Meclis'e seçilme biçimi "takiyye" şaibesi altında olan Ufuk Uras, asıl muhalefetini, "laikliğe" ve laik kurumlara karşı yönelterek, "dinsel şeriat devleti"nin gelişmesini "demokratik geçiş" adı altında savunmakla sonuçlanan çizgisine devam ediyor.
AKP döneminde "hukuk ve yargı"nın AKP'leştirilmesi çabalarının somut göstergelerine herehangi bir muhalefet söyleminde yer verdiğini hiç görmediğimiz Ufuk Uras, tam da, şeriat ve dinsel gelişim sürecinde, açık İslamizasyon ortamında, AKP'lilerle aynı argüman ve gerekçelerle "Yargı bağımsızlığı"ndan dem vuruyor.
Yargı ve hukuk, onların sözünü ettikleri tarzda "bağımsız" değildi ve tarihte de hiçbir ülkede, hiçbir yargı ve hukuk, bu anlamıyla "bağımsız" olmamıştır.Buradaki "bağımsızlık" son derece özel anlamıyla kullanılıyor: "Seçilmiş AKP'ye karşı olmama" anlamında! "Marksizm","sosyalizm" demeye devam eden Ufak Uras buna rağmen "yargı bağımsız olmalı" diyorsa, bu aslında , "yargı AKP'ye karşı, şu anda, hiç olmazsa hayırhah davranmalı" isteminin "sol cila sürülmüş" biçiminden başka bir şey değildir. Yargı da, iyi-kötü var olan haliyle "laik devlet"in tarafı olmalıdır ve aslında eğer değilse, orada sorunlar başlamış demektir. Haşim Kılıç tarafından dile getirilen "bağımsızlık", bugünkü ortamda AKP'ye ve şeriatın gelişimine, hiç olmazsa "hayırhahlık" isteminden başka bir şey değildir. "İlerde, inşallah, yargı da" molla düzenine uyum sağlar; "efendiler, siz ulemadan iyi mi bileceksiniz" çizgisini kabul eder; tabii, o şartlarda da, zaten "bağımsızlık" değil,"yüce dinimizin safında taraf olmaları" talebi uygulamaya sokulur! Türkiye'nin bugünkü asıl tehlikesi, sadece Türkler bakımından değil, Kürtler bakımından da, toplumun islamizasyonudur."Elhamdülillah müslümanım" çizgisi, toplumun ümmetleştirilmesi demektir ve İslami düzen altında bir "demokrasi", sadece "İslami demokrasi" olarak biçimlenip işleyebilir.
1970'lerin "parka, postal ve bıyık solculuğu"ndan görünürde bir tek "bıyık"ları miras devralmış olan Ufuk Uras, bugün asıl konunun Türkiye'de şeriatın kurumsal olarak iktidar olması yönündeki gelişmelere karşı durmak gerektiği yönünde bir "durum tespiti" de yapamıyor. Tersine, güçten düşmüş "ulusalcılık"ı asıl eleştiri konusu yapmasıyla AKP'nin ve dinsel gelişmenin "demokrasi" diye sunulması çabasına destek ve hizmetten başka yaptığı kayda değer bir iş yok. Somut olarak iktidardaki güçlere değil, "muhalefete muhalefet etme" çizgisi, Ufuk Uras'ın AKP ile resmi olmayan ittifakının temelini oluşturuyor.
Yeni küresel sermaye-dünyanın, "laik, sosyal, ulusal" değerlerinin yok olması biçimindeki asıl gelişme eğrilerine temelden ters tespitleriyle Ufuk Uras, düşünceleri tamamen "çağdışı" kalmış öteki sayısız "12 Eylül mağdurları" gibi, eski ve bayat söylemlerle "sol"culuk yapma "imanını" sürdürüyor. Bugünkü ortamda ,"12 Eylül mağdurları", AB-D "demokrasisi" söylemiyle "12 Eylül mimarı" ile ortak bir "zeminde" buluştuklarının farkına bile henüz varmış değiller. Bir yıl kadar önce Evren "Fedaratif Türkiye" ve "Kürt kardeşlerimiz" söylemiyle çıkışını yapmıştı.
Öyle bir "solculuk" da olsa olsa, takiyyeci, sol gösterip sağdan vurmayla neticelenen Ufuk Uras solculuğu olarak şekillenebilir...
Toplumu, toplumun yasalarını, bugünkü dünyanın asıl çelişme ve gelişme eğrilerini tanımak yönündeki teorik çabaların önemini kavrayamamış bir nesil, dinozor solculuğunda kalmaya mahkumdur zaten.
S.Kaçmaz
***
Vatan'dan :
AKP'den sonra o da Yargıtay'a tepki gösterdi
"Yargıtay Başkanlar Kurulu bildirisinin ardından hükümet ile yargı arasında tartışma yaşandığını kaydeden Uras, yargının bağımsız olması gerektiğini ifade etti.
Uras, yargının bu konularda taraf olmaması ve uluslararası sözleşmelere uyması gerektiğine de işaret ederek, şunları söyledi: 'Yargı reformu belki bu açıdan gerekli. Yargı, siyasi parti gibi davranmamalı, yargı mensupları milletvekili gibi davranmamalı. Bakıyoruz, iktidar muhalefet ilişkisine; biri diyor 'dam üstünde saksağan', muhalefet diyor 'vur beline kazmayı'... Bu, laubaliliği kaldıracak bir mesele değil. Yargının bağımsızlığı çok önemli.'
***