http://picasaweb.google.com.tr/ToplumVeTarih/Gobeklitepe
Göbeklitepe Mucizesi /
Taş devrinde Ermeniler ve Türkler
***********************************
Göbeklitepe Mucizesi
05 Ekim 2008 Pazar Saat 09:39
Radikal Gazetesi,
Haluk Şahin,
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=YazarYazisi&ArticleID=901800&Yazar=%20&Date=23.10.2008&PAGE=
Doğu ve güneyimizdeki ülkelerde toprağın altı petrol ile dolu olduğu halde aynı bölgeye başını uzatmış olan yurdumuzun petrol fakiri olmasını anlamakta zorluk çekeriz. Bunun çeşitli açıklamaları olabilir. Ama, bence, bir de tesellisi vardır: Bu yörede toprak altının petrol ile değilse bile, çok önemli insan yapısı kalıntılarla dolu olması!
İki hafta önce Urfa yakınlarındaki Göbekli Tepe’yi gezerken ve daha sonra kazıyı yapan Prof. Dr. Klaus Schmidt ile konuşurken düşündüm bunları. Urfa’da şu sıralar 35 yerde kazı yapılıyor, hepsi birbirinden önemli. Ancak, Göbekli Tepe kazısı gerçekten insanlık tarihinin yeniden yazılmasını gerektiriyor.
Şöyle bir kıyaslama yapın: Dünyanın en eski tapınağı diye bilinen ve İngiltere’de bulunan Stonehenge’in yapılışı en cömert bir tahminle M.Ö. 3100 yılına gidiyor. Göbekli Tepe’de bulunan ve bir çeşit ‘tapınak’ olduğu sanılan dikilitaş ve heykellerin ise M.Ö. 10 binli yılllara ait olduğu düşünülmekte.
Dikkat edin, yüzyıllardan değil, bin yıllardan söz ediyoruz!
Bu dönem tarihte neolitik çağ olarak biliniyor. İnsanlığın avcılık-toplayıcılık yaptığı evreden yerleşik tarım yaptığı evreye geçtiği çağ. Tarih derslerinde Cilalı Taş Devri olarak anlatılan dönem...
Bu dönem hakkında bilgimiz sınırlı. Çok yakın tarihlere kadar Anadolumuz, bu çağın kalıntıları açısından fazla zengin olmayan bir yer sayılıyordu. Yaygın görüşe göre bu çağ Urfa’nın epey güneyindeki bölgelerde geliştikten sonra kuzeye gelmiş, oradan da Avrupa kıtasına doğru yayılmıştı.
Göbekli Tepe’nin bulguları bunun doğru olmadığını, neolitik çağın belki de en üst aşamasına Urfa yakınlarındaki bu tepelerde ulaştığını gösteriyor.
Bu arada Mamararay kazısı sırasında Yenikapı’da bulunan 8 bin yıllık inanılmaz kalıntıların da büyük önemini gözden kaçıramayız. O kazının hakkını verme sorumluluğu da İstanbul’u yönetenlere kalıyor.
Göbekli Tepe’ye dönecek olursak... Neredeyse 15 yıldır sürmesine rağmen burada kazıların olsa olsa başlangıç aşamasında olduğu söylenebilir. Bu tepede bile kazacak daha çok şey var. Bunun ötesinde, çevredeki diğer tepelerde de dikilitaşlarla bezeli bu türden ‘tapınaklar’ olduğu düşünülmekte.
Göbekli Tepe’den çepeçevre baktığınızda, ne kadar saçma olursa olsun, ‘Yoksa bunu uzaylılar mı yaptı?’ türünden soruların kafalardan geçebileceğini anlıyorsunuz. Kolay bir açıklaması yok bunun.
O çağa ilişkin beklentilerle ortaya çıkan buluntuların görkemi arasındaki uçurum çok büyük.
Bir kez daha hatırlatayım: M.Ö. 10. ve 9. binyıllardan söz ediyoruz!
Kazı yerini gezerken yakın tarihlerde bulunmuş bir leopar kabartma-heykeli çıktı karşımıza..
İnanın, yerinden sıçrayacak kadar canlı görünüyordu. Eski Yunan ya da Roma’dan söz etmiyoruz.
Onlara daha 7-8 bin yıl var!
Göbekli Tepe kazıları sınırlı olanaklar yüzünden oldukça yavaş ilerliyor. Gereken kaynaklar bulunup dört bir yandan yüklenilirse 10 yıl sonra İnkaların tapınaklarını solda sıfır bırakacak bir arkeolojik bölgeye sahip olabiliriz. Yeryüzünde üç kuruşluk merak sahibi olup da burayı görmek istemeyecek birini düşünemiyorum.
Şimdi bile kullanabileceğim tek sözcük ‘İnanılmaz!’
Meraklıarına Klaus Schmidt’in Rüstem Aslan tarafından dilimize çevirilen ve Arkeoloji ve
Sanat Yayınları’ndan çıkan ‘Göbekli Tepe’ kitabını tavsiye ederim. Almanya’da best-seller olmuş bir kitap bu. Hikâyesi bizim topraklarımızda geçiyor.
En çok merak edeni de biz olmalıyız! Pek ihtimal yok, ama en çok okuyanı da!
**
Haluk Şahin /Radikal
Taş devrinde Ermeniler ve Türkler
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&Date=&ArticleID=929613
Önümüzdeki günlerde Türk-Ermeni ilişkileri gündemin ön sıralarında olacak. Başkan Obama’nın ziyareti, 24 Nisan’da yapacağı açıklamada ‘soykırım’ sözcüğünü kullanıp kullanmayacağı ve o beklenen adım: Türkiye-Ermenistan sınırının açılması...
Ben Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin sımsıkı bir dostluğa dönüşmesinin mümkün ve iki halk için de fevkalade yararlı olduğunu düşünenlerdenim. Yeter ki, kin ve nefret arsaları üzerine bina edilmiş çıkar şatolarının borusu ötmesin.
Ege’nin bizi Yunanlılardan ayıran değil birleştiren bir deniz olması gerektiğini uzun yıllardır savunuyoruz. Ben, Anadolu’nun da bizi Ermenilerden ayıran değil birleştiren bir öğe olabileceğine inananlardanım. Her iki tarafın da genlerine sinmiş Anadoluluğun istenirse bir kardeşlik ruhu yaratabileceğini düşünüyorum.
Bizi ayıran değil birleştiren şeyler üzerine odaklaşırsak kucaklaşabileceğimiz ortak zemini buluruz.
Zamanında Sabahattin Eyüboğlu’nun vurguladığı gibi, Anadolu’da fetheden ve fethedilen yoktur. Soylar, dinleri, adları farklı olsa da, ortak Anadolu kültürü tarafından biçimlendirilen insanlar vardır.
Ortak yiyeceklerimiz, içkilerimiz, türkülerimiz ‘Aslında kime ait?’ türünden saçma mülkiyet kavgalarına değil, ‘Ne güzel, hepimize ait’ türünden dayanışma ve dostluklara yol açabilir, açmalıdır.
***
Çok doğru olsa da, bunun söylendiği kadar kolay olmadığının farkındayım. Eğitim sistemimizde ve resmi kültürümüzde Anadolu’ya böyle bakılmasını zorlaştıran engeller olduğunu biliyor, haklı olarak eleştiriyoruz. Yavaş yavaş da olsa bazı şeyler düzeliyor.
Ya karşı taraf? Korkarım onlar bu konuda bizi çok gerilerden izliyorlar.
Bir örnek:
Geçen yıl Urfa yakınlarındaki Göbeklitepe arkeoleojik kazısının parmak ısırtıcı özelliklerine ilişkin bir yazı yazmıştım. Burada, düşünebiliyor musunuz, cilalı taş devrinden kalma, 11 bin yıllık muhteşem bir tapınak bulunmuştu. Geçmiş hakkındaki bilgimiz bir anda 6-7 bin yıllık bir sıçrama yapıyordu!
Bu müthiş kazı hakkında ABD’nin ünlü Smithsonian dergisinde uzun bir yazı yayımlandı. Yazı, Göbeklitepe’nin yerini tarif ederken Türkiye’deki Urfa kentinin yakınlarında olduğunu belirtiyordu.
Vay sen misin bunu söyleyen! Dünyanın çeşitli yerlerinden Ermeniler oraların aslında kadim Ermeni krallığına ait olduğunu ve ‘Moğollardan türemiş Türk sürülerinin’ buralara çok sonra geldiklerini, o yüzden yazıda Türkiye denmesinin vahim bir hata olduğunu belirten ateşli mesajlar gönderdiler. (Bkz: http://www.smithsonianmag.com/history-archaeology/gobekli-tepe.html?c=y&page=1)
Aklı başında birileri onlara Millattan Önce 9. binyılda, yani henüz tekerlek icat edilmemişken Türklerden de Ermenilerden de söz etmenin komik olacağını hatırlatmaya çalıştı ama dinleyen kim!
Hayır efendim, oralar ve Doğu Anadolu en baştan beri yalnızca Ermenilerindi ve kimseyle paylaşılamazdı!
Yalnızca bir manyağın kaleme aldığı bir mektuptan söz etmiyorum. Onlarcası var. Belli ki, böyle bir şeye gerçekten inanıyorlar. Dünyaya ve Türkiye’ye bu gözlerle bakıyorlar.
Ve üstelik bunlar, Smithsonian gibi entelektüellerin okuduğu bir derginin okuyucusular!
Daha önce dediğim gibi, hadi biz kendi kendimizi yavaş yavaş da olsa tedavi ediyoruz da, onları ne yapacağız?
Bir yandan lobilerin oyuncağı olmayacağını söylerken, bir yandan da ‘soykırım’ sözcüğü konusunda Ermeni lobisine söz vermiş olan Başkan Obama’ya, işin bu yanı da anlatılacak mı acaba?
*********************************************************