5.04.2008

Fethullahçılıkta "Sulu Göz"ün Yeri...


Ağlayan çocuğun sırrı

Fethullah Gülen 1970'lerde klasik Nurcular'dan ayrılmaya, kendi cemaatini kurmaya başladı. Bunun sonuçlarından biri 1978'de 'Ağlayan Çocuk' kapağıyla piyasaya çıkan ve büyük ilgi gören 'Sızıntı' dergisiydi.

Gündemden düşmeyen bir resim


Ağlayan çocuk resmi 1978'in şubat ayında yayın hayatına atılan 'Sızıntı'nın kapağında kalmadı. Ülkenin dört bir yanına dağıldı. Minibüslerin, otobüslerin arkasına poster olarak asıldı. Etkisini bugün dahi sürdürüyor. Mesela Şubat 2001'de Fazilet Partisi Şişli örgütü bu resmi duyurularında kullandı. Galiba Türk halkının ikircikli duyguları bu resimde kristalize oluyor.

**

1978'de önemli bir olay daha oldu. Şubat ayında Gülen cemaati bir dergi çıkarmaya başladı: Sızıntı. Sızıntı dergisi genel olarak 'Nurcu' çizgideydi. Yani İslami bilgilerin dışında, Bediüzzaman'ın yaptığı gibi Kuran ile evren arasında paralellikler kuruluyordu.

Ah O Gözyaşları!


Fethullah Gülen'in de 'M. Abdülfettah Şahin' takma adıyla yazdığı Sızıntı dergisinin ilk sayısı büyük ilgi görmüştü. Bunun en önemli nedeni kapağında yer alan 'Ağlayan Çocuk' resmiydi. Bu resim hem Gülen cemaatinin, hem İslami kesimin, hem de Türkiye'- nin o dönemki ruh halini çok iyi yansıtıyordu. Gülen'in kaleme aldığı başyazı, "Bu ağlamayı dindirmek için yavru" başlığını taşıyordu. İşin ilginç yanı bu resim yurtdışından alınmıştı. Gözyaşı döken oğlanın ortalama bir Türk çocuğuyla bir alakası yoktu. Bu tema, yani "Türk'e ya da Anadolu insanına benzemeyen, sarışın, mavi gözlü insanlara duyulan ilgi" daha sonra da devam edecek...

http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/29/gnd112.html

**

Saidi Nursi, hapishane penceresinden bir kaç kadın görse, koğuşa ağlamaya dönermiş... Bu kadınların yaşlanıp da ölünce, Allah'ın huzuruna çıktıklarında, sahip oldukları günahları falan düşünür, onlar namına üzüntüye kapılırmış...

Fethullah da, kendi konuşmasının şehvetine kapılınca, burnunu çeke çeke ağlamaya başlar... Sümükleri göz yaşlarına karışır..

"Ağlama" edebiyatı, aslında bizde "erkek adam ağlamaz" eğitimiyle çocukluktan itibaren kadınca bir davranış olarak, öteki tarafa atılmaya çalışılır ama, bu "biz" içinde, "güzel allahımın adına Hüda diyen" Erzurum tarafları da giriyor. Eski Avestacılığın, Öküz tapınımının tarihte çok güçlü olduğu bölgelerden birisi..

Fethullah'ın gözyaşları sümüklerine karışmış, kendinden geçmiş kasetlerini bilirkişi niyetine izleyen bazı yetkililer, Fethullah'ın bu görüntüsünü küçümseyerek, onun dini çizgisinin derin etkisini görememiş olmalılar. Gazetelerde bu yönde "yetkili raporları"na atıflar yayınlandı.

Dinsel bakımdan kişiye ağlama cezasının verildiğini Avesta'dan öğreniyoruz. Eski dini kayıtlarda Musevi mırmırı ile Avesta'da sesli

ağıt, eski toplumun farklı iki davranış biçimi olmalıydı. Etkileri de o denli köklü...

Hüdacı geleneğin İslam içinde yeniden şekillenen kollarından birisi üzerine oturan Nurculuk, tarihsel bakımdan ayrı bir dine dayandığı için, şimdiki söylem ve uygulamaları da tipik İslamla birebir örtüşemez zaten.

Bütün dinleri "hurafe" etiket tasnifi altında toparlamanın sakıncalarından birisi, onlar arasındaki ayrımları saptayamamakla ve tarihsel olarak da, farklı kaynaklarını izleyememekle sonuçlanıyor.

****

Avesta :

97. Ey Maddi Dünyanın Yaratıcısı, Sen, Kutsal Biri!

Ey Kutsal Ahura Mazda!

Bir sahanın belirsiz bir yerinde bir cesede dokunmuş olan biri, (pisliğinden) arınabilir mi?

Ahura Mazda (şöyle) cevapladı: “Olabilir, Ey Kutsal Zarathuştra!”

- Nasıl?

- “Eğer Nasu, ceset yiyici köpekler ve kuşlar tarafından vurulmuşsa (onlar cesedi yemişse), (temasta bulunan kişi) vücudunu gaomêz ve su ile yıkayacaktır, (vücudunu) otuz kez gaomêz ile yıkayacak, (o arada) otuz kez (de) elleri ile (vücudunu) oğuşturup kurutacaktır.”

99. ”Eğer Nasu, ceset yiyici köpekler ve kuşlar tarafından (o zamana kadar) vurulmamışsa (onlar cesede dokunmamışsa), (temasta bulunan kişi) vücudunu gaomêz ve su ile yıkayacaktır, (vücudunu) onbeş kez gaomêz ile yıkayacak, (o arada) onbeş kez (de) elleri ile (vücudunu) oğuşturup kurutacaktır.”

100. “O, sonradan bir hathralık bir mesafeyi koşacaktır. O (böylece), yolunun üstünde bir adama rastlayıncaya kadar koşacaktır, (ona rastlayınca da) yüksek sesle ağlayacak;

‘bu benim; o adam ki; düşüncesinde, sözlerinde ve eyleminde hiç bir kasıt olmadan bir adamın cesedine dokunmuş ve (senin vasıtanla) arınmayı ummaktadır’

(diyerek) onu yakalayıncaya kadar koşacak.

Eğer (yakalamak istediği) adam onu arındırmak istemezse, (o adam) onun günahlarının üçte birini kendisi yüklenmiş olacaktır.”

101. “Daha sonra o, bir başka adamı daha yakalayıncaya kadar bir hathra daha koşacak. Eğer bu adam da onu arındırmak istemezse, o da onun günahının üçte birini yüklenmiş olacaktır.”

102. “Daha sonra o, bir üçüncü hathrayı daha; o üçüncü kez birini daha yakalayıncaya kadar koşacak. Eğer adam onu arındırmak istemezse onun günahının (kalan son) üçte birini yüklenmiş olacaktır.”

103. Böylece o, kendisine en yakın eve (nmana’ya), klana (vis’e), mıntıkaya (zantu’ya) veya bölgeye (dahyu’ya) varıncaya kadar (1) koşacak ve ağlayarak yüksek sesle; ‘bu benim; o adam ki; düşüncesinde, sözlerinde ve eyleminde hiç bir kasıt olmadan bir adamın cesedine dokunmuş ve arınmayı ummaktadır’ (diyecektir). Eğer onlar onu arındırmak istemeseler (bile), o, vücudunu gaomêz ve su ile yıkayarak arınacaktır.”

***