avuç avuç toplanarak" elde edilmiştir. Yine onun açıklamasına göre, toprak böyle, yeryüzünün çeşitli ke­simlerinden toplanmamış olsaydı, bugün insanların derilerindeki
"renk farkları" meydana gelmezdi. Hadis şöyle:

- "Tanrı Adem'i yaratırken tüm yeryüzünden toplayıp avuçladığı topraktan (çamurdan) (heykelini) yaptı. Tüm Ademoğulları da (topra­ğın alındığı) yerin özelliğine göre özellik kazanarak gelmiştir. (Bu nedenle) kimi kızıl, kimi ak, kimi kara derili ... olmuştur. (Bkz. Ebu Davud, Sünen, Kitabu's-Sünne/17, hadis no: 4693; Tirmizi, Sünen, Ki­tabu tefsiri'l-Kur'an/3, hadis no: 2955; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 41 400,406.)

Yine Muhammed'in açıklamasına göre, Adem'in yapılması için toplanan toprağın tümü harcanmamış bu iş için. Topraktan (çamur­dan) biraz artmış, bundan da "hurma ağacı" yaratılmıştır. O nedenle Muhammed, hurma ağacına, "insanoğlunun halası' olarak saygı gös­terilmesini istiyor. (Bkz. Acluni, Keşfu'l-Hafa, 1/195-196,459, hadis no: 511,1223.)

Görülüyor ki, söylencenin kökü Tevrat'ta olsa da, öteki konularda olduğu gibi "Adem'in yaratılması" konusunda da gerek Kur'an’a, gerek hadislere biraz değişik biçimiyle yansımış bulunuyor. Bu da, "öteki Yahudi kaynaklarındaki ayrıntılardan, değişik anlatımlardan ve kimi zaman Muhammed'in kendisinin, kimi zaman da öğreticisi duru­mundaki kişilerin değişik şeyler katarak ve yer yer değiştirerek öy­küye değişik bir biçim verme çabalarından kaynaklanmış olabilir.

Adem'in yukarıda anlatıldığı gibi "yaratılması" söz konusu olunca şöyle bir soru akla gelebilir:

- Tanrı'nın yalnızca bir "ol!" demesiyle "her şeyin oluverdiği" an­latıldığına göre, Ademin yaratılması için onca işe ne gerek vardı? Tanrı,·"ol!" derdi, Adem de oluverirdi. Niye böyle olmamış?

Benzer soruyu, "göklerin ve yerin altı günde yaratıldığı" anlatılır­ken de sormak mümkün. Ne var ki, bu tür soruların karşılığı yoktur. "Tanrının yaptığından sorulmaz," (Bkz. Enbiya: 23.)

Hava’nın “yaratılması”
"Maval"ın bu kesimi de oldukça ilginç:
"Ve Efendi Tanrı (Rab Allah): 'Adem'in yalnız olması iyi değildir.
Kendisine uygun bir yardımcı yapacağım' dedi. ( ... ) Adem'in üzerine derin uyku getirdi. Ve o uyudu. Ve Efendi Tanrı onun kaburga kemik­lerinden birini aldı. Ve onu Adem'e getirdi. Adem şöyle dedi: 'Şimdi bu, kemiklerimden, bir kemik, etimden bir ettir. Buna NİSA denecek. Çünkü O, insandan alındı.' "(Tevrat, Tekvin, 2: 18, 21-23.)

Söylencenin bu kesimi bu ayrıntıyla Kur'an'da yer almıyor. Kur'an'daki anlatım biraz kapalı:

Kur'an'ın "Tanrı"sı, insanlara şöyle seslenir:
- "Ey insanlar!. O Efendi Tanrınızdan (Rabbeküm) korkun ki, sizi bir tek candan (Adem'den -bkz. tefsider, örneğin Sabuni, Safvetu't­ Terasir, 1/258) yarattı. Ondan da karısını -eşini (Havva'yı) yaptı. Ve ikisinden de çokça erkekler, kadınlar meydana getirdi..." (Nisan: 1.)

Bu ayette geçen "bir tek can" diye çevirdiğimiz "e'n-nefsun vahi­de" ile anlatılanın Adem; "karı-eş" diye çevirdiğimiz "zevc"le anlatılmak istenenin de Havva olduğunu anlatır Kur'an yorumcuları. İkinci­sinin, birincisinden "yaratıldığı" belirtildiğine göre, Havva'nın Adem'den alınan şeyle yapıldığı anlatılıyor demektir. Yani söylencedeki Havva'nın Adem'in kaburga kemiğinden yaratıldığına ilişkin ke­siminin Tevrat'tan Kur'an'a bu anlatımla yansıdığı görülüyor. Mu­hammed'in "hadis"indeki açıklama da bu doğrultudadır ve Kuran yorumlarında yer almıştır. (Örneğin, bkz. Taberi, Camiu'l-Beyan, 4/ 150; F.Razi, e't- Tefsiru'l-Kebir, 9/161.)

Kur'an yorumlarında da yer alan Muhammed'in "hadis"lerinden biri şöyledir: .
- "Kadınlar konusunda yarar sağlayacak biçimde davranmanızı öğütlerim. Çünkü bunlar, eğe kemiğinden yaratılmışlardır. Bu kemi­ğin en eğri kesimi, üst kesimidir. Onu doğrultma yoluna gidersen kı­rarsın. Bıraktığın zaman hep öyle kalır. Öylece kullanırsın onu." (Bkz. Buhari, e's-Sahih, Kitabu'I Enbiya/1; Tecrid, hadis no: 1816; Müslim, e's-Sahih, Kitabu'r-Rıda /60, 6, hadis.no: 1468.)

Bu bakış, Yahudi kaynaklı İslam' Şeriatı'nın kadına olan bakışını da somut biçimde sergiliyor. "Kadını doğrultamazsan; ondan ne ölçü­de yararlanırsan o, ölçüde yararlanmaya bakmalısın." Mantık bu ..

Adem’le Havva’nın cennetteki yaşamları ve kovuluşları:

Bakara suresinin 35. ve 36. ayetlerinin Diyanet çevirisindeki anlamları şöyle:
- “Ey Adem, eşin ve sen cennette kal. Orada olandan istediğiniz yerde bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz; dedik. Şeytan, oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden· çıkardı. Onlara: 'Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz.' dedik.”

Adem Suresinde de anlatılır bu. Bundan önce de “Tanrı”yla “Şeytan” arasındaki bir tartışmadan söz 'edilir; Tanrı Adem'i yaratınca, meleklere, ona secde etmelerini söyler. Hepsi buyruğa boyun eğip secde ederler. Ama lblis, yani şeytan karşı çıkar. Tanrı'yla İblis arasındaki tartışmanın özeti şöyle:
- Sana buyurduğum halde seni secde etmekten alıkoyan· nedir ey İblis?

- Ben ondan daha üstünüm. Çünkü sen beni ateşten, onu çamurdan yarattın.
- Hadi ordan! İn aşağı! Böbürlenmek neyine senin? Çık git, Sen alçaklardan birisin.
- Diriliş gününe değin bana bak, süre ver.
- Haydi dediğin gibi olsun ...
- Beni azdırdığın için, and olsun ki ben de senin kullarını azdıracağım. Doğru yollarında oturup şaşırtacağım onları...
- Defol oradan. Kınanmış ve kovulmuş olarak defol! Ben de ant içerek söylerim ki, insanlardan sana uyanlarla birlikte topunuzu cehen­neme dolduracağım! (Bkz. A'raf: 11-18.)

Sonra şunlar anlatılır:
- Ey Adem, sen ve karın, cennette kalın. Dilediğiniz yerdekilerden yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa kendisine yazık etmiş olanlardan olursunuz. (Tanrı Adem'e böyle seslendi.) Ne var ki hemen şeytan (araya girip) açılması kötü olan yerlerini kendilerine göstersin diye ikisine de fısıldadı: "Efendi Tanrı'nızın size bu ağacı yasakla­ması, iki melek oluvermenizi ya da burada temelli kalanlardan olma­nızı önIemek içindir”. İkisine de ant içerek söyledi. "Ben ikinize de, öğüt verenlerdenim, dedi. Böylece ikisinin de yanılmalarına yol açtı
(şeytan). İkisi birden ağaçtan tadınca, ikisine de açılması kötü olan yerleri göründü. Ve cennet yapraklarından oralarını örtme yoluna git­tiler. O sırada ikisinin de Efendi Tanrı'sı: 'Ben ikinize de o ağacı ya­saklamamış mıydım? Ve size dememiş miydim ki, şeytan sizin için
apaçık düşmandır!' diye seslendi (A'raf: 19-22.).

Kur'an'a geçirilmiş olan söylencenin bu kesiminin Tevrat'taki aslı şöyle:

"Ve Efendi Tanrı (Rab Allah), doğuya doğru Aden'de bir bahçe (cennet) dikti. Ve yaptığı adamı (Adem'i) oraya koydu. Ve görünüşü güzel, yenmesi iyi olan her ağacı ve bahçenin ortasında yaşam ağacı­nı, ayrıca iyiliği, kötülüğü bilme ağacını yerden bitirdi. Bahçeyi, sula­mak için Aden'den bir ırmak çıktı. Bölündü, dört kol oldu. Birincisi­nin adı Gihon'dur. ( ... ) Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir. ( ... ) Dördüncü ırmağın adı Fırat'tır. ( ... ) Ve Efendi Tanrı Adem'e buyurup şöyle dedi: 'Bahçenin her ağacından istediğin gibi ye. Ama iyiliği ve kötülü­ğü bilme ağacını yemeyeceksin. Çünkü ondan yediğin gün, mutlaka ölürsün. ( ... ) Adem'le karısı ikisi de çıplaktılar, ama (bilmedikleri için) utanç duymuyorlardı. Ve Efendi Tanrı'nın yaptığı bütün kır hayvanlarının en hilecisi olan, yılandı. Kadına (Havva'ya) gidip şöyle dedi: 'Gerçekten Tanrı, bahçenin hiçbir ağacından yemeyeceksiniz dedi mi?'

Kadın yılana karşılık verdi: 'Bahçenin ağaçlarının meyvelerinden yiyebiliriz. Ama bahçenin ortasında bulunan ağacın meyvesi, hakkında, Tanrı ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki ölmeyesiniz, dedi.'

Yılan kadına şöyle konuştu: 'Hiç ölmezsiniz. Tanrı bilir ki ondan yediğiniz gün gözleriniz açılacak. Ve iyiyi kötüyü bilerek tanrı gibi (ölümsüz) olacaksınız.

Kadın, ağacın yemek için iyi ve görünüşünün de güzel olduğunu gördü. ( ...) Onun meyvesinden alıp yedi. Ve kocasına da verdi, o da (Adem de) yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Kendilerinin çıplak olduklarını bildiler. Ve İncir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. ( ... ) Ve Efendi Tanrı Adem'e: 'Çıplak olduğunu sana kim bildirdi? Sana yememeni buyurduğum ağaçtan yedin' mi yoksa?' dedi.

(devam...)