Kafü-nun’dan daha nişan yok iken
Bu görüp bildiğin Cihan yok iken
Hakka sığınacak mekan yok iken
Bizde gizlenmişti amasıyız biz.
(Harabi)
Mezopotamya toplulukları tek bir bütün oluşturmuyor; birbirleriyle ilişki içinde farklı toplum birimleri içeriyordu. Her farklı toplum birim,farklı ön kültürel kaynaklara dayandığı için ve “soy izi”, “soy ağacı” değişik olduğu için, kendi tarihlerini, doğal olarak bir ötekinden farklı bir tarzda anlatıyorlardı.
Daha sonra dini metinler haliyle bize ulaşan kayıtlarda anlatılan “yaratılış”lar, dikkatle incelendiğinde, ilgili topluluğun dayandığı ön kült kaynakları daha belirgin bir hal almaya başlar. Kuran’da, Adem’in “toprak”tan, “çamurdan”, “pişmiş topraktan”, “su’dan”, “nufte’den” vb. yaratılmasına yönelik anlatımlar, kaynaklar bakımından tamamen farklı toplulukların “var edilme” biçimlerine ilişkindi. Bu tür farklılığın izlerini, İncil’lerde de, İsa’nın “Adem oğlu”, “İnsan oğlu”, “tanrı oğlu”, “tanrı kulu” vb. gibi farklı vurgularla tanıtılmasında izleyebiliyoruz.
Luka İncil’inde, “İnsanoğlu İsa” vurgusu öne çıkarken, Yuhanna İncil’inde “Tanrı oğlu İsa” vurgusu saptanmaktadır.
Markos İncil’inde ise İsa “Tanrı Kulu, sabırlı İşçi” özelliğiyle öne çıkarken, Matta İncil’inde “Göklerden gelen” ve “Göklerin egemenliğini kurmak isteyen Kıral İsa”yla karşılaşılır, vb. Tevrat veya İncil’lerdeki anlatım tarz değişikliği ve farklı vurguları, onları yazan dini görevlilerin kişisel yaratıları çerçevesinde ele almaktan uzaklaşarak, farklı ön toplum birimlerin örgütlenme tarzlarındaki farklılıklara, ilişki tarzlarındaki değişikliklere bağlamaya başladığımız oranda, “yaratılış” anlatımları eski ve farklı toplum birimlerin tarih sahnesine çıktıkları ilk dönemlere kadar uzanan bir tarihçe anlatımı olarak belirginleşmeye başlayacaktır. Bu böyle olduğu için de, farklı İncil’lerin gerisinde şu andaki farklı Hıristiyan toplulukların bulunmasında; Matta’nın Yahudiler arasında, Markos’un Roma’lılar,Luka’nın Yunanlılar arasında vb. daha çok tutulmuş olmasının anlamı da belirginleşir. (Bkz : İsa'dan önceki İsa'lar!)
“Yaratılış” anlatımları arasındaki farklılıklar, ilgili topluluğun “ateş” veya “su” kültü vb. ana kaynaklarına bağlı oluşuna göre şekillenmiş olabileceği gibi, o tür anlatımlarda kullanılan “hayvan” veya “bitki” motifleri-totemlerini de içeriyor olmak zorundaydı. Çünkü, yamyamlık-insan kurban uygulamalarından kurtulmak isteyen topluluklar kendilerini “hayvan ve bitki”lerle eşitlemeye başlamıştı ve o dönemdeki anlatıcımız bakımından “eşek” totemine bağlı bir topluluk “eşekler” olarak ifade ediliyor; öküz totemine bağlı olanlar ise “öküzler” olarak tanımlanıyordu. Bu dönemin tanrıları da kaçınılmaz olarak, bu nedenle, hayvan ve bitki özelliklerine bürünürler.Bu dönemde İnsan biçimli tanrılar sadece insan kurban edimini sürdüren topluluklar arasında bulunuyor olmalıydı. Bunun gibi, dini anlatımlarda “üzüm”, “buğday”, “mercimek”, “hurma” kutsallıklarının; marul, fasulye yasaklarının ; ağaç tapınımının ; eşek, öküz, inek, aslan, kartal görünümlü tanrıların ortaya çıkması rastlantı değildi ve cehalete dayanmıyordu.
Tevrat’taki yaratılış anlatımında, ilk 6 günün yaratılışında, “sürüngen, hayvan, gökte uçan kuş” gibi motiflerin bulunması; Avestacılıkta ilk yaratılan hayvanın öküz olması; Bektaşi deyişlerinde “kamil insan”a, hayvan ve bitki olma aşamalarını yaşayarak ulaşıldığı inancı, Mezopotamya’daki bu tarihsel süreçle tamamen uyumludur ve yaşanmış bu sürecin bozuk bir anlatımı olarak bulunur.
Benzer biçimde, özellikle Harabi’nin “en başından” beri “yaratılış” sürecini anlatan deyişleri bu bakımdan yeniden değerlendirilmeli ve Mezopotamya ön topluluklarının bazılarının tarihsel gelişimi ve erken dönemlerde olguları kavrama ve yansıtmaları yönleriyle de ele alınmalıdır. Aşağıdaki bölümler, artık anlıyoruz ki, Mezopotamya’daki eski dünyanın bir bölümünün arasında dini görevli olarak seçilmiş kesimlerin “Ehli Beyt” (Tapınak ahalisi, yönetimi..) o dönemin olgularını nasıl algıladıklarını da yansıtmaktadır:
Harabi:
Vahdetname
Daha Allah ile Cihan yok iken
Biz anı var edip ilan eyledik
Hakk'a hiçbir layık mekan yok iken
Hanemize aldık mihman eyledik.
Kendisinin ismi henüz yok idi
İsmi söyle dursun cismi yok idi
Hiçbir kiyafeti resmi yok idi
Şekil verip tıpkı İnsan eyledik.
Allah ile burada birleştik
Nokta-ı amaya girdik birleştik
Sırr-ı Küntü kenzi orda söyleştik
İsmi şerifini Rahman eyledik.
Aşikar olunca zat ü sıfatı
Kûn dedik var ettik bu Semavatı
Birlikte yarattık hep Kainatı
Nam ü nişanını cihan eyledik.
Yerleri gökleri yaptık yedi kat
Altı günde tamam oldu kainat
Yarattık içinde bunca mahlûkat
Erzakını verdik ihsan eyledik.
Asılsız fasılsız yaptık cenneti
Huri gılmanlara verdik ziyneti
Türlü vaidlerle her bir milleti
Sevindirip şad ü handan eyledik.
Bir cehennem kazdık gayetle derin
Laf ateşi ile eyledik tezyin
Kıldan gayet ince kılıçtan keskin
Üstüne bir köprü mizan eyledik.
Gerçi Kün emriyle var oldu cihan
Arş-ı Kürsü gezdik durduk bir zaman
Boş kalmasın diye bu kevnü mekan
Adem’in halkını ferman eyledik.
İrfan olan bilir sırrı müphemi
İzhar etmek için ism-i azamı
Çamurdan yoğurduk yaptık Adem’i
Ruhumuzdan bir ruh revan eyledik.
Adem ile Havva birlik idiler
Ne güzel bir mekan bulduk dediler
Cennetin içinde buğday yediler
Sürdük bir tarafa puyan eyledik.
Adem ile Havva’dan geldi çok insan
Nebiler Veliler oldu mümayan
Yüzbin kerre doldu boşaldı cihan
Nuh Nacıyullah'a Tufan eyledik.
Salihe bir deve eyledik ihsan
Kayanın içinden çıktı nagehan
Pek çokları buna etmedi iman
Anları hak ile yeksan eyledik.
Bir zaman Eshabikefhi uyuttuk
Hazreti Musa'yı Tur'da okuttuk
Siti çulha yaptık bezler dokuttuk
İdris'e biçtirip kaftan eyledik.
Süleyman'ı dehre sultan eyledik
Eyyub'a acıdık derman eyledik
Yakub'u ağlattık nalan eyledik
Musa'yı Şuayb'a çoban eyledik.
Yusuf'u kuyuya attırmış idik
Mısır'da kul diye sattırmış idik
Zeliha'yı ona çattırmış idik
Zellesinden bendi zindan eyledik.
Davut peygambere çaldırdık udu
Kazadan kurtardık Lût ile Hûd'u
Bak ne hale koyduk nar-ı Nemrud'u
İbrahim'e bağ u bostan eyledik.
İsmail'e bedel cennetten kurban
Gönderdik şad oldu Halilürrahman
Balığın karnını bir hayli zaman
Yunus peygambere mekan eyledik.
Bir mescide soktuk Meryen Anayı
Pedersiz doğurttuk orda İsa'yı
Bir ağaç içinde Zekeriyya'yı
Biçtirip kanına rizan eyledik.
Beytimukaddeste Kudüs şehrinde
Nehri Seria'da Erden nehrinde
Tathir etmek için günün birinde
Yahya'yı İsa'yı üryan eyledik.
Böyle cilvelerle vakit geçirdik
Bu enbiya ile çok iş bitirdik
Başka bir Nebiyyizisan getirdik
Anın her nutkunu Kur'an eyledik.
Küffari Kureyşi ettik bahane
Mehmet Mustafa geldi cihane
Halkı davet etmek için imane
Murtaza'yı ona ihvan eyledik.
Ana kıyas olmaz asla bir nebi
Nebiler şahıdır Hakk'ın habibi
Biz anı Nebiyyi-ihsan eyledik.
Hak Muhammed Ali ile birleşti
Hep beraber kabekavseyne gittik
O makamda pek çok muhabbet ettik
Leylerelesrayı seyran eyledik.
Bu sözleri sanma he insan anlar
Kus dilidir bunu Süleyman anlar
Bu sırrı müphemi arifan anlar
Çünkü cahillerden pinhan eyledik.
Hak ile hak idik biz ezeliden
Ta ruz-i Elestte Kalubelide
Mekan-i Hüda'da bezm-i celide
Cemalini gördük iman eyledik.
Vahdet alemini bilmeyen insan
İnsan suretinde kaldı bir hayvan
Bizden ayrı değil Hazreti Süphan
Bunu Kur'an ile ayan eyledik.
Sözlerimiz bizim pek muhakkaktır
Doğan ölen yapan bozan hep Haktır
Her nereye baksan Hakkı mutlaktır
Ahval-ı vahdeti beyan eyledik.
Vahdet sarayına giren için
Hakkı aynelyakın görenler için
Bu sırrı Harabi bilenler için
Birlik meydanında cevlan eyledik.
.....................
İnsan suretinde sen bir hayvansın
Sen maye-i aslını insan mı sandın.
Sözünü bilmezsin gayet nadansın
Acep sen kendini irfan mı sandın.
Severiz seveni asla yıkmayız
Kimsenin kalbini kırıp yakmayız
Hiç insaniyetten taşra çıkmayız
Bizi kendin gibi hayvan mı sandın.
Harabi der sana bir iş yaparlar
Aç gözünü sofu, sonra açarlar
Ağzının içine bir gün sıçarlar
Sen her sakallıyı baban mı sandın.