Bu tarihçede, “insan”dan daha önce “yılan”ın , “öküz” veya “at”ın yaratılmış olduğu biçiminde bir bilgi notu yer alıyorsa, anlamalıyız ki, aktarım dönemi, ilgili toplulukların hayvan ve-ya bitki totem dönemlerine denk geliyordu ve örneğin Bektaşiliğin “kamil insan”ı da bu nedenle, ön tarihte, önce “bitki” ve “hayvan” totem aşamaları yaşayarak “insan”laşma süreci yaşıyordu.
Kuşkusuz, bu erken atalar, “at” olarak nitelendikleri dönemde de “insan”dılar ama, tarih aktarıcı toplum birim yönünden,metinlerde, “at totemli topluluk”, yani dolayısıyla “at’lar” topluluğu olarak ifade ediliyordu. Bunlar “kuş”lar, “eşekler”, “köpekler” olarak da tanımlanabilirdi, çünkü bu dönemin topluluklarının çok büyük çoğunluğu, insan kurban sunumundan kurtulmak, insan yerine “at”, “domuz”, “koyun”, “keçi”, “öküz”, “dana”, “eşek” kurbanları sunmak biçimindeki “kurtarıcı hayvan kurban ve bitki sunumu” çözümünü uygulamaya başlamışlardı. Eğer, sonraki kutsal metinler, bir dini edim sırasında, mutlaka “kuzu”, mutlaka “oğlak”, mutlaka “sıpa” kurban etmek zorunda idi iseler, bunu, ilgili toplulukların “çocuk kurbanı”ndan bu yolla kurtuldukları biçiminde ele almak gerekliydi. Böylece bu “yavru” hayvanların cinsiyet ve renklerinin bile; hatta “ana sütü” emmiş olup olmadıklarının bile, o ritüellerde bu kadar tayin edici önem taşımasının nedeni de anlaşılır hale gelir. Çünkü, bu dönemde hayvan veya bitki totemler, renk düzeyinde bile ayrıştırılmış durumdaydı; “kara kuzu” veya “ak kuzu”; “kırmızı mercimek” veya “yeşil mercimek” bu nedenlerle farklı toplulukların simgeleri idi.
“Yaratılış” varyantlarını, eski toplumun “cahilce kurguları”, “hayal ve uydurmaları” kapsamında görmekten çıkarak ve Mezopotamya tarih iskeletine oturtarak ele aldığımızda, tek başlarına anlamlı olmayan bir dizi kavram veya vurgunun, aslında erken Mezopotamya tarih aktarımlarının birer parçası oldukları da anlaşılmaya başlanır.
Mezopotamya’nın “tarih iskeleti” dediğimiz zaman, derhal karşımıza çıkan birkaç önemli kesit bulunduğundan bahsetmiştik.
Bunların en önemlileri şunlardı:
4. binli yıllarda dar coğrafik anlamıyla Mezopotamya “Yukarı Mezopotamya” ve “Aşağı Mezopotamya” ,veya “Kuzey” ve “Güney” haliyle iki belirgin farklı topluluğun yerleşim alanı halinde ele alınıyor olmalıydı. İlgili topluluklar, zamanla “Kuzey” yani “Yukarı” bölgeyi “Gök” kavramıyla; “Güney” yani “aşağı” bölgeyi de “Yer-Toprak” anlamıyla tanımlamaya ve bu içerikle ele almaya başlamış görünüyorlar. Dini metinlerde, eğer özellikle “Kuzey rüzgarı”, “Güney rüzgarı”ndan bahsediliyorsa; Sabiler arasında , “kuzey yönüne” veya “güney yönüne” tapmak özel bir kural ise, bunun kaynağı, erken Mezopotamya bölünmesinin anılarında aranmalıdır.
İnanna için , onun “Gökyüzü ve Yeryüzü” arasında yolculuklarını anlatan bir ilahi aktarıldığında, kast edilen, bu bakımdan bildiğimiz “Gökyüzü” ve şimdi bildiğimiz haliyle “Yeryüzü” değildi. “Yer ve Gök arasında ittifak”ın bulunduğu bir döneme ait anlatım tarzı olarak, “Yer” ve “Gök” kavramlarıyla, Kuzey/Yukarı Mezopotamya’daki ve Güney/aşağı Mezopotamya’daki somut yerleşim- şehirler ve bu yerleşimlerdeki tapınaklar kast ediliyordu. Daha önce irdelediğimiz gibi, bu İlahiler, “Yer yüzü” ve “Gökyüzü”, şimdiki anlamıyla yer ve gök olarak ele almıyor; ilahilerin “Yer” ve “gök”ünün hangi somut şehirlerden oluştuğunu anlatacak kadar gerçekçi davranıyorlardı:
İnanna’nın Ölüler Diyarı’na İnişi
http://toplumvetarih.blogcu.com/2740344
(İnanna) , Yukarıdaki Büyük’ten,
Aşağıdaki Büyük’e inmeyi aklına koydu,
Yukarıdaki Büyük’ten
Aşağıdaki Büyük’e inmeyi aklına koydu tanrıça,
Yukarıdaki Büyük’ten Aşağıdaki Büyük’e inmeyi aklına koydu İnanna.
Hanımım Gökyüzü’nü terk etti,
Yeryüzü’nü terk etti,
İndi Ölüler Diyarı’na.
İnanna Gökyüzünü terk etti,
Yeryüzünü terk etti,
İndi Ölüler Diyarı’na,
Efendilik haklarını terk etti,
Hanımlık haklarını terk etti,
İndi Ölüler Diyarı’na.
Eanna'yı Uruk'ta bıraktı,
İndi Ölüler Diyarı’na.
Emuşkalamma'yı Bad-tibira'da bıraktı,
İndi Ölüler Diyarı’na.
Giguna'yı Zabalam'da bıraktı,
İndi Ölüler Diyarı’na,
Eşarra'yı Adab'da bıraktı,
İndi Ölüler Diyarı’na.
Baratuşgarra'yı Nippur'da bıraktı,
İndi Ölüler Diyarı’na.
Hursagkalamma'yı Kiş'te bıraktı,
İndi Ölüler Diyarı’na.
Eulmaş'ı Agade'de bıraktı,
İndi Ölüler Diyarı’na.
Yedi tanrısal yasayı yanlarına bağladı,
Tanrısal yasaları topladı, eline aldı,
Bütün yasaları hazır bekleyen ayağına yerleştirdi,
Şugurra'yı, ovanın tacını başına koydu,
Işıltıyla yüzünü kapladı,
Lacivert taşından... değneğini elinde sımsıkı tuttu, Küçük lacivert taşlarını boynuna taktı,
Parıldayan ... Taşlarını göğsüne tutturdu,
Altın bileziğini bileğine taktı,
... Zırhını göğsüne takti,
Hanımlık giysilerinin hepsiyle gövdesini örttü, ... Merhemini yüzüne sürdü.
İnanna Ölüler Diyarı’na doğru yola çıktı.
İlahilerin “ Yer ve Gök bitişik idi”, “Yer, Gök’ten, Gök, Yer’den ayrıştırıldı”, “Gök ve Yer, 7 kat halinde yaratıldı” gibi kalıp deyimler, erken Mezopotamya topluluklarının ittifak sürecinin ve bu toplulukların giderek ayrıştırılmasının anlatımından başka bir şey değildi.
(Devam edecek)
* ...Ve Tanrı (lar) Yaratıldı Sonra!-1* ...Ve Tanrı (lar) Yaratıldı Sonra!-2
* ...Ve Tanrı (lar) Yaratıldı Sonra!-3