Samuel Noah
Kramer'in "SÜMERLERİN KURNAZ TANRISI ENKİ" ismiyle yayınlanan
kitabında yer alan ilahilerin bir bölümünü yayınlıyoruz.
Bunların,
her zaman için doğru bir kavrayış temelinde, çözümlenmiş olduğunu söyleyemeyiz.
Bir dizi kavram üzerinde, daha farklı açılımlar önerilmekte; yeni bulgular
temelinde eski tercümeler gözden geçirilmeye devam edilmektedir.
Bunlarla
birlikte, var olan halleriyle bu tercümeleri, bize ait yorumlar temelinde
kısmen düzelterek, kullanmamız gerekiyor.
Bu
ilahilerin, eski toplumun, kendilerine has kavramlarla örülmüş bir tarih
anlatım biçimi olduğunu kavradığımız anda, içerdikleri tarihsel değerin ölçülemez
önemde olduğunu hep vurguluyorum. Aslında, ben, araştırmalarımın ulaştığı bir
noktadan itibaren, eski Mezopotamya toplumlarının yaşam biçimlerine ve tanrı
kavrayışlarına ilişkin hacimli kitaplar içine dağıtılmış o ukala ve eski
toplumu cahil varsayan yorumları artık pek fazla okumamaya başladım. Onun
yerine, bu ilahilerin kavramlarını tanımaya; onları şimdiki dinlerin
kitaplarına ve ritlerine bağlama çalışmasına ağırlık vermeye çabaladım.
Bunu
becerebilmem için, öncelikle, tüm bu “Ezop”vari ilahilerin, hayvansal, bitkisel
kavramların, yaşanılan çağın örgütlenme şartları ile anlamlı olabileceğini
saptamam gerekiyordu. O dönemde yaşıyormuş gibi, ortamı tanımak, o dönemdeki
toplum birimlerin tanımlamalarını, örgütlenme tarzlarını, totemsel ittifak yapılarını
derinlemesine içselleştirmek gerekiyordu.
Bunu bir
kez becerdiğimiz zaman, bazen oldukça sıkıcı gelen; genellikle garip
ve anlamsız tasavvurlar olarak kavradığımız; hayvan ve bitki dünyası ile
iç içe geçmiş eski atalarımızın ilahi anlatımları birden bire, diri, canlı,
yaşayan bir tarih anlatımı halini almaktadır.
Bu fikir
açıklığına ve anlama zevkine varabilmek için,önümüzde, aşmak zorunda olduğumuz
bir ilk engel bulunuyor: Kavramları dönemlerine ait anlamlarıyla
tanımlayabilmek!... Nasıl ki şimdi, “Aslan, Kanarya'nın kursağında kaldı...”,
“Kara kartal, Kanarya karşısında 3 kere öldü, 4.'de dirildi...” gibi gazete
başlıkları gördüğümüzde veya aramızda konuştuğumuzda, burada söz konusu olanın
üç büyük spor takımı olduğunu biliyor ve durumu hemen kavrıyor isek, eski Akado -Sammaru ilahilerindeki anlamsal durum da bundan daha zor değildir.
Kullanmayı hiç sevmiyorum ama meşhur deyimle söylersek, ilahilerin
anlaşılması için hiç de olanaksız olmayan “kodlarını çözmek” gereklidir.
Bu konuda
karşılıklı bir soru- yanıt, fikir alışverişi ortamı yaratabilirsek, zevkli bir
tarih yolculuğuna uzanabiliriz.
Dostlukla.
Safa Kaçmaz
SÜMERLERİN KURNAZ TANRISI ENKİ
SAMUEL NOAH KRAMER
I. BÖLÜM
ENKİ VE NİNHURSAG:
SÜMER CENNET MİTİ
Kent
kutsaldır….. Dilmun
ülkesi kutsaldır.
Sümer
kutsaldır….. Dilmun ülkesi kutsaldır.
Dilmun
ülkesi kutsaldır, Dilmun ülkesi saftır,
Dilmun
ülkesi saftır, Dilmun ülkesi
aydınlıktır.
O yalnız
birisiyle Dilmun’da yattıktan sonra,
-
Enki
karısıyla yattıktan sonra - yer,
O yer
saftır,
o yer
aydınlıktır.
O yalnız
birisiyle Dilmun’da yattıktan sonra,
-Enki
Ninsikila’yla yattıktan sonra-yer,
o yer
saftır,
o yer
aydınlıktır.
Dilmun’da
kuzgun gaklama sesleri çıkarmaz,
Dar-kuşu,
dar-kuşunun feryadını çıkarmaz.
Aslan
öldürmez,
Kurt kuzuyu
kapmaz.
Oğlakları
kıskıvrak eden yabani köpek bilinmez.
Tahıl-yutan
domuz bilinmez.
Dul kadın
çatıya çimlendirilmiş arpa serer.
Yukarıdaki
kuşlar onu yemez.
Güvercin
boynunu bükmez.
Gözü
ağrıyan, “gözüm ağrıyor” demez.
Başı
ağrıyan, “başım ağrıyor” demez.
Yaşlı
kadın, “Ben yaşlı bir kadınım,” demez.
Yaşlı
erkek, “Ben yaşlı bir erkeğim” demez.
Kız
yıkanmaz: akar sular kenti doldurmaz;
Irmağı
geçen… demez.
Onun
tarafında ağlayan dönüp durmaz;
Şarkıcı
ağıt yakmaz;
Kentin
yanında o hiç yas tutmaz.
Utu,
gökyüzünde dikilen…
toprağın
suyunu akıtan ağızdan
topraktan
ona tatlı su getirdi.
Geniş
sarnıçlarına su doldurur.
Onlardan
[Ninsikilla’nın] kenti bol su içer,
Dilmun
onlardan taşan suları içer.
Onun acı su
kaynağı tatlı su kaynağıdır şimdi.
Onun ürün
yüklü tarlaları ve çiftlikleri tahıl öbeklerine döner.
Onun kenti
ülkenin setidir şimdi,
Dilmun
ülkenin setidir.
Şimdi Utu
tarafından, bu gün, tam da böyle olmuştur.
Yalnız olan
kişi, kurnaz kişi, ülkenin anası Nintu’nun önünde,
Enki,
kurnaz kişi, ülkenin anası Nintu’nun önünde,
ersuyuyla
hendekleri dolduran penisi var,
meni
seliyle sazlığı dolduran penisi var,
kucağı
örten soylu örtüyü yırtıp açan penisi var.
“Bataklıkta
kimse yürümesin” dedi yüksek sesle.
“Bataklıkta
kimse yürümesin” dedi Enki.
An’ın
hayatı üzerine yemin etti.
Bataklıkta
yatana ait olan ersuyu,
bataklıkta yatana,
Enki
ersuyunu bağlı olduğu Damgalnunna’ya yöneltti.
Ersuyunu
dölyatağına akıttı, Enki’nin ersuyunu,
Ersuyunu
Ninhursag’ın dölyatağına akıttı.
Bir
gün ona bir aydır.
iki
gün ona iki aydır.
üç
gün ona üç aydır.
dört
gün ona dört aydır.
beş
gün ona beş aydır.
altı gün ona altı aydır.
altı gün ona altı aydır.
yedi
gün ona yedi aydır.
sekiz gün ona sekiz aydır.
dokuz
gün ona dokuz aydır. Kadınlık Ayıdır.
halis
yağ gibi, kıymetli yağ gibi.
Nintu,
ülkenin anası, halis yağ gibi,halis yağ gibi,
Kıymetli
yağ gibi,
Ninmu’yu
doğurdu.
Enki şimdi
de, dokuz günlük gebelikten sonra tanrıça Ninkurra’yı doğuran Ninmu’yu döller
Ninmu
ırmağın kıyısına çıkar.
Enki
bataklığın dışında yol alır, yol alır.
Sukkal’ı
İsimud’a şöyle der:
“Güzel genç
kızı öpeyim mi?
Güzel
Ninmu’yu öpeyim mi?
Sukkal’ı
İsumud onu yanıtlar:
“Güzel genç
kızı öp.
Güzel
Ninmu’yu öp.
Kralım için
kuvvetli bir rüzgar estireceğim.
Kuvvetli bir rüzgar estireceğim.”
Enki tek
başına kayığa ayak basar,
Sonra onu
kuru toprağa çeker.
Onu alır,
öper onu,
Enki
ersuyunu dölyatağına boşaltır!
O ersuyunu
dölyatağına tutar, Enki’nin ersuyunu.
Bir gün ona
bir aydır, iki gün ona iki aydır,
Dokuz gün
ona dokuz aydır, Kadınlık ayıdır,
Halis yağ
gibi, halis yağ gibi, kıymetli yağ gibi
Ninmu halis
yağ gibi, halis yağ gibi, kıymetli yağ gibi,
Ninkurra’yı
doğurdu.
Ninkurra
ırmağın kıyısına çıkar,
Enki
bataklığın dışında yol alır,yıl alır.
Sukkal’ı
İsimud’a şöyle der:
“Güzel genç
kızı öpeyim mi?
Güzel
Ninkurra’yı öpeyim mi?
Sukkal’ı
İsimud onu yanıtlar:
“Güzel genç
kızı öp.
Güzel
Ninkurra’yı öp.
Kralım için
kuvvetli bir rüzgar estireceğim.
Kuvvetli bir rüzgar estireceğim.”
Enki tek başına
kayığa ayak basar.
Sonra onu
kuru toprağa çeker.
Onu alır,
öper onu.
Enki
ersuyunu dölyatağına boşaltır.
O ersuyunu
dölyatağında tutar, Enki’nin ersuyunu.
Bir gün ona
bir aydır.
İki gün ona
iki aydır.
Dokuz gün
ona dokuz aydır. Kadınlık Ayıdır.
Halis yağ
gibi, halis yağ gibi, kıymetli yağ gibi.
Ninkurra
halis yağ gibi, halis yağ gibi, kıymetli yağ gibi.
Şehvetli
kadın Uttu’yu doğurdu.
İkinci bir
defa suyla doldurarak,
Hendekleri
suyla doldurdu,
Kanalları
suyla doldurdu,
Ekilmemiş
toprakları suyla doldurdu.
Keyiflenen
bahçıvan
Onu
kucaklar [ona şöyle der]:
“Kimsin sen
bahçemi [sulayan]?”
Enki
bahçıvanı yanıtlar:
“….[kırık
dize]
[(?) ...'larındaki salatalıkları getir bana.]
[(?) ...'larındaki salatalıkları getir bana.]
[….’larındaki
elmaları getir bana.]
[(?)
Asmalarındaki üzümleri getir bana.]”
…[(?)
’larındaki salatalıkları getirdi ona],
….’larındaki
elmaları getirdi ona,
(?)
Asmalarındaki üzümleri getirdi ona,
Hepsini kucağına yığdı.
Enki -
yüzünün rengi atmış-asayı kavradı,
Uttu’ya
doğru yola koyuldu.
“Evinde
ihtiyaçları olan[?]: Aç kapıyı!
Aç kapıyı!
“Sen-
kimsin sen?”
“Ben sana
ödül olarak salatalık, elma ve üzüm verecek olan bahçıvanım.”
Evinin
kapısını açarken yüreği yerinden oynadı Uttu’nun.
Enki
Uttu’ya, şehvetli kadına [?],
…[[?]’larındaki
salatalıkları verdi,
….’larındaki
elmaları verdi,
[?]
asmalarındaki üzümleri verdi.
Şehvetli
kadın [?] Uttu kab’ına vurur,
Ellerini
çırpar.
Enki
Uttu’yu kaldırdı,
Onu aldı,
kucağına yattı,
Gövdesini
okşadı, sıvazladı,
Onu aldı,
kucağına yattı.
Körpenin
içine işledi, öptü onu.
Enki
ersuyunu dölyatağına boşalttı.
O ersuyunu
dölyatağında tuttu, Enki’nin ersuyunu,
Baştan
çıkarıcı kadın Uttu der ki: “Oh, güç [benim] gövdemde!”
Der ki: “Oh güç içerde!
Oh! Benim gücüm dışarıda!”
Ninhursag
ersuyunu onun gövdesinden sildi [?].
Enki
bataklığın dışında yol alır, yol alır.
Sukkal’ı,
İsimud’a şöyle der:
“Yazgılarını
[henüz ] belirlemediğim [?] bitkilerden.
Bu nedir
tanrılar aşkına? Bu nedir tanrılar aşkına?”
Sukka’ı
İsumud onu yanıtlar:
“Kralım,
ağaç otudur,” der ona.
Onu Enki
için keser. O da yer.
“Kralım bu
bal-otudur,” der ona.
Onu Enki
için koparır.O da yer.
“Kralım, bu
yabani ottur,”der ona.
Onu Enki için
keser. O da yer.
“Kralım, bu
yabani ottur,” der ona.
Onu Enki
için keser. O da yer.
“Kralım, bu
apasar-otudur,” der ona.
Onu Enki
için koparır. Oda yer.
“Kralım, bu
diken-otudur,”der ona.
Onu Enki
için keser, O da yer.
“Kralım, bu
kebere-otudur,” der ona.
Onu Enki
için koparır. O da yer.
“Kralım, bu
…-otudur,” der ona.
Onu Enki
için keser. O da yer.
“Kralım, bu
amharu-otudur,”der ona.
Onu Enki
için koparır. O da yer.
Ninhursag
Enki’yi vulvasına oturttu:
“Kardeş,
neren ağrıyor?”
“Kafam
ağrıyor.”
“Abu’yu
doğurdum senin için.”
“Kardeş
neren ağrıyor?”
“Çenem
ağrıyor.”
“Ninhulla’yı
doğurdum senin için.”
“Kardeş
neren ağrıyor?”
“Ağzım
ağrıyor.”
“Ninkasi’yi
doğurdum senin için.”
“Kardeş
neren ağrıyor?”
“Boğazım
ağrıyor.”
“Nazi’yi
doğurdum senin için.”
“Kardeş
neren ağrıyor?”
“Kolum
ağrıyor.”
“Azimua’yı
doğurdum senin için.”
“Kardeş
neren ağrıyor?”
“Kaburgam
ağrıyor.”
“Ninti’yi
doğurdum senin için.”
“Kardeş
neren ağrıyor?”
“Ag’ım
ağrıyorl”
“Enşag’ı
doğurdum senin için.”
Doğurduğun
küçükler için…
Abu bitkilerin
kralı olsun.
Nintulla
Magan’ın efendisi olsun.
Ninsutu
Ninazu’yla evlensin.
Ninkasi
arzuyu doyuran olsun.
Nazi
Nindara’yla evlensin.
Azimua
Ningişzida’yla evlensin.
Ninti
ayların kraliçesi olsun.
Enşag,
Dilmun’un efendisi olsun.
Ey Enki Baba sana şükürler olsun!
2. BÖLÜM
ENKİ VE
NİNMAH:
İNSANIN
YARATILIŞI
O günlerde
Gök
ile yer [birbirinden ayrılmıştı].
O gecelerde
Gök ile yer [kasvetliydi],
O yıllarda
Yazgılar belirlendikten sonraki yıllarda,
Anunna[lar]
doğmuştu,
tanrıçalar
evlilikle birleşmişti,
tanrıçalara gök ile yerden payları verilmişti,
tanrıçalar…
döllendikten sonra [?],
doğum yaptılar,
tanrılar…
yiyecekleri… kendi yemek odalarında
…yapmak zorunda kaldıktan sonra,
Büyük
tanrılar çalışır,
genç tanrılar sepet taşır,
tanrılar
kanal kazar,
kirli harali’lerini yığarlar,
tanrılar
eziyet çeker,
hayatlarından şikayet ederler,
O günlerde,
kurnaz kavrayışlı biri,
varolan bütün tanrıları biçimleyen,
Enki, derin
dalgaların kabardığı denizde-
ortasına bakmaya kimsenin cesaret edemediği-
yatağında
tembellik eder,
uykudan kalkmayacak,
tanrılar
hayıflanır [ve] söylenirler [ ken].
Derinlerde
yatana,
yatağından kalkmayacak olana,
Nammu,
ilksel ana,
bütün büyük tanrıları doğurmuş olan,
tanrıların
gözyaşlarını oğluna getirdi:
“Sen, sere
serpe yatan,
sen, uyuyan.
sen, uyuyan.
sen
uykusundan kalkmayacak olan:
tanrılar-
benim elimden çıkanlar-…(ini dövüyorlar.
Kalk oğlum,
yatağından,
Göster hünerini zekice.
Tanrılar
için hizmetkarlar[?] yarat.
Sepetlerini bir kenara atsınlar.”
Anasının
sözüyle yatağından kalktı Enki.
Tanrı,
semirmiş kutsal bir oğlağı gözden geçirdi…
kurnaz (ve)
kavrayışlı olan,
arayanlara kılavuzluk eden,
şeylere biçim veren hünerli kişi,
sigensigdu’ları meydana getirdi,
Enki yanına
dikti onları, dikkatle baktı onlara.
Enki,
şekilleyici, onların kafalarına akıl koyduktan sonra,
anası
Nammu’ya şöyle dedi:
“Ana, adını
koyduğun yaratık- var edildi.
Tanrıların angaryaları ona yüklendi.
Abzu’nun
üzerinde bulunan kilin ‘öz’ünden yoğruldu.
Sigensigdu’lar
bu kilden koparacaklar.
Sen ona biçim ver.
Ninmah
senin yardımcın olsun.
Ninimma,
Suzianna,
Ninmada,
Ninbara,
Ninmug,
Musargaba,
Ningunna
Sen
biçimlediğin gibi sana hizmet etsinler.
Anam, onun
yazgısını belirle.
Ninmah tanrıların angaryalarını ona yüklesin.”
Enki
onların…işlerine hoşgörüyle baktı.Yürekleri
sevinçle coştu.
Anası Nammu
ve Ninmah için bir ziyafet düzenledi.
Namtar’ı
soylu sigensigdu’ların önderi yaptı,
ekmek olarak,gi-sag yediler,
An ve Enlil
için, efendi Nudimmud kutsal oğlaklar kızarttı.
Bütün büyük
tanrılar övdü onu.
“Ey derin
kavrayışın efendisi: senin kavrayışın kimse de yoktur!
Ey Enki,
yüce soylu: senin yaptığını kimse yapamaz!
Sen-babacan
bir baba gibi-
bütün ülkelerin….’ni, me’lerini koruyup kollayansın.”
Enki ve
Ninmah bol bira içtiler, yürekleri coştu.
Ninmah
Enki’ye şöyle dedi:
“Bir
insanın biçimi üstüne, iyi ya da kötü,
İyi ya da
kötü bir yazgı belirleyeceğim.
canımın istediği gibi.”
Enki
Ninmah’ya karşılık verdi:
“İyi
ya da kötü, sana gelen yazgıya- karşı koyacağım.”
Ninmah
abzu’yu kaplayan kilden aldı.
İlk olarak,
uzattığı zaman kaskatı [?] ellerini bükemeyen bir erkek yaptı.
Uzattığı
zaman kaskatı ellerini bükemeyen bu ilk adamı gören Enki,
Onun
yazgısını belirledi, kralın hizmetkarlığına atadı onu.
İkinci
olarak kör olmasına karşın görebilen bir adam yaptı,
Kör
olmasına karşın görebilen bu adamı gören Enki,
Onun
yazgısını belirledi, şarkı sanatını verdi ona,
Kralın
önünde uşumgal-lirin baş [müzisyenliğine] atadı onu.
Üçüncü
olarak tutmayan ayakları …lı bir adam yaptı.
Tutmayan
ayakları…lı bu adamı gören Enki,
…gümüş
gibi, melam’ını verdi ona.
Dördüncü
olarak ersuyu damlayıp duran bir erkek yaptı.
Ersuyu
damlayıp duran bu adamı gören Enki,
“büyü”
sularında yıkadı onu…..
Beşinci
olarak doğurganlığı olmayan bir kadın yaptı.
Doğurganlığı
olmayan bu kadını gören Enki.
Onun
yazgısını belirledi, ona bir harem yaptı.
Altıncı
olarak, gövdesinde penisi ya da vulvası olmayan bir şey yaptı.
Gövdesinde
penisi ya da vulvası olmayan bu şeyi gören Enki,
Koca
yeryüzündeki adıyla seslendiği Enlil’e-
- krala- hizmet etmeyi yazgıladı ona.
Enki
mangalı yere yıktı,
Fena halde
hilekarlık etti.”
Yüce efendi
Enki Ninmah’a şöyle dedi:
“Biçimlediklerinin
her biri için, yazgı belirledim,
Onlara
ekmek verdim.
Şimdi ben
senin için bir tane yapacağım - ve sen
Yeni
doğanın yazgısını belirleyeceksin!
Bir
başı….ortasında [?] bir ağzı [?] olan bir şekil yaptı Enki.
Ninmah’a
şöyle dedi:
“Kadının
dölyatağına akan ersuyunu yapan penis
O kadına
dölyatağında doğurganlık verdi.”
Ninmah….onun
doğumunda hazır bulundu.
O kadın,
onun ortasında [?] … bir ağız ortaya çıkardı.
İkinci
olarak bir umul yaptı [Enki]- kafası hastalıklıydı
ve…-yeri hastalıklıydı,
hastalıklıydı
gözleri, hastalıklıydı boynu,
soluğu
tükenmişti, kaburgaları sallanıyordu, hastalıklıydı akciğerleri,
hastalıklıydı
yüreği, hastalıklıydı iç organları.
Boynunu
destekleyen [?] el ağzına ekmeği koyamadı,
Parçalanmış [?] omurgası acı içindeydi,
Omuzları
düşüyor, ayakları titriyordu, tarlaya [?] yürüyemezdi [?].
Enki
Ninmah’a şöyle dedi:
“Her
biçimlediğinin yazgısını belirledim.
ekmek verdim.
Şimdi de
sen benim biçimlediğimin yazgısını belirle.
Ekmek ver ona.”
Ninmah
umul’u gördüğü zaman ona döndü.
Yaklaştı
umul’a, ona sordu-ama o konuşamıyordu.
Ona yemesi
için ekmek getirdi,
uzanamıyordu.
…..yapamıyordu.
Ayağa
kaldırdı, oturamıyordu,
uzanamıyordu,
ev inşa edemiyordu,
ekmek yiyemiyordu.”
Ninmah
Enki’ye karşılık verdi:
Yaptığın ne
canlıdır ne ölü.
Hiçbir şeyi kaldıramıyor.”
Enki
Ninmah’yı yanıtladı:
“Bükülmez
elli adamın yazgısını belirledim ben,
ona
ekmek verdim;
kör
adamın yazgısını belirledim ben,
ona ekmek verdim;
sakat
ayaklı adamın yazgısını belirledim ben,
ona ekmek verdim;
ersuyu
damlayıp duran adamın yazgısını belirledim ben,
ona ekmek verdim;
doğurganlığı
olmayan kadının yazgısını belirledim ben,
ona ekmek verdim;
penisi ya
da vulvası olmayanın yazgısını belirledim ben,
ona ekmek verdim;
Kardeşim,
[şimdi de sen umul’un yazgısını belirle,
ona ekmek ver.]
Bak, sen
gökyüzünde oturmadın,
yeryüzünde oturmadın,
‘yükselmiş yüzünü’ ülkeye getirmedin.
Yeryüzünde
oturmadın.
Sözlerin benim için yapılan evde duyulmadı.
Yeryüzünde
yaşamadın.
Benim için yapılan kentte ihanet ettin bana
kentim
saldırıya uğradı,
evim yerle bir edildi,
oğlum esir alındı.
Şimdi
burada bir mülteciyim,
Ekur’dan kaçmış biri.
Şimdi
kendimi senin elinden kurtaramıyorum.”
Enki
Ninmah’ı yanıtladı:
“Ağzından
çıkan sözcüğü – kim değiştirebilir ki?
Umul,
kötürüm[?] yaratık(?))-
kaldır onu kucağından.
…elbette
hoşnutlukla bakar senin işine.
O
bana kusurlu bir el verdi [?]-
Kim ona karşı çıkabilir ki!
Onun [?]
sırtı [?] için benim ….’imi al,
elini onun ağzına koy.”
“Ey
kardeşim, kahramanca kuvvetimi [över misin]?
Şarkılar…[söyler
misin]?
Onları
işitecek tanrılar…
Bırakın umul benim evimi yapsın,
*****
3. BÖLÜM
ENKİ VE
İNANNA:
YERYÜZÜNÜN
VE KÜLTÜREL SÜREÇLERİNİN DÜZENLENMESİ
Sf. 86-124
Gökyüzünde
ve yeryüzünde soylulukla yürüyen,
kimseye
ihtiyacı olmayan Efendi,
Bir boğadan
doğan,
babası vahşi bir boğa olan Enki baba,
Enlil’in ödüllendirdiği, Koca Kur,
Kutsal An’ın sevdiği,
Abzu’da
mes-ağacını ortaya çıkaran kral,
Onu bütün ülkelere diken,
büyük
uşumgal,
Onu Eridu’ya diken-
gölgesi
göğe ve yeryüzüne yayılır-
meyve
ağaçlığı ülkede alabildiğine uzanır,
Anunna-tanrıların
sahip olduğu hegal’in efendisi, Enki,
Ekur’un
kudretlisi Nudimmud,
An ve Uras’ın kuvvetlisi.
Ekur’un
kudretlisi,Nudimmud,
Anunna’nın kuvvetlisi,
Abzu’da
kurulan soylu evi
gökyüzü ve yeryüzünün hasırıdır,
tek gözünü
kaldırmakla kur’u temelinden sarsan Enki,
bizonların doğduğu,
geyiklerin doğduğu,
yabani koyunların doğduğu,
geyiklerin doğduğu [kur’u],
…de ,
çayırlar,
ve hursag’ın yüreğinde çukurlar.
yeşillik….de,
girmeye kimsenin cesaret edemediği yere,
oraya
gözlerinizi bir halhal-kamışı gibi dikersiniz.
[Senin tek
sözünle]- yüksek tahıl öbekleri yığılır, istiflenir.
[Ülkede]-
yağ olsun-
süt olsun-
ahırlar ve ağıllar onu üretir.
[Çoban]
onun ilulamma-şarkısını tatlılıkla söyler.
[İnek
çobanı] onun yanında yayığını çalkalayarak günü geçirir.
Yemekleri
yayarsın-olması gerektiği gibi-
tanrıların yemek salonlarında.
Senin
sözün: genç erkek yüreği güçlendirmek için ona güvenir.
Kalın
boynuzlu bir öküz gibi avluyu kana boyar.
Senin
sözün: genç kadın bir yem olarak onu aklına yerleştirir.
Yerleşik
kentlerindeki insanlar genç kadına hayranlıkla bakarlar.
Efendilerin
ve hükümdarların
yüreklerini titretmek, onları neşelendirmek için [?]
Enlil, Koca
Kur, sana yetki verdi.
Enki, hegal’in
efendisi,
bilgeliğin efendisi,
An’ın sevgili efendisi, Endu’nun süsü,
emirleri ve
kararları veren,
yazgıyı belirlemekte usta olan:
Sen… günle
kilitledin,
Ayı onun “ev”ine soktun.
Sen
gökyüzünün yıldızlarını aşağı indirdin,
Sayılarını hesapladın,
…sen
insanlara yaşamak için bir yer verdin.
…sen
onlarla ilgilendin,
Çobanlarının peşinden gitmelerini sen sağladın…
…sen
silahları “evler”ine geri çevirdin.
…sen
insanları evlerinde güven içinde tuttun.
Enki baba,
tohum ekilen ülkeye yaklaşır.
Sağlıklı tohum vermesini sağlar.
Nudimmud,
gebe [?] koyuna yaklaşır.
Sağlıklı kuzu doğurmasını sağlar.
Döllenmiş
ineğe yaklaşır:
Sağlıklı
bir buzağı doğurmasını sağlar.
Gebe
[?] keçiye yaklaşır:
Sağlıklı bir oğlak doğurmasını sağlar.
Sağlıklı bir oğlak doğurmasını sağlar.
Sen ekili
tarlaya yaklaşınca,
filizlenen [?] tarlalar,
yüksek
bozkırlarda
Yüksek tahıl öbekleri yığılır, istiflenir.
Kavrulan
yerlere yaklaşınca
ülkede….
Enki,
Abzu’nun kralı- hakkı olduğu üzere-
Kendi azametini ilan eder-
“Babam,yukarının
ve aşağının hükümdarı,
niteliklerimi
yukarıya ve aşağıya saçtı.
“Yüce
ağabeyim, bütün ülkelerin hükümdarı,
bütün
me’leri bir araya topladı,
benim ellerime koydu me’leri.
Enlil’in
evi, Ekur’dan,
Abzu’ma,
Eridu’ya, taşıdım güzel sanatları ve zanaatları.
“Ben gerçek
dölüm, yabani öküzden fırlayan.
Ben An’ın yol gösteren oğluyum.
Ben
“Aşağıdaki Büyük”ün üstünde kopan büyük fırtınayım:
Ben ülkenin üstündeki yüce efendiyim.
“Ben
hükümdarlar arasında birinciyim.
Ben bütün ülkelerin babasıyım.
Ben
tanrıların ağabeyiyim,
hegal benim içimde tamamlandı.
“Ben
yukarda ve aşağıda mührü elinde tutanım.
Ben
ülkelerde kurnaz ve bilgeyim.
“Ben kral
An’ın yanında, An’ın kürsüsünde,
adalet getirenim.
Ben kur’a
gözünü dikenim,
Enlil’in yanında yazgıları belirleyenim:
Güneşin
doğduğu yerde
yazgıları belirlemeyi ellerime o koydu.
“Ben
Nintu’nun gerçekten gözettiğiyim:
Ben
Ninhursag’ın iyi bir ad verdiğiyim.
“Ben
Anunna-tanrıların önderiyim.
Ben An’ın
doğuştan yol gösteren oğluyum.”
Efendi
yüceliklerini ilan ettikten sonra,
Ulu prens
kendini methettikten sonra,
Anunna-tanrılar
dua ve yakarışla ayağa kalktılar.
“Güzel
sanatları ve zanaatları kollayan efendi,
karar
vermede usta, çok sevilen-
Ey Enki, şükürler olsun sana.
İkinci kez
aldığı zevk nedeniyle,
Enki,
Abzu’nun kralı, kendi azametini ilan eder-
hakkı olduğu üzere:
“Efendiyim Sözü ebedi
olan,
Ben
ölümsüzüm.
Benim
emrimle ahırlar kuruldu,
ağıllar çevrildi:
yukarıya yanaştığı zaman,
hegal-yağmuru yukarıdan boşaldı.
Aşağıya yanaştığı zaman,
yüksek bir sazan - tufanı oldu.
Yeşil
tarlalara yanaştığı zaman,
tahıl öbekleri
ve yığınları istiflendi sözümle.
Evimi,
kutsal alanı inşa ettim saf bir yerde,
iyi bir ad verdim ona.
Abzu’mu,
kutsal alanı inşa ettim,….’de.
iyi bir yazgı belirledim ona.
Evim-gölgesi
yılan bataklığının [?] üzerine yayılır.
Evim- orada
suhurmaş-balıkları, bal-otlarının arasında
sakallarını dalgalandırır,
gud- balıkları benim için kuyruklarını sallar [?]
küçük gizi- kamışlarının arasında,
kuş sürüleri yuvalarında ötüşür….
Kutsal
şarkılar ve büyüler, Abzu’mu doldurur.
Magur-kayığı,
taç, Abzu’nun Dağkeçisi,
büyük zevkle beni onun ortasına getirdi:
muazzam bataklığın üzerinde, seçtiğim yerde,
kollarını sallar benim için,
boynunun uzatır [?] benim için.
Kusursuz
kürekçiler [?] kürekleri çeker.
Tatlı
şarkılar söylerler, ırmağı sevindiren.
Nimgirsig,
magur-kayığın ensi’si
Altın asayı
tutar benim için,
Kayığımı
yönetir – Abzu’nun Dağkeçisini- ben, Enki için.
Ben
-efendi- gideceğim,
Ben,Enki,
ülkeme yanaşacağım….
Magan ve
Dilmun [ülkeleri]
beni-Enki’yi
görsünler.
Dilmun’un
kayıkları keresteyle [?] yüklü olsun [?]
Magan’ın
kayıkları gökyüzüne kadar dolsun.
Meluhha’nın
magilum- kayıkları,
altın ve
gümüş taşısın,
Bunlar
Nippur’a gitsin,
ülkelerin kralı Enlil için.
Kenti
olmayan,
evi olmayan
Martu’ya-armağan
olarak sığır verdim.
Ülkesine
doğru yol alan büyük prense,
Anunna
–tanrılar sevgiyle konuşurlar.
“Yüce
me’leri,
Saf me’leri yöneten efendi,
yüce me’leri,
sayısız me’yi kollayan,
yukarıda ve aşağıda her yerde önde gelen,
saf yer,
Eridu’da,
en değerli yerde,
soylu me’lerin alındığı yerde-
soylu me’lerin alındığı yerde-
Ey Enki,
yukarının ve aşağının efendisi, şükürler olsun sana!”
Ülkesini
baştan başa geçen yüce prens için,
bütün efendiler, bütün hükümdarlar,
Eridu’nun bütün şamanları,
Sümer’in “keten giyenler” i,
Abzu’nun
yıkayıp, temizleme ayinlerini tamamlarlar,
Kalkıp
kutsal yerlere bakarlar,
Enki Baba için[?] değerli yerlere,
prensin
büyük evini temizlerler,
“duraklar”ına
ad verirler,
soylu
kutsal alan Abzu’yu temizlerler,
ortasına
uzun ardıcı taşırlar,
saf bitkiyi,
kutsal….’ı
koyarlar,
Enki Baba’nın soylu su yollarını,
Eridu’nun
merdivenini ustalıkla güzel iskeleye inşa ederler,
Abzu’nun
Dağkeçisi’ni güzel iskeleye,soylu iskeleye,
bağlarlar [?],
bağlarlar [?],
kutsal
usga-alanının kurarlar,
ona du a üstüne
dua okurlar orada….
Kral
gururla ilerler,
Enki Baba ülkeye varır.
Yüce prens
ülkesine vardığı için,
Yukarda ve
aşağıda hegal yaygınlaşır.
Enki onun
yazgısını belirler.
“Sümer,
Koca Kur,
yukarda ve aşağıda olanan mada’sı
sonsuz ışığı
kuşanan,
halkın
üstünde me’leri kuran
gün doğumundan günbatımına,
me’lerin
yüce, erişilmez me’lerdir,
yüreğin
esrarlı bir labirenttir,
yaşam veren dölyatağın,
tanrıların doğurduğu yer:
cennet gibi dokunulmazdır.
Sürekli
hükümdarlık tacını taşıyan krallar doğurur o.
Başa taç
koyan yüksek rahipler doğurur o.
Senin
efendin, kutlu efendi, Kral An’la birlikte oturur,
An'ın kürsüsünde
An'ın kürsüsünde
“Senin
kralın, Koca Kur,
Enlil Baba,
ülkelerin babası,
…’yı
kapatır yeşil bir ağaç gibi.
Anunna-tanrılar,
yüce tanrılar,
senin
ortanı mesken tutmuşlardır,
yiyeceklerini
giguna’dan sağlarlar
ender [?] bulunur ağaçlarının arasında.
“Yurt,
Sümer,
kurulan ahırlarının sayısı arta,
ineklerin çoğala,
çevrilen
ağıllarının sayısı arta,
koyunların
çoğala,
giguna’n
gökyüzüne erişe,
kalıcı
kutsal alanın elini göğe uzata!”
O kutsal
alana, Ur’a geçer,
Enki,
Abzu’nun kralı,onun yazgısını belirler:
“Her şeyin
ona layık olduğu kent, suyla yıkanmış.
sağlam
yapılı bir boğa,
kur’daki
bolluk kürsüsü, “dizler alabildiğine açık,”
bir dağ kadar yüce,
geniş
gölgeli haşur-koruluğu,
kendi bileğine güvenir,
senin için
tamamlanan me’leri hakkıyla yönetebilirsin,
Enlil,Koca
Kur, yukarda ve aşağıda senin yüce adını bildirir.
Yazgısını
Enki’nin belirlediği kent,
Kutsal alan
Ur, göğe kadar yüksel!”
Kur
Meluhha’ya geçer o.
Enki,
Abzu’nun kralı, onun yazgısını belirler.
Kara kur,
ağaçların iri ağaçlar olacak,
kur’un mes-korulukları olacak onlar.
onların tahtları muhteşem saraylara kurulacak.
Kamışların
iri kamışlar olacak,
kur’un
kamışları olacak onlar,
savaş meydanlarında kahramanlar onlardan
yapılmış silahlar kullanacak.
Boğaların
iri boğalar olacak,
kur’un boğaları olacak onlar,
kükreyişleri kur’un
boğalarının kükreyişi olacak.
Tanrıların
yüce me’leri senin için tamamlanacak.
Kur’un
dar-kuşlarının hepsi akik taşından sakallar[takar];
kuşların
haya-kuşları olacak.
sesleri muhteşem sarayları dolduracak.
Gümüşün
altın olacak.
Bakırın
tunç-kalay olacak.
Kur, sahip
olduğun her şey [artacak].
İnsanların
[çoğalacak],
erkeklerin
bir boğa gibi hemcinslerinin peşinden gidecek.
O
kur-Dilmun’u temizledi ve arındırdı,
Ninsikilla’yı ondan sorumlu tuttu.
Lagünleri
prenslere yaraşır kutsal alanlara böldü.
Dilmun onun balığını yer.
Hurma
ağaçlarını verimli tarlalarına ayırdı.
Dilmun onların hurmalarını yer.