24.07.2008

İnsanbilim


Tevrat, İncil ve Kuran'ın Mezopotamya Yazın Kaynakları

Safa Kaçmaz
El Kitapları;
İstanbul, 2007, 1. baskı, 14 x 22 cm, 192 sayfa, Türkçe, Karton Kapak.
ISBN No: 9758674250


Biyolojide hücrenin, fizikte atomun oluşturucularının incelenmesi ne önemde ise, insanbilim bakımından, kendi öz yasalarına göre hareket eden oluşturucu temel toplumsal birimlerin varoluş yasalarının incelenmesi aynı önemdedir.
Bütün varlığı boyunca insan toplumunun yönetsel, cinsel ve yiyecek düzeninde karşılaştığımız toplumsal birimlerin ortaya çıkarılması ve işleyiş kurallarının anlaşılmasının sağlanması, sadece eski toplumun değil, modern toplumun tanınması bakımından da zorunludur.
İnsan toplumunun işleyiş yasaları denilince, eski dün ile yeni yarın arasındaki insan toplumu hayatının bütününü kapsayan son derece ağır ve geniş bir konu ile karşı karşıya bulunduğumuz anlaşılacaktır. Böyle devasa bir konuyu ele almanın korkutucu yanı ne denli büyükse de, insanın serüveni bir kez izlenmeye başlanınca, konular giderek avucumuzun içine girmeye başlarlar.
Daha çok, eski toplum örnegi sayılan topluluklara ilişkin çeşitli rapor veya gözlem sonuçlarına; bize kendilerini kendi yazılı tabletleriyle aktaran Sümer bulgularına ..vb. dayanarak, insan toplumunun işleyiş yasalarının,hiç olmazsa bir bölümünün üzerinde epeydir çalışıyorum. İnsan toplumunun giderek unutmuş olduğu veya sosyal bilimcilerimiz tarafından hiç saptanamamış kimi eski kurumları ortaya çıkararak, eski toplum yapısıyla içice ele almayı deneyen bu çalışmalar, doğal olarak, bir tarih anlatımının daha ötesindedir. Toplumsal kavram ve kurumların yeni tanımlarını veren, çözülmüş sanılan konuların bazılarında yeni bir yorum sunan ve bana, bir kitap öncesi hazırlık yardımında bulunan bu yazılarım, şimdilik, insan bilimle tanışık alanlarda bulunanların dikkat ve ilgisini kendilerinin yürütecekleri bağımsız araştırmalara doğru yönlendirebilirse, insan bilimin yeni bir temele kavuşturulmasının gerekliliğini gösterebilirse, bu yeterli olacaktır. Konuların ana çerçevesinin belirlenmesi aşamasında genel hatlara vurguda bulunmak, insan topluluklarının farklı uygulamalarının genel paydalarını ortaya çıkarmaya çalışmak, şu anda daha önemli görünüyor. Ezberlenmiş ispatsız savların yinelenmesinden daha bunaltıcı bir şey olamaz.
Yaşam için zorunlu çalışmamdan arta kalan zamanımda hazırladığım bu yazılar, akademik dünyada, alanlarında son derece yetkin akademisyenlerimiz arasında, bana yazma lütfünde bulunanlar aracılığıyla edindiğim izlenime göre, ilgi ile izlenmektedir. Bu ilginin, yazılarda ele alınan konuların ilerletilmesine yönelik çalışma ortamlarının yaratılmasına dönüştürülmesi sevindirici olacaktır. Akademik bünye içinde bulunan değerli uzmanlarımız, akademik dünya dışından gelen farklı yorum ve çalışmalara gereken değeri verecek olgunluğu göstermektedirler. Son yıllarda, düşünce kalıplarının dışına çıkılmasını sağlayabilen akademik çalışma rahatlığı, eskiden daha katı olan yaklaşımların değişmesini de beraberinde getirmişe benzemektedir.
Burada, yazılarımla ilgili olarak bana sorulan ‘kaynaklar’ konusunu yazılarımda açıklanan vargılara ulaşma süreci ile birlikte ele alarak açıklamam belki daha yerinde olacaktır.

Akademik dünyadan gelmeyen birisi olarak ve yazılı hale getirme gibi bir ön amaca sahip olmadan başladığım, sonuçların doğruluğundan emin olabilmek için zaman zaman yeniden başlara döndüğüm, insan toplumunun işleyiş yasalarıyla ilgili okuma çalışmalarım, başlangıçta yalnızca, kendi düşüncelerimin doğruluğunu denetlemekten başka hiç bir hedef gütmüyordu. Birbiriyle ilişkili farklı alanlara dağılmayı gerektiren okuma ve araştırma çalışmalarım ana hatlarıyla 90'lı yılların sonlarına doğru ‘tamam’lanmış sayılabilir. Bu çalışma sürecinde eski yanılgılarımı saptamamı sağlayan ve düşüncelerimi rahatlatan bir zemine ulaşmıştım. 80’li yılların ortalarından itibaren zihnimi kurcalayan sorulara yanıt bulabilmek için yoğunlaştığım bu çalışma içinde ulaştığım ve bir kez ulaşınca da, temelleriyle birlikte bütün eski bilgilerimi yeniden şekillendiren bu vargılar şimdi bir bölümüyle, ancak son bir-iki yıldır yayınlanmaktadır.

Onların bulgu ve yorum birikimleri olmasaydı sonuçlarına ulaştırmayı belki de hiç beceremeyecek olduğum çalışmalarım, görüntülerini hep geride tutan ve adlarını yeri geldikçe andığım ihtirassız bilim adamlarının, insan toplumunun eski döneminin açıklığa kavuşturulması yönündeki çabalarına çok şey borçludur. Kendileri, benim onlardan bir okur olarak beklediğim sonuçları, yapmış oldukları çalışmalar bakımından, açıkça ortaya koymamış, daha doğrusunu söylemek gerekirse, o sonuçlara hiçbir zaman ulaşamamış olsalar bile, yaşamlarının neredeyse tamamını, bir bilim adamı olarak eski yazıt çözümlemelerine ayıran B.Hrozny gibi şahısların çalışmalarını okumak, en sıkıntılı dönemlerimde bile, öğrenme mutluluğu tadılan bir zevk olmuştur.
Avrupalı bilim adamlarımızın Sümerlere ve onların yazılarına ilişkin yanlış yorum ve hatalı değerlendirme yönelimleri ne kadar büyük olursa olsun, bugün Sümerler üzerine ne biliyorsak, bunu daha çok onların çalışma sonuçlarına borçluyuz. Eğer Avrupalı uzmanlarımızın on yıllarla ölçülen bireysel ve ortaklaşa çalışmaları olmasaydı, insan tarihinin en önemli sayfalarından birisinin açılması ve okunması herhalde gecikmiş olacaktı.

Yazılarımda Sümerler üzerine,ötekilerin yanısıra, İngiliz Woolley,Amerikan Kramer(S.N.KRAMER. Tarih Sümer'de Başlar. İstanbul–1999,Sümerler. Kabalcı.2002,Sümer Mitolojisi. Kabalcı 1999),alman Shomekel (Harmut SCHMOKEL. Sumer et la civilisation sumérienne. Payot. Paris )ve fıransız Delaporte, Huot (Jean-Louis HUOT. Les Sumériens. Paris),J.Bottéro’nun (L’épopéede Gilgames. Gallimard) vb. tarihsel bilgilerinden yararlanıyorum. Ayrıntılar bakımından bilgisi olağanüstü çeşitli olan E.Dhorme’un yeri ötekilerden daha farklıdır. (E. DHORME. Choix de textes religieux Assyro-Babyloniens.1906-Les Religions de Babylonie et d’asyrie-1949.Paris)
Bu eserlerden geniş bilgi aktarmaları yapmakla birlikte yazarlarının ağır yanılgılar taşıyan yorum ve yargılarındaki hatalara da yeri geldikçe işaret etmeye çalışıyorum.
Okura sunmaya çalıştığım sonuçlar, kuşkusuz, daha iyi biçimlerde de hazırlanabilirdi. Bana hiç hazır olanak sunmayan, bitmez bir gezgin yaşam koşulu, çoğu halde, kayıt ve başvuru kaynaklarımın belirtilmesini engelleyen kötü bir gerekçe olmuştur. Kitaplarım kartonlarda, defterlerim çekmeceler arasında dolanıp durmuştu. Yitip gidenler için ise yapılabilecek hiçbir şey yok artık. Mutlaka yazma ön kaygısıyla yürütülmemiş olan çalışma biçimi, ortaya çıkan bu sonucun anlaşılmasını da sağlar. Fakat yazım ve hazırlama bakımından bu yazılara yansıyan eksikliklere; iletmeden önce yeterince okuyamadığım zaman ortaya çıkan utandırıcı imla hatalarına karşın, ulaşmış bulunduğum vargılar artık bu halleriyle de, okur huzuruna çıkabilecek olgunluğa erişmiş görünüyorlar. 
On yıldan fazla bir zaman tek bir yazı yayınlamamamın nedeni, düşüncelerimdeki olgunluğa duyduğum kuşku idi.
Bununla birlikte, yazılarımda, yorumlarımı destekleyen az sayıda ‘kaynak’ bulunmasının asıl nedeni, hiç de yukarıda anlattıklarım değildir. Yazılarımın devamlı okurları, fark etmiş olmalılar ki, vargıların önemli bir bölümünün, olumlu ve olumsuz sorumluğu sadece beni ilgilendiriyor. Diyelim ki, Nuh Tufanı ile ilgili yorumlarımda, Sümer-Babil aktarımları ve Kutsal Kitap gibi ‘kaynak’lardan bahsetmekle birlikte, bir uzman veya yazar ‘kaynak’tan bahsedemiyorum, çünkü açıkça söylemek gerekirse, böyle bir ‘kaynak’ bulunmuyor. Bilim dünyası, ne yazık ki, Tufan’a, ya “kutsal uydurma” diye, ya da Eski Ahit’in aktarımıyla bakmayı sürdürmeye devam ediyor.
Eski toplumu ve onun tarihini yeniden anlar ve kurarken, dayandığım asıl kaynaklar, doğrudan doğruya, eski tablet yazıları, sosyolojik bültenlerde eski topluma ilişkin alan çalışma raporları vb. türündeki birincil kaynaklardır. Bunları da, notlarımda yer almışsa, kitap elimin altında ise belirtiyorum. Bunlar L`Homme-Revue Française d`anthropologie, Archiv Orientalni, Revue d’égyptologie, Journal des Africaniste gibi süreli yayınlardır. 
Umalım, ilerde koşullarım bana, bunlar ve öteki yayınlardan bahsetmemi sağlayacak olanaklar ortaya çıkarsın. Kutsal Tufan Anlatımları üzerine yazılarımı okumuş olanlar bu konudaki durumu daha iyi izleyebilirler.
Şimdi yazmakta olduğum, eski toplumda akrabalık konusunda da, 'kaynak’ kıtlığımız, Kutsal Tufan’daki durumdan daha iyi değildir. Kutsal fahişelik kurumunun kaynaklarını açıklarken, bunu, aşk tanrıçalarına nedeni belirsiz bir tür tapınmaya bağlayan (“Le culte qu’on rend à cette divinité, est plutôt une profanation qu’une religion”) Montesquieu’lerin bu noktada bana bir ‘kaynak’ olamayacağını, ilgili okur daha şimdiden görmüş olmalıdır.
53 yaşındayım; ne spekülatif vurgu, ne akademik kariyer ve ne de otoritelere dayanma kaygıları ilgilendiriyor artık beni. Bir yandan bilgi ve vargılarımın yazıya geçirilmesi, öte yandan sabır ve ciddiyetle sürdürülmesi gereken çalışmalarım, insan toplumunun dünü ve yarını arasında kurulacak köprüye bir katkıda bulunuyorsa, bu bana yeterlidir.