27.03.2010
Post Kavramı ve Post Kavgası
‘Dede postu’na müftü oturunca kriz çıktı…
Dede postu nedir?
Cemi yöneten dede, cem yapılacak yerin üst tarafında görülebilecek bir yerde oturur. Buraya bazen post da serilir. “Dede postu” veya “pir postu” olarak adlandırılır.
……….
Çorum İl Müftüsü Ahmet Çelik ile Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ferhat Koca’yı vakıftaki “dede postu” makamına oturtan Çorum Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Şubesi Başkanı Durmuş Aslan ile yönetimde bulunan altı kişi, 11 Mart’ta genel merkez tarafından görevden alındı.
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez, “Müftü de olsa ‘dede’ olmayan hiç kimse ‘dede postu’ denilen makama oturamaz” dedi.
Çorum’a gelen Geçmez, “Cem törenimize herkes katılabilir ancak, o makama oturamazlar. Biz camide imamın yerine oturmuyorsak, onlar da cem töreninde ‘dede postu’na oturamaz” diye konuştu.
http://www.milliyet.com.tr/-dede-postu-na-muftu-oturunca-kriz-cikti/guncel/haberdetay/27.03.2010/1217020/default.htm
***
Müftüyü 'dede postu'na oturtan başkan gitti
Çorum Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Şubesi yönetimi, İl Müftüsü Ahmet Çelik ile Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ferhat Koca'yı, vakıftaki 'dede postu' makamına oturtunca genel merkez tarafından görevden alındı.
Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez, “Müftü de olsa dede olmayan hiç kimse ‘dede postu’ denilen makama oturamaz” dedi.
Hızır Cemi töreninde
Çorum Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Şubesi Başkanı Durmuş Aslan ile yönetiminde bulunan altı kişi, 18 Şubat’ta yapılan Hızır Cemi töreninde İl Müftüsü Ahmet Çelik ile Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ferhat Koca’yı ‘dede postu’na oturttukları gerekçesiyle 11 Mart’ta görevden alındı. Yönetimin görevden almasıyla ilgili Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez açıklama yaptı. Çorum’a giden Geçmez, “Müftü de olsa, dede olmayan kimse oraya oturamaz. Yapılan, cem törenine ve Alevi geleneklerine saygısızlıktır. Yaşananlar, Çorum Şubesi yönetiminin görevden alınması için bardağı taşıran son damlaydı” dedi.
Bir müftünün veya dekanın kendisinin, dede postuna oturup oturulmayacağını bilememesinin normal olduğunu kaydeden Ercan Geçmez, “Bunu şube yönetiminin bilmesi ve buna izin vermemesi gerekirdi. Cem törenimize herkes katılabilir. O makama oturamazlar. Biz camide imamın yerine oturmuyorsak onlar da cem töreninde ‘dede postu’na oturamaz” diye konuştu.
Geçmez, Çorum’da Alevi- Sünni kardeşliğinin gelişmesine katkı yapmak istediklerini de şu sözlerle dile getirdi:
“Alevi gibi, Sünni de Sünni gibi yaşamalıdır. Kimse Alevileri Sünnileştirmeye, Sünnileri de Alevileştirmeye çalışmamalıdır. Sünnilerle çatışmak gibi bir düşüncemiz yok. Tek gayemiz Alevi kardeşlerimizin sorunlarını dile getirmek ve haklarını aramaktır.”
Geçmez, altı ay içinde yeni bir yönetim seçileceğini belirtti.
‘Oturtmadık’
Eski Çorum Şubesi Başkanı Durmuş Aslan ise kesinlikle müftü ve dekanı dede postuna oturtmadıklarını söyleyerek kendilerine iftira atıldığını savundu.
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=988069&Date=27.03.2010&CategoryID=77
*********
Gündelik veya Dini Kavramların Kökenleri..
Ruh anlamına gelen bir başka kavram olarak al-suf , صوف [ṣūf], doğrudan ‘yün’ anlamında kullanılıyordu ki, Keçe,”Yün Manto” giyme ; “kutsal emanetlerin ‘post içinde muhafazasi” gibi kavramlara , en eski yazılı kayıtlardan itibaren rastlıyoruz.
Erken ateş kült temsilcilerinin, hayvan/bitki toteme geçişle birlikte, öküz/koyun/kuzu biçimli totemlerle anılmış olduğunu, Tanrı oğlu İsa’ya Kuzu denilmesinde, Kudüs’e ille de Sıpa üzerinde girmek istemesi edimlerinde de görürüz zaten.
Bektaşiliğin ‘post’larını da, bir başka alanda arama çabası sonuç veremez. İnsan’ın kendisini bir Hayvan/ bitki ile yer değiştirerek sunması olarak kurban ve onun postları, onun kurban edildiğinin kanıtı olarak saklanmalıydı. Erken dönem tanrısal varlıkların kurban ayinleri, günümüzde bütün haşmetiyle Hıristiyanlıkta, onlarla ortak ön temele sahip, diyelim ki Bektaşilikte, sembolik bütün ritüellerde yaşanır.
Gerek Derviş, gerek Fakr, gerek Abdal’lıkta kullanılan keçe/ yün giysi biçimlerinin altında bu nokta yatmaktadır. Nuh’un Tufanından sonra, sarhoş olduğunda,Kenan’ın babası (galiba) onun ‘mantosu’nu çalmıştı.
Bunun uzerine de Nuh, küçük oğlunu ‘köleler kölesi’ yapmaya karar verdi. Bu işlem, genel olarak Tanrı kulu kılınmışlar arasında, daha dar bir kategori oluşturma çabasıydı. Tanrıya Köle kılınmış olanların ve bu anlamdaki kölelerin kölelerinin geleneklerinin Musevi atalarında yaşadığını anlıyoruz. “Kölelerin köleleri”* Ruhani alanda yeni bir hizmet sınıfı olmalıydı. (Not*)
Buradaki ‘Manto’ bildiğimiz manto değil, yetki belirleyen kaftan cinsi, yün, bir giysi idi ve ‘köleler kölesi’ kılınmak, topraksız, gezgin dervişlik, abdallık, dini yetkili olarak görev yapmaktı. Eski Ahit’te bunu, Kabil’in “Yeryüzü”nde ‘aylak aylak dolaşması’ olarak görürüz. Bunlar, eski toplumun gezgin dini görevlileri idi ve Musevilerin Tanrının ‘seçilmiş ve üstün kulu’ oldukları halde, neden 5 bin yıl boyunca topraksız kalmış olduklarını, sadece bu açıklama türü ortaya koyabilir.
[Not*: Daha sonra rastladığım bir bilgi :
* “Kölelerin Kölesi” deyiminin Papa’lara, yani dini mertebenin en üstünde bulunanlara ait bir sınıflama olduğunu Patrik II. Mesrob’un bir Yılbaşı kutlaması konuşmasındaki açıklamaları da doğruluyor. Şöyle diyor Patrik :
“Örneğin Papalar’ın ünvanlarından biri de şöyledir:
‘Allah’ın kullarının kulu.’
Bu çok güzel bir tanımlamadır.”
http://www.lraper.org/main.aspx?Action=DisplayNews&NewsCode=N000001760&Lang=TR ]
******
Aleviliğin Temelleri ve Evrimi…
Bir Ritüel Aracı Olarak Ayna..
19. Yüzyılda BEKTAŞÎLİK
Lahmuke Lahmî