4.10.2013

Akado-Sammaru Yaratılış İlahileri


Samuel Noah Kramer'in "SÜMERLERİN KURNAZ TANRISI ENKİ" ismiyle yayınlanan  kitabında yer alan ilahilerin bir bölümünü yayınlıyoruz.

Bunların, her zaman için doğru bir kavrayış temelinde, çözümlenmiş olduğunu söyleyemeyiz. Bir dizi kavram üzerinde, daha farklı açılımlar önerilmekte; yeni bulgular temelinde eski tercümeler gözden geçirilmeye devam edilmektedir.

Bunlarla birlikte, var olan halleriyle bu tercümeleri, bize ait yorumlar temelinde kısmen düzelterek, kullanmamız gerekiyor.

Bu ilahilerin, eski toplumun, kendilerine has kavramlarla örülmüş bir tarih anlatım biçimi olduğunu kavradığımız anda, içerdikleri tarihsel değerin ölçülemez önemde olduğunu hep vurguluyorum. Aslında, ben, araştırmalarımın ulaştığı bir noktadan itibaren, eski Mezopotamya toplumlarının yaşam biçimlerine ve tanrı kavrayışlarına ilişkin hacimli kitaplar içine dağıtılmış o ukala ve eski toplumu cahil varsayan yorumları artık pek fazla okumamaya başladım. Onun yerine, bu ilahilerin kavramlarını tanımaya; onları şimdiki dinlerin kitaplarına ve ritlerine bağlama çalışmasına ağırlık vermeye çabaladım.

Bunu becerebilmem için, öncelikle, tüm bu “Ezop”vari ilahilerin, hayvansal, bitkisel kavramların, yaşanılan çağın örgütlenme şartları ile anlamlı olabileceğini saptamam gerekiyordu. O dönemde yaşıyormuş gibi, ortamı tanımak, o dönemdeki toplum birimlerin tanımlamalarını, örgütlenme tarzlarını, totemsel ittifak yapılarını derinlemesine içselleştirmek gerekiyordu.

Bunu bir kez  becerdiğimiz zaman, bazen oldukça sıkıcı gelen; genellikle garip  ve anlamsız tasavvurlar olarak kavradığımız; hayvan ve bitki dünyası ile iç içe geçmiş eski atalarımızın ilahi anlatımları birden bire, diri, canlı, yaşayan bir tarih anlatımı halini almaktadır.

Bu fikir açıklığına ve anlama zevkine varabilmek için,önümüzde, aşmak zorunda olduğumuz bir ilk engel bulunuyor: Kavramları dönemlerine ait anlamlarıyla tanımlayabilmek!... Nasıl ki şimdi, “Aslan, Kanarya'nın kursağında kaldı...”, “Kara kartal, Kanarya karşısında 3 kere öldü, 4.'de dirildi...” gibi gazete başlıkları gördüğümüzde veya aramızda konuştuğumuzda, burada söz konusu olanın üç büyük spor takımı olduğunu biliyor ve durumu hemen kavrıyor isek, eski Akado -Sammaru ilahilerindeki  anlamsal durum da bundan daha zor değildir. Kullanmayı hiç sevmiyorum ama meşhur deyimle  söylersek, ilahilerin anlaşılması için hiç de olanaksız olmayan “kodlarını çözmek” gereklidir.

Bu konuda karşılıklı bir soru- yanıt, fikir alışverişi ortamı yaratabilirsek, zevkli bir tarih yolculuğuna uzanabiliriz.

Dostlukla.
Safa Kaçmaz


SÜMERLERİN KURNAZ TANRISI ENKİ
SAMUEL NOAH KRAMER

I. BÖLÜM
ENKİ VE NİNHURSAG:
SÜMER CENNET MİTİ

Kent kutsaldır…..           Dilmun ülkesi kutsaldır.
Sümer kutsaldır…..        Dilmun ülkesi kutsaldır.
Dilmun ülkesi kutsaldır,  Dilmun ülkesi saftır,
Dilmun ülkesi saftır,        Dilmun ülkesi aydınlıktır.

O yalnız birisiyle Dilmun’da yattıktan sonra,
-
Enki karısıyla yattıktan sonra - yer,
O yer saftır,                 
o yer aydınlıktır.
O yalnız birisiyle Dilmun’da yattıktan sonra,
-Enki Ninsikila’yla   yattıktan sonra-yer,
o yer saftır,        
o yer aydınlıktır.
Dilmun’da kuzgun gaklama sesleri çıkarmaz,
Dar-kuşu,  dar-kuşunun feryadını çıkarmaz.
Aslan öldürmez,
Kurt kuzuyu kapmaz.
Oğlakları kıskıvrak eden yabani köpek bilinmez.
Tahıl-yutan domuz bilinmez.
Dul kadın  çatıya çimlendirilmiş arpa serer.
Yukarıdaki kuşlar onu yemez.
Güvercin  boynunu bükmez.
Gözü ağrıyan, “gözüm ağrıyor” demez.
Başı ağrıyan, “başım ağrıyor” demez.

Yaşlı kadın, “Ben yaşlı bir kadınım,” demez.
Yaşlı erkek, “Ben yaşlı bir erkeğim” demez.
Kız yıkanmaz: akar sular kenti doldurmaz;  
Irmağı geçen… demez. 
Onun tarafında ağlayan dönüp durmaz;
Şarkıcı ağıt yakmaz;
Kentin yanında o hiç yas tutmaz.

Utu, gökyüzünde dikilen…
toprağın suyunu akıtan ağızdan
topraktan ona tatlı su getirdi.
Geniş sarnıçlarına su doldurur.
Onlardan [Ninsikilla’nın] kenti bol su içer,
Dilmun onlardan taşan suları içer.

Onun acı su kaynağı tatlı su kaynağıdır şimdi.
Onun ürün yüklü tarlaları ve çiftlikleri tahıl öbeklerine döner.
Onun kenti ülkenin setidir şimdi,
Dilmun ülkenin setidir.
Şimdi Utu tarafından, bu gün, tam da böyle olmuştur.

Yalnız olan kişi, kurnaz kişi, ülkenin anası Nintu’nun önünde,
Enki, kurnaz kişi, ülkenin anası Nintu’nun önünde,
ersuyuyla hendekleri dolduran penisi var,
meni seliyle sazlığı dolduran penisi var,
kucağı örten soylu örtüyü yırtıp açan penisi var.

“Bataklıkta kimse yürümesin” dedi yüksek sesle.
“Bataklıkta kimse yürümesin” dedi Enki.
An’ın hayatı üzerine yemin etti.

Bataklıkta yatana ait olan ersuyu,
                                   bataklıkta yatana,
Enki ersuyunu bağlı olduğu Damgalnunna’ya yöneltti.
Ersuyunu dölyatağına akıttı, Enki’nin ersuyunu,
Ersuyunu Ninhursag’ın dölyatağına akıttı.

Bir gün ona bir aydır.
iki gün ona iki aydır.
üç gün ona üç aydır.
dört gün ona dört aydır.
beş gün ona beş aydır.
altı gün ona altı aydır.
yedi gün ona yedi aydır.
 sekiz gün ona sekiz aydır.
dokuz gün ona dokuz aydır. Kadınlık Ayıdır.
halis yağ gibi, kıymetli yağ gibi.

Nintu, ülkenin anası, halis yağ gibi,halis yağ gibi,
Kıymetli yağ gibi,
Ninmu’yu doğurdu.

Enki şimdi de, dokuz günlük gebelikten sonra tanrıça Ninkurra’yı doğuran Ninmu’yu döller
Ninmu ırmağın kıyısına çıkar.
Enki bataklığın dışında yol alır, yol alır.
Sukkal’ı İsimud’a şöyle der:
“Güzel genç kızı öpeyim mi?
Güzel Ninmu’yu öpeyim mi?
Sukkal’ı İsumud onu yanıtlar:
“Güzel genç kızı öp.
Güzel Ninmu’yu öp.
Kralım için kuvvetli bir rüzgar estireceğim.
                     Kuvvetli bir rüzgar estireceğim.”

Enki tek başına kayığa ayak basar,
Sonra onu kuru toprağa çeker.
Onu alır, öper onu,
Enki ersuyunu dölyatağına boşaltır!

O ersuyunu dölyatağına tutar, Enki’nin ersuyunu.
Bir gün ona bir aydır, iki gün ona iki aydır,
Dokuz gün ona dokuz aydır, Kadınlık ayıdır,
Halis yağ gibi, halis yağ gibi, kıymetli yağ gibi
Ninmu halis yağ gibi, halis yağ gibi, kıymetli yağ gibi,
Ninkurra’yı doğurdu.

Ninkurra ırmağın kıyısına çıkar,
Enki bataklığın dışında yol alır,yıl alır.
Sukkal’ı İsimud’a şöyle der:
“Güzel genç kızı öpeyim mi?
Güzel Ninkurra’yı öpeyim mi?
Sukkal’ı İsimud onu yanıtlar:
“Güzel genç kızı öp.
Güzel Ninkurra’yı öp.
Kralım için kuvvetli bir rüzgar estireceğim.
            Kuvvetli bir rüzgar estireceğim.”
Enki tek başına kayığa ayak basar.
Sonra onu kuru toprağa çeker.

Onu alır, öper onu.
Enki ersuyunu dölyatağına boşaltır.

O ersuyunu dölyatağında tutar, Enki’nin ersuyunu.
Bir gün ona bir aydır.
İki gün ona iki aydır.
Dokuz gün ona dokuz aydır. Kadınlık Ayıdır.
Halis yağ gibi, halis yağ gibi, kıymetli yağ gibi.
Ninkurra halis yağ gibi, halis yağ gibi, kıymetli yağ gibi.
Şehvetli kadın Uttu’yu doğurdu.

İkinci bir defa suyla doldurarak,
Hendekleri suyla doldurdu,
Kanalları suyla doldurdu,
Ekilmemiş toprakları suyla doldurdu.

Keyiflenen bahçıvan
Onu kucaklar [ona şöyle der]:
“Kimsin sen bahçemi [sulayan]?”

Enki bahçıvanı yanıtlar:
“….[kırık dize]
[(?) ...'larındaki salatalıkları getir bana.]
[….’larındaki elmaları getir bana.]
[(?) Asmalarındaki üzümleri getir bana.]”

…[(?) ’larındaki salatalıkları getirdi ona],
….’larındaki elmaları getirdi ona,
(?) Asmalarındaki üzümleri getirdi ona,
                Hepsini kucağına yığdı.

Enki - yüzünün rengi atmış-asayı kavradı,
Uttu’ya doğru yola koyuldu.
“Evinde ihtiyaçları olan[?]:   Aç kapıyı!
                                              Aç kapıyı!
“Sen- kimsin sen?”
“Ben sana ödül olarak salatalık, elma ve üzüm verecek olan bahçıvanım.”
Evinin kapısını açarken yüreği yerinden oynadı Uttu’nun.
Enki  Uttu’ya, şehvetli kadına [?],
…[[?]’larındaki salatalıkları verdi,
….’larındaki elmaları verdi,
[?] asmalarındaki üzümleri verdi.
Şehvetli kadın [?] Uttu kab’ına vurur,
                               Ellerini çırpar.
Enki Uttu’yu kaldırdı,
Onu aldı, kucağına yattı,
Gövdesini okşadı, sıvazladı,
Onu aldı, kucağına yattı.
Körpenin içine işledi, öptü onu.
Enki ersuyunu dölyatağına boşalttı.

O ersuyunu dölyatağında tuttu, Enki’nin ersuyunu,
Baştan çıkarıcı kadın Uttu der ki: “Oh, güç [benim] gövdemde!”
                Der ki: “Oh güç içerde!
                             Oh! Benim gücüm dışarıda!” 

Ninhursag ersuyunu onun gövdesinden sildi [?].

Enki bataklığın dışında yol alır, yol alır.
Sukkal’ı, İsimud’a şöyle der:
“Yazgılarını [henüz ] belirlemediğim [?] bitkilerden.
Bu nedir tanrılar aşkına? Bu nedir tanrılar aşkına?”

Sukka’ı İsumud onu yanıtlar:
“Kralım, ağaç otudur,” der ona.
Onu Enki için keser. O da yer.
“Kralım bu bal-otudur,” der ona.
Onu Enki için koparır.O da yer.
“Kralım, bu yabani ottur,”der ona.
Onu Enki için keser. O da yer.
“Kralım, bu yabani ottur,” der ona.
Onu Enki için keser. O da yer.
“Kralım, bu apasar-otudur,” der ona.
Onu Enki için koparır. Oda yer.
“Kralım, bu diken-otudur,”der ona.
Onu Enki için keser, O da yer.
“Kralım, bu kebere-otudur,” der ona.
Onu Enki için koparır. O da yer.
“Kralım, bu …-otudur,” der ona.
Onu Enki için keser. O da yer.
“Kralım, bu amharu-otudur,”der ona.
Onu Enki için koparır. O da yer.

Ninhursag Enki’yi vulvasına oturttu:

“Kardeş, neren ağrıyor?”
“Kafam ağrıyor.”
“Abu’yu doğurdum senin için.”

“Kardeş neren ağrıyor?”
“Çenem ağrıyor.”
“Ninhulla’yı doğurdum senin için.”

“Kardeş neren ağrıyor?”
“Ağzım ağrıyor.”
“Ninkasi’yi doğurdum senin için.”

“Kardeş neren ağrıyor?”
“Boğazım ağrıyor.”
“Nazi’yi doğurdum senin için.”

“Kardeş neren ağrıyor?”
“Kolum ağrıyor.”
“Azimua’yı doğurdum senin için.”

“Kardeş neren ağrıyor?”
“Kaburgam ağrıyor.”
“Ninti’yi doğurdum senin için.”

“Kardeş neren ağrıyor?”
“Ag’ım ağrıyorl”
“Enşag’ı doğurdum senin için.”

Doğurduğun küçükler için…
Abu bitkilerin kralı olsun.
Nintulla Magan’ın efendisi olsun.
Ninsutu Ninazu’yla evlensin.
Ninkasi arzuyu doyuran olsun.
Nazi Nindara’yla evlensin.
Azimua Ningişzida’yla evlensin.
Ninti ayların kraliçesi olsun.
Enşag, Dilmun’un efendisi olsun.

       Ey Enki Baba sana şükürler olsun!


2. BÖLÜM
ENKİ VE NİNMAH:
İNSANIN YARATILIŞI

    O günlerde
                Gök ile yer [birbirinden ayrılmıştı].
O gecelerde
               Gök ile yer [kasvetliydi],
O yıllarda
               Yazgılar belirlendikten sonraki yıllarda,
Anunna[lar] doğmuştu,
tanrıçalar evlilikle birleşmişti,
               tanrıçalara gök ile yerden payları verilmişti,
tanrıçalar… döllendikten sonra [?],
               doğum yaptılar,
tanrılar… yiyecekleri… kendi yemek odalarında
              …yapmak zorunda kaldıktan sonra,
Büyük tanrılar çalışır,
            genç tanrılar sepet taşır,
tanrılar kanal kazar,
         kirli harali’lerini yığarlar,
tanrılar eziyet çeker,
         hayatlarından şikayet ederler,
O günlerde, kurnaz kavrayışlı biri,
        varolan bütün tanrıları biçimleyen,
Enki, derin dalgaların kabardığı denizde-
       ortasına bakmaya kimsenin cesaret edemediği-
yatağında tembellik eder,
        uykudan kalkmayacak,
tanrılar hayıflanır [ve] söylenirler [ ken].
Derinlerde yatana,
       yatağından kalkmayacak olana,
Nammu, ilksel ana,
        bütün büyük tanrıları doğurmuş olan,
tanrıların gözyaşlarını oğluna getirdi:
“Sen, sere serpe yatan,
                       sen, uyuyan.
                       sen uykusundan kalkmayacak olan:
                       tanrılar- benim elimden çıkanlar-…(ini dövüyorlar.

Kalk oğlum, yatağından,
          Göster hünerini zekice.
Tanrılar için hizmetkarlar[?]  yarat.
        Sepetlerini bir kenara atsınlar.”
Anasının sözüyle yatağından kalktı Enki.

Tanrı, semirmiş kutsal bir  oğlağı gözden geçirdi…
kurnaz (ve) kavrayışlı olan,
        arayanlara kılavuzluk eden,
        şeylere biçim veren hünerli kişi,
                 sigensigdu’ları meydana getirdi,  

Enki yanına dikti onları, dikkatle baktı onlara.
Enki, şekilleyici, onların kafalarına akıl koyduktan sonra,
anası Nammu’ya şöyle dedi:
“Ana, adını koyduğun yaratık- var edildi.
          Tanrıların angaryaları ona yüklendi.
Abzu’nun üzerinde bulunan kilin ‘öz’ünden yoğruldu.
Sigensigdu’lar bu kilden koparacaklar.
      Sen ona biçim ver.
Ninmah senin yardımcın olsun.
Ninimma,
Suzianna,
Ninmada,
Ninbara,
Ninmug,
Musargaba,
Ningunna
Sen biçimlediğin gibi sana hizmet etsinler.
Anam, onun yazgısını belirle.
         Ninmah tanrıların angaryalarını ona yüklesin.”

Enki onların…işlerine hoşgörüyle baktı.Yürekleri sevinçle coştu.
Anası Nammu ve Ninmah için bir ziyafet düzenledi.
Namtar’ı soylu sigensigdu’ların önderi yaptı,
      ekmek olarak,gi-sag yediler,
An ve Enlil için, efendi Nudimmud kutsal oğlaklar kızarttı.
Bütün büyük tanrılar övdü onu.
“Ey derin kavrayışın efendisi: senin kavrayışın kimse de yoktur!
Ey Enki, yüce soylu: senin yaptığını kimse yapamaz!
Sen-babacan bir baba gibi-
     bütün ülkelerin….’ni, me’lerini koruyup kollayansın.”

Enki ve Ninmah bol bira içtiler, yürekleri coştu.
Ninmah Enki’ye şöyle dedi:
“Bir insanın biçimi üstüne, iyi ya da kötü,
İyi ya da kötü bir yazgı belirleyeceğim.
      canımın istediği gibi.”

Enki Ninmah’ya karşılık verdi:
“İyi  ya da kötü, sana gelen yazgıya- karşı koyacağım.”
Ninmah abzu’yu kaplayan kilden aldı.

İlk olarak, uzattığı zaman kaskatı [?] ellerini bükemeyen bir erkek yaptı.
Uzattığı zaman kaskatı ellerini bükemeyen bu ilk adamı gören Enki,
Onun yazgısını belirledi, kralın hizmetkarlığına atadı onu.

İkinci olarak kör olmasına karşın görebilen bir adam yaptı,

Kör olmasına karşın görebilen bu adamı gören Enki,
Onun yazgısını belirledi, şarkı sanatını verdi ona,
Kralın önünde uşumgal-lirin baş [müzisyenliğine]  atadı onu.

Üçüncü olarak tutmayan ayakları …lı bir adam yaptı.

Tutmayan ayakları…lı bu adamı gören Enki,
…gümüş gibi, melam’ını verdi ona.

Dördüncü olarak ersuyu damlayıp duran bir erkek yaptı.

Ersuyu damlayıp duran bu adamı gören Enki,
“büyü” sularında yıkadı onu…..

Beşinci olarak doğurganlığı olmayan bir kadın yaptı.


Doğurganlığı olmayan bu kadını gören Enki.
Onun yazgısını belirledi, ona bir harem yaptı.

Altıncı olarak, gövdesinde penisi ya da vulvası olmayan bir şey yaptı.

Gövdesinde penisi ya da vulvası olmayan bu şeyi gören Enki,
Koca yeryüzündeki adıyla seslendiği Enlil’e-
            - krala- hizmet etmeyi yazgıladı ona.

Enki mangalı yere yıktı,
Fena halde hilekarlık etti.”

Yüce efendi Enki Ninmah’a şöyle dedi:
“Biçimlediklerinin her biri için, yazgı belirledim,
Onlara ekmek verdim.
Şimdi ben senin için bir tane yapacağım - ve sen
Yeni doğanın yazgısını belirleyeceksin!

Bir başı….ortasında [?] bir ağzı [?] olan bir şekil yaptı Enki.

Ninmah’a şöyle dedi:

“Kadının dölyatağına akan ersuyunu yapan penis
O kadına dölyatağında doğurganlık verdi.”

Ninmah….onun doğumunda hazır bulundu.
O kadın, onun ortasında [?] … bir ağız ortaya çıkardı.

İkinci olarak bir umul yaptı [Enki]- kafası hastalıklıydı
    ve…-yeri hastalıklıydı,
hastalıklıydı gözleri, hastalıklıydı boynu,
soluğu tükenmişti, kaburgaları sallanıyordu, hastalıklıydı akciğerleri,
hastalıklıydı yüreği, hastalıklıydı iç organları.

Boynunu destekleyen [?] el ağzına ekmeği koyamadı,
        Parçalanmış [?] omurgası acı içindeydi,
Omuzları düşüyor, ayakları titriyordu, tarlaya [?] yürüyemezdi [?].

Enki Ninmah’a şöyle dedi:
“Her biçimlediğinin yazgısını belirledim.
        ekmek verdim.
Şimdi de sen benim biçimlediğimin yazgısını belirle.
           Ekmek ver ona.”

Ninmah umul’u gördüğü zaman ona döndü.
Yaklaştı umul’a, ona sordu-ama o konuşamıyordu.
Ona yemesi için ekmek getirdi,
       uzanamıyordu.
…..yapamıyordu.
Ayağa kaldırdı, oturamıyordu,
       uzanamıyordu,
       ev inşa edemiyordu,
       ekmek yiyemiyordu.”

Ninmah Enki’ye karşılık verdi:
Yaptığın ne canlıdır ne ölü.
    Hiçbir şeyi kaldıramıyor.”

Enki Ninmah’yı yanıtladı:
“Bükülmez elli adamın yazgısını belirledim ben,
    ona ekmek verdim;
 kör adamın yazgısını belirledim ben,
    ona ekmek verdim;
sakat ayaklı adamın yazgısını belirledim ben,
    ona ekmek verdim;
ersuyu damlayıp duran adamın yazgısını belirledim ben,
    ona ekmek verdim;
doğurganlığı olmayan kadının yazgısını belirledim ben,
    ona ekmek verdim;
penisi ya da vulvası olmayanın yazgısını belirledim ben,
    ona ekmek verdim;
Kardeşim, [şimdi de sen umul’un yazgısını belirle,
    ona ekmek ver.]

Bak, sen gökyüzünde oturmadın,  
      yeryüzünde oturmadın,
      ‘yükselmiş yüzünü’ ülkeye getirmedin.

Yeryüzünde oturmadın.
     Sözlerin benim için yapılan evde duyulmadı.

Yeryüzünde yaşamadın.
     Benim için yapılan kentte ihanet ettin bana
kentim saldırıya uğradı,
     evim yerle bir edildi,
         oğlum esir alındı.

Şimdi burada bir mülteciyim,
      Ekur’dan kaçmış biri.

Şimdi kendimi senin elinden kurtaramıyorum.”

Enki Ninmah’ı yanıtladı:
“Ağzından çıkan sözcüğü – kim değiştirebilir ki?
Umul, kötürüm[?] yaratık(?))-
  kaldır onu kucağından.
…elbette hoşnutlukla bakar senin işine.
  O bana kusurlu bir el verdi [?]-
     Kim ona karşı çıkabilir ki!
Onun [?] sırtı [?] için benim ….’imi al,
   elini onun ağzına koy.”

“Ey kardeşim, kahramanca kuvvetimi [över misin]?  
Şarkılar…[söyler misin]?  
Onları işitecek tanrılar…
     Bırakın umul  benim evimi yapsın,


*****
3. BÖLÜM
ENKİ VE İNANNA:
YERYÜZÜNÜN VE KÜLTÜREL SÜREÇLERİNİN DÜZENLENMESİ
Sf. 86-124

Gökyüzünde ve yeryüzünde soylulukla yürüyen,
kimseye ihtiyacı olmayan Efendi,
Bir boğadan doğan,  
        babası vahşi bir boğa olan Enki baba,
    Enlil’in ödüllendirdiği, Koca Kur,
    Kutsal An’ın sevdiği,

Abzu’da mes-ağacını ortaya çıkaran kral,
       Onu bütün ülkelere diken,
büyük uşumgal,
      Onu Eridu’ya diken-
gölgesi göğe ve yeryüzüne yayılır-
meyve ağaçlığı ülkede alabildiğine uzanır,
 Anunna-tanrıların sahip olduğu hegal’in efendisi, Enki,
Ekur’un kudretlisi Nudimmud,
    An ve Uras’ın kuvvetlisi.

Ekur’un kudretlisi,Nudimmud,
        Anunna’nın kuvvetlisi,
Abzu’da kurulan soylu evi
    gökyüzü ve yeryüzünün hasırıdır,
tek gözünü kaldırmakla kur’u temelinden sarsan Enki,
    bizonların doğduğu,
          geyiklerin doğduğu,
   yabani koyunların doğduğu,
         geyiklerin doğduğu [kur’u],

…de , çayırlar,
         ve hursag’ın yüreğinde çukurlar.
yeşillik….de,
    girmeye kimsenin cesaret edemediği yere,
oraya gözlerinizi bir halhal-kamışı gibi dikersiniz.

[Senin tek sözünle]- yüksek tahıl öbekleri yığılır, istiflenir.

[Ülkede]- yağ olsun-
                  süt olsun-
                     ahırlar ve ağıllar onu üretir.
[Çoban] onun ilulamma-şarkısını tatlılıkla söyler.
[İnek çobanı] onun yanında yayığını çalkalayarak günü geçirir.

Yemekleri yayarsın-olması gerektiği gibi-
     tanrıların yemek salonlarında.

Senin sözün: genç erkek yüreği güçlendirmek için ona güvenir.
Kalın boynuzlu bir öküz gibi avluyu kana boyar.

Senin sözün: genç kadın bir yem olarak onu aklına yerleştirir.

Yerleşik kentlerindeki insanlar genç kadına hayranlıkla bakarlar.

Efendilerin ve hükümdarların
     yüreklerini titretmek, onları neşelendirmek için [?]
     Enlil, Koca Kur, sana yetki verdi.
Enki, hegal’in efendisi,
      bilgeliğin efendisi,
      An’ın sevgili efendisi, Endu’nun süsü,
emirleri ve kararları veren,
      yazgıyı belirlemekte usta olan:
Sen… günle kilitledin,
      Ayı onun “ev”ine soktun.

Sen gökyüzünün yıldızlarını aşağı indirdin,
     Sayılarını hesapladın,

…sen insanlara yaşamak için bir yer verdin.
…sen onlarla ilgilendin,
       Çobanlarının peşinden gitmelerini sen sağladın…
…sen silahları “evler”ine geri çevirdin.
…sen insanları evlerinde güven içinde tuttun.

Enki baba, tohum ekilen ülkeye yaklaşır.
     Sağlıklı tohum vermesini sağlar.

Nudimmud, gebe [?] koyuna yaklaşır.
    Sağlıklı kuzu doğurmasını sağlar.
    Döllenmiş ineğe yaklaşır:
Sağlıklı bir buzağı doğurmasını sağlar.


Gebe [?] keçiye yaklaşır:
Sağlıklı bir oğlak doğurmasını sağlar.

Sen ekili tarlaya yaklaşınca,
       filizlenen [?] tarlalar,
yüksek bozkırlarda
     Yüksek tahıl öbekleri yığılır, istiflenir.
Kavrulan yerlere yaklaşınca
      ülkede….


Enki, Abzu’nun kralı- hakkı olduğu üzere-
     Kendi azametini ilan eder-
“Babam,yukarının ve aşağının hükümdarı,
niteliklerimi yukarıya ve aşağıya saçtı.

“Yüce ağabeyim, bütün ülkelerin hükümdarı,
bütün me’leri bir araya topladı,
     benim ellerime koydu me’leri.

Enlil’in evi, Ekur’dan,
Abzu’ma, Eridu’ya, taşıdım güzel sanatları ve zanaatları.

“Ben gerçek dölüm, yabani öküzden fırlayan.
          Ben An’ın yol gösteren oğluyum.

Ben “Aşağıdaki Büyük”ün üstünde kopan büyük fırtınayım:
          Ben ülkenin üstündeki yüce efendiyim.

“Ben hükümdarlar arasında birinciyim.
          Ben bütün ülkelerin babasıyım.
Ben tanrıların ağabeyiyim,
         hegal benim içimde tamamlandı.
“Ben yukarda ve aşağıda mührü elinde tutanım.
Ben ülkelerde kurnaz ve bilgeyim.

“Ben kral An’ın yanında, An’ın kürsüsünde,
         adalet getirenim.
Ben kur’a gözünü dikenim,
         Enlil’in yanında yazgıları belirleyenim:
Güneşin doğduğu yerde
         yazgıları belirlemeyi ellerime o koydu.

“Ben Nintu’nun gerçekten gözettiğiyim:
Ben Ninhursag’ın iyi bir ad verdiğiyim.

“Ben Anunna-tanrıların önderiyim.
Ben An’ın doğuştan yol gösteren oğluyum.”

Efendi yüceliklerini ilan ettikten sonra,
Ulu prens kendini methettikten sonra,
Anunna-tanrılar dua ve yakarışla ayağa kalktılar.
“Güzel sanatları ve zanaatları kollayan efendi,
karar vermede usta, çok sevilen-
      Ey Enki, şükürler olsun sana.

İkinci kez aldığı zevk nedeniyle,
Enki, Abzu’nun kralı, kendi azametini ilan eder-
            hakkı olduğu üzere:

“Efendiyim Sözü ebedi olan,
Ben ölümsüzüm.

Benim emrimle ahırlar kuruldu,
     ağıllar çevrildi:
     yukarıya yanaştığı zaman,
           hegal-yağmuru yukarıdan boşaldı.
     Aşağıya yanaştığı zaman,
         yüksek bir sazan - tufanı oldu.

Yeşil tarlalara yanaştığı zaman,
tahıl öbekleri ve yığınları istiflendi sözümle.

Evimi, kutsal alanı inşa ettim saf bir yerde,
         iyi bir ad verdim ona.
Abzu’mu, kutsal alanı inşa ettim,….’de.
       iyi  bir yazgı belirledim ona.

Evim-gölgesi yılan bataklığının [?] üzerine yayılır.
Evim- orada suhurmaş-balıkları, bal-otlarının arasında
        sakallarını dalgalandırır,
        gud- balıkları benim için kuyruklarını sallar [?]
            küçük gizi- kamışlarının arasında,
       kuş sürüleri yuvalarında ötüşür….

Kutsal şarkılar ve büyüler, Abzu’mu doldurur.
Magur-kayığı, taç, Abzu’nun Dağkeçisi,
         büyük zevkle beni onun ortasına getirdi:
         muazzam  bataklığın üzerinde, seçtiğim yerde,
         kollarını sallar benim için,
         boynunun uzatır [?] benim için.

Kusursuz kürekçiler [?]  kürekleri çeker.
Tatlı şarkılar söylerler, ırmağı sevindiren.
Nimgirsig, magur-kayığın ensi’si
Altın asayı tutar benim için,
Kayığımı yönetir – Abzu’nun Dağkeçisini- ben, Enki için.

Ben -efendi- gideceğim,
Ben,Enki,
         ülkeme yanaşacağım….


Magan ve Dilmun [ülkeleri]
beni-Enki’yi görsünler.
Dilmun’un kayıkları keresteyle [?] yüklü olsun [?]
Magan’ın kayıkları gökyüzüne kadar dolsun.
Meluhha’nın magilum- kayıkları,

altın ve gümüş taşısın,
Bunlar Nippur’a gitsin,
          ülkelerin kralı Enlil için.

Kenti olmayan,
      evi olmayan
Martu’ya-armağan olarak sığır verdim.

Ülkesine doğru yol alan büyük prense,
Anunna –tanrılar sevgiyle konuşurlar.
“Yüce me’leri,
          Saf me’leri yöneten efendi,
     yüce me’leri,

                 sayısız me’yi kollayan,
    yukarıda ve aşağıda her yerde önde gelen,
saf yer, Eridu’da,
         en değerli yerde,
             soylu me’lerin alındığı yerde-
Ey Enki, yukarının ve aşağının efendisi, şükürler olsun sana!”

Ülkesini baştan başa geçen yüce prens için,
        bütün efendiler, bütün hükümdarlar,
        Eridu’nun bütün şamanları,
        Sümer’in “keten giyenler” i,
Abzu’nun yıkayıp, temizleme ayinlerini tamamlarlar,
Kalkıp kutsal yerlere bakarlar,
         Enki Baba için[?] değerli yerlere,
prensin büyük evini temizlerler,
“duraklar”ına ad verirler,
soylu kutsal alan Abzu’yu temizlerler,
ortasına uzun ardıcı taşırlar,
           saf bitkiyi,
kutsal….’ı koyarlar,
          Enki Baba’nın soylu su yollarını,
Eridu’nun merdivenini ustalıkla güzel iskeleye inşa ederler,
Abzu’nun Dağkeçisi’ni güzel iskeleye,soylu iskeleye, 
                                                             bağlarlar [?],
kutsal usga-alanının kurarlar,
ona dua üstüne dua okurlar orada….

Kral gururla ilerler,
      Enki Baba ülkeye varır.

Yüce prens ülkesine vardığı için,
Yukarda ve aşağıda hegal yaygınlaşır.

Enki onun yazgısını belirler.

“Sümer, Koca Kur,
          yukarda ve aşağıda olanan mada’sı

          sonsuz ışığı kuşanan,
          halkın üstünde me’leri kuran
                  gün doğumundan günbatımına,
me’lerin yüce, erişilmez me’lerdir,
yüreğin esrarlı bir labirenttir,
yaşam veren dölyatağın,
      tanrıların doğurduğu yer:
      cennet gibi dokunulmazdır.
Sürekli hükümdarlık tacını taşıyan krallar doğurur o.
Başa taç koyan yüksek rahipler doğurur o.

Senin efendin, kutlu efendi, Kral An’la birlikte oturur,
                                                            An'ın kürsüsünde

 “Senin kralın, Koca Kur,
                         Enlil Baba,
                         ülkelerin babası,
                           …’yı kapatır  yeşil bir ağaç gibi.

Anunna-tanrılar, yüce tanrılar,
senin ortanı mesken tutmuşlardır,
yiyeceklerini giguna’dan sağlarlar
                      ender [?] bulunur ağaçlarının arasında.

“Yurt, Sümer,
          kurulan ahırlarının sayısı arta,
          ineklerin çoğala,
         çevrilen ağıllarının sayısı arta,
         koyunların çoğala,
         giguna’n gökyüzüne erişe,
kalıcı kutsal alanın elini göğe uzata!”

O kutsal alana, Ur’a geçer,
Enki, Abzu’nun kralı,onun yazgısını belirler:
“Her şeyin ona layık olduğu kent, suyla yıkanmış.
                                                     sağlam yapılı bir boğa,

kur’daki bolluk kürsüsü, “dizler alabildiğine açık,”
          bir dağ kadar yüce,
geniş gölgeli haşur-koruluğu,
          kendi bileğine güvenir,
senin için tamamlanan me’leri hakkıyla yönetebilirsin,
Enlil,Koca Kur, yukarda ve aşağıda senin yüce adını bildirir.
Yazgısını Enki’nin belirlediği kent,
Kutsal alan Ur, göğe  kadar yüksel!”

Kur Meluhha’ya geçer o.
Enki, Abzu’nun kralı, onun yazgısını belirler.

Kara kur, ağaçların iri ağaçlar olacak,
                       kur’un mes-korulukları olacak onlar.
               onların tahtları muhteşem saraylara kurulacak.

Kamışların iri kamışlar olacak,
                     kur’un kamışları olacak onlar,
                     savaş meydanlarında kahramanlar onlardan yapılmış silahlar                              kullanacak.

Boğaların iri boğalar olacak,
               kur’un boğaları olacak onlar,
               kükreyişleri kur’un boğalarının kükreyişi olacak.

Tanrıların yüce me’leri senin için tamamlanacak.

Kur’un dar-kuşlarının hepsi akik taşından sakallar[takar];
kuşların haya-kuşları olacak.

            sesleri muhteşem sarayları dolduracak.
Gümüşün altın olacak.
Bakırın tunç-kalay olacak.
Kur, sahip olduğun her şey [artacak].
İnsanların [çoğalacak],
erkeklerin bir boğa gibi hemcinslerinin peşinden gidecek.

O kur-Dilmun’u temizledi ve arındırdı,
    Ninsikilla’yı ondan sorumlu tuttu.

Lagünleri prenslere yaraşır kutsal alanlara böldü.
     Dilmun onun balığını yer.
Hurma ağaçlarını verimli tarlalarına ayırdı.
     Dilmun onların hurmalarını yer.